Anadilde Savunma Hakkı
“Ana dilde savunma" imkanı
tanıyan tasarı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Yapılan
değişikliğe göre sanık; iddianamenin okunması ve esas hakkında mütalaanın
verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini
beyan ettiği başka bir dilde yapabilecek.
"Türkçe bilmeyenlerin başka dilde savunma yapma imkânı zaten kanunlarımızda
mevcuttu. Türkçe bilmeyenler tercüman aracılığıyla mahkemede savunma yapıyorlardı.
Yeni düzenlemede ise herkes kendini, hangi dilde savunabileceğini düşünüyorsa, o
dilde savunma yapacak. Bir sınırlama söz konusu değil. Kişi anadili olsun veya olmasın
hangi dilde kendini daha iyi savunacağını düşünüyorsa o dilde savunma
yapabilecek"
Türkçe bilmeyen insanların böyle bir hakkı olmasına rağmen, böyle bir
yasa niye gündeme geldi? Yasayla ekstradan verilen nedir?
Buradaki amaç kişinin Türkçe bilip bilmemesi değil PKK'nın, BDP'nin, KCK'nın
isteği üzerine Kürtçenin yargı dili yapılması, dil birliğinin bozulması, resmi
diller yaratılma girişimidir. Bu yasa ile bölücü unsurlar, yeni bir hak elde
etmenin, mevzi kazanmanın hazzını yaşıyorlardır.
Tabi ki insanlar mahkemelerde kendini en iyi şekilde savunmanın, hak
aramanın yollarını arayacaklardır. Maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olunca
iş değişiyor.
Devlete ve kanunlarına baş kaldıracaksın, devlete karşı adı konulmamış
savaş ilan edeceksin, TBMM bulunan 25 milletvekili ile mecliste ve dışında
birilerini suç işlemeye teşvik edip; bunu baş kaldırı hareketine dönüştüreceksin,
bunun adına da hak arama diyeceksin. Bu millet bunu yutmuyor. Bu ajandanın
arkasında ABD, İsrail, İngiltere, sözüm ona Avrupalı dostlarımızın olduğunu
biliyor.
Sokullu Mehmet Paşa, İnebahtı deniz savaşından sonra Venedik elçisi Barbaro’ya
“ Biz sizden Kıbrıs’ı almakla kolunuzu
kestik. Siz donanmamızı yakmakla sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilen kol
yerine gelmez ama tıraş edilen sakal eskisinden daha gür gelir.” Demiştir.
Dilerim kolumuz kesilmez. Osmanlı Ortadoğu coğrafyasından çekildi
çekileli, bu coğrafyanın sancısı bitmedi. Kan ve gözyaşı dinmedi. Şu an sahnede
oynayan piyonlar veya çocukları eyvah diyecekler ama iş işten geçmiş olacak.
Kral Hüseyin'in büyük dedesinin ismi ‘‘Hüseyin bin
Aliydi” biz ona ‘‘Şerif Hüseyin’’ derdik. ‘‘Şerif’’ unvanını
taşırdı, zira Peygamber soyundan geldiğine inanılırdı. 1856'da Mekke'de doğdu. Sultan
Abdülhamid'in iktidar senelerinde ‘‘Bağımsız bir Arap devleti
kurup bütün Arapları tek bir bayrak altında toplamak’’ hevesine kapıldığı
ve bu iş için İngilizlerle temasa geçtiği anlaşılınca İstanbul'a getirilip göz
hapsine alındı. İstanbul’dan ayrılması, hatta evinden dışarıya adım atması bile
yasaktı. Yıllarca böyle yaşadı ama Abdülhamid'i devirip iktidara gelen İttihatçılar,
akıl almaz bir iş yaptılar: Hüseyin ‘‘Emir’’ unvanıyla Mekke'ye
yollandı, yani kurda kuzu emanet edildi.
Derken
imparatorluk Birinci Dünya Savaşı'na girdi ve Hüseyin'in hayalleri de ‘‘Arap
isyanı’’ şeklinde yavaş yavaş hakikate dönmeye başladı. Bunda Londra'dan
yollanan ve meşhur Lawrence'nin dağıttığı altınların etkisi büyük oldu; Hüseyin
1916'nın 9 Eylül'ünde kendisini ‘‘Hicaz Kralı’’ ilân etti, bir ‘‘isyan’’
ve ‘‘cihad’’ bildirisi yayınladı. Bu bildiride ‘‘Türkler dinden
çıktılar. Arapların Türklere karşı cihadı farzdır.’’ demişti.
Bildirinin
neticesi, binlerce Mehmetçik Arap çöllerinde arkadan hançerlenerek can verdi. Hüseyin
krallıkla yetinmedi, hemen arkasından hilâfetini de ilân etti ama
halifeliğini kendisine bağlı birkaç kabileden başka kimse tanımadı. Talihi
artık yavaş yavaş ondan yüz çeviriyordu. Tahtını 1924'te Suudi Arabistan'ın
şimdiki hâkimi olan Suudi hanedanının kurucusu İbn-i Suud'a terk etti. Önce
Kıbrıs'a kaçtı, oradan Amman'a geçti ve 1931'de orada can verdi. Ölüm döşeğinde
sayıklarken ‘‘Osmanlı'ya kılıç çekmemeliydim’’ dediği ve lânete uğrama
endişesi içerisinde olduğu rivayet edildi. Aradan geçen seneler bu rivayetleri
de, endişeleri de haklı çıkardı. Kendisinden sonra tahta geçen çocuklarıyla
torunlarının hiçbiri yataklarında can veremedi...
Bundan sonra hangi talepler gelecek, ne istenecek hep birlikte
göreceğiz.
Gündemde artık anayasa değişikliği var. Bununla en büyük hamle
yapılarak, bölünmenin önünde ayak bağı olan unsurlar ortadan kaldırılacak.
Böyle hesap yapıyorlar. “ Mevla’m
görelim neyler. Neylerse güzel eyler. “
Mustafa Yolcu