9 Nisan 2025 Çarşamba

BARIŞ HAREKETİ

 BARIŞ HAREKETİ

Barış hareketi; belli bir savaşı ya da çatışmayı bitirmeyi, insanlar arası

şiddeti en aza indirmeyi amaçlayan bir toplumsal harekettir.

Barış ülkemizde, bölücülerin sık sık kullandığı ve istismar ettikleri bir

kavramdır. Ülkede anarşiyi zirve yaptırırlar, sonra da barış ortamı

oluşturacağız diye riyakarlık yaparlar.

Savaş olmayan, ayrım bulunmayan ülkemizde, eline silahı alıp dağa

çıkanlar; barış teranesini ortaya atıyorlar.

PKK denilen hareket, yurdumuz da çoğunluğunu Müslüman Türk

sandığımız dönmelerin, Ermenilerin güdümünde ve yönlendirmesinde

bulunmaktadır. Ermeni tehcirinde, güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan

Ermeniler, Kürt kimliğine bürünerek kendilerini kamufle etmişlerdir.

Kürt kimliği altında PKK ya öncülük etmekte, parti dernek kurup, sokak

hareketlerini yürütmektedirler. Bu kimlikle milletvekili, bakan, Genel

Kurmay başkanı, Kuvvet Komutanı, Cumhurbaşkanı olup, kamunun tüm

kademelerinde yer aldılar. Bölücü hareketleri kurdurup yöneten

emperyalist devletlerle iş birliği yaptılar. Onlar adına vekaleten silahlı

saldırılar düzenlediler. İsrail’in ilan ettiği Arzu mevut Yahudilik haritası ile,

Kürdistan haritası aynı toprakları içine almaktadır. Ermenistan’ın Büyük

Ermenistan ve buraları mutlaka almamız gerekir dedikleri coğrafya ile de

sözde haritaları kesişmektedir. Bu tesadüf değil, aynı mahreçler tarafından

yönetilmenin sonucudur.

Bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Kız alıp, kız vermişiz. Akraba

olmuşuz. Büyük devletler kurmuş olmanın psikolojisi ile etnik kimlikler

bizler için önemli değildir. Anayasal olarak herkes aynı haklara sahiptir.

Vatandaşlarımız etnik kökenine bakılmaksızın DERNEK, PARTİ KURABİLİR.

Bunların genel başkanı bile olabilir. Televizyon, radyo yayıncılığı yapabilir.

Her vatandaşımız ikamet, seyahat, eğitim ve mülkiyet ticaret gibi genel

haklara sahiptir. Kimse sen şuralısın, şu etnik guruptansın diye bir

kısıtlamaya tabi olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının refah seviyesini artırmak için bölge

ayrımı gözetmeden yatırım yapmaktadır.

Benim ilim Çorum’a yapılmayan oto yolları, Güneydoğu Anadolu

bölgesine yapılmış, kamu yatırımları buralara akmıştır. Ankara’ya 210 km.

uzakta bulunan İskilip ilçemize uygun bir yol bağlantısı halen

yapılmamıştır. Güneydoğuda ise yapılan otobanlar ile yol sorunu

kalmamıştır. Birçok hava alanı yapılmıştır.

Bütün bu saydıklarımızdan sonra, DEM partinin sözcüleri sahte barış

çığırtkanlığı yaparak, hastalıklı beyinlerinin ürettiği hayali meseleleri


kamuoyunun gündemine getirmektedirler. Benim insanım eline silahı alıp

dağa çıkmadı, binlerce köyü mezrayı basıp çocukları, yaşlıları kadınları

kısaca masum insanları benim yanımda yer almıyorsun diye öldürmedi.

Bütün bunları çoğunluğu Ermeni kökenli PKK yapmıştır. Benim insanımın

Kürt kardeşleri ile bir derdi yok. Kürt kardeşi ile birlikte sorunsuz yaşıyor.

Ermeni kökenli PKK lılar, sorunun kaynağı olmuştur. Onlar benim milletime

hınç dolular. Her fırsatta öç almak peşindeler.

Barış neyin barışı. Bu ülkede uyuşturucu, silah, beyaz kadın ticareti, mafya

yapılanmasını yapan, Ormanları yakan, yapılan otellerde her melaneti

yapan sizsiniz. Devletten aldığınız teşvikleri iç eden sizsiniz. Türk

Bayrağına bu benim bayrağım değil diyen, İstiklal Marşı okunurken ayağa

kalkmayan, parti kongrelerinizde Türk Bayrağını asmayan sizsiniz. Sonra

da iki lafın arasında barış diyorsunuz. Peki bu neyin barışı. Ülkemizi

böldürmek için mi barış istiyorsunuz? Soyup soğana çevirmek için mi barış

istiyorsunuz?

Türk bayrağına, vatanına, İstiklal marşımıza saygısı olmayanlar, başka bir

vatan haritası ortaya koyanlar benim vatandaşım olup, ülkemin

imkanlarından yararlanamazlar.

Tabi köpeksiz köyde, değneksiz dolaşmak için BARIŞ aldatmacasına

sarılıyorsunuz. Bu millet sizin yalanlarınıza, aldatmacalarınıza

kanmayacaktır. Elbet bir gün yalanlarınız ortaya çıkacaktır.

MUSTAFA YOLCU- 08.04.2025

18 Ocak 2025 Cumartesi

Anne Baba sevgisi

 ANNE BABA SEVGİSİ

İnternette video izledim. Çocuk ana rahmine düşünce, cenabı Allah ile arasında şöyle konuşma geçiyor.

“Ey kulum seni dünya alemine göndereceğim.” Çocuk dermiş ki “Allah’ım beni niye dünya ya gönderiyorsun. Ben orada ne yapacağım?

Cenabı Allah’ta “Ey kulum merak etme, seni koruması için yanına bir melek göndereceğim. 

Çocuk- O melek kim, diye sorduğunda; Allah o meleğin annemiz olduğunu söylermiş.

Meleğimiz annelerimiz, babalarımız. Biz ne yapıyoruz. Yaşlandıklarında anne babamıza bakmıyoruz. Yalnız bırakıyoruz. Bizi besleyip büyütenleri, evimizin dışına atıyoruz.

Ben anne ve babasına ilgi ve alakasını sürdüren insanları takdir ediyorum. Tabi ki onlar yaşlandıklarında, yaptıklarını kendi çocuklarında bulacaklardır. 

İnsan karısının lafına uyarak, büyüklerine tavır almamalıdır. Aynı şekilde büyüklerinin lafına uyup, eşine karşı kötü olmamalıdır. Her iki sinin taleplerini dengede tutmayı bilmelidir.

Bir arkadaşım ile telefonda görüşürken, eşinin annesine bakmak için kendisinden ayrılıp, annesinin yanına gittiğini söyledi. Sesi buruk ve üzüntülü idi.

Eşler birbirlerine yaşlılıkta daha çok muhtaç. Hiçbir faktör ayrılığa neden olmamalı. Yaşlılık kapıya çattığında, insanın en iyi arkadaşı eşi oluyor. Çocukların torunların derdi ile uğraşmak, evin eksiği gediği ile uğraşmak, meşgalelerin başında geliyor.

Hava kuvvetlerinden emekli bir generalin eşi ile karşılaşmıştım. Çocukları yoktu. Yapayalnızdı. Eşinin sağlığında yurt dışına gitmişler. Balolarda gezmişler. Eşin vefatı ile yapayalnız kalmış. Resim ajandasındaki resimlere bakarak geçmişi yad ediyordu. Yaşlılar yurduna yerleşmeyi talep etti. Bu konuda yardımcı olduk. Evinin tüm eşyalarını, fakir fukaraya dağıttırdı.

Hayat böyle bir şey. Bütün canlılar doğar, büyür ve ölür. İki günlük dünyada anne ve babalarımız bize emanet. Onları kırmadan, sona gidildiğini unutmadan, onlara bakıp ilgilenelim. 

ANA BABA EVLADINA BÜYÜSÜN DİYE, ÇOCUKLAR ANA BABASINA “ÖMÜRLERİNİN SON DEMİNDE İYİ BAKALIM DİYE BAKAR.

Ana baba evladına bağı bağışlar. Çocuklar ana babasına bir salkım üzümü çok görür.                 


Mustafa Yolcu- 17.01. 2025  



6 Ağustos 2024 Salı

 

 

UNUTULAN GÜZELLİKLER

Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu; görev yaptığı illerde denetim gezisine çıktığında, kahvelerde boş oturan insanları görünce sinirlenir, kahveyi boşaltmalarını, gidip çalışmalarını istermiş.
Yurdun her yerinde kahveler yine dolu, insanlar bomboş oturuyor. “Bu insanların yapabilecekleri bir iş yok mu.” diye düşünüyor insan.
Ülkemizde birçok köy boşalmış, insanlar şehirlere göç etmiş. Araziler ekilip biçilmiyor. Meralar sürüsüz kalmış, hayvan yetişmiyor.
Bağlar bahçeler bakımsız, viran olmuş. Mahalli sebze ve meyveler unutulmuş, yetişmiyor artık. Toplum olarak kolaycı olup çıkmışız.
Köyünden kente göç eden insan buralarda; simitçi, pazarcı, seyyar satıcı, inşaat amelesi olmuş. Artık üretici olmaktan çıkıp, tüketici hale dönüşmüş.
Sinop’un Gerze ilçesinin yaylasına, arabası ile Amerikalı bir turist gelir. Yaylada karşılaştığı bir vatandaşımıza, yanında bulunan tercüman vasıtası ile sorar” Burada sarımsak yetişiyor mu?” Vatandaş cevap verir” Hayır yetişmiyor, dağın başında sarımsak yetişir mi ?”
Meğer turistin annesi, babası buradan Amerika’ya göç etmiş; Rum kökenli insanlarmış. Babaları çocuklarına Gerze ilçesindeki köyümüzde, yumruk büyüklüğündü sarımsak yetişirdi.” Diye köyünü, yaylasını anlatırmış.

Nerden nereye! Şimdi aynı köyün yaylasında sarımsak yetiştiğini bilen yok. İnsanlar işsiz, kahveler dolu. Bir evde bir kişi çalışıyor, diğerleri onun getirdiğini yiyor.
Kahvede oturan insanı, nasıl iş yapar hale getirebiliriz?
İnsanlar kahvede daha çok, kış aylarında oturmaktadır. Bu aylar inşaatların durma noktasına geldiği, zirai çalışma yapılmadığı aylardır. Bu dönemlerde küçük ve büyük sanayi işyerleri çalışmaktadır. Sanayi açısından da bu dönem, üretilen mala talebin azaldığı dönemdir.

Kahvede oturan insanlar, küçük ve büyük sanayi alanlarında istihdam edilerek, sigortası vergisi, devletçe sübvanse edilebilir. Bu aylarda üreticiler stoka üretim yaparak, malını sattığı zaman çalışanların ücretlerini ödeyebilir. Veya işçiliğin az bir kısmını, işçinin çalıştığı aylarda ödenebilir.
Üretici bu aylarda, sadece ham maddeyi satın alacak; geri kalan ücretler malın satılmasından sonra ödenecektir.
İnsanlar kahvede boşa oturacağına, sonradan ödenecek ücret karşılığı, karın tokluğuna, sigortası ödenerek çalışma yapabilir. Bu durum, üretilen malın pazarlaması aksamadan sağlanırsa, her iki taraf açısından verimli hale gelir. Bundan ülkemizde, insanlarda katkı sağlar.

Boş oturacağımıza, bir şeyler üretmenin gayreti içinde olmalıyız. Bilmiyorsak öğrenmeli, kamu da yetkili olanlar görevlerini iyi yaparak, halkı bilinçlendirmelidir.

Yurdumuzda ihtiyacın üzerinde; mühendis, tekniker, teknisyen, işletmeci, endüstri mühendisi bulunmaktadır. Bunlar yeterince görevlerini yapmadıkları, halkı aydınlatıp yol göstermedikleri için arzu edilen gelişmeler olmamaktadır.

Sorunlarımızı çözebilmek için, milli bir seferberlik ilan etmeliyiz. Herkes işin bir uçundan tutmalı, yurt kalkınması için görevini, tam manası ile yerine getirmelidir.

Her bölgenin; unutulmaya yüz tutmuş ürünleri, yöresel imalatları, meyveleri, yemekleri, folkloru vardır. Bunlar yeniden üretilip, hayata geçirilebilir.
Kazılar yapıp, yer altından tarihi eser ararken, yerin altına girmeden unutulmaya yüz tutmuş ürünlerimizi, eserlerimizi yeniden canlandırabiliriz.
Mürdüm eriğini, çatal kara üzümünü, misket elmasını, mahman armudunu yine yetiştirebiliriz.
Yeşil badem yahnisini, dünür aşını, incir dolmasını yemek menümüze ekleyebiliriz.
Çarığı, çapula’yı, mes i, potini, kabaralı Kundura’yı giyme sekte vitrinimizin bir köşesine koyabiliriz, turistlere satabiliriz.
Üretim yaparken kara düzen değil, gelişmiş teknoloji ve teknikleri kullanarak üretim yapmalıyız.

Her yörenin kendisine özgü hammadde kaynakları var. Bu hammaddeler, hammadde olarak değil, işlenerek mamul madde olarak pazara sunulmalıdır.
Üretimde hedeflenen pazar iç pazar değil, ihracat yapmak olmalıdır. Bu imalatın kalitesini artıracak, sıradan bir ürün olmamasını sağlayacaktır.

1970 yıllarında ülkemizde 3600 tane ithalat- ihracat firması vardı. Bunlarında %90 yakını, ülkemizde bulunan gayri Müslimlerin firmalarından oluşuyordu.
Rahmetlik Turgut Özal bu memlekete ticaret yapmayı, ithalat- ihracat yapmayı öğretti. Anadolu’nun en ücra köşelerinden üreticiler, ürettiklerini ihraç edebilmek için eline valizini alıp, yurt dışına çıktılar. Uğraşıp, didindiler. Ülkemizin yıllık 170 milyar Amerikan doları tutarında ihracatı bulunmaktadır. Bu potansiyel gelişen üretim ile daha çok büyüyebilir, çeşitlenebilir.

Yapacak o kadar çok işimiz var ki. İşin bir ucundan tutup, yeniden seferberlik ruhu ile işe başlamamız gerekiyor.

Mustafa Yolcu 

24 Ocak 2024 Çarşamba

BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINA

BELEDİYE BAŞKANI ADAYLARINA

 

Seçimler yaklaşıyor. Secilecek Belediye Başkanları, neler yapmalı.

Seçilen başkanlar parti kimliğini bir tarafa bırakarak, tüm vatandaşların Belediye Başkanı olmalıdır.
Meclis ve encümen üyeleri, Ahmet’in Mehmet’in işi için değil; ilinin, kazasının daha güzel olması için çaba sarf e
tmelidir.
Belediye Başkanları vatandaşına, bulundukları şehre deniz getireceğini vaat etmemeli, mevcut imkanlardan azami olarak faydalanarak
; hizmet etmenin yollarını aramalıdır.


Belediyecilikte imar konusu çok önemlidir.
İmar mevzuatını, kişi ayrımı yapmadan her kez için aynı şekilde uygulamalıdır.
Çarpık yapılaşmaya katiyen izin vermemelidir. 1/5000 lik nazım planlardan sonraki safha olan 1/1000 lik parselasyon planlarını düzenleyerek, imar kanununun 18. madde uygulaması yapılıp, plan tescili gerçekleşmelidir. Bunun sonucunda planın uygulamasına geçip, plan gereği alt yapı tamamlanmalıdır.

Başkanların, belediyecilikte kalıcı bir isim bırakmak için, imar uygulamaları konusunda çok hassas olması gerekmektedir.

Şehirlerin yeterli büyüklükte şehir meydanı olmalı, meydanların yanında büyük park alanları yer almalıdır. Nazım planı gereği, ulaşım planları iyi tasarlanmalı, sonradan yol genişletme, yeni yol açma ihtiyacı doğmamalıdır.

Bir çok belediye’de belediye meclisi toplantılarının ana konusu, mevzi imar planı ile inşaat emsal değişikliği olmaktadır. Onaylanan bir imar planı kalıcı bir özellik göstermeli, çok zorunlu olmadıkça üzerinde kalem oynatılıp, mevzi plan değişikliğine gidilmemelidir.

 

Çevre şartlarına göre, gerekli araştırmalar yapılmadan düzenlenen imar planları, sonraki yıllarda yetersiz kalmaktadır. Nüfus artmakta, araç sayısı çoğalmakta, talepler değişmektedir. Mevzi imar planı değişikliğinde, çoğunlukla yeşil alanlar ile sosyal donatı alanları küçülmekte, meydanların kullanımı değiştirilmekte, ulaşım ise metrodan önce yer altı geçitleri ile çözülmeye çalışılmaktadır. Çağdaş imarcılıkta, araçların şehir merkezlerine girmesi önlenerek, insan taşıması toplu taşım ve metrolar ile sağlanmaktadır.

Birçok şehirde, önceden pazar yeri olarak kullanılan alanlar, plan değişikliği ile ticaret ve konut alanına dönüştürülerek, pazar alanları yok edilmiştir. Böylece pazar alış verişi, AVM alış verişine dönüşmektedir.

 

Konut parsellerinde, yeterli sayıda ağaç dikimine önem verilmemekte, konut dışında kalan alan betonlaşmaktadır. Konutlarla birlikte yeşil alan kaybolarak, konut parselleri tamamen beton bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu betonlaşma devam ederse, çocuklarımız nerede oynayacak? Ağaç sevgisini, hayvan sevgisini nasıl tadacak? Bu sorulara cevap bulamıyoruz.

Belediye
, başarılı bir tüccarın işyeri gibidir.
Başkan, belediyesine gelmesi gereken geliri, kuruşuna kadar getirmelidir.
Harcamada ise öyle hesaplı olmalı ki, elindeki parasının kuruşunu boş yere harcamamalıdır.
İşte o zaman belediyenin parası bereketlenecek, halkına ve şehrine hizmeti artacaktır.

Böyle yapılmayıp, belediyenin imkânları yersiz harcanırsa; yapılanlar havayı hevese gider, vatandaşın takdirini de kazanmaz.

Başarılı bir başkanın başarılı bir ekibi olur.
Belediye Başkan
larının, getirdiği yazıyı güvenle imzalayacağı Özel Kalem Müdürü, kendisi olmadığında yokluğunu aratmayacak Başkan Vekili, fikir sorup, fikir jimnastiği yapacağı, fikir üretebilecek dostları olmalıdır.
Fikrine, kanaatine inandığı değişik mesleklerden kişiler ile danışma toplantıları düzenleyerek; yapılan ve yapılacak işler hakkında onların kanaatleri alınabilir.

Belediyecilikte gündüz vakti, halk ile haşir neşir olunacak zamandır. Gündüz halkın sorunları ile ilgilenilmeli, çevre gezilerek yapılan işler denetlenmeli, belediyenin diğer bürokratik işleri ile geri kalan zamanda uğraşılmalıdır.
En güzel denetim zamanı sabahleyin olanıdır. Başkanlar denetimlerini, daha çok sabahleyin yapmalıdır.

İtfaiyenin yangın ihbarı aldığında, tüm donanımları tamam olarak zamanında yangına müdahale edip etmediği, değişik zamanlarda denenip test edilmelidir.

 

Büyük bir belediyenin başkanı, görevi sırasında park ve pazarlara sıkı bir çeki düzen vermişti. Tekrar başkanlığa aday olduğunda vatandaşın ilk söylediği- “ Onun döneminde park ve pazara, çeki düzen gelmişti. Onun bu icraatının devamını istiyoruz.” olmuştur. Yoksa “ Şöyle şenlik yapıldı, şu şarkıcı geldi, yola yoğurt döktürdü.”  Gibi düşünce kimsenin aklına gelmemektedir.


Belediye başkanı, başkanı bulunduğu şehrin hem anası, hem babasıdır. Belediye Başkanı şehrin tüm sorunlarını çözmeye, dertlere çare olmaya, kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışmalıdır. Şehrin temizliğine çok önem verilmeli, caddeleri sokakları temiz ve düzenli olmalıdır.

Belediyecilik özveri ister. 24 Saat zaman bir başkana yetmez. Başkanın gece gündüz, bitip tükenmeyen görevleri vardır. Başkan bıkmayacak, usanmayacak, yeter be demeyecektir.
Belediye Başkanlarının bu konuları iyi değerlendirmesi ile belediye başkanlığında Halka Hizmetin Hakka Hizmet olduğu hususunu, kendilerine şiar edinmelerini diliyoruz.

 

Mustafa Yolcu

23.01.2024


5 Aralık 2023 Salı

BİR YAHUDİ TÜCCARI

 

BİR YAHUDİ TÜCCARI

Yakınım İstanbul Karaköy’de bulunan Yahudi tüccardan tezgâh satın alıp, Ankara ya dönmüş. Daha önceden de bu tüccardan tezgâh almıştı. Tezgâh İtalya’dan gelecek, Ankara’ya gönderilecekti.

Aradan uzun süre geçmiş, parası ödenen tezgâhtan haber yoktu. Yakınım konuyu mahkemeye aktarmış, dava açmıştı.

Yakınım hastalanıp, hastaneye yattı. Tedavi oluyordu. Bir gün bana” oğlum, Yahudi’de paramız kalmasın. Uğraşın, ondan tezgâhı ya da parayı alın ” dedi. Kısa bir süre sonra da vefat etti.

Avukat ile birlikte İstanbul’a giderek, mahkeme dosyasının durumuna baktık. Avukat” bu iş uzar, hemen bir şey yapamayız.” Dedi. Gidip kendisi ile görüşelim dedim, oda ben gidemem istersen sen git dedi.

Dosya ile ilgili evraklardan suret alıp, Yahudi’nin Karaköy’de bulunan işyerine gittim. İşyeri iki katlı bina idi. Giriş katının bir kısmında motor yenileme de kullanılan rektifiye tezgâhı vardı. İş yerinin sahibini sorduğumda “ Niçin aradığımı” sordular. Bende tezgâh alacağımı, bu konuda görüşmek istediğimi söyledim. Alacak için geldiğimi söylesem, belki de yok diyecekler görüştürmeyeceklerdi.

Beni üst kata çıkardılar. Kendisini sorduğum tüccar da orada imiş. Kendimi tanıttım, tezgâh için kendilerine ödenen bedelin ödenmesini ya da tezgâhın verilmesini istedim. Şirkette bir ortağının daha olduğunu, onunla ‘da bu konunun görüşülmesini söyledi. Parası aylar önce şirket hesabına ödenmiş, tezgâh gönderilmemişti. Şirketin yöneticisi kendisi, adres burası idi. Rahmetli olan yakınımın isteğini, yerine getirmek istiyordum.

Yahudi tüccar “ Tamam borcuma karşılık senet vereyim, bu İşi de bitirelim.” Dedi. Teklifi kabul ettim. Senetleri düzenleyip, şirket kaşesini vurup imzaladı. Ben senette şahıs olarak da imza atmasını, senedin kefili olmasını istedim bunu kabul ettiremedim. Her ay ödenmek üzere, altı adet senet düzenlendi. Senetleri alıp, Ankara’ya döndüm.

İlk senedi ödedi. Kara yolları genel müdürlüğüne gitmiştim. Yahudi tüccar ile karşılaştım. Hayırdır diye sorduğumda “ karayollarının iş makinaları alım ihalesine girdiğini, ihaleyi alamadığını. Yaptığı ihaleye itirazın kabul edildiğini, yeniden ihalenin ne zaman yapılacağını öğrenmeye geldiğini.” söyledi.

İlk senet ödenince rahatlamış, mutlu olmuştum. Daha sonra peş peşe üç senedi de ödemeyince, kötü niyetini anladım. Telefon ettim, sonuç alamadım. İstanbul’ da üst derecede görevli emniyet müdürü tanıdığım vardı. Onun yanına giderek, problemimi anlattım. Oda bana şahsın yurt dışına kaçma ihtimalinin olduğunu, borçlarını ödemediği şeklinde bir yazı yazmamı söyledi.

Yazıyı yazıp, dosya halinde verdiğimde, bağlı olduğu savcıdan havale ettirmemi söyledi. Savcıya havale ettirip dosyayı getirdim. Hemşerime teşekkür edip yanından ayrıldım.

Hemşerimin olduğu yer, insanların bülbül gibi konuştuğu emniyetin önemli bir yeriydi. İşe oldu gözü ile bakıyordum. O gün hemen, Yahudi tüccarı gözaltına almışlar. Üç gün sonra, emniyete hemşerimin olduğu yere gittim. Ne olduğunu sorduğumda bana “ Adamı gözaltına aldık. Ertesi günü hahambaşı arayarak, yurttaşını bırakmamı söyledi. Haham başı istediği an ABD başkanına telefonla ulaşabilen birisi. Bırakmaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Bu sebeple bıraktım.” Dedi.  Bir gerçeği bir daha anlamış oldum.

Yahudi borcunu ödememiş, kurtulmuştu ama Yurdumuzda da kalamamıştı. Öğrendiğime göre bu olaydan üç ay sonra, İsrail’e göç etmişti. Bizde onu Allaha havale ettik. Yaratan bunun hesabını ondan soracak bir gün.

 

Mustafa Yolcu

 

11 Haziran 2023 Pazar

KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYATTAN UZAK BİR HAYAT

 KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYATTAN UZAK BİR HAYAT

 

Ülkemiz ve toplumumuz, bu değerlerden uzak yaşıyor. Yıllardır topluma değer katan Arif Nihat Asyanın Bayrak şiiiri, Necip Fazıl ın sakarya şiiri, Mehmet Akif’ in- İstiklal marşı, Çanakkale şiiri, Ömer Seyfettin’in hikayeleri, Kurtlar vadisinin fon müziği, Abdurrahim Karakoç’un- Mihriban şiiri, Sebahattin Ali’nin- Aldırma Gönül şiiri, Çırpınırdı Karadeniz şiiri, Zeki Müren, Cem Karaca, Barış Manco , Emel Sayın,Muazzez Abacı,Neset Ertaş, Yavuz Bingöl, Neriman Altındağ Tüfekçi v.b gibi değerler eserler yetişmez oldu.

 

Mimar Sinan, Ankarada Mimar Kemal yok artık. Toplum olarak bizi biz yapan değerleri unutuyoruz.

 

 Son 10-15 yıldır, toplumun bir kısmı adeta dinsiz hale geldi. Müslümanım demeye çekinir olduk. Sokakta roportajı yapıp, vatandaşa soruyor; hangi dine inanıyorsunuz? Cevap- ben dinsizim, Allaha inanmıyor musun. Allaha inanıyorum ama hiç bir dine inanmıyorum. Ben satanistim diyor. 35- 40 yaşındaki delikanlıya mikrofonu uzatıyorlar- Fatiha suresini okurmusun, cevap bilmiyorum oluyor.50- 60 Yaşlarındaki bayana, Fatiha suresini okurmusun diye mikrofonu uzatıyorlar cevap- “ Kırklar yediler cümle evliyalar “ diye bir şeyler söylüyor.

 

Mehmet Ali Birant, 2005 yılındaki yazısında diyorki; “ Bizim kuşağımız, Osmanlı imparatorluğunu öğrenmedi, dolayısıla anlayamadı. Koskoca bir imparatorluğun başarılarını hissedemedik. Sadece çöküşünü bilir olduk. Sadece kötü yanları konuştuk. Hele son Padişah Vahdeddin kadar, yerden yere vurulanı olmamıştır. Ne kızıllığı kalmış, ne hainliği.

Kendi kendime hep sormuşumdur: Neden sadece resmi politikaya inanıyoruz?

Beni resmi rüyadan uyandırıp, gerçeklerle tanıştıran insan, Vahdeddin'in torunu Hümeyra Özbaş oldu. Aldatıldığımızı, toplum olarak yanlış yöne götürüldüğümüzü anladığımda vakit çok geçti.”

 

31.5.2023 tarihinde Ankara’ da Sosyal Bilimler Üniversitesin’de İstanbul un Fethi konulu konferans yapıldı. Çok değerli konuşmacılar vardı. Konferansa dinleyici olarak katılan ancak 20 kişi oldu. Üniversite de bile dinlemek öğrenmek ilgisi yoktu.

 

Emekli bir Vali anlatıyor. Vali iken, toplum ile kaynaşıp, gençlerle birlikte olmaya çalıştım. Bölgedeki, yıkıcı bölücü faaliyetlere engel olmaya çalıştım. Erkek ve kız öğrencileri, ayrı ayrı İstanbul’ a Çanakkale ye gönderdim. Rehber eşliğinde buraları gezip, fikir aldılar. Bu geziler 1000 yakın öğrenciye çok şey kazandırdı.

Bazı insanları, ümreye gönderdim. Şurrlu bir müslüman olmalarını sağlamaya çalıştım. Daha önce PKK sempatı duyan insanlar, bilinç li hale gelince, ülke gerçeklerinin farkına vardılar.

 

 Benim faaliyetlerimden rahatsız olanlar beni şikayet ederek, devlet malını usulsüz harcıyor diye hakkımda soruşturma başlattılar. Takdir edilmeyi beklemiyordum ama soruşturmaya layık görüldüm.

 

Çocuklarımıza şiir, roman, basın yayın, sinema, tiyatro ile ülkemizi tanıtmamız, değerlerimizi öğretmemiz gerekiyor. Bu konuda en çok görev belediyelere düşüyor. Belediyelerin asli görevi bunları yapmaktır. İmar planı, beton dökmek asli görevleri olmamalıdır.

Devlet erki ve belediyeler olarak görevimizi yerine getirmezsek, toplumdaki bu yozlaşma bitişimize yol açacaktır.

 

Bu faaliyetlerin altında gerçek emperyalizmin “ Amerika- İngiltere- Fransa’nın beşinci kol faaliyeti” bulunmaktadır. Yıllardır bizi her şeyimizle bitirmeye çalıştılar. Ahlaksızlık almış başını gitmiş. Televizyonlarda mafya dizileri, eşlerin birbirlerini aldatma serüvenleri, devletin asli görevi olan hak ve adaleti gerçekleştirme unsuru rafa kaldırılmıştır.

 

İşin en kötüsü, dindar geçinenlerin sahtekarlıkları, aydın geçinenlerin’ de icraatları ile ülkeyi bitirmesidir.

Bu gidişat böyle devam ederse, 10 seneye kalmaz bu ülke bitip tükenecek, ülke idaresi en kötü olarak bildiğimiz güçlerin eline geçecektir.

 

Ya kültürü , edebiyatı, sanatı ile bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Yada yok olup gidecek, tükeneceğiz.

Artık beyhude yere beton atmayı, birbirimizle uğraşmayı bırakıp, bizi biz yapan değerlerimizi ayağa kaldıralım, onlara öncelik verelim.

MUSTAFA YOLCU

11.6.2023

 

18 Mayıs 2023 Perşembe

14 MAYIS SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

14 MAYIS SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ 


4 Mayısta Cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçimleri yapıldı. Seçimin sonunda üç ayrı gündem önümüze çıktı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Cumhur İttifakı daha fazla oy aldı. Bu sonuç beklenmiyordu. Sübriz oldu.

Millet ittifakı Umduğunu bulamadı. İlk turda seçimi kazanırız diyorlardı. Bu sonuca ulaşamadılar.

Sinan Oğan, iki ittifaka karşı çekincesi olan seçmenin, oylarını aldı.

Üç olguyu’da ele aldığımızda;

Cumhur İttifakı- Tayyip Erdoğan. 20 Senelik partinin başı olarak, yüz eskimesi vardı. Son dönemdeki uygulamaları ile, ekonomideki yanlışlar ile, devletin hukuk devleti vasfından çıkması ile yoğun bir eleştiri almıştı. Yapılan en iyi iş, savunma sanayiindeki gelişmeler olmuştu. Devlete iyi idareci baba olamadı. Harcamalar büyük savurganlıklara yol açtı. Bir saray derken, ikincisi, üçüncüsü takip etti. Ekonomik yapımız alabildiğine bozulmuş, moratoryum konuşulur olmuştu. Fetö kalkışmasına, milletimiz büyük tepki verdi. Daha sonra bu harekete kalkışması nedeni ile bir çok insan tutuklanıp, işinden aşından edildi.Bu hareketin başındakiler  Fetöye karşı alınan tetbirlerden zarar görmedi. Fetö borsası denilen oluşumla, kendilerini kurtardıkları söylenildi. Ama bu hareketin altında bulunanlar, ezilip kaldılar. Onları sahiplenen de, savunan da olmadı. Hem toplum baskısı, hem ekonomik zorluklar, bu insanları ekmeğe muhtac hale getirdi. Sessiz yığınların iniltisi, toplumu sarsar hale geldi.

Millet İttifakı- Kemal Kılıçtaroğlu, Meral Akşener in oluşturduğu bu hareket, HADEP İttifakı ile sorunlu hale geldi. Milletin değerleriyle, ülke bütünlüğüyle çatışır hale geldiler. Suriyeye niye girdik, Libya ya niye gittik, ırak ta niye askeri hareket yapıyoruz, Azarbeycan- Ermenistan olaylarına niye müdahil olduk şeklinde konuları,katıldıkları televizyon ve toplantılar da dile getirdiler.  HADEP = PKK gerçeğini görmemezlikten geldiler. Anadolumuzun Kürtleri PKK ile sorunlu idi. Ondan kurtulmak istiyorlardı. Bu ittifak ile bu insanlarımız daha çok baskı altında kaldılar. 

Bazı ortamlarda, İyi Partililere bunun sakıncalarını söylediğimde, böyle bir sakınca görmeyip, Cumhur İttifakının HÜDA PAR birlikteliğini dile getirdiler. Ama toplumda büyük bir gerilim meydana gelmişti. Tanıdığım bir milletvekili diyorduki “ Mecliste HADEP li milletvekilleri , dayılanarak gezmeye, hareket etmeye  başladılar” Netice de bu birliktelik, bölücüler için mesafe atlamada, miheng taşı olacaktır. Sanıyorum Meral hanım, bu oluşumdan rahatsız idi. Ama elinden bir şey gelmedi. İttifak Masasından kalktı gitti ama, diğer ortakları ona destek vermedi. Tersine  İYİ PARTİ oy kaybına uğradı.

Cumhur Başkaı adayı Sinan Oğan;

İki ittifakın adayına da oy vermek istemeyen, büyük çoğunluğu sağ duyulu seçmen, oyunu Sinan beye verdiler. Böylece yüz eskimesine ve diğer olumsuzlukları için Tayyip Erdoğan a , PKK= HDP ittifakının temsilcisi millet ittifakına oy vermemiş oldular. Sinan Oğan sağ duyulu seçmenin, kurtuluş kapısı oldu. Toplumda PKK ittifakına büyük bir tepki vardı. Bu tepki oyları bura da yerini bulmuştu.

Seçimlere büyük bir katılım oldu. Oynanan oyunlara tepki için, millet oy vermeye koştu. Bu işin vebali millet ittifakının dı. PKK- HADEP ittifakı olmadan bu seçime girmiş olsalardı, belki seçimi kazanırlardı. Kimin aklına uyup, bu oyuna gelip, bu iş birliğine gittiler anlamadım. Nitekim HADEP yerine seçime girenler,millet vekili seçimlerinde % 9 oyu bile alamadılar. Bu düşünce % 91 oya değil, % 9 oya talip oldu. Neticesini de tahmin etmedikleri şekilde aldılar. Ama toplumu büyük bir sitrese soktular, bu gerçek.

Cumhur İttifakı, ikinci seçimi büyük ihtimal ile kazanacaktır. Milletin ve benim gibi düşünenlerin en büyük arzusu, AK Partinin fabrika ayarlarına geri dönmesidir. Yapılan hataların bir daha yapılmamasıdır. Yaşananlardan ders alınır inşallah.

MUSTAFA YOLCU
17.05.2023