TARİHİN
ŞEREF LEVHALARI- 8-2
AYDIN
KAHRAMANLARI- 2
Düşman
güzel ege bölgesini istilaya yeltendikçe mukavemet gittikçe artıyor ve her gün yeni bir gurup dağlara çıkarak bu
saldırıyı durdurmaya çalışıyordu. Dağa çıkan bu kahramanlardan Gökçen namıyla
anılan Fatal’lı Hüseyin efe ve Puslu Mestan efe düşmana baskın yapmakta mahir
kimselerdi. Aydın ve Ödemiş cephelerinde düşmana o kadar korkunç darbeler
indirmişlerdi ki, düşman bu efelerin isminden bile ürkmeye başlamıştı. Hüseyin
efe kara yağız çehresiyle, levent boyuyla heybetli bir babayiğitti. Onu
tanıyanlar, kahramanlıklarına şahit olanlar, bu aslanda yanan vatan aşkının ne
kadar yüksek olduğunda aynı fikirdeydiler. Gökçen efe mütevazı, fedakâr,
merhametlidir. Onun bu şahsiyetine rağmen, düşman karşısına çıkınca bütün
sinirleri gerilmiş yırtıcı bir kaplan gibidir. Düğüşü sert, attığı mermi
ölümdür.
1919
Senesi temmuz ayında idi. Gökçen Hüseyin efe Ödemişin Birgi civarındaki
sırtları tutmuş, ilerlemek isteyen düşmana mani oluyordu. Düşman kendisinden
100 misli güçlü olmasına rağmen, kahraman efe tereddüt etmeden tuttuğu
sırtlarda direniyor, yanındaki kızanlar bir bir şehit olmasına, düşmanın
şiddetli ateşine rağmen savaşa devam ediyorlardı. Efe ikindiye kadar devam eden
7-8 saat zarfında düşmanı bir adım attırmamış, kendiside bütün maiyeti şehit
olduktan sonra tek başına kalmıştı. Çekilmeyi onuruna yediremeyen aslan yüreli
efe, tüm cephanesini harcayıncaya kadar savaşmıştı. Tek başına akşama kadar
devam etti. Artık ne beklediği yardım, nede cephane gelmiyordu. Cephanesi
tükenmiş olmasına rağmen yine çekilmedi. Poturuna asmış olduğu gümüş kakmalı
kamasını çekti ve elinde mavzeri olduğu halde –“ Alçaklar! Teslim mi olacağımı sanıyorsunuz?” diye düşman üzerine
atıldı. Boğaz boğaza savaşıp, birçok süngü yarası aldığı halde son takatine
kadar savaşa devam eden efe, birkaç düşmanı daha yere serdikten sonra düşman
süngüleri ile şehit edildi.
Puslu
Mestan efede kahraman Gökçenin tabiat ve karakterinde bir kahramandı. Hüseyin
efenin ölüm haberini aldığı zaman “ Yandım bu baba yiğide “ diyerek
gözyaşlarını zaptedemiyen efe hüngür hüngür ağlamış ve birden dağları titreten
gürleyişi ile “ Allah şahidim olsun ki
Gökçen; senin canına karşılık yüz
düşmanın canını bedel alacağım.” Diyerek kızanları önünde yemin etmişti.
Mestan
efe, dağların kartalı puslu efe hakikaten Hüseyin’in bedeli olarak yüz değil,
binlercesinin canını almıştı.
O
artık ateş külçesi olmuştu. Girdiği savaşlarda ya ölür, ya da öldürürdü. Esir
olmak, esir almak yoktu. Savaşa çekinmeden atılır, yağan düşman ateşi altında
ayakta mavzer atardı. Her kahramanın olduğu gibi bir gün kendisinin de şehit
olacağı belli idi. Kızanlarının ricalarına, bir şimşek gibi sert olan gözlerini
diker ve “ Korkaklar öğüt vermeyin, bir
kez daha bu lafları duymayayım.” Diyerek ona canını esirge diyenlerin de ağzını
böyle kapardı.
Mestan
efe Haziran 1920 senesinde, Nazilliye girmek isteyen düşmanla meydana gelen
muharebe de heyecanını ve kinini zapt edemedi. Tufan gibi yağan düşman ateşi
altında, siperinden fırlayarak düşman üzerine atıldı. Düşman çok korktuğu
hedefi önünde bulmuştu. Birden yüzlerce namlu bir heykel gibi dik duran mağrur
efeye çevrildi ve bir dakika sonra delik deşik vücuduyla halen düşmana doğru
sürüklenen efenin cesedinin düşman tarafından alınıp götürüldüğü görüldü.
Mestan efede göçüp gitmişti. Fakat Aydında her göçen kahraman yerine binlercesi
doğuyordu.
Düşman
Aydını almıştı. Aydının işgaline tahammül edemeyen kahramanlar, düşmanı
tahliyeye mecbur etmek için bütün kuvvetleri ile savaşıyorlardı. Fırsat
buldukça düşmana baskınlar yapıyor, gerideki faaliyetlerini bozuyor,
birliklerini ateşe veriyor, düşmana bir dakika huzur ve emniyet vermiyorlardı.
Mestan
efeden açılan gediği Kadri bey doldurmuştu. Kadri bey etrafına topladığı
kuvvetlerle, düşmanı epey hırpalıyordu. Bir gün Kadri beye düşmanın Aydın’ın 20
km. batısında olan Erikli istasyonunun hangarına, bir müfreze askerle geldiği
haberi verildi.
Bunun
üzerine harekete geçen kahramanlar, 20-21 Haziran 1920 yılı gecesi Menderes
köprüsüne gelerek bahçelikler arasında hangarı çevirdiler. Düşman da ne bir
ses, ne bir hareket vardı. Müfrezeden ayrılan bombacılar, 55 yaşında Çineli
Mehmet ağanın komutasında, sessizce hangara yaklaştılar. Mehmet ağa bombasını
hazırladı ve gecenin sessizliği içinde düşmanın ortasına fırlattı. Birkaç dakika
sonra bunu takip eden yüzlerce bombanın gümbürtüsü koca ovayı sarsarken, havaya
uçan hangardan, neye uğradıklarını anlamayan yüzlerce düşman askerinin
fırladığı görüldü. Gece karanlığında düşman rastgele ateş ediyor ve kendini
toplamaya çalışıyordu. Çarpışma uzun sürmedi. Esasen görevde yapılmıştı.
Düşmana 80- 90 kişi zayiat verilmiş ve bizden de yedi kişi şehit olmuştu. Bu
sıra da kahraman Mehmet ağa da kasığından ağırca yaralanmıştı. Müfreze bu
kahraman ihtiyarı omuzlarında taşıyarak, yuvaları olan dağlara taşıyorlardı. Bu
sırada Mehmet ağanın sesi duyuldu. “ Kızanlar bırakın ben yürüyeyim. Size yük
olmayayım.” Diyordu. Ağa bütün ısrarlara rağmen, koluna giren iki delikanlının
desteğiyle, bir saat yürüdükten sonra takatten kesildi ve olduğu yere yığıldı
kaldı.
Kahraman
ihtiyar artık götürülmesine razı değildi. “ Ben anlıyorum oğullarım, göçüyorum
gayrı siz varın gidin, düşman sizi tutmasın.” Diyerek onlara devamlı
yalvarıyordu. Muhterem ve kahraman ihtiyar arkadaşlarının kolları arasında son
nefesini verirken, köylüsü olan gence dönmüş ve- “ Oğluma haber sal, babasının
yerini boş komasın, hakkımı helal etmem sona
.” demiş ve çehresinde acı bir ızdırabın son tebessümleri belirirken o
da öteki kahramanlar gibi Türk Milletinin sıcak ve vefakâr bağrına göçüp
gitmişti.
myolcu@ttmail.com