EMEKLİ ALBAY FİKRİ KISAR
30 YIL ÖNCE BUGÜN…( 28.05.1988)
Emekli Albay FİKRİ KISAR
KOMUTANIMIZIN, görevi sırasında yaşadığı hatıralarının bir kısmını sizlerle
paylaşıyorum. Allah kahraman Komutanlarımıza, Güvenlik güçlerimize güç kuvvet
versin. “BİZ EVİMİZDE OTURURKEN” adlı yazımın devamı niteliğinde olan bu yazı,
şehitlerimizi, gazilerimizi unutmamamızı sağlar inşallah. MUSTAFA YOLCU
Doğup büyüdüğüm güzel İskilip
ilçemde ailemden, okulumdan, çevremden milli ve manevi değerleri alarak
yetiştim. Mehmet KISAR gibi bir öğretmenin oğlu olmamdan, Azmi millî
İlkokulunda temel eğitimi almamdan, İskilip Ortaokulu’nda yetişmekten dolayı
kendimi çok şanslı addediyorum.
Askerliği sevmemde, İstiklal ve
Çanakkale gazisi dedem Fikri Efendi etkili oldu. Kardeşimle birlikte 3-4
yaşlarından itibaren, dedemin yaşadığı anıları dinleyerek büyüdük. Tuna nehrini
Kızılırmak’a çevirerek; ’
KIZILIRMAK AKMAM DİYOR,
KENARIMI YIKMAM DİYOR,
ŞANI BÜYÜK OSMAN PAŞA
PLEVNE’DEN ÇIKMAM DİYOR.’’
Nakaratını yüksek sesle, koro
halinde söylerdik. Temenne’ deki evimizde, mahalleli evin önünden geçerken
marşımızı zevkle dinler, ”Fikri Efendi torunları ile yine coşmuş” derlermiş.
Vasiyetinde de “bu göbellerden(erkek çocuk)birisi behemehâl Zabit olsun ”diye
babama söylediğini hatırlıyorum.
Kuleli Askeri Lisesini kazanmam ile
askerlik yaşantım başladı. Kara Harp Okulundan Piyade Subayı olarak mezun
oldum. Eğirdir’deki Komando İhtisas Kursu ile zor meşakkatli görevlerim
başladı. Teğmenliğimden itibaren kurs bitimi ile Bölük Komutanlığı görevi Hayrabolu
Tekirdağ, Dağ Komando Tugayı, Hakkâri/Şemdinli, Bolu Komando Tugayı,
Şırnak/Gabar dağı, KKTC Komando Taburu ve Eğirdir’de öğretmenlik görevlerim
oldukça zorlu geçti. Sevgili eşim ve kızım ile yakın çevrem hep bana destek
oldular.
En unutamadığım ve hayatımda onur
nişanesi olarak taşıdığım anı Şemdinli’de geçti. Gencecik Üsteğmen rütbemle
gecemi gündüzüme katarak, bölüğümle PKK şerefsizlerini adım adım takip
ediyorduk. Tütünlü Köyü’nde vatandaşla bütünleştik. Köy Korucularını,
Mehmetçikten ayırt etmeden operasyonlara çıkıyorduk.
Anımda bahsettiğim operasyonumuzun
olduğu bölgede, bir yıl önce bir Binbaşı, iki Üsteğmen, dokuz erbaş erimiz
şehit olmuştu. Şehitlerimizden birisi devre arkadaşım Üsteğmen Halil Durmaz ile
bir hafta önce birlikte olmuştuk. Birbirimizi, bu sıkıntılı günlerin geçeceği,
ülkemizin PKK illetinden bizlerin mücadelesi ile kurtulacağını konuşarak motive
etmiştik.
Zaman zaman bölüğümü toplar, PKK yı
milletimizin başına emperyalist güçlerin musallat ettiğini, Kürt
milliyetçiliğinin maske olduğunu, Kominist-beynelminel bir zihniyetin ürünü
olduğunu anlatırdım. Bir önceki yıl silah arkadaşlarımın şehit edildiği bölgeyi
işaret edip, kanlarının yerde kalmaması için yemin ettirirdim.
Komandolar ‘’TIRMANIRIM AŞARIM YÜCE
ENGİN DAĞLARA ‘’diye başlayan andımızı haykırarak motive edilirdi.
26 Mayıs 1988 günü, Tütünlü
Köyü’nden bir çoban haber getirdi. “Komutanım Navrazan tepede, 20 kadar silahlı
sırt çantalı PKK lı gördüm” dedi. Süratle Tabur Komutanım, sonradan Tunceli de
şehit olan Suat Binbaşıyı kriptolu telsizle bilgilendirdim. Bölüğümü 6 timle
hazır edip, bir plan içinde operasyonu başlattım.27 Mayıs 1988 gece yarısı ay
ışığı kaybolduğu esnada, bir timimin pususundan yaralılar vererek, Irak
sınırına doğru kaçtıklarını tespit ettik. Yeniden plan yaparak önlerini kesip,
sınır ötesine çıkmadan imhasını sağlamak için geçiş güzergâhlarına pusular
tertip ettim. Komandolar ve korucularımız, geçen seneki şehitlerimizin
intikamını almak için canla başla çalışıyor, verilen emirleri harfiyen yerine getiriyorlardı.
Yanımda 55 yaşında bölgeyi çok iyi
bilen, Kurmay Başkanı diye isim taktığımız Sait amca vardı. Kendisi yaşı
ilerlediği için, Korucu statüsüne alınamamıştı. Vatanseverliği dürüstlüğü üst
seviyede, inançlı bir vatandaşımızdı. Karşılıklı sevgi ve saygı ortamında çok
samimi bir dostluk kurulmuştu. Birlikte mevzide geceyi geçirdiğimiz sırada,
çevrede köpeklerin havlamasından PKK lı grubun yakınımızda olduğunu,
izlememizde takibimizin doğru olduğunu belirledik. Mevzide sabah namazımızı eda
edip, Tabur Komutanı’na rapor ettim. Rahmetle yâd ettiğim Tabur Komutanım Suat
Binbaşı, yıllarca Özel Kuvvetlerde görev yapmış tecrübeli bir subaydı. Yalçın
Assubayımın timi ile hareket ediyordum. Yalçın gözünü budaktan esirgemeyen,
kahraman bir Assubaydı.
Tabur Komutanıma telsizle, temasın
muhakkak olduğunu, hakkını helal etmesini söyledim. ‘’Allah yardımcınız olsun’’
diyerek operasyon emrini aldım. Sessizce yaklaşıp, etraflarını saracak şekilde
plan yapmıştık. İlk etapta bizim yerimizi fark etmediklerini, ciddi derecede
yorulduklarını, yaralılarını otların üzerine yatırıp tedavi ederek bıraktıkları
görüp anlamıştık.
Geçen yılki çatışmada Şehit olan
Ömer Binbaşı ve Halil Üsteğmen, birliğinin en önünde hareket ettiği için önce
onların şehit olduklarını ve fazla zayiat verdiklerini biliyordum. Ancak
heyecan ve davranışlarımın örnek olacağı inancından en öndeki timde üçüncü
sırada, yani öncünün hemen gerisinde olduğumu fark ettim. Sırtı çıkar çıkmaz
PKK nın tepeci tabir ettiğimiz gözcüsü, ateş etmeye başladı. Biz süratle ağaç
gerisine, sütreye mevzilenip yerimizi almaya çalışırken, diğer PKK lıların da
yoğun ateşine maruz kaldık. İstanbullu er Metin AREFE ilk ateşte boğazından
yaralanmıştı. Astğm. Nazmi ve Tğm. Emin timleri ile kaçış bölgesine tıkama yaparak
PKK lıları aramıza almamızı sağladılar. Takviyeye gelen Erdinç Yzb. dere
yatağına havanları kurdurmuş, benden ileri gözetleyicilik yapmamı isteyip,
verdiğim koordinatlara havan atışı yaparak, ateş desteği sağlıyordu.
Telsizden emirler verdiğim için Bölük
Komutanı olduğumu, öncelikli hedefin ben olduğumu, RPG-7 roket atılınca
anladım. Allahtan roket mevzilendiğim ağaca isabet etmedi ama parçası, diğer
taraftaki Korucu Mecit’e isabet etmişti. Mecit bana yardım et diye seslendi.
Sürünerek sol taraftaki Mehmetçiklere doğru gitmesini, orada gerekli ilk
yardımın yapılacağını söyledim.
Ağaca çıkan PKK lı Kanas keskin
nişancının, mevzilendiğim çatal ağacın arasından beni vurduğunu bacağım
ağırlaşınca fark ettim. Merminin kemiğe denk gelmediğini, diz kapağımın hemen
altından girip çıktığını gördüm. Boynumdaki fuları çıkarıp, kanı dindirecek
şekilde sıkıca bağladım. Üst bant telsizden rapor edip, çatışmanın seyri
hakkında bilgi verdim. Habercim Konyalı Osman, benim vurulduğumu görünce yanıma
yardım etmek için geldiği anda, başından vurulup kucağıma düştü. “komutanım’’
dedi. Kucağımdaki Osman’a “hadi oğlum kelime-i şehadet getirelim” dedim.
Birlikte tane tane kelime-i şehadet getirdik. Ağzına su verdim, son olarak
“anne’’ dediğini duydum ve ruhunu teslim etti. Kahraman yiğit habercim Osman,
şehadet şerbetini içmişti. İnşallah ahirette bizlere şefaatçi olur.
Bölüğüm kahramanca çarpışıyordu.
Akşama doğru 9 teröristin öldüğünü, birinin yaralı teslim olduğunun raporunu
tim komutanlarından aldım. Yıllarca bölgede ıstırap yaşatan, şehitler vermemize
sebep olan şerefsizlerin sonu gelmişti. Gece boyunca, kimsenin mevzileri terk
etmemesini emrettim. Şimdi Balıkesir Vali Yardımcısı olan Hasan Ali Asteğmenim,
beni sırtına alıp yaralı Metin ‘in yanına götürdü. Metin in ilk tedavisini
yapan sıhhiye çavuş Mithat’ a boğazının mikrop kapmaması için alkollü su ile
temizlenmesini ve gazlı bezle fazla sıkmadan sarılmasını emrettim.
Bir taraftan benim yaram, öbür taraftan onun yarası sebebiyle sabahın
nasıl olduğunu anlamadım. Metin konuşamıyordu fakat bana eli ile helikopteri
soruyordu. Sağ olsun kahraman pilotlarımız, o zaman silahlı helikopter
bulunmamasına rağmen, müthiş destek sağlıyorlardı. Daha sonra General olan
Hamza Üsteğmen, Alaca karanlıkta dar bir alana inerek, Korucu Sait Amca, Metin,
Ahmet Assubay ve beni alıp havalandı. Metin önce Diyarbakır Askeri Hasta
hanesine daha sonra GATA Ankara’ya götürülmüş. Ameliyatlar sonucu tekrar
konuşur hale geldi. Beni sonraki görev yerim Bolu Komando Tugayında ziyaret
etti, konuştuğunu duyunca çok mutlu olmuştum.
Sait Amca da sağ karın boşluğundan
hafif yaralanmıştı. Tıpkı Ahmet As subayım gibi onlar ve ben kısa süreli
tedaviyi müteakip görev yerimize dönüp, hizmetimize kaldığımız yerden devam
ettik.
Şemdinli Bölgesi bu operasyondan
sonra rahat etti. Uzun süre PKK ilk hedefleri olan, özgür vatan parçası
dedikleri bu bölgede barınamadı. Burada başarı gösteren erbaş ve erlerimiz
ödüllendirildi. Sait amca Valinin direktifi ile korucu statüsüne kavuştu. Bana
ve iki Assubayımıza Devlet Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası taltif edildi.
Bu yazdığım, TSK’nın bölgede
yaptığı küçük çaplı operasyonlardan sadece birisidir. Müteakip aşamada ve şimdi
nice kahramanlık destanları yazılmaktadır.
VATAN SAĞ OLSUN…
FİKRİ KISAR