6 Ağustos 2024 Salı

 

 

UNUTULAN GÜZELLİKLER

Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu; görev yaptığı illerde denetim gezisine çıktığında, kahvelerde boş oturan insanları görünce sinirlenir, kahveyi boşaltmalarını, gidip çalışmalarını istermiş.
Yurdun her yerinde kahveler yine dolu, insanlar bomboş oturuyor. “Bu insanların yapabilecekleri bir iş yok mu.” diye düşünüyor insan.
Ülkemizde birçok köy boşalmış, insanlar şehirlere göç etmiş. Araziler ekilip biçilmiyor. Meralar sürüsüz kalmış, hayvan yetişmiyor.
Bağlar bahçeler bakımsız, viran olmuş. Mahalli sebze ve meyveler unutulmuş, yetişmiyor artık. Toplum olarak kolaycı olup çıkmışız.
Köyünden kente göç eden insan buralarda; simitçi, pazarcı, seyyar satıcı, inşaat amelesi olmuş. Artık üretici olmaktan çıkıp, tüketici hale dönüşmüş.
Sinop’un Gerze ilçesinin yaylasına, arabası ile Amerikalı bir turist gelir. Yaylada karşılaştığı bir vatandaşımıza, yanında bulunan tercüman vasıtası ile sorar” Burada sarımsak yetişiyor mu?” Vatandaş cevap verir” Hayır yetişmiyor, dağın başında sarımsak yetişir mi ?”
Meğer turistin annesi, babası buradan Amerika’ya göç etmiş; Rum kökenli insanlarmış. Babaları çocuklarına Gerze ilçesindeki köyümüzde, yumruk büyüklüğündü sarımsak yetişirdi.” Diye köyünü, yaylasını anlatırmış.

Nerden nereye! Şimdi aynı köyün yaylasında sarımsak yetiştiğini bilen yok. İnsanlar işsiz, kahveler dolu. Bir evde bir kişi çalışıyor, diğerleri onun getirdiğini yiyor.
Kahvede oturan insanı, nasıl iş yapar hale getirebiliriz?
İnsanlar kahvede daha çok, kış aylarında oturmaktadır. Bu aylar inşaatların durma noktasına geldiği, zirai çalışma yapılmadığı aylardır. Bu dönemlerde küçük ve büyük sanayi işyerleri çalışmaktadır. Sanayi açısından da bu dönem, üretilen mala talebin azaldığı dönemdir.

Kahvede oturan insanlar, küçük ve büyük sanayi alanlarında istihdam edilerek, sigortası vergisi, devletçe sübvanse edilebilir. Bu aylarda üreticiler stoka üretim yaparak, malını sattığı zaman çalışanların ücretlerini ödeyebilir. Veya işçiliğin az bir kısmını, işçinin çalıştığı aylarda ödenebilir.
Üretici bu aylarda, sadece ham maddeyi satın alacak; geri kalan ücretler malın satılmasından sonra ödenecektir.
İnsanlar kahvede boşa oturacağına, sonradan ödenecek ücret karşılığı, karın tokluğuna, sigortası ödenerek çalışma yapabilir. Bu durum, üretilen malın pazarlaması aksamadan sağlanırsa, her iki taraf açısından verimli hale gelir. Bundan ülkemizde, insanlarda katkı sağlar.

Boş oturacağımıza, bir şeyler üretmenin gayreti içinde olmalıyız. Bilmiyorsak öğrenmeli, kamu da yetkili olanlar görevlerini iyi yaparak, halkı bilinçlendirmelidir.

Yurdumuzda ihtiyacın üzerinde; mühendis, tekniker, teknisyen, işletmeci, endüstri mühendisi bulunmaktadır. Bunlar yeterince görevlerini yapmadıkları, halkı aydınlatıp yol göstermedikleri için arzu edilen gelişmeler olmamaktadır.

Sorunlarımızı çözebilmek için, milli bir seferberlik ilan etmeliyiz. Herkes işin bir uçundan tutmalı, yurt kalkınması için görevini, tam manası ile yerine getirmelidir.

Her bölgenin; unutulmaya yüz tutmuş ürünleri, yöresel imalatları, meyveleri, yemekleri, folkloru vardır. Bunlar yeniden üretilip, hayata geçirilebilir.
Kazılar yapıp, yer altından tarihi eser ararken, yerin altına girmeden unutulmaya yüz tutmuş ürünlerimizi, eserlerimizi yeniden canlandırabiliriz.
Mürdüm eriğini, çatal kara üzümünü, misket elmasını, mahman armudunu yine yetiştirebiliriz.
Yeşil badem yahnisini, dünür aşını, incir dolmasını yemek menümüze ekleyebiliriz.
Çarığı, çapula’yı, mes i, potini, kabaralı Kundura’yı giyme sekte vitrinimizin bir köşesine koyabiliriz, turistlere satabiliriz.
Üretim yaparken kara düzen değil, gelişmiş teknoloji ve teknikleri kullanarak üretim yapmalıyız.

Her yörenin kendisine özgü hammadde kaynakları var. Bu hammaddeler, hammadde olarak değil, işlenerek mamul madde olarak pazara sunulmalıdır.
Üretimde hedeflenen pazar iç pazar değil, ihracat yapmak olmalıdır. Bu imalatın kalitesini artıracak, sıradan bir ürün olmamasını sağlayacaktır.

1970 yıllarında ülkemizde 3600 tane ithalat- ihracat firması vardı. Bunlarında %90 yakını, ülkemizde bulunan gayri Müslimlerin firmalarından oluşuyordu.
Rahmetlik Turgut Özal bu memlekete ticaret yapmayı, ithalat- ihracat yapmayı öğretti. Anadolu’nun en ücra köşelerinden üreticiler, ürettiklerini ihraç edebilmek için eline valizini alıp, yurt dışına çıktılar. Uğraşıp, didindiler. Ülkemizin yıllık 170 milyar Amerikan doları tutarında ihracatı bulunmaktadır. Bu potansiyel gelişen üretim ile daha çok büyüyebilir, çeşitlenebilir.

Yapacak o kadar çok işimiz var ki. İşin bir ucundan tutup, yeniden seferberlik ruhu ile işe başlamamız gerekiyor.

Mustafa Yolcu 

24 Ocak 2024 Çarşamba

BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINA

BELEDİYE BAŞKANI ADAYLARINA

 

Seçimler yaklaşıyor. Secilecek Belediye Başkanları, neler yapmalı.

Seçilen başkanlar parti kimliğini bir tarafa bırakarak, tüm vatandaşların Belediye Başkanı olmalıdır.
Meclis ve encümen üyeleri, Ahmet’in Mehmet’in işi için değil; ilinin, kazasının daha güzel olması için çaba sarf e
tmelidir.
Belediye Başkanları vatandaşına, bulundukları şehre deniz getireceğini vaat etmemeli, mevcut imkanlardan azami olarak faydalanarak
; hizmet etmenin yollarını aramalıdır.


Belediyecilikte imar konusu çok önemlidir.
İmar mevzuatını, kişi ayrımı yapmadan her kez için aynı şekilde uygulamalıdır.
Çarpık yapılaşmaya katiyen izin vermemelidir. 1/5000 lik nazım planlardan sonraki safha olan 1/1000 lik parselasyon planlarını düzenleyerek, imar kanununun 18. madde uygulaması yapılıp, plan tescili gerçekleşmelidir. Bunun sonucunda planın uygulamasına geçip, plan gereği alt yapı tamamlanmalıdır.

Başkanların, belediyecilikte kalıcı bir isim bırakmak için, imar uygulamaları konusunda çok hassas olması gerekmektedir.

Şehirlerin yeterli büyüklükte şehir meydanı olmalı, meydanların yanında büyük park alanları yer almalıdır. Nazım planı gereği, ulaşım planları iyi tasarlanmalı, sonradan yol genişletme, yeni yol açma ihtiyacı doğmamalıdır.

Bir çok belediye’de belediye meclisi toplantılarının ana konusu, mevzi imar planı ile inşaat emsal değişikliği olmaktadır. Onaylanan bir imar planı kalıcı bir özellik göstermeli, çok zorunlu olmadıkça üzerinde kalem oynatılıp, mevzi plan değişikliğine gidilmemelidir.

 

Çevre şartlarına göre, gerekli araştırmalar yapılmadan düzenlenen imar planları, sonraki yıllarda yetersiz kalmaktadır. Nüfus artmakta, araç sayısı çoğalmakta, talepler değişmektedir. Mevzi imar planı değişikliğinde, çoğunlukla yeşil alanlar ile sosyal donatı alanları küçülmekte, meydanların kullanımı değiştirilmekte, ulaşım ise metrodan önce yer altı geçitleri ile çözülmeye çalışılmaktadır. Çağdaş imarcılıkta, araçların şehir merkezlerine girmesi önlenerek, insan taşıması toplu taşım ve metrolar ile sağlanmaktadır.

Birçok şehirde, önceden pazar yeri olarak kullanılan alanlar, plan değişikliği ile ticaret ve konut alanına dönüştürülerek, pazar alanları yok edilmiştir. Böylece pazar alış verişi, AVM alış verişine dönüşmektedir.

 

Konut parsellerinde, yeterli sayıda ağaç dikimine önem verilmemekte, konut dışında kalan alan betonlaşmaktadır. Konutlarla birlikte yeşil alan kaybolarak, konut parselleri tamamen beton bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu betonlaşma devam ederse, çocuklarımız nerede oynayacak? Ağaç sevgisini, hayvan sevgisini nasıl tadacak? Bu sorulara cevap bulamıyoruz.

Belediye
, başarılı bir tüccarın işyeri gibidir.
Başkan, belediyesine gelmesi gereken geliri, kuruşuna kadar getirmelidir.
Harcamada ise öyle hesaplı olmalı ki, elindeki parasının kuruşunu boş yere harcamamalıdır.
İşte o zaman belediyenin parası bereketlenecek, halkına ve şehrine hizmeti artacaktır.

Böyle yapılmayıp, belediyenin imkânları yersiz harcanırsa; yapılanlar havayı hevese gider, vatandaşın takdirini de kazanmaz.

Başarılı bir başkanın başarılı bir ekibi olur.
Belediye Başkan
larının, getirdiği yazıyı güvenle imzalayacağı Özel Kalem Müdürü, kendisi olmadığında yokluğunu aratmayacak Başkan Vekili, fikir sorup, fikir jimnastiği yapacağı, fikir üretebilecek dostları olmalıdır.
Fikrine, kanaatine inandığı değişik mesleklerden kişiler ile danışma toplantıları düzenleyerek; yapılan ve yapılacak işler hakkında onların kanaatleri alınabilir.

Belediyecilikte gündüz vakti, halk ile haşir neşir olunacak zamandır. Gündüz halkın sorunları ile ilgilenilmeli, çevre gezilerek yapılan işler denetlenmeli, belediyenin diğer bürokratik işleri ile geri kalan zamanda uğraşılmalıdır.
En güzel denetim zamanı sabahleyin olanıdır. Başkanlar denetimlerini, daha çok sabahleyin yapmalıdır.

İtfaiyenin yangın ihbarı aldığında, tüm donanımları tamam olarak zamanında yangına müdahale edip etmediği, değişik zamanlarda denenip test edilmelidir.

 

Büyük bir belediyenin başkanı, görevi sırasında park ve pazarlara sıkı bir çeki düzen vermişti. Tekrar başkanlığa aday olduğunda vatandaşın ilk söylediği- “ Onun döneminde park ve pazara, çeki düzen gelmişti. Onun bu icraatının devamını istiyoruz.” olmuştur. Yoksa “ Şöyle şenlik yapıldı, şu şarkıcı geldi, yola yoğurt döktürdü.”  Gibi düşünce kimsenin aklına gelmemektedir.


Belediye başkanı, başkanı bulunduğu şehrin hem anası, hem babasıdır. Belediye Başkanı şehrin tüm sorunlarını çözmeye, dertlere çare olmaya, kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışmalıdır. Şehrin temizliğine çok önem verilmeli, caddeleri sokakları temiz ve düzenli olmalıdır.

Belediyecilik özveri ister. 24 Saat zaman bir başkana yetmez. Başkanın gece gündüz, bitip tükenmeyen görevleri vardır. Başkan bıkmayacak, usanmayacak, yeter be demeyecektir.
Belediye Başkanlarının bu konuları iyi değerlendirmesi ile belediye başkanlığında Halka Hizmetin Hakka Hizmet olduğu hususunu, kendilerine şiar edinmelerini diliyoruz.

 

Mustafa Yolcu

23.01.2024


5 Aralık 2023 Salı

BİR YAHUDİ TÜCCARI

 

BİR YAHUDİ TÜCCARI

Yakınım İstanbul Karaköy’de bulunan Yahudi tüccardan tezgâh satın alıp, Ankara ya dönmüş. Daha önceden de bu tüccardan tezgâh almıştı. Tezgâh İtalya’dan gelecek, Ankara’ya gönderilecekti.

Aradan uzun süre geçmiş, parası ödenen tezgâhtan haber yoktu. Yakınım konuyu mahkemeye aktarmış, dava açmıştı.

Yakınım hastalanıp, hastaneye yattı. Tedavi oluyordu. Bir gün bana” oğlum, Yahudi’de paramız kalmasın. Uğraşın, ondan tezgâhı ya da parayı alın ” dedi. Kısa bir süre sonra da vefat etti.

Avukat ile birlikte İstanbul’a giderek, mahkeme dosyasının durumuna baktık. Avukat” bu iş uzar, hemen bir şey yapamayız.” Dedi. Gidip kendisi ile görüşelim dedim, oda ben gidemem istersen sen git dedi.

Dosya ile ilgili evraklardan suret alıp, Yahudi’nin Karaköy’de bulunan işyerine gittim. İşyeri iki katlı bina idi. Giriş katının bir kısmında motor yenileme de kullanılan rektifiye tezgâhı vardı. İş yerinin sahibini sorduğumda “ Niçin aradığımı” sordular. Bende tezgâh alacağımı, bu konuda görüşmek istediğimi söyledim. Alacak için geldiğimi söylesem, belki de yok diyecekler görüştürmeyeceklerdi.

Beni üst kata çıkardılar. Kendisini sorduğum tüccar da orada imiş. Kendimi tanıttım, tezgâh için kendilerine ödenen bedelin ödenmesini ya da tezgâhın verilmesini istedim. Şirkette bir ortağının daha olduğunu, onunla ‘da bu konunun görüşülmesini söyledi. Parası aylar önce şirket hesabına ödenmiş, tezgâh gönderilmemişti. Şirketin yöneticisi kendisi, adres burası idi. Rahmetli olan yakınımın isteğini, yerine getirmek istiyordum.

Yahudi tüccar “ Tamam borcuma karşılık senet vereyim, bu İşi de bitirelim.” Dedi. Teklifi kabul ettim. Senetleri düzenleyip, şirket kaşesini vurup imzaladı. Ben senette şahıs olarak da imza atmasını, senedin kefili olmasını istedim bunu kabul ettiremedim. Her ay ödenmek üzere, altı adet senet düzenlendi. Senetleri alıp, Ankara’ya döndüm.

İlk senedi ödedi. Kara yolları genel müdürlüğüne gitmiştim. Yahudi tüccar ile karşılaştım. Hayırdır diye sorduğumda “ karayollarının iş makinaları alım ihalesine girdiğini, ihaleyi alamadığını. Yaptığı ihaleye itirazın kabul edildiğini, yeniden ihalenin ne zaman yapılacağını öğrenmeye geldiğini.” söyledi.

İlk senet ödenince rahatlamış, mutlu olmuştum. Daha sonra peş peşe üç senedi de ödemeyince, kötü niyetini anladım. Telefon ettim, sonuç alamadım. İstanbul’ da üst derecede görevli emniyet müdürü tanıdığım vardı. Onun yanına giderek, problemimi anlattım. Oda bana şahsın yurt dışına kaçma ihtimalinin olduğunu, borçlarını ödemediği şeklinde bir yazı yazmamı söyledi.

Yazıyı yazıp, dosya halinde verdiğimde, bağlı olduğu savcıdan havale ettirmemi söyledi. Savcıya havale ettirip dosyayı getirdim. Hemşerime teşekkür edip yanından ayrıldım.

Hemşerimin olduğu yer, insanların bülbül gibi konuştuğu emniyetin önemli bir yeriydi. İşe oldu gözü ile bakıyordum. O gün hemen, Yahudi tüccarı gözaltına almışlar. Üç gün sonra, emniyete hemşerimin olduğu yere gittim. Ne olduğunu sorduğumda bana “ Adamı gözaltına aldık. Ertesi günü hahambaşı arayarak, yurttaşını bırakmamı söyledi. Haham başı istediği an ABD başkanına telefonla ulaşabilen birisi. Bırakmaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Bu sebeple bıraktım.” Dedi.  Bir gerçeği bir daha anlamış oldum.

Yahudi borcunu ödememiş, kurtulmuştu ama Yurdumuzda da kalamamıştı. Öğrendiğime göre bu olaydan üç ay sonra, İsrail’e göç etmişti. Bizde onu Allaha havale ettik. Yaratan bunun hesabını ondan soracak bir gün.

 

Mustafa Yolcu

 

11 Haziran 2023 Pazar

KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYATTAN UZAK BİR HAYAT

 KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYATTAN UZAK BİR HAYAT

 

Ülkemiz ve toplumumuz, bu değerlerden uzak yaşıyor. Yıllardır topluma değer katan Arif Nihat Asyanın Bayrak şiiiri, Necip Fazıl ın sakarya şiiri, Mehmet Akif’ in- İstiklal marşı, Çanakkale şiiri, Ömer Seyfettin’in hikayeleri, Kurtlar vadisinin fon müziği, Abdurrahim Karakoç’un- Mihriban şiiri, Sebahattin Ali’nin- Aldırma Gönül şiiri, Çırpınırdı Karadeniz şiiri, Zeki Müren, Cem Karaca, Barış Manco , Emel Sayın,Muazzez Abacı,Neset Ertaş, Yavuz Bingöl, Neriman Altındağ Tüfekçi v.b gibi değerler eserler yetişmez oldu.

 

Mimar Sinan, Ankarada Mimar Kemal yok artık. Toplum olarak bizi biz yapan değerleri unutuyoruz.

 

 Son 10-15 yıldır, toplumun bir kısmı adeta dinsiz hale geldi. Müslümanım demeye çekinir olduk. Sokakta roportajı yapıp, vatandaşa soruyor; hangi dine inanıyorsunuz? Cevap- ben dinsizim, Allaha inanmıyor musun. Allaha inanıyorum ama hiç bir dine inanmıyorum. Ben satanistim diyor. 35- 40 yaşındaki delikanlıya mikrofonu uzatıyorlar- Fatiha suresini okurmusun, cevap bilmiyorum oluyor.50- 60 Yaşlarındaki bayana, Fatiha suresini okurmusun diye mikrofonu uzatıyorlar cevap- “ Kırklar yediler cümle evliyalar “ diye bir şeyler söylüyor.

 

Mehmet Ali Birant, 2005 yılındaki yazısında diyorki; “ Bizim kuşağımız, Osmanlı imparatorluğunu öğrenmedi, dolayısıla anlayamadı. Koskoca bir imparatorluğun başarılarını hissedemedik. Sadece çöküşünü bilir olduk. Sadece kötü yanları konuştuk. Hele son Padişah Vahdeddin kadar, yerden yere vurulanı olmamıştır. Ne kızıllığı kalmış, ne hainliği.

Kendi kendime hep sormuşumdur: Neden sadece resmi politikaya inanıyoruz?

Beni resmi rüyadan uyandırıp, gerçeklerle tanıştıran insan, Vahdeddin'in torunu Hümeyra Özbaş oldu. Aldatıldığımızı, toplum olarak yanlış yöne götürüldüğümüzü anladığımda vakit çok geçti.”

 

31.5.2023 tarihinde Ankara’ da Sosyal Bilimler Üniversitesin’de İstanbul un Fethi konulu konferans yapıldı. Çok değerli konuşmacılar vardı. Konferansa dinleyici olarak katılan ancak 20 kişi oldu. Üniversite de bile dinlemek öğrenmek ilgisi yoktu.

 

Emekli bir Vali anlatıyor. Vali iken, toplum ile kaynaşıp, gençlerle birlikte olmaya çalıştım. Bölgedeki, yıkıcı bölücü faaliyetlere engel olmaya çalıştım. Erkek ve kız öğrencileri, ayrı ayrı İstanbul’ a Çanakkale ye gönderdim. Rehber eşliğinde buraları gezip, fikir aldılar. Bu geziler 1000 yakın öğrenciye çok şey kazandırdı.

Bazı insanları, ümreye gönderdim. Şurrlu bir müslüman olmalarını sağlamaya çalıştım. Daha önce PKK sempatı duyan insanlar, bilinç li hale gelince, ülke gerçeklerinin farkına vardılar.

 

 Benim faaliyetlerimden rahatsız olanlar beni şikayet ederek, devlet malını usulsüz harcıyor diye hakkımda soruşturma başlattılar. Takdir edilmeyi beklemiyordum ama soruşturmaya layık görüldüm.

 

Çocuklarımıza şiir, roman, basın yayın, sinema, tiyatro ile ülkemizi tanıtmamız, değerlerimizi öğretmemiz gerekiyor. Bu konuda en çok görev belediyelere düşüyor. Belediyelerin asli görevi bunları yapmaktır. İmar planı, beton dökmek asli görevleri olmamalıdır.

Devlet erki ve belediyeler olarak görevimizi yerine getirmezsek, toplumdaki bu yozlaşma bitişimize yol açacaktır.

 

Bu faaliyetlerin altında gerçek emperyalizmin “ Amerika- İngiltere- Fransa’nın beşinci kol faaliyeti” bulunmaktadır. Yıllardır bizi her şeyimizle bitirmeye çalıştılar. Ahlaksızlık almış başını gitmiş. Televizyonlarda mafya dizileri, eşlerin birbirlerini aldatma serüvenleri, devletin asli görevi olan hak ve adaleti gerçekleştirme unsuru rafa kaldırılmıştır.

 

İşin en kötüsü, dindar geçinenlerin sahtekarlıkları, aydın geçinenlerin’ de icraatları ile ülkeyi bitirmesidir.

Bu gidişat böyle devam ederse, 10 seneye kalmaz bu ülke bitip tükenecek, ülke idaresi en kötü olarak bildiğimiz güçlerin eline geçecektir.

 

Ya kültürü , edebiyatı, sanatı ile bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Yada yok olup gidecek, tükeneceğiz.

Artık beyhude yere beton atmayı, birbirimizle uğraşmayı bırakıp, bizi biz yapan değerlerimizi ayağa kaldıralım, onlara öncelik verelim.

MUSTAFA YOLCU

11.6.2023

 

18 Mayıs 2023 Perşembe

14 MAYIS SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

14 MAYIS SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ 


4 Mayısta Cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçimleri yapıldı. Seçimin sonunda üç ayrı gündem önümüze çıktı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Cumhur İttifakı daha fazla oy aldı. Bu sonuç beklenmiyordu. Sübriz oldu.

Millet ittifakı Umduğunu bulamadı. İlk turda seçimi kazanırız diyorlardı. Bu sonuca ulaşamadılar.

Sinan Oğan, iki ittifaka karşı çekincesi olan seçmenin, oylarını aldı.

Üç olguyu’da ele aldığımızda;

Cumhur İttifakı- Tayyip Erdoğan. 20 Senelik partinin başı olarak, yüz eskimesi vardı. Son dönemdeki uygulamaları ile, ekonomideki yanlışlar ile, devletin hukuk devleti vasfından çıkması ile yoğun bir eleştiri almıştı. Yapılan en iyi iş, savunma sanayiindeki gelişmeler olmuştu. Devlete iyi idareci baba olamadı. Harcamalar büyük savurganlıklara yol açtı. Bir saray derken, ikincisi, üçüncüsü takip etti. Ekonomik yapımız alabildiğine bozulmuş, moratoryum konuşulur olmuştu. Fetö kalkışmasına, milletimiz büyük tepki verdi. Daha sonra bu harekete kalkışması nedeni ile bir çok insan tutuklanıp, işinden aşından edildi.Bu hareketin başındakiler  Fetöye karşı alınan tetbirlerden zarar görmedi. Fetö borsası denilen oluşumla, kendilerini kurtardıkları söylenildi. Ama bu hareketin altında bulunanlar, ezilip kaldılar. Onları sahiplenen de, savunan da olmadı. Hem toplum baskısı, hem ekonomik zorluklar, bu insanları ekmeğe muhtac hale getirdi. Sessiz yığınların iniltisi, toplumu sarsar hale geldi.

Millet İttifakı- Kemal Kılıçtaroğlu, Meral Akşener in oluşturduğu bu hareket, HADEP İttifakı ile sorunlu hale geldi. Milletin değerleriyle, ülke bütünlüğüyle çatışır hale geldiler. Suriyeye niye girdik, Libya ya niye gittik, ırak ta niye askeri hareket yapıyoruz, Azarbeycan- Ermenistan olaylarına niye müdahil olduk şeklinde konuları,katıldıkları televizyon ve toplantılar da dile getirdiler.  HADEP = PKK gerçeğini görmemezlikten geldiler. Anadolumuzun Kürtleri PKK ile sorunlu idi. Ondan kurtulmak istiyorlardı. Bu ittifak ile bu insanlarımız daha çok baskı altında kaldılar. 

Bazı ortamlarda, İyi Partililere bunun sakıncalarını söylediğimde, böyle bir sakınca görmeyip, Cumhur İttifakının HÜDA PAR birlikteliğini dile getirdiler. Ama toplumda büyük bir gerilim meydana gelmişti. Tanıdığım bir milletvekili diyorduki “ Mecliste HADEP li milletvekilleri , dayılanarak gezmeye, hareket etmeye  başladılar” Netice de bu birliktelik, bölücüler için mesafe atlamada, miheng taşı olacaktır. Sanıyorum Meral hanım, bu oluşumdan rahatsız idi. Ama elinden bir şey gelmedi. İttifak Masasından kalktı gitti ama, diğer ortakları ona destek vermedi. Tersine  İYİ PARTİ oy kaybına uğradı.

Cumhur Başkaı adayı Sinan Oğan;

İki ittifakın adayına da oy vermek istemeyen, büyük çoğunluğu sağ duyulu seçmen, oyunu Sinan beye verdiler. Böylece yüz eskimesine ve diğer olumsuzlukları için Tayyip Erdoğan a , PKK= HDP ittifakının temsilcisi millet ittifakına oy vermemiş oldular. Sinan Oğan sağ duyulu seçmenin, kurtuluş kapısı oldu. Toplumda PKK ittifakına büyük bir tepki vardı. Bu tepki oyları bura da yerini bulmuştu.

Seçimlere büyük bir katılım oldu. Oynanan oyunlara tepki için, millet oy vermeye koştu. Bu işin vebali millet ittifakının dı. PKK- HADEP ittifakı olmadan bu seçime girmiş olsalardı, belki seçimi kazanırlardı. Kimin aklına uyup, bu oyuna gelip, bu iş birliğine gittiler anlamadım. Nitekim HADEP yerine seçime girenler,millet vekili seçimlerinde % 9 oyu bile alamadılar. Bu düşünce % 91 oya değil, % 9 oya talip oldu. Neticesini de tahmin etmedikleri şekilde aldılar. Ama toplumu büyük bir sitrese soktular, bu gerçek.

Cumhur İttifakı, ikinci seçimi büyük ihtimal ile kazanacaktır. Milletin ve benim gibi düşünenlerin en büyük arzusu, AK Partinin fabrika ayarlarına geri dönmesidir. Yapılan hataların bir daha yapılmamasıdır. Yaşananlardan ders alınır inşallah.

MUSTAFA YOLCU
17.05.2023

3 Mart 2023 Cuma

DEPREME KARŞI TETBİRLER

 DEPREME KARŞI TEDBİRLER 

Depreme karşı tedbirleri ikiye ayırıyoruz.  1- Devletin üzerine düşen tedbirler. 2- Vatandaşın üzerine düşen tedbirler. 

DEVLETİN ÜZERİNE DÜŞEN TEDBİRLER: 

Her şeyden önce, 1984 yılında yürürlüğe giren imar kanununun yeniden düzenlenerek, kuralların yeniden koyulması gerekiyor. Aradan geçen 40 yıldan sonra, kanuna giren ek maddeler ile kanun uygulanamaz hale gelmiştir. Bir takım ana prensipleri ortadan kaldırılmıştır. Büyük Şehir Belediyesi kanununa, ek maddelerin  konulmasını gerektiriyor. 

Mimar ve mühendislere, kendine ait inşaata  ruhsat verilmesi sırasında kolaylık tanınmalıdır. Halen kendi arsasına inşaat yapacak mühendisten, müteahhitlik belgesi istenilmektedir. Aynı belge, mühendis olmayanlardan da istenilmektedir.  İnşaat sektöründe mühendisin, hiç bir ayrıcalığı bulunmamaktadır. Bu oluşumu da bizzat, kendi meslektaşları yapmaktadır. Mühendis odalarının da bu konuda girişimi yoktur. Odalar daha çok siyasi konular ile ilgilenmektedir. Avukatın mahkemelerde baro odası bulunmakta, orada gerekirse bilgisayarda yazısını yazmakta, fotokopisini çekmektedir. Mühendis ise, belediye ve kamu kuruluşlarında kapı önünde beklemektedir. 

Yapı denetimi: Devletin inşaatları doğru olarak denetlemesi gerekiyor. Yapı Denetimi uygulamasının iyi ve kötü yönleri var. 

İyi yönleri- İstenildiğinde yapılar çok güzel denetleniyor. Denetim beton dökümü, demir döşenmesi, su basman kotunun kontrolü seviyesinde olmaktadır. Yapı Denetim de çalışan elemanların eğitimden geçirilerek, imar kanununu ve yönetmeliklerden bilgi sahibi olması gerekiyor. Bunun seviyesi,  projesinde  olmayan bir uygulamanın, kanun ve yönetmenliğe uygun olup olmadığını ayıracak seviyede olmalı, uygun değilse aykırılığın giderilmesi, uygun ise tadilat ve tashih at projesine işlenmesini temindir. Eline metreyi alıp, havalandırma bacasının 20 cm küçük veya büyük olmasını sorun etmek değildir. 

Yapı denetim ücreti hakkaniyet sınırını aşmaktadır. 120 dairelik bir binanın yapı denetim ücreti, 2 milyon lirayı geçmektedir. Bu miktar, binanın inşaat maliyetinin % 4 buluyor. Müteahhit bu parayı kimden çıkarıyor? Tabiki daireyi alan vatandaştan. Uygulamada bu göz ardı edilmektedir. Yapı denetim ücretinin maksimum- minimum seviyesi olmalı, yapı denetimin inşaat denetimindeki m2 alanlar, buna uyumlu olmalıdır. Yani maksimum ücretten sonraki alanın m2 si hak kaybı sınırından ayrılmalıdır. Yapı denetim hak kaybına uğramamalı. Her türlü Kamu yatırımı inşaatları da, yapı denetim kapsamına alınmalıdır. Depremler de ve kendi halinde yıkılan kamu inşaatlarının denetimini nasıl izah edebiliriz? İhale kanunu elden geçirilerek, ihalelerin tekelleşmesi ortadan kalkmalıdır. Müteahhitlik karnesini, sadece mühendis olanlar almalıdır. 

Yapı denetimde belediyeler, göz ardı edilmiştir. Belediyelerde yapı denetimde görev almalı, sorumluluğu birlikte götürmelidir. Belediyeler sivil yapılarda olduğu gibi, kamu yatırımlarını da denetlemelidir. 

Müteahhitlere kimlik belgesi verilerek, yaptığı inşaatlara not verilmeli, usulsüz inşaat yapandan inşaat yapma yetkisi alınmalıdır.

 

Müteahhitler belediyelerin gelir kaynağı olmamalı, her adımda harç almaktan vazgeçilmeli. Bürokrasi en aza indirilerek, işleri hızlanmalıdır.  İnşaat ruhsatı için müracaat ettiğim belediye de, mimari proje, dört kere kırmızı tashih at aldıktan sonra, ancak beşincisinde onaylanmıştı.

İmar kanunu- yönetmelikte bulunmayan hususları, belediye kendi kararı ile işleme koymuştu. Çatıyı betonarme çatı olarak kabul etmemiş, ahşap çatı olarak mimari projeyi onaylamıştı. Merdivenden  kata girişe, kapı koy durmamışlardı. 

Devlet devletliğini, vatandaş vatandaşlığını bilmelidir. 

Vatandaş, yaptığı işin bilincinde olmalı, yapılan konutlarda insanın barınacağı bilincine varmalıdır. Belediyecilik yaptığım dönemde ısı yalıtımını, demir vizesini ilk defa belediyemizde biz uygulamaya koymuştuk. Yaptıklarımız için kimse bize iyi yaptınız demedi. 

1984 Yılında Keçiören in Çubuk çayı etrafı, belli miktarda dere koruma bölgesi ilan edilmişti. Daha sonra bu bölgeden koruma kararı kaldırılarak, yapılaşmaya açıldı. Gölbaşı ilçesinde gölün temiz kalması için, yapılaşmaya kısıtlama getirilmişti. Şimdi Gölbaşı'nda kısıtlamalar kalkmış, dört katlı bina yapılmaktadır. 

Ankara'nın en riskli bölgesi Demet evler mahallesidir. Kentsel Dönüşümün Ankara da, ilk defa bu mahallede uygulanması gerekirken; 10 yıldır bu Kentsel Dönüşüm uygulaması yapılmamıştır. Uygulama ranta dönük, emsal artırımı yapılan parsellerde yapılmıştır. Ankara çevresinde bulunan ilçelerden fay hattı geçmektedir. Ankara Büyük şehir belediyesinde yapılan demet evler mahallesi kentsel dönüşümü ile ilgili toplantıda, Yıkılan MİT lojmanların rezerv konut olarak kullanılıp, acilen demet evlerde kentsel dönüşüm uygulamasının yapılması teklif edilmiş, bu teklif reddedilmiştir. Anılan lojmanlarda  yıkıldı. 

Kentsel Dönüşüm kanunu nun yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu kanuna dayanarak yapılan inşaattan, belediye bazı harçları almamaktadır. Bu sefer inşaat ruhsatı alımı sırasında hak sahiplerinden, belediye ye bağış yapması istenilmektedir. Spor kulüplerine bağış adı altında, inşaat ruhsatı verilirken bağış alınmaktadır. 

Ankara’da Konya yoluna cepheli, Emek mahallesinin üzerinde bulunan yeşil bant iptal edilerek, konut bölgesine dönüşmüştür. Benzer şekilde yeşil alanlar, konuta çevrilmektedir. Bunun bir benzerini de ben, Keçiören Ayvalı mahallesinin üzerinde yaşamıştım. 

Belediyelerin elinden, imar planı yapma yetkisinin alınması tartışılabilir. O zaman imar planlarını kim yapacak? Bu işi siyasetten kim soyutlayacak. Bunlar gündeme gelmektedir. 

Görüyorsunuz tartışacağımız, iyileştirmesi gereken birçok konu var. En acilini bile, Ankara için Demet evler mahallesi konusunu bile halledemedik. 

MUSTAFA YOLCU

3.3.2023

 

 

 

 

 

28 Şubat 2023 Salı

SELAM OLSUN

 


SELAM OLSUN

 

UNUTMADIK.. İmansız bir Asker bunu yapabilir mi  Okusun birileri  Türk askeri nasıl olur. Nasıl harcanırmış...    

Mart ayıydı.
Kara kış.
Kuzey Irak'taydı.
Haf tanin kampını basmıştı.
35 bin askerle yürütülen Çelik Harekatının sonuna doğru, telsiz mesajı geldi.
Cudi dağının Ballı-kaya köyü kırsalında 250 kişilik terörist grubu tespit edilmişti, Cemil Bayık ve Sakine Cansız da oradaydı.
Hassas bir istihbarattı, kapsamlı harekat için vakit yoktu.
Özel kuvvetler komutanından emir geldi, “sen git” denildi.
Derhal Silopi'ye geçti, gece yarısı zifiri karanlıkta Cudi'ye sızdı. Gün ışımadan Ballı kaya bölgesine ulaştı.
Eksi 40 dereceydi.
Her yer bembeyaz kar kaplıydı.
Hedef tespitini yaptı, 40 kişilik grubuyla 250 kişilik terörist grubuna bindirdi. Çok sert vuruşma yaşanıyordu, neredeyse beş metre mesafeden çarpışıyorlardı.
Çatışma noktası, oraya önceden konuşlanan Pkk açısından avantajlıydı, ilk temas anında 10 subay ve astsubayımız yaralandı, bir uzman çavuşumuz şehit oldu. Terörist grupta daha ağır kayıp vardı.
Akşama kadar muharebe oldu, hava kararınca az geri çekildik. Nispeten yüksek tepede mevzilendik.
Şehidimiz aşağıda kalmıştı.
Gece yarısı saat ikiye kadar birkaç deneme yaptık ama, zemin buzdu, aralıksız karşı ateş geliyordu, şehidimizi alamadık.
Şimşek kod adını kullanan terörist, telsizden seslendi.
“Ozan beni duyuyor musun?”
Albayımızın kod adı Ozan'dı.
“Söyle, ben Ozan” dedi.
Terörist bir anlaşma önerdi.
“Ozan bak durmadan girip çıkıyorsun, bu şekilde cenazeyi alamazsın. Hava soğuk, burada böyle kalmanız çok zor, sonunda gitmek zorundasın. Bizim de çok cenazemiz var, yaralımız var, senin de çok yaralın var. Anlaşalım, cenazeni sana vereyim” dedi.
Ozan kısaca “ne istiyorsun” diye sordu.
Şimşek ne istediğini anlattı…
“Gidiş yolunuz üzerinde Armut Boğazı var, buradan ayrılırken oradaki ilk çam ağacının altına çuval içinde konserve, ekmek, oksijenli su, tentürdiyot, sağlık bezi bırakacaksın, seni savaşırken gördüm, bırakacağım dersen inanırız, eğer malzemeyi o ağacın altına bırakırsan, biz de cenazeyi veririz” dedi.
Ozan yine kısaca “nasıl vereceksin” diye sordu.
Teröristin cevabı da kısaydı.
“Sabah saat 9'da tek başına geleceksin, alıp gideceksin!”
Elbette zor bir karardı.
Tuzak olabilirdi.
Ama, şehidin eşini ve çocuklarını düşündü.
“Tamam” dedi.
“Söz mü?” diye sordu Şimşek.
“Söz!”
Sabahı zor etti, saat 9'u gösterince ayağa kalktı, tek başına aşağı doğru yürümeye başladı, bütün gün çarpıştığı teröristlerin arasına silahsız indi.
Şehidimiz sırtüstü yatıyordu.
Yüzü gözü silinmiş, temizlenmiş, hazırlanmıştı. Yanında tüfeği, parmağında yüzüğü, her şeyi tamdı.
Kucakladı.
Aldı sırtına…
Etrafına baktı.
Sağdaki soldaki teröristler kayaların arasından ayağa kalkmıştı, Ozan'ı başlarıyla selamladılar, adeta saygı duruşuydu. Yürümeye başladı, adım adım yukarıya çıktı.
Grubuyla birlikte oradan ayrıldı.
Yarım saat geçti geçmedi…
Şimşek kod adlı terörist, telsizin mandalına bastı.
“Aldım Ozan, sağ ol.”
Armut Boğazındaki çam ağacının altında, yiyecek, tentürdiyot, oksijenli su, pamuk dolu çuval vardı.

Ozan…
Levent Göktaş'tı.
Hukuk fakültesi mezunu, işletme masterli, İngilizce, Rusça, Arapça, Kürtçe bilen, üçüncü dan seviyesinde kara kuşaklı, yüksek irtifa paraşütçüsü, derin su dalgıcı, özel kuvvetler şampiyonasında üç defa dünya şampiyonluğu olan, bin 500'e yakın defa sıcak çatışmaya girmiş, üç defa Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası almış, albaydı.
Bugün bize vatan-bayrak dersi vermeye kalkışan bademler, bu kahraman albayımızı kumpasla Silivri'ye tıktı.
“Terör örgütü üyesi olmak”la suçladılar!
21 yıl hapis cezasına çarptırdılar.
5 yıl yatırdılar.
Yukarıda okuduğunuz yaşanmış öyküyü, duruşmada anlattı.
Sonra da savcıların hakimlerin suratına haykırdı…
“Pkk bile mertçe savaş tığımızda bize saygı gösteriyor, ama uyduruk delillerle bizi buraya tıkanlar ve sizler, saygı göstermiyorsunuz” dedi.

Savaşın bile ahlâkı vardır.
Savaşta bile saygı vardır.
Üç bin yıllık töremiz var bizim…
Mert olacaksın.