26 Nisan 2021 Pazartesi

ERMENİLERİN TÜRKİYE HESABI

 

 

ERMENİLERİN TÜRKİYE HESABI 

Amerika’nında Ermeni tehciri  yalanlarını tanımasından sonra, ülke olarak daha uyanık olmamız gereken hususlar var.  

RUSLAR işgal ettikleri Anadolu’dan 1917 yılında çekilirken, yerlerine Ermenileri bırakıp gittiler. Ermenilerde Türklere zulmedip, katliam yaptılar. Türkleri camilere, binalara sokup yaktılar. Van şehrimizin yarısını yakıp yıktılar. Bir süre sonra Ermenistan’a çekilirken, köyleri şehirleri yaktılar. Bu uygulamayı, Azerbaycan- Karabağ’ dada yaptılar. Karabağ’dan çekilirken, binaları ateşe verdiler.

Baskıdan, zulümden canı yanan halkımızda, Ermenilere bunun hesabını sormaya çalıştılar. 

Anadolu’da kalan Ermeniler, Kürt vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu bölgelerde Kürt kimliğine, alevi vatandaşlarımızı olduğu bölgelerde ise alevi kimliğine girerek kamufle olmaya çalıştılar. 

Anadolu’da kalan çok miktarda Ermeniler, bu kimliklerde halen mevcut olup, PKK ve diğer şer güçleri ile faaliyetlerini devam ettiriyorlar. PKK’ nın yurdumuzdan koparmaya çalıştığı coğrafi saha, aslında Ermenilerin ilan ettikleri haritalarının sahasıdır. 

Tanıştığım Vali ve Kaymakam arkadaşların hatırasını, sizlerle paylaşıyorum. 

Kaymakamımızın ilk görev yeri, Muş- Varto ilçesi oluyor.

Varto ve bölgesi önceden, Ermenilerin yerleşim yeri imiş. Çarşıya çıktığımda, 5 tane İstanbul plakalı, arazili yeni cipin bulunduğunu gördüm. Daireye geldiğimde görevlilere, bu ciplerin niye geldiğinin öğrenilmesini istedim. Daha sonra ciplerin ekip başı ile daireye dönen görevli, ciptekilerin Fransa’dan geldiğini. Varto’nun Yukarısındaki yaylada dedelerinin mezarı bulunduğunu, mezarlığı ziyaret edip bakımını yaptıracaklarını söylüyor. (Ermeni mezarlığı) Mezarlığa bakması için para verip, bakıcı tutmuşlar. Bakıcı hem mezarlığa bakıyor hem de koruyormuş. 

Hatıra- 2

Bir gün ilçenin nüfus müdürü, Kaymakamın yanına çıkarak. “Kaymakamım nüfus kütüğü defterlerinin bazı sayfaları kesilmiş. Bize müracaat eden vatandaşların kütüklerini bulamayıp, nüfus kayıtlarını veremiyoruz.” Demiş. Nüfus kütükleri incelendiğinde, sayfaların kesildiğini görmüşler. Konu Nüfus işleri Genel Müdürlüğüne iletilince, müfettiş göndermişler. 

Müfettişler, bundan önceki müdürün zamanında, Ermeni olduğu sanılan kişilerin müdüre rüşvet teklif ederek, Ermenilerin nüfus kütüğünde kayıtlı oldukları sayfaları imha ettiğini belirlemişler. Varto’daki Ermenilerin çoğu, Fransa’ ya yerleşmişler. Buna rağmen nüfus kütüklerinde izlerini kaybettirmenin, çabası içindeler.  Çaba Anadolu’ da bulunan Ermenilerin izlerini kaybettirme çabasıdır. Aynı şey Yozgat’ta da olmuş. Orada ’da Ermenilerin kaydı bulunan nüfus kütüklerini yok etmişler.

Hatıra- 3

Osmaniye’de görevli iken, 200 kişi nüfusu olan bir köye, 500 kişilik kültür evi ve salonu yapıldığını bildirdiler. Bu işi kimin sübvanse ettiğini sorduğumda, İstanbul’dan bir kısım entelektüellerin inşaatı organize ettiğini öğrendim. Fransızların bölgede istihbarı olarak çalıştığını, bölgeyi halen kendi nüfus bölgeleri olarak tanımladıklarını öğrenmiştim. Görevlilere yapılan inşaatın ruhsatı var mı diye sordum, yok dediler. Binayı yıkın talimatını verdim ve yıktırdım. 

Demek’ ki su uyuyor düşman uyumuyor. Yurt içinde ve dışında bulunan Ermenilerin, yurdumuzu hedef alan çalışmaları devam ediyor. Yöneticilerin uyanık olması gerekiyor. 

                                


Mustafa Yolcu- 26.4.2021


 

 

10 Nisan 2021 Cumartesi

Nihat İlhan Paşa

 


 

KIPRISTA ÇOCUKLARI KUVET TE ŞEHİT EDİLEN

NİHAT İLHAN PAŞA

 

1963 Yılın’ da Kıbrıs- Lefkoşe Türk askeri hastanesinde, binbaşı rütbesi ile görev yapan cerrah Doktor Nihat İlhan’ın, Lefkoşe’de bulunan evine EOKA militanları Noel gecesi baskın yaparak, üç çocuğu ile eşini katlettiler.

 

Amaç adada bulunan tüm Türkleri katlederek, enosisi ilan edip, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktı.

Ailesinin katliamın’ dan haber alan Nihat binbaşı, Türk Büyükelçiliğine gitti. Büyükelçi Nihat beye olayı anlattı.

 

Tabutlara konan şehitler, Türkiye ye götürülmek üzere hava alanına götürüldü. Tabutlar uçağa götürülürken, Rum gazetecide fotoğraf çekiyor, Tabutun üzerindeki Türk bayrağının alınarak tabutun içinin fotoğrafını çekmek istiyormuş. Sinirlenen Nihat Bey gazeteciye “Siz öldürdünüz, Türkün dirisinden korkuyorsunuz, ölüsünden demi korkuyorsunuz, ne fotoğrafı çekiyorsun” demiş. Orada bulunan bir Türk subayı, elinde bulunan tüfeğin dipçiğini, gazetecinin boynuna vurunca gazeteci yere yığılmış. Yere düşen fotoğraf makinasını da ezmişler.

 

Cenazeleri uçakla, memleketi Elâzığ’ a götürüp orada defnetmişler. Şehit cenazelerinde ne morarma ne katılaşma olmamış. Yeni ölmüş gibi yaralarından kan geliyormuş.  Nihat binbaşının çocuklarının EOKA militanlarınca şehit edilmesi, Türkiye tarafından mihenk taşı olmuştur. Uçaklarımız giderek saldırgan Rumları bombalamıştır.

 

Nihat paşa daha sonra Ankara’ da görev almış, Tuğ General olarak emekli olmuştur. Ben kendisini, Didim Engin sitesinde bulunan yazlığımız da komşumuz olarak tanıdım. İnsan ve çocuk sevgisi ile dolu birisi idi. Evinin önüne diktiği çamlara da çocuklarının ismini vermişti. İkinci kez evlendiği, doktor olan eşinden bir oğlan ve kız olmak üzere iki çocuğu olmuştu. Oğlu Mustafa, Gazi Üniversitesi tıp fakültesinde Profesör olmuş, kızı’ da öğretim görevlisidir.  Nihat paşam yavaş yavaş konuşur, karşısındaki insana huzur verirdi.

 

2006 Yılında hastalanarak, Gülhane Tıp Fakültesine yatırılmış ve organ yetmezliği ile 92 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi Elâzığ’a götürülerek, çocuklarının yanına defnedilmiştir. Nihat paşam çocuklarına ve eşine kavuşmuştur. Memleketini çok seven paşam, Elâzığ’ a bir daha ayrılmamak üzere kavuşmuştur.

 

Mustafa Yolcu

10.04.2021

 

 

 

 


15 Şubat 2021 Pazartesi

ULAŞTEPE MAHALLESİ


 

ULAŞTEPE MAHALLESİ  

İskilip’ in eski mahallelerindendir. Sağ tarafında Tabana mahallesi, Alt tarafta Akçay ve kale bulunur. Bünyesinden 3 tane belediye başkanı, Anayasa Mahkemesi Üyesi, 4 profesör, 6 doktor, birçok üniversite mezunu çıkmıştır. 

Mahallenin ismi, Ulaş diye Türk boyundan insanların, İki oymak (aşağı oymak, yukarı oymak) halinde buraya yerleşmesinden kaynaklandığı bilgisine ulaşılmıştır. Çorum bölgesinde, ulaş boyu iki ayrı bölgeye yerleşmiş. Ulaş boyunun yerleştikleri yerler, dağlık ve ormanlık bölgeler olurmuş. İskilip’in önceden, gönnük dediğimiz yerden yukarısı tamamen ormanlıkmış. Hacı piri mahallesinin üst kısmında bulunan MÜFTÜ CAMİSİNİN ağaç özleri, bu bölgeden kesilerek getirilmiş. 

Ulaş tepe mahallesinde delikanlılar, ergenlik çağını girmeden çarşıya inemezmiş. Yaşlılar ise, kayıncak taşı ile Aşağı taslı camisinin önünde otururlarmış. Aşağı taslıdaki devamlı akan acı su çeşmenin oluğundaki su, kış geceleri Osmancık Caddesine bırakılır, buradan Ulaş tepe köprüsüne kadar yol buz tutardı. Kışın akşama kadar çocuklar burada kızakla kayarlar, akşam olunca ’da büyükler, ağaç merdivenle kaymaya devam ederdi. 

Küçükken mahalle arkadaşlarımla bende, buraya kaymaya gittim. İki sefer kaymayı denedim, ikisinde’ de kızağım altımdan kaydı gitti. Bir daha bura’ da kaymaya teşebbüs etmedim. 

Çay pınarı denilen yerde KENEFÜ (CEMPERİN, İNEK PİSLİĞİNE BATIRILIP YIKANMASI) yıkanırdı. Burada akan acı su ile kenefü yıkanır kurutulur, eve götürülürdü. İpek ipinden ve pamuk ipinden dokunan bu mamuller, çember veya masa örtüsü olarak kullanılırdı. O zamandan kalan çemberler, İskilip’ lilerin evlerinde halen bulunur. 

Çağıla giderken, yolun üzerinde bulunan çağıl çeşmesinden ağaç bardaklara doldurulan buz gibi sular, İskilip’ e getirilerek “BUZ GİBİ ÇAĞIL SUYU, 32 DİŞE GÖBEK ADDURUYU “diye bağırarak, Hüdüd emmi ve bir kolu çolak olan sucu Emin, çarşıda pazarda dolaşarak, eşeğin üzerine koydukları bardaklardan, bakır tasa çağıl suyunu doldurarak satarlardı. 

Ulaş tepeli delikanlı askere gitmek için, Askerlik Şubesine gider. Orada görevli sorar- Evladım nerede oturuyorsun.

Cevap- Bazı bazı kayıncak taşında, bazı bazı bizim evin duvarının dibinde oturuyorum. 

İlk defa çarşıya inen delikanlı, ayakkabılarını koltuğunun altına alarak kıraathaneye girer. Demişler ayakkabını giy. İkaz üzerine ayakkabılarını giymiş.

Ulaş tepe’ de Osmancık caddesinden yukarı çıkarken, Hüseyin Mıhcı’nın evinin yakınında HONDUM diye adlandırılan, kalaycılık, kelle paça üten bir kişi vardı. Belinde 2-3 metre kuşağı, başı gözü kirlenir, her akşam caminin abdest alınan çeşmesinde, elini sacını başını sabunla yıkardı.  Han önü camisinden, aşağı mahalleye giderken yolun sağında, baraka gibi dükkânı vardı. Ona bazen (HONDUM, ÖRDEK, KAVUR ÇIRAĞI) diye bağırarak kızdırırlardı. Oda böyle bağıranlara küfrederdi. 

Başını yıkamaya gittiği bir akşam, başını eğip sabunladığında, başına mavi toz boya dökmüşler. Başını yıkayım derken, başını yüzünü ellerini mavi boya ile boyamış. İşini bitirerek gözünü açtığında, elinin kollarının mas mavi olduğunu görmüş. Bu işi yapanlar gülmeye başlayınca, onları yakalamak isteyerek, arkalarından koşmuş ama yakalayamamış. Başını birkaç kez daha sabunla yıkamış ama boya, başından çok az gitmiş.

 Dükkanında işini yapar, bazen’ de körüğünü çekerek ateşini alevlendirirdi. Kendi kellemizi ütmeye götürdüğümüzde, ateşin görüngünü biz çekerdik. Öldüğünde, belindeki kuşağının altında altın liralar bulduklarını söylemişlerdi. 

Mahallenin meşhurları; Dokuz takım Hüseyin, Tarhana Aşının Ahmet, aldarakların Hüseyin, Eşkıya Hasan, Çekdi, Hörmetci, Telaşe vb. kişilerdi. 

Eşkıya Hasan denen kişi, bağ bahçe koruması imiş. İskilip’ te birisinin kadına kıza kötü gözle baktığını duyarsa, onu yere yıkar, sopası ile dövermiş. Yüzü hiç gülmez, asık suratlı imiş. Kötü insanlara namı ile korku sarmış. 

Oluklu köyünde sarışın ve zayıf birisi vardı. Zaman zaman bizim dükkânın önünden geçip, kasaplar arastasına giderdi. Bir gün, pirinç pazarında bulunan bizim dükkâna gelerek babama” çorap eskisi (tiftikten örülen) alıyor musun.” Dedi. Babam alıyorum deyince, belinde bulunan tiftikten örülen kuşağını çözüp, terazinin kefesine koydu.

Babam kuşağı tartıp, parasını hesaplayıp adama parasını verdi. Adam tam gitmeye hazırlanırken babam- dur dedi. Ve bunu al diye kuşağı tekrar ona uzattı. Adam ben bunu sana sattım dese de babam, kuşağını beline sar dedi. Kuşağını tekrar beline sarıp, babama teşekkür edip gitti. 

Babama bu adamın kim oluğunu sorduğumda; “Oğlum bu Oluklu köyünden, belalı birisidir. Birkaç kişiyi öldürüp, hapisten çıkmış. Oluklu köyünde, yaylımdaki sürüleri olan kasaplara gider, onlardan para ister. Vermezlerse diye sorduğumda, köydeki sürülerinin içine girerek 3-4 hayvanı bıçaklar oradan ayrılır. Çobanlar ne yapar? Korkularından sadece seyrederlermiş. Bu sebeple kasaplardan para istediğinde, harçlığını verip gönderirler.” Dedi. 

Telaşenin Hüseyin emmi vardı. Onu küçüklüğümden beri tanırdım. Yolda hep hızlı yürür, bir işe koştururdu. Bir devre belediye başkanlığına aday oldu ama seçilemedi. Hangi garibin işi olursa telaşeye gelir, oda o işi halletmek için uğraşırdı. Ankara’ ya Bakanlıklara, TBMM iş nerede hal olacaksa oraya giderdi. Takım elbise, ütülü pantolonu, boynunda kravatı eksik olmazdı. Evinin geçimini nasıl sağlardı bilmiyorum. 

Aşağı taslıda Şaban Hafız emmi vardı. Kendisi küçük yaşlarda hafız olmuş, birçok hafız yetiştirmiştir. Oğlu Mehmet Panal, aşağı taslıda bulunan evlerini şöyle anlatıyor. “Evimiz mahallenin ortak mülkü gibiydi. Ekmek yapan, pekmez kaynatan, bulgur kaynatan soluğu bizim evde alırdı. Avlumuzda işini görür evine giderdi.  Mahallede iyi bir dayanışma vardı. Zenginin evinde ne varsa ne yenilirse, fakirin evine’ de giderdi. Yayık yayılır ayranı, inek buzalar avuz sütü, ekmek yapılır dürüm ekmek veya bazlaması, bağdan bahçeden gelen sebze meyveler tüm komşulara dağıtılırdı. Dut, kaysı, kiraz gibi meyvelerin çarşıda satılması ayıp olarak görülürdü.” 

Mahallede sülaleler: Evliceler, İstanbullu oğlugil, Çalolugil, Urupcu gil,Demireller, Akdayıgil, Telaşeler, Kuyumcugil, Odabaşılar, Panallar, Torunlar, Kamburlar, Testicinin Ali, Helvacıgil, Mumcular, Kabalar, Halimler, Aldaraklar, Mıhcıgil, Gobel Ahmetler, Gocolugil, Yavaş Ahmetler, Hüdütgil, Mazlumlar, Hasan Misler, Turallar, vb. 

Bu yazıları yazarken, bu mahalleden olan hemşerilerimizden bilgi istedim. Bu bilgileri sizlere ulaştırabilmekten mutlu oluyorum.
 

 

MUSTAFA Yolcu

15.02.2021

 

 

 

 

 

 

6 Şubat 2021 Cumartesi

1952 YILINDA İSKİLİP'TE SEMERCİ, KEÇECİ, MUTAF ESNAF VE SANATKARLARI

 



1952 YILINDA İSKİLİP’TE SEMERCİ, KEÇECİ, MUTAF ESNAF VE SANATKARLARI

 

SEMERCİ 1-Mustafa Akkoça 2- Mustafa Çingek 3-Yusuf Ergün 4- Hasan Şallı 5- Hamdi Bafralı 6- Mürsel Biricik 7- Mehmet Uygun8- Ali Baykal 9- Ahmet Yabacı 10- Mehmet Kartal 11- Fazlı Kartal 12- Emin Holta 13-Ali Çingek  14- İsmail Akman

KEÇECİ 1- Mehmet Cömert 2- 14- İsmail Akman Çömlekçi 3- Mehmet Demirci 4-İsmail Demirel 5- Mehmet Su akıtıcı 6- Mehmet Uygun 7-  8- Numan Seymen 9- Ali Holta 10- Osman Okumuş 11- Hüseyin Köprülü 12- Tevfik Servi 13-  Osman Ballı 14- Sadık Koyun 15- Ömer Karabudak 16-İsmail Eren 17- Ömer Karaköylü-18- Kadir Parasız

MUTAF- 1- Ali Tamirci2- İsmail Karaköylü3- Nuri Kaya 4- İsmail Karabacak 5- İsmail Yeni 6- Mustafa Okumuş 7- Ömer Koyun 8- Ömer Gülmez 9- Ahmet Boylu 10- Sadık özlü 11- Abdullah Arpalı 12- İbrahim Tamirci 13- Emin İkiz 14- Hüseyin Dolmacı15- Osman Gökçakır 16- Halil Koyun 17- Mehmet Çizmeci.- 18- YUSUF ŞENSES

1 Şubat 2021 Pazartesi

TABAKHANE MAHALLESİ

 



                                           TABAKHANE MAH.- AZAKLARIN EVİ


TABAKHANE MAHALLESİ
 

Bu isim nerden geliyor derseniz, İskilip’te deri üretimi (tabakçılık) işi ile uğraşanların dükkanları, Tabakhane köprüsünün karşısında, Sirkecilerin apartmanının olduğu bölgede imiş. Bu bölgeden, 1951 yılında Hacıkaranideki yerine taşınmış. Daha sonra burasıda yıkılarak, İskilip’ te Tabakcılık sanatı sona ermiş. Bu sanat Bolu- Gerede’ de halen devam etmektedir.

Haftanın günlerinden salı günü yerine kullanılan DERİ günü, mal pazarının kurulduğu gündür. Pazar günü ise, tabakların alışveriş günü idi. Deri kullanan esnaf, pazar günü tabakhaneye giderek derisini alır, deriyi omuzuna atarak, dükkanına götürürdü.

Tabaklar köpek pisliğini toplatarak, asitli bir malzeme elde eder, bu malzeme derilerdeki kılların yok edilmesinde kullanılırdı. Sabah erkenden, ellerinde teneke kutularla köpeklerin çok olduğu mahallere giden çocuklar, topladıkları pislikleri tabaklara satarak, harçlık kazanırlardı. Tabaklara atfedilen “tabak sevdiği deriyi, yerden yere vurur. Tabak mısın, it pisliğine muhtaç mısın.” Deyimleri vardı. Tabakhanelerde çok miktarda su kullanılır, atık sular’ da dereye akardı. Bu kirli sular ile Abdul içi mevkii bahçeleri sulanıyordu.

İskilip’te Hacı Veli Hafız deri toptancılığı ile uğraşır, genellikle İstanbul’a mal verirmiş. Bir dönem, İskilip’ten İstanbul’ a deri gönderilmediğinde, İstanbul esnafı krize girmiş. İstanbul’da ayakkabı üretimi aksamış. Esnaf Padişaha ulaşarak, İskilip’ten deri gelmesini talep etmiş. Padişahın talimatı ile İskilip’ ten giden deri ile sıkıntı ortadan kalkmış. 1849 Yılında İskilip’te 19 tane TABAKHANE mevcutmuş.

Habib Karamânî, İskilip'te Şeyh Yavsî Efendi'nin kızı ve Ebüssuûd Efendi'nin kız kardeşi Rukiye Hatun ile evlendi. Ancak kayınpederiyle aralarında önemli bir anlaşmazlık çıkınca, İskilip'ten ayrılıp Amasya'ya gitmiş. Habib Karamânî, Amasya'da zaviye kurarak, ibadet ve ilimle meşgul olmaya başladı ve bu şehirde vefat etti. Türbesi Amasya’ da Mehmet Paşa İmareti içindedir. 

Habib Karamânî İskilip'te cami, medrese, zâviye ve kütüphane gibi birçok vakıf kurmuştur. Bunların başında 881 (1476) yılında yaptırıp vakfettiği, Tabakhane mahallesinde bulunan Şeyh Habib (Tabakhane) Camii gelmektedir. Caminin vakfiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'ndedir 

Tabakhane mahallesinin sınırı, Hacipiri mahallesiyle Almacı sokakla ayrışıp, Ulaştepe mahallesinin Halil oğlu sokağına kadar devam eder. Dayım Veyis Çorsuz, bu Mahalle’de bulunan Arap camisinin imamı idi. İskiliplilerin sevip saygı duyduğu Hamdi Ertekin hocamız, bu mahalledendir. Hacı Mursal Çakır ile Sirkeciler, İskilip’ in hatırı sayılır esnafıdır.

Mahallenin bazı sülaleleri: “Namlılar, Dere beyler, Kara fakılar, Kara paklalar, Azaklar, Sirkeciler, Körpeşler, Faklar, Bayraklar, Dimiciler, Keste follar,Mürseller, Pıtpıtlar, Ertekinler, Pankacılar, Çeteler, Damballar, Çataklılar, Turanlar, Çıkrıkcılar, Dericiler, Dangalaklar, Pireciler, Hallollar, Ektollar, Darıcılar,Çakırlar, Ataklar, Dıngırcılar, Obbanaklar” hatırladıklarımdır.

Mahallenin Kestefolu sokağında her evden, üniversite mezunu çıkmıştır. 2 Kaymakam, 3 doktor, 2 avukat, 4 mühendis, 1 pilot, 5 öğretmen, 3 iktisatçı, 1 ilahiyatçı bunların arasındadır.

Çağımızda kimya sanayisi bağlamında, yapay boya üretimi gelişmeden önceki dönemlerde, İskilip ve Tabakhane mahallesi CEHRİ (kök boyası) üreticisi olmuştur. Öyle ki kazamız ’da 20. yüzyılın başına kadar olan dönemde, Cehriliği olmayana kız verilmezdi. Yapılan Osmanlı dönemi tapu incelemelerinde de bu görülmüştür. Hemen her ailenin kendine ait bir cehri ligi vardır. İskilip’in diğer kök boya üretim malzemeleri açısından da oldukça zengin bir bitki örtüsü vardır.

Yivlik suyu bu mahallenin üzerinde bulunan, Yivlik kayasının dibinden çıkmaktadır. Göynük denen mevkide, yivlikten gelen su ile çamaşır yıkanırmış. Yöre halkı senede iki kere buraya, çamaşır yıkamaya gelirmiş.

Mahalle ile ilgili hatırası ve bilgisi olanlar olursa, bana ulaştırdıklarında değerlendirmeye alırız. Bundan sonraki mahalle yazımız, ULAŞTEPE MAHALLESİ olacaktır. Sizlerden mahalle hakkında, bilgi ve belge bekliyorum.

 

Mustafa Yolcu

31.1.2021

 

 


29 Ocak 2021 Cuma

ANADOLU VAKFINDA, CEMİL ÇİÇEKTEN DİNLEDİKLERİMİZ


ANADOLU VAKFINDA, CEMİL ÇİÇEKTEN DİNLEDİKLERİMİZ

 

TBMM Başkanı olduğum zaman, benden önce Meclis Başkanlığı yapmış eski başkanları yemeğe davet ettim. Hayatta olan 14 eski TBMM Başkanı, davetime icabet etti. Toplantı ’da, o yıllarda hayatta olan, şimdilerde rahmetli olan Ferruh Boz beyli ve İsmet Sezginde vardı. Benim için eski Başkanlarının tecrübesinden istifade etmek önem taşıyordu. Zira sık sık demokrasiye müdahale edilen bir ülke için, eski meclis başkanlarının düşünceleri benim için önemliydi.

 

 Yapılan müdahaleler ilk önce TBMM meclisini ilgilendiriyordu. Hatta bazı, müdahaleler ile meclisin feshine gidilmişti. Bu sebeple, bazı olayların perde arkasını Meclis Başkanları iyi bilir. Yemek esnasında, kendilerine göre görüş ve düşüncelerini belittiler. Ferruh Bozbeyli özellikle teşekkür ederek “Cemil Bey biz başkanlık yaptığımız zaman, böyle bir toplantı yapmak aklımıza gelmedi diyerek, beni tebrik edip bir hatırasını anlattı. Bozbeyli o yıllarda 91 yaşında idi.32 Yaşında TBMM Başkanı olmuştu.


"Cemil Bey, ben TBMM Meclis Başkanlığı yaptığım yıllarda, Muhalefet partisi olan CHP’nin genel başkanı, İsmet Paşa idi. Ben ona Paşam, oda bana genç başkan derdi. Paşayı bir gün kahve içmek üzere, odama davet ettim. İsmet Paşa çok nazik ve kibar biriydi. Beni kırmadı, davetimi kabul etti. Kahveyi içtikten sonra, “genç başkan yarın Türk Tarih Kurumunda bir konuşma yapacağım. Seni de davet ediyorum. Gelirsen memnun olurum” dedi. Bende hay hay Paşam dedim.

Ertesi gün İsmet Paşayı dinlemek üzere, Türk Tarih Kurumunda gittim. Paşa savaş hatıralarını ve T.C. Devletini nasıl kurduklarını anlattı. Konuşması esnasında sık sık, Osmanlının son Sadra mı Damat Ferit’ten bahsetti. O yıllarda ders kitaplarında Damat Ferid için, hain diye bahsediliyordu. Paşanın Damat Ferit için hep yumuşak ifadeler kullanması, dikkatimi çekti. Konuşma bitince, Paşa yanıma geldi “Genç Başkan Mecliste bana bir kahve ikram edersen, arabana bineceğim dedi. Bende hay hay Paşam dedim. Dışarı çıktık, Paşa makam arabama bindi. O yıllarda şimdi olduğu gibi, koruma ve eskort yoktu. Şoförün yanında özel kalem müdürü, bizde arka koltukta paşayla oturuyorduk.

Paşa “genç başkan konuşmamı nasıl buldun” dedi. Bende çok istifade ettim, fakat Damat Feride hain demediniz. Paşam bu dikkatimi çekti. Paşa önde oturan kim? Dedi. Bende “özel kalem müdürüm” dedim. Ondan sır çıkmaz değil mı? Bende çıkmaz Paşam dedim.

“Genç Başkan Damat Ferit hain değildi. Biz nasıl vatanın kurtuluşunu Millî Mücadelede bulmuşsak, Damat Ferit ve Damat Ferit gibiler de samimi olarak, Osmanlının kurtuluşunu Mandacılıkta buluyorlardı. Bunlarda kendilerine göre samimiydi. Asla hain değillerdi “dedi. Bende Paşam niye konuşmanızda bunu anlatmadınız deyince İsmet Paşa, “Genç başkan ben siyasetçiyim, her doğruyu her yerde söylemem” dedi.
Cemil bey gazeteciler bana ısrarla, bu toplantı da ne konuştunuz diye sordular. Bende bu konu ile ilgili bir açıklama yapmadım, Ferruh beye sorun dedim. Bilahare Bozbeylinin bu hatırası, İnönü Vakfının yayınlarında yer alınca, bu hatırayı anlatma gereğini duydum dedi.
Bende bu hatırayı anlatma gereğini duydum.

Cemil beye bu hatırayı bizimle paylaştığı için buradan saygılarımı sunuyorum.

 


10 Ocak 2021 Pazar

KAYMAKAMIN HATIRALARI- 2

 

 

KAYMAKAMIN HATIRALARI- 2 

RUSLAR işgal ettikleri Anadolu’dan 1917 yılında çekilirken, yerlerine Ermenileri bırakıp gittiler. Ermenilerde Türklere zulmedip, katliam yaptılar. Türkleri camilere, binalara sokup yaktılar. Bir süre sonra tekrar Ermenistan'a çekilirken, köyleri şehirleri yaktılar. Bu uygulamayı, Azerbaycan- Karabağ’ dada yaptılar. Karabağ’dan çekilirken, binaları ateşe verdiler. 

Kaymakamımızın ilk görev yeri, Muş- Varto ilçesi oluyor. Eşi ile Muşa geliyor. İlk gün Muş’ ta kalıp, Valilikten Varto’ ya gidebilmek için bilgi alıyor. O zamanlar, dağlar bölücü militanlar ile dolu. Yol kesip, adam kaçırıyorlar. Valilik diyor ki- “Sen eşinle Varto’ya gitme. Önce sivil ticaret adamı olarak sen git, eşin sonra korumalı olarak Varto’ya gitsin.” 

Kaymakam, valizine kimliğine ortaya koyacak bir şey koymadan, taksiye binip yola çıkıyor. Muştan çıkıp 30 km. gittikten sonra, arabanın önünü militanlar kesiyor. Şoförle Kürtçe konuşup, hırpalıyorlar. Şoför arabadakinin ticaret adamı olduğunu, Kürtçe bilmediğini söylüyor.  Kaymakamın valizinin içine bakıp, üzerini de arıyorlar. Üzerinden çıkan paraya el koyup, gönderiyorlar. 

Kaymakam şoförden, hırpalandığı için özür diliyor. Şoför “Abi ben senin sivil olmadığını anladım, onlara bir şey söylemedim.” diyor. Bir hafta sonra ’da Muşta oluşan konvoy ile eşi Varto’ya geliyor. 

Varto ve bölgesi önceden, çoğunlukla Ermenilerin yerleşim yeri imiş. Çarşıya çıktığımda, 5 tane İstanbul plakalı, arazili yeni cipin bulunduğunu gördüm. Daireye geldiğimde görevlilere, bu ciplerin niye geldiğinin öğrenilmesini istedim. Daha sonra ciplerin ekip başı ile daireye dönen görevli, ciptekilerin Fransa’dan geldiğini. Varto’nun Yukarısındaki yaylada dedelerinin mezarı bulunduğunu, mezarlığı ziyaret edip bakımını yaptıracaklarını söylüyor. (Ermeni mezarlığı) Mezarlığa bakması için para verip, bakıcı tutmuşlar. Bakıcı hem mezarlığa bakıyor hem de koruyormuş. 

Hatıra- 2

Bir gün ilçenin nüfus müdürü, Kaymakamın yanına çıkarak. “Kaymakamım nüfus kütüğü defterlerinin bazı sayfaları kesilmiş. Bize müracaat eden bazı vatandaşların kütüklerini bulamayıp, nüfus kayıtlarını veremiyoruz.” Demiş. Nüfus kütükleri incelendiğinde, sayfaların kesildiğini görmüşler. Konu Nüfus işleri Genel Müdürlüğüne iletilince, müfettiş göndermişler. 

Müfettişler, bundan önceki müdürün zamanında, Ermeni olduğu sanılan kişilerin müdüre rüşvet teklif ederek, Ermenilerin nüfus kütüğünde kayıtlı oldukları sayfaları imha etmişler. Varto’daki Ermenilerin çoğu, Fransa’ ya yerleşmişler. Buna rağmen nüfus kütüklerinde izlerini kaybettirmenin, çabası içindeler. 

Varto’ dan Muş’a, CHP il kongresine katılmak üzere bir otobüs insan gidiyor. Kongre yapılıp Varto’ya dönerken, yolları militanlar tarafından kesiliyor. Otobüstekilerin tamamını indirerek yere yatırıyorlar. Onlara “sol kolunuzu havaya kaldırın demişler. Onlarda- “Arkadaş biz zaten solcuyuz, CHP’nin kongresinden geliyoruz.” deyince, küfrediyorlar. Biz kolunuzdaki saatleri almak için, sol kolunuzu kaldırın diyoruz.” demişler. Saatlerini toplayıp, paralarını alarak göndermişler. 

Osmaniye’de görevli iken, 200 kişi nüfusu olan bir köye, 500 kişilik kültür evi ve salonu yapıldığını bildirdiler. Bu işi kimin sübvanse ettiğini sorduğumda, İstanbul’dan bir kısım entelektüellerin inşaatı organize ettiğini öğrendim. Fransızların bölgede istihbarı olarak çalıştığını, bölgeyi halen kendi nüfus bölgeleri olarak tanımladıklarını öğrenmiştim. Görevlilere yapılan inşaatın ruhsatı var mı diye sordum, yok dediler. Binayı yıkın talimatını verdim ve yıktırdım. 

Demek’ ki su uyuyor düşman uyumuyor. Bilhassa yöneticilerin uyanık olması gerekiyor.

 

Mustafa Yolcu

8.1.2021