28 Mayıs 2014 Çarşamba

SEÇİM SONRASI İSKİLİP


SEÇİM SONRASI İSKİLİP
 
Geçen hafta sonu Mersinde, Ahmet Ertekin beyle birlikteydik. Ahmet Beyin, belediye başkanı adaylığı sırasında açıkladığı, İskilip için ürettiği projeleri vardı. Bunları değişik vesileler ile İskilip’te duyurmuş, başkanlığa seçilirse, mesleki birikimini İskilip için harcamayı planlıyordu. 

Aynı şekilde, Fikri Kısar kardeşimiz inde projeleri vardı. Bunlardan birisi de İskilip’e Askeri eğitim taburunun getirilmesi düşüncesi idi. 

Seçimler yapıldı. Recep Çatma Bey, belediye başkanlığına seçildi. Başkanlığın kendisine hayırlı olmasını, başarılı olmasını diliyorum.  

Şimdi yapılması gereken, Ahmet Ertekin, Fikri Kısar, Numan Sezer başta olmak üzere, İskilip için proje üreten bütün hemşerilerimizin, fikir ve kapasitelerinden sonuna kadar faydalanılmalıdır. 

Düz kayadan kaleye teleferik çalıştırmak, gerçekleşebilecek bir projedir. Çağıl’ı piknik alanına, sağlık tesis alanına dönüştürmek mümkündür.      

İskilip’te yapılan sıcak su sondajında, yeterli miktarda sıcak su bulunabilirse, bunu işletme haline döndürmek mümkündür. 

İskilip dışındaki İskilipli olarak, İskilip’e geldiğimizde öğretmen evinde kalmak gücüme gidiyor. Belediye arsa temin ederek, 50 tane devre mülk daire yapılsa, senede 15 gün bile olsa kapısını açıp girebileceğimiz bir evimiz olsa kötümü olur. 50 dairenin, devre mülk mülkiyeti ile 15 er kişiden, 750 tane daire sahibi olur. Buda İskilip’e ayrı bir gelir kapısı demektir. Dairelerin olduğu yerde, devre mülk yönetimi ile güvenliği, temizlik elemanları bulunur. Bu gerçekleşirse, bizlerde 15 günlüğüne de olsa, İskilip’te eve kavuşuruz. Bu teşebbüsün, diğer avantajları da peşi sıra gelecektir. 

Eğitim taburunun İskilip’e gelmesi demek, her eğitim döneminde 500 askerin İskilip’e gelmesi, bu askerlerinde üç ayda bir değişmesi demektir. Böylece askerlerin iaşesi İskilip’ten karşılanacak, hafta sonu izine çıkacaklar, aileleri onları ziyarete gelecektir. Bu şekilde lokantalar ile otel sektörü kazançlı çıkacaktır. Yukarda bahsedilen devre mülk konutları da kiraya verilebilecektir.  

İskilipliler olarak bütün gücümüzle, imkânlarımızla bu konuları değerlendirip, gerçekleşmesine çalışmamız gerekmektedir. Rahmetlik Zübeyir Kemelek kardeşimizin, Sivaslı olan Milli Savunma Bakanı ile çok iyi diyalogu vardı. Gerekirse heyet oluşturup, Sayın Bakana ziyarete gidilebilir. 

İskilip için kimin katkısı olacaksa, taş taş üstüne koyabilirse, ondan yardım istenebilir. Ankara’da katkı yapabilecek, kapısının çalınmasını bekleyen hemşerilerimiz var. Yeter ki ihmal edilmeden kapısı çalınsın. Vakıflar da Ali Kılcı hemşerimiz, İskilip için elinden gelen her şeyi yapıyor. Emekli ve halen görevli profesör hemşerilerimiz, kendi uzmanlık alanlarında, talep geldiğinde yardımlarını esirgemezler. İskilip’te, siyasetin dua yeni Mustafa Çalık beyinde fikrinin alınmasında, kapısının çalınmasında yarar bulunmaktadır. Hani derler ya; herkes kaşık yapar ama sapını ortasına getiremez.  

Bir hemşerimizin anlattığı hatırayı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
-    “ İskilip’te terzi bir arkadaşın dükkânında oturuyor, sohbet ediyorduk.
Sohbet konumuz İskilip’ti. İskilip’e şu yapılması, bu yapılması lazım diye konuşmamızı sürdürdük. Dükkânda da bizi dinleyen, tanımadığımız birisi vardı. Dedi ki- (Hemşerim ben Tosyalıyım. Söyledikleriniz doğru. Size hak veriyorum. Tosya’da bir kanaat var. Bir yerde mal alım pazarlığı yaparken, yanımıza İskilipli gelirse pazarlığı keseriz. İskilipli malı alana aldırmaz, satana sattırmaz.) diyerek, konuştuğunuz doğru ve güzel şeyleri kiminle, nasıl yapacaksınız.” Dedi. 

İskilip önceden böyle değildi. Yöresinin ticaret, sanat, eğitim merkezi idi. Bölgesinde birçok ilkleri gerçekleştirdi. Gelin, İskilip’in nakus kaderini değiştirip,  bu zinciri hep birlikte kıralım. Bıkmadan, usanmadan, maddi ve manevi olarak bütün hemşerilerimizin, İskilip için katkıda bulunması, yaşadığımız güzel günlerin hayata geçirilmesi için çalışalım. Büyüklerimiz ne demiş?
İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir.   
 

Mustafa Yolcu
myolcu@ttmail.com

 

26 Mayıs 2014 Pazartesi


SOMA'DAN DERS ALMAK
 
Somada, maden kazasında büyük bir acı yaşadık. 300 den fazla insanımız öldü. Ülke olarak yasa boğulduk. Soma maden ocağı kazası için bilende bilmeyen de çok şey konuştu. Kimi vatandaşlarımız üzüntü ile ağladı, bir kısmı da muhalif duygular ile maden faciasını istismar etmeye çalıştı. 

 “Soma'da 301 işçimizin şehit olduğu acı kaza sonrası, Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'in yaptığı yorum herkesin tepkisini çekti. Halk tv'de canlı yayına bağlanan Özdil, Soma'daki faciayı yorumlarken kullandığı "O işçiler için bu kaza normaldir, hatta müstahaktır, Türkiye layığını buldu" sözü her kesimin kanını dondurdu.”
Bütün bunlar olurken, ateş düştüğü yeri yaktı. Analar evlatlarını, eşler kocalarını, yavrular babalarını kaybetti. 

Bundan sonra ne olacak? Bu olaylardan nasıl ders alacağız? Maden ocaklarında gerekli tedbirler alınarak bundan sonra göçük, patlama olmaması sağlanacak mı? Yaşadığımız depremlerden ders çıkarılarak, insanlar yıkılan evlerin altında kalmayacak mı?   Dere yataklarına ev yapılmıyor mu? Patlama ve yangınlara karşı önlem aldık mı?  İş yerlerinde, iş güvenliğine ne kadar önem veriyoruz? Araç kullanırken, trafik kurallarına ne kadar uyuyoruz? İçkili araç kullanımını ne kadar azalttık? Ülkemiz de hastalıkların ve ölümlerin en büyük nedeni olan, gıda zehirlenmelerine karşı ne gibi önlemler aldık? Uygunsuz gıda üretimi yapan, bu yüzden bakanlıkça isimleri basında teşhir edilen firmalar hakkında hangi caydırıcı işlemler yapıldı? Bu firmalar halen faaliyetlerine devam ediyor mu, etmiyor mu? Soruların arkası bitip tükenmeden uzayıp gitmektedir. 

Bu ülkenin insanları olan bizler, adeta tesadüfen yaşıyoruz. Çevremizde yüzlerce tehlike kol gezmektedir. Kendimiz, bu tehlikelere göz yumuyor, bana ne sallabaşını al maaşını diyoruz.  

Batı ülkelerinde antibiyotik kullanımının çok az olduğu, antibiyotiğin zehir olarak görülüp, zorunlu olmadan antibiyotik kullanılmadığını, ülkemizde ise başı ağrıyana antibiyotik reçetesi yazıldığını hepimiz duyuyoruz. 

Avrupa da, Radyasyon yayma ihtimali ile sağlıklı kullanım süresi sona eren, kullanım dışı kalan emar ve tomografi cihazlarının, ülkemize getirilerek kullanıldığını duymayan kaldı mı? 

Bütün bunları duyuyor, biliyor, yaşıyoruz. Önce feveran ediyoruz, kaybettiklerimizin arkasından üzülüp yas tutuyoruz, sonrada bir şey olmamış gibi unutup gidiyoruz! 

Gelişmiş diye nitelendirilen ülkeler ise, her konuda kurallarını tavizsiz olarak uygulayarak, yaşam tarzlarını ortaya koymuşlar. Yöneticileri günün şartlarına göre değil, uzun süreli planlamaya dayalı olarak yönetimlerini sürdürüyorlar. Güneş batmayan imparatorluk idealini halen devam ettiriyorlar. Biz ise, ülkemizin parçalanma tehlikesinin sancılarını çekiyoruz. 

Sorunların çözümü için, bir yerden taviz vermeden başlamak gerekiyor. Kuralları koyup, tavizsiz uygulayıp, manda altında değil, özgür bir ülke olarak yaşamak, ülkemizi ilgilendiren her konuda başka ülkelerden izin almadan, kendimiz karar verip uygulamaya geçmemiz gerekiyor.  

İşte o zaman kendi kurallarımızın ülkesi oluruz. Kendi geleceğimiz için yaşarız. Başkaları bizim geleceğimize ipotek koyamaz, bizi yönetemez. Satırlarıma karanlık şiiri ile son veriyorum. 

Karanlık Gözün Görmediği
Bilinmeyen Bir Yer
İşte Orası
Aydınlanmalı Artık
Kapkara Eller
Orayı Örtmemeli
Tanyeri Ağardığı Gibi
Önce Yavaş Yavaş
Sonra Apaydınlık
Olmalı Her yer
Bir Şey Gizlenmeden
Bilinmeli Her şey
İşte O Zaman
Hakem Olmalı Koca Millet
Sorgulanmalı Devirler
Eğer Varsa Suçlu
Cezası Verilmeli
Eğer Yoksa Suçlu
İlahi Adalet
Tecelli Etmeli
 

Mustafa Yolcu
myolcu@ttmail.com