4 Ekim 2019 Cuma

NİHAT ARMUTCU ROPÖRTAJI


SPOR ADAMI, ANTRENÖR, İSKİLİP AŞIĞI NİHAT ARMUTCU ROPÖRTAJI

Mustafa Yolcu- Nihat bey, bize kendinizi tanıtır mısınız.

Nihat Armutcu-
01.03.1974 Tarihinde Eyüp-Naciye Armutçu çiftinin 3.çocuğu olarak, Kale boğazı mahallesinde dünyaya gelmişim.
Rahmetli babam Bayat’ın, Emirşah köyündendir. Annem ise İskilipli. Ben ve kardeşlerim İskilip'te doğup büyüdük.

İlkokulu eski adı Ulaş İlkokulu, yeni adı Ebussud Efendi ilkokulunda okudum.
Orta okul ve liseyi, İskilip Lisesinde okudum. 1992 Yılı lise Edebiyat bölümü mezunuyum.
1994 yılında, Niğde Üniversitesi BESYO (Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu) kazandım. Bu okul’ da4 Yıl eğitimi tamamlayıp, 1998 yılında Uzmanlık alanı Futbol, yardımcı uzmanlık alanı Güreş olarak okuldan mezun oldum.

1998 yılının 30 Eylül tarihinde, uzun uğraşlarla, İskilip Endüstri Meslek Lisesi'ne Beden Eğitimi öğretmeni olarak atandım.

1999 yılı Kasım ayı itibariyle, 271.Dönem Yedek Subay olarak İstanbul Tuzla Piyade Okul komutanlığında iç güvenlik eğitimi sonrası 2000 yılı Mart ayında Ağrı-Doğubayazıt 1.Mekanize Piyade Tugay komutanlığına Asteğmen olarak atandım.  12 Ay dağlarda, vatanım için gönüllü olarak operasyonlara katılıp, 2001 Mart ayında askerden terhis oldum.

Askerlik sonrası tekrar, İskilip Endüstri Meslek Lisesinde öğretmenlik görevime döndüm.
2007 yılında MEB (Millî Eğitim Bakanlığı) ve TFF (Türkiye Futbol Federasyonu) yaptığı seçmelerle, Çorum ilini temsilen Çorum İl Okul Futbol Koordinatörü olarak Riva Milli Takım tesislerindeki eğitime katıldım. Eğitimi başarı ile tamamlayarak, Çorum MEB-TFF temsilcisi olarak çalışmaya başladım.

2009-2014 yılları arası Çorum Merkez de, Okul Futbol Sorumlusu- Altyapı Milli Takımlar Çorum Sorumlusu ve FTEM           Çorum sorumlusu olarak çalıştım. Ancak ilçemden ayrılmadan, bu 4 yıllık sürede Çorum’a gidip geldim.

2014 yılında, dönemin Milli Eğitim Bakanının Okul Futbol projesini iptal etmesi ile Çorum Merkez Endüstri Meslek Lisesine tayinim yapıldı. Yarım dönem çalışıp Öğretmenliği yapacaksam ilçemde yaparım diyerek, tekrar İskilip EML ye tayin oldum ve halen bu okulda gururla çalışmaktayım.
Evli ve 2 çocuk babasıyım.

M.Y- Futbolculuk kariyerinizden bahseder misiniz?

N.A- Futbola 1990 yılında İskilip Demirspor da futbola başladım. İskilip lisesi okul takımı ile futbola devam ettim.
Üniversite de sırası ile Niğde BİRKO A.Ş Spor- Niğde Belediye spor ve Bor Şekerspor takımların’ da top oynadım.
İskilip'te öğretmenliğe başladıktan sonra İskilip spor‘ da, kısa bir dönem futbol oynadım. Daha sonra dönem dönem, kurucusu olduğum İskilip gücün’ de oynadım.

M.Y- Antrenörlük kariyerinizden bahseder misiniz?
N.A.- 1998 yılında üniversite mezuniyeti sonrası, TFF den Antrenörlük belgemi aldım.  İskilip Esnaf spor da Genç takım antrenörlüğü ile kariyerime başladım.
2000 yılında Kolordu turnuvasında, Doğubayazıt Tugay Takımını çalıştırdım.
Askerlik sonrası İskilip spor Genç Takımında kısa bir dönem çalıştım.
2002 yılı ocak ayında dönemin Kaymakamı Sayın Turgay ERGİN, Belediye Başkanı Sayın Mehmet LOKUM ve şehrin ileri gelenleri ile görüşerek İskilip gücü Spor kulübünü kurduk.
İlk sezonumuzda 2.Amatör Kümede, şampiyon olarak 1.Amatör kümeye yükseldik.
2003 yılında TFF Erzurum A Lisans Teknik Direktörlük kursunu kazanıp, 35 günlük zor ve yorucu bir eğitimden sonra   bu kursu başarı ile bitirerek, Teknik Adam belgesini aldım.
2003 -2004 Sezonunda, TFF 3.liginde mücadele eden Çorum spor ‘da, profesyonel takım yardımcı antrenörü olarak sözleşme imzalayıp, burada 1 sezon çalıştım.
2004- 2011 yılları arasında, kendi kulübüm İskilip gücün ’de Teknik Sorumlu olarak çalıştım. 2009 Yılı aralık ayında Antalya / Mardan Spor Center da UEFA A Lisans Teknik Direktörlük kursuna katılıp, 24 Kursiyerden ilk 6 arasına girerek Çorum'un ilk UEFA A Lisans Antrenörü oldum.
2011 yılında, TÜFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) Başkanı seçildim ve Türkiye'nin " En Genç Şube Başkanı " oldum.
2011-2014 yılları arası TÜFAD Başkanlığım döneminde, 23 Antrenörümüzün UEFA Kurslarına başvurusunu yaparak belgelerini almasına yardımcı olduk.
2011 yılında BAL (Bölgesel Amatör Lig ) be mücadele eden Çorum Belediye spor ‘da,   Sportif Direktörü olarak çalıştım.  
2011-2012 Sezonunda İskilip gücü olarak, 37 yıl aradan sonra 1. amatör küme Çorum Şampiyonu olduk ve BAL'a çıktık.
BAL a katılım şartlarını yerine getirebilmek için, Belediye Başkanı Numan SEZER den destek istedik ve Belediye Meclisi Kararıyla takımımızın adını İskilip Belediye spor olarak değiştirip lige katıldık.
2012-2013 ve 2013-2014 sezonlarında BAL Liginde İskilip Belediye spor Teknik Sorumlusu olarak görev yaptım.
2014 yılında küme düştük ve tekrar İskilip gücü adı altında Çorum 1.Amatör kümede mücadele etmeye başladık.
O günden bu yana İskilip gücü Eğitim Kültür Sanat Gençlik ve Spor Kulübünde Başkan- Antrenör olarak devam ediyorum.

M.Y- İskilip’ te sosyal ve kültürel olarak neler yaptınız.
N.A- Özellikle 2002 yılından bu yana toplum yararına birçok çalışma yaptık. Tiyatro, konser, gezi, kan bağışı vb.
6 defa Ankara, 2 defa İstanbul'da hemşerilerimize yönelik İskilip gecelerini organize ettik. İskilipli iş adamlarımız, bu gecelere sponsor oldular.
Yüzlerce çocuğun spor yapmasına (yaz spor okulları vb.) vesile olduk.
Kulübümüzü ekonomik olarak dışa bağımlı olmaktan kurtarıp, tesisleşmesine ve kalıcı geliri olmasına yönelik çalışmalar yaparak;
-12 odalı 32 yatak kapasiteli Pansiyon
-Kapalı Yüzme Havuzu ve Fitnes Salonu
-Aile çay bahçesi açtık. Bunun için kişisel olarak kredi çekip, borçlandım. Ailemizden, çoluk çocuğumuzdan feragat ettik. Tek derdimiz, çocuklarımız kötü alışkanlıklardan uzak dursun, spor yapsın istedik. Gelinen nokta’ da, ticari olarak arzu ettiğimiz noktaya gelemedik.
Çorum'un ilçeleri içerisinde tek biz, yüzme havuzumuzu kapattık.  En büyük üzüntü ve hayal kırıklığımız bu oldu.

Bir zamanlar, çok yetenekli bir futbolcu idim. Benden daha yetenekli birçok arkadaşım ağabeyim oldu. Onların elinden sportif anlamda kimse tutmadı. Genç sporcularımızın elinden, " ben tutayım bari " diye bir misyon üstlendim.
İnanıyorum ki benim elimden tutan olsaydı, daha üst düzey bir futbolcu olabilirdim. Bunun için, bana gelen tüm sporcu çocukların elinden tutmaya çalıştım.

Ne kadar başarılı oldum, ya da olamadım bilmiyorum. Ama ben iyi niyetle, gücümün yettiği kadar çalıştım. Takdir önce Allah'ın, sonra hemşerilerimizindir.

M.Y- İskilip’te sporun geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz.
N.A- Yeni nesil Sporu sevmiyor. Aileler sporu gereksiz ve angarya olarak görüyor.
İlçemiz’ de fabrika vb. işyerleri yok.  Çorum- İskilip arasın da bile düzgün bir yol yok. İnsanlarımız iş kaygısında.
İlçe dışına çıkan ilçemize geri dönmüyor. İskilipli iş adamları, İskilip’e yatırım yapmak yerine, Çorum’a Ankara'ya yatırım yapıyor. İlçe içerisinden spor takımlarına, sponsor olan çok az kişi var. Endişem o ki, böyle giderse ilçemiz’ de spor yapan genç kalmayacak.
Şu anda Güreş revaçta görünüyor. 2-3 Çocuğumuzun Türkiye şampiyonu olması göğsümüzü kabartsa’ da, kaç çocuğumuz güreş yapıyor yada yapacak.
Çocuklarımız sokakta. Sigara, alkol vb. zararlı alışkanlıkların pençesinde. İnşallah birileri bu davayı sahiplenir. Çocuklarımızın kötü alışkanlıklara düşmesine engel olur.
Ben vicdanen elimden geleni yaptım, yapıyorum ama gücüm tükenmek üzere.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi- “Zeki Çevik aynı zamanda  Ahlaklı Sporcular yetiştirdik ve yetiştirmeye devam ediyoruz.
Gücüm neye ve nereye kadar yeter bilmiyorum.

M.Y-Nihat Bey hemşerimize, İskilip ve gençleri için yaptığı çalışmalar için teşekkür ediyor,” İSKİLİP AŞIĞI NİHAT ARMUTCU’NUN” başarılarının devamını diliyorum.

Mustafa Yolcu- 04.10.2019







29 Eylül 2019 Pazar

TARİHİN ŞEREF LEVHALARI -2


 TARİHİN ŞEREF LEVHALARI - 2

KIRK GAZİLER

GARAF SAVAŞLARI- Birinci Dünya savaşı sırasında, Irak cephesinde Kutülamare" çevresinde Türkler ile ingilizler arasında yapılan dört savaşa verilen ad (25 ocak 1915 -3 şubat 1917)”


16 Nisan 1332 de Kutülamare düşmüş, Irak cephesinde yepyeni bir vaziyet meydana gelmişti.  Dicle sol sahili Felâhiye’ye kadar elimizde, sağ sahilde yalnız İmamı Muhammet ve Garaf mıntıkalarıyla daha gerilerde birkaç köprübaşı, kıtalarımız tarafından tutulmuştu.

Felâhiye de takviye edilmiş bir tümenimiz, Felâhiye ile Kutülamare arasında sahil kısmında bir tümene yakın kuvvetimizle Kutülamare Kuzey-batısında bir alaya yakın kuvvetimiz ihtiyatta bulunuyordu.

Irak illerinin bu kahraman müdafileri, düşmanın öldürücü ateşi ve tabiatın amansız kırbacı altında; mevcudunun çoğunu kaybetmiş ve mesafelerinin uzaklığı dolayısıyla, ana vatandan ancak zayıf kuvvetlerle takviye edilebilmişlerdi. Buna rağmen askeri ve subayı her birisi birer harika olan bu kahramanlar, bir dakika olsun düşmanın ezici üstünlüğü karşısında irkilmemişlerdi. Düşman yalnız bu kuvvetlerimiz karşısında, dört piyade tümeni ile bir süvari tümeni bir çok müstakil tugaylar, topçu kuvveti, hava kuvveti ve nehir filosu bulunuyordu.

Düşman netice almak için, devamlı saldırı istikametini değiştiriyordu. Bir gün Felahiye ye saldırıya geçiyor, yüzlerce topun desteklediği onbinlerce insanın korkunç akışı, yalın kat siperler ve diz boyunda çamur içinde savaşan Mehmetlerin imanlı göğüslerine çarpıyor, duruyor ve kırılıyordu.

Garafa taarruz ediyor, İmamı Muhammed e saldırıyor, fakat her yerde her zaman aynı ruh, aynı kudret ve aynı imanla karşılaşıyordu. Ne Irak’ın kızgın güneşi, ne Dicle’nin taşan suları, ne gecelerce süren uykusuzluğun yorgunluğu, savaşan Mehmetlerin gücünü eksiltmiyordu.

Ölmek için karar vermiş bu kahramanlar kitlesine, ölümü göze almadan saldırmak elbette mümkün değildi.

Düşman Felahiye ye karşı yaptığı taarruzlarda ağzının tadını aldığı için, artık kesin neticeyi orada değil, Garaf mıntıkasında arıyordu. 1 /2. Kasım / 1916 dan itibaren Garaf mıntıkasında ciddi muharebeler başladı.

Düşman Garaf’a karşı yaptığı taarruzları örtmek için, İmamı Muhammet’e karşı gösteriş saldırıları yapıyordu. Zayıf bir alayımız tarafından tutulan İmamı Muhammet mevzi’i Kutülamare şimalinde ve Dicle’nin sağ sahilinde, Garaf la nehir boyunca irtibatı olan köprübaşı mevzii idi. Bu mevziinin önemi dolayısıyla buraya gösteriş saldırıları yapan düşman, cephesinin tehditkar durumu sebebiyle imamı Muhammed’e karşı da ciddi hareketler yapmaya mecbur oldu.

Bu ciddi saldırılar 4 / 2. Kasım / 1916 da başlamış ve 4, 11, 18, 22 kasım  tarihinde meydana gelen her defasında birer tugay ile icra edilen çeşitli saldırılar, azimkar subaylarımızla, kahraman Mehmetlerimizin azim ve sebatı karşısında buz kütlesi gibi erimişti.     

Düşman 27/2. Kasım / 1916 da bu cepheyi muhakkak almak gayesi ile 48 saatlik cehennemi bir topçu hazırlığından sonra, tekrar saldırıya geçti. Yüzlerce topun engin gümbürtüleri, tüfek ve makineli tüfek ateşleri altında Türk siperlerinde barınmak mümkün değildi. Buna rağmen toprağa gömülen Mehmetler yılmıyor, yıkılan siperler yeniden yapılıyor, zayiat telafi edilmemesine rağmen, Mehmet içinde saklı bulunan enerjisini derece derece yükseltiyor ve eksilen Mehmet’in yerini engin ruhlu bir Mehmet alıyordu. Düşman ateşten bir silindir arkasında siperlerimize kadar sokulmaya, bir kısım kuvveti ile girmeye muvaffak oldu. Fakat öldürücü ateşlerin kalktığı bu anda, yağız çehresiyle yalnız süngüsüne iman etmiş kahraman Mehmetlerin, en cesur insanların bile yüreğini titretecek kadar korkunç saldırışları önünde düşman geriye atıldı.

Düşman devamlı takviye alıyor, her defasında daha büyük kuvvetle saldırıyordu. Burada tarihin kaydetmediği kanlı bir boğuşma başladı. Türk birlikleri takviye alamıyordu. Gerisindeki derme çatma bir geçitte, düşman topçu ateşi altında idi.  Düşman günlerce süren bombardımandan sonra, ellerini kollarını sallayarak gireceklerini sandıkları siperlerimizin içinde, toza ve toprağa boğulmuş Mehmetçikleri görünce hayret ve korkularından ne yapacaklarını şaşırıyorlardı.

Alay, mevcudunun 2/3 kaybettiği halde geriden emir verilmedikçe bir adım geri adım atmadı ve bir adım attırmadı. Buna karşı düşmana mevcudunun iki misli zayiat verdirdi. Her biri birer harika olan Mehmetler, bu muharebelerde tarihinin kaydetmediği engin kahramanlıkları ile vatanseverlik ve alicenaplıkları ile Türk ruhunun ne demek olduğunu cihana ispat ettiler.
  
Müslim onbaşı bölük komutanına-“ komutanım ölürsem ne olur, devlet millet yaşasın. Siz başımızda bulunun, sizin gölgeniz bize yeter.” diyordu.

Kara Mehmet öğüt veriyor- “ Onun topu çoksa, bizim haklı davamız, allahımız var.” diyor. Bu kahraman Türk yavruları, muharebenin en feci ve en şiddetli devrelerinde İmamı Muhammet’te sağa koşuyorlar, sola koşuyorlar ve erata ( Merak etmeyin arkadaşlar. Düşmanımız korkaktır.) diyerek moral veriyordu.

Bu iki yiğit siperlerimize atlamak isteyen beş düşman erini tepeledikten sonra, ellerindeki bombaları bıraktırarak tekrar düşmana karşı kullanan, yaralandıkları halde şehit oluncaya kadar savaşmak isteyen ve savaş alanından çekilmediler. Türklüğün cesaret timsalleri olan, bu şerefli Türk yavrularının kahramanlıkları, bizlere ve bu vatanın evlatlarına bıraktıkları en etkili ve ölmez birer hatıradır.

İmamı Muhammet’te, düşman toplarının Sema’ya kadar yükselttiği rengarenk ve devasa ateş sütunlarının vücuda getirdiği müthiş tahribat sonucu siperlerimiz tamamen yıkılmış ve Mehmetçiklerimizin çoğu enkaz altında kalmıştı. Bu zamanda, insan asabının ve ruhunun dayanamayacağı sanılan bu tufanda, Türk subayı büyük vatanper merhum Kemalin “ Felek her türlü esvabı cefasın toplasın gelsin; dönersem kahpeyim millet yoluna hizmetten.”   Mısrasını söylüyor ve tek başına kaldığı siperinde perişan, bölüğünün 3 /4 kaybetmiş, bir avuç eratı ile son kurşununa, son bombasına, süngüsüne, dibçiğe varıncaya kadar boğuşuyor, kahramanca müdafaa ettiği ve mübarek kanı ile suladığı toprağa düşüyordu. Emirsiz terk etmeyeceklerine yemin ettikleri bu mevziide, etten bir kale vücuda getiriyorlardı.

142. Alayımızın İmamı Muhammet müdafaası, emsaline dünyada ancak Türk tarihinde tesadüf edilecek bir harikadır. Vazifesini şan ve şerefle yapan bu alay, büyük zayiata uğradığından 28/29 ikinci Kasım gecesi geri alındı ve yerine 43. Alayın 2. Taburu ile Garaf kahramanı 3. Alayın birinci bölüğü geçirildi. 29. Günü düşmanın Lahor tümeninden iki tugay bir taburluk kuvvetimize tekrar saldırıya başladı. Burada o kadar zayiat veriliyordu ki, esasen bütün Irak’ı müdafaaya tahsis edilen kuvvetlerin azlığı yanında, fazla zayiat ve bunun doldurulmaması, sonraki hareketimize tesir edebilirdi. Bu sebeplerden dolayı, burada 43. Alaydan birinci bölük bırakıldı ve diğer kuvvetlerimiz geri çekildi.

Bu bölükte mevzii, üç gün kahramanca müdafaa etti. Koca bir taburun cephesini, aynı kuvvetle saldıran düşmana karşı, kuvvet farkını düşünmeden silah ve malzeme üstünlüğüne aldırış etmeden, durmadan azalan mevcuduna rağmen cephede tutundu ve düşmanı bir adım attırmadı. Ne yazık ki bu bölükte eriyordu. İnsan takatinin üstünde bir direnişle, kırk kişi kalıncaya kadar savaştılar. Genel durum icabı, bu cephenin tutulmasına gerek kalmadığından, emirle İmamı Muhammet mevziini terk ettiler. İşte bunu içindir ki buraya kırk kahraman adına izafeten orduca Kırk Gaziler ismi verildi.
 
Akşam olmuştu. Güneş, etrafını çevreleyen bulutlar arasından sıyrılarak, bütün ışığını İmamı Muhammet’te yatan aziz Türk şehitleri üstünde topluyor, Dicle sabahtan beri kahramanlıklarına şahit olduğu Kırk Gaziden ürkmüş gibi yatağına çekilmiş sessiz ve sakin akıyordu. Düşman koca bir tümenle kırk kişiye galebe çalmış olmaktan dolayı haz içinde şenlikler yaparken, beriki sahilde mağrur ve vakur dolaşan Türk nöbetçilerinden başka kimse görünmüyordu.

“Zaferi Mehmetler kazanmış, şenliğini düşman yapıyordu.”