14 Mayıs 2025 Çarşamba

TÜRK BOĞAZLARI VE KANAL İSTANBUL

 TÜRK BOĞAZLARI VE KANAL İSTANBUL(1)

Kanal İstanbul’u anlamak için Türk Boğazlarını ve Montrö Sözleşmesini anlamak gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti uluslararası zeminde yıllardır İstanbul ve Çanakkale
Boğazları için Türk Boğazları tanımlamasını yapar ve bu tanımlamanın yerleşmesi için gayret gösterir.
Zira İstanbul ve Çanakkale Boğazları tamamıyla Türkiye Cumhuriyetinin hükümranlık alanı içindedir ve dolayısıyla Türk topraklarıdır.
Marmara Denizi ise uluslararası bir deniz değil bir milli iç denizdir.
Türk Boğazları ve Marmara Denizi bir bütün olarak mütalaa edilir. isimlendirmeleri de Türk cümle kuruluş mantığına göre İstanbul + Boğazı ve Çanakkale + Boğazı şeklindedir. Boğaz İstanbul - Boğaz Çanakkale değildir.
Türk Boğazları Karadeniz’e komşu ülkeler, Karadeniz’e Tuna nehrinin yatağını Kullanarak bağlanmak isteyen Avrupa ülkeleri ve Odesa’dan Baltık Denizine bağlanmak isteyen Baltık Ülkeleri ile diğer ülkeler bakımından stratejik önemi yüksek konumdadır. O nedenle sadece günümüzde değil tarih boyunca gündemde olmuştur. Her ne kadar Osmanlı döneminde Türk Boğazlarının önemi yeterince kavranamamış olsa da Montrö ile Türkiye için hayati değer kazanmıştır.
Farkına varılması gereken kritik önemde bir jeopolitik ve jeostratejik değerdedir.
Tarihi süreç içinde Türk Boğazlarından geçiş rejimi dört ayrı dönem olarak ele
Alınabilir. Bunlar sırasıyla şunlardır;
1. Osmanlı Devletinin boğazlar üzerinde her türlü egemenliğini kullandığı ve
tek taraflı olarak belirleyici olduğu 1453’den 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşmasına kadar olan dönem birinci dönem olarak kabul edilir.
2. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1829 tarihleri arasındaki dönem ikinci
dönem olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde Osmanlı tek kural koyucu
olma gücünü yitirmiştir. 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile
Osmanlının boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona erdirilmiştir.
3. Üçüncü dönem 1841 yılında imzalanan Londra Sözleşmesinden 1923 Lozan
Antlaşmasına ek Lozan Boğazlar Sözleşmesinin kabulüne kadar devam
etmiştir. Bu dönem Osmanlı’nın tüm egemenlik yetkilerinin yok edildiği bir
dönem olup Boğazlar tüm ticaret gemilerine açık hale getirilmiştir. Birinci
Dünya savaşından yenik çıkılması nedeniyle de Osmanlı Devleti bu defa
mütareke şartları Boğazları savaş gemilerine de açmak zorunda
kalmıştır. Artık Osmanlı adı olan ancak hükümranlık hak ve yetkilerini
kullanamayan bir durumdadır.
4. Lozan Antlaşmasına ek olan 1923 Boğazlar Sözleşmesi ile başlayan ve
Montrö’ye kadar devam eden dönem dördüncü dönemdir.
Buna göre; Boğazların her iki yakası askerden arındırılacak ve başkanı Türk olan bir kurul tarafından yönetilmiştir. Bu kurulun çalışmaları Milletler Cemiyetini güvencesi kontrolü altında gerçekleştirilmiştir.
Buna göre barış zamanında askeri olmayan gemiler ve uçaklar (hava sahası da, kullanıma açıktır) boğazlardan geçebilecektir. Adalar dahil tüm Marmara Denizi askersiz olacaktır.
Türk Boğazlarının bugünkü hukuki durumu 20 Temmuz 1936’da imzalanan
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir. 09 Aralık 1936’da yürürlüğe giren sözleşme; Türkiye, Sovyetler Birliği, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Fransa, Yugoslavya, İngiltere, Avustralya tarafından imzalanmıştır. Daha sonra 1938 yılında İtalya sözleşmeye dahil olmuş, Japonya ise 1951 yılında tüm hak ve menfaatleriyle birlikte sözleşmeden çekilmiştir.
Sözleşme, Türk Boğazlarından geçiş yapmak isteyen yabancı bayraklı ticaret gemileri ile Karadeniz’e giriş ve Karadeniz’den çıkış yapmak isteyen yabancı savaş gemilerinin hukuki durumlarını düzenleyen yegane belgedir.
Montrö rejimi Türk Boğazlarının milli boğaz olma özelliğini korumuş ve
Türkiye’nin yetkisi esas alınmıştır. Benzer özelliklere sahip Macellan (GüneyAfrika’nın en gü neyinde), Grönland İle İzlanda arasındaki Danimarka Boğazı ve Åland Boğazı (Güneybatı Finlandiya’da Aland Denizinin doğusundadır) gibi istisnai özellik taşıyanlardan daha fazla yetkiyi Montrö Anlaşması ile Türkiye kazanmıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği ve kontrol yetkisi yeniden tesis edilmiştir. Bu kapsamda, Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu kaldırılmış ve Komisyonun yetkileri Türkiye
Cumhuriyetine aktarılmıştır (md. 24/1).
Montrö Anlaşmasının Türkiye’ye sağladığı avantajlar ve askeri bakımdan önemi bilinmeden İstanbul Kanalı (Kanal İstanbul ifadesi İngilizce düşünülüp konulan bir isimdir ve Türkçe dil kurallarına aykırı olduğu için İstanbul Kanalı ifadesi kullanılacaktır) hakkında düşünce üretilemeyeceği öncelikle kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu nedenle Montrö’nün askeri bakımdan önemli olan birkaç maddesine değinmek gerekir.
Montrö Anlaşmasının 19. Maddesi, harp hali ve barış zamanında yabancı savaş gemilerin geçişi ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; Karadenize kıyıdaş Devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da
satın aldıkları denizaltılarını, Türkiye’ye vaktinde haber verilmişse,
deniz üslerine katılmak üzere Boğazlardan geçirme hakkına sahip
olacaklardır.
 Boğazlardan geçecek tüm yabancı deniz kuvvetlerine ait deniz
vasıtalarının toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacaktır.
 Karadeniz kıyıdaşı olmayan bir ya da birkaç Devlet, bu denize,
insancıl bir amaçla deniz kuvvetleri göndermek isterlerse, bu
kuvvetin toplamı hiçbir varsayımda 8.000 tonu aşamaz.
 Karadeniz'de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş
olmayan Devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmibir günden çok
kalamayacaklardır.
Savaş gemilerinin savaş halindeki durumlarıyla ilgili esaslar 19. maddenin 2.fıkrası ile düzenlenmiştir. Bu Fıkraya göre;
- Saldırıya uğramış bir Devlete ve Türkiye;yi bağlayan bir karşılıklı yardım
antlaşması gereğince yapılan yardım durumları dışında savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasak olacaktır.
- Karadeniz;e kıyıdaş olan ya da olmayan Devletlere ait olup da bağlama
limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, kendi limanlarına gitmek
maksadıyla boğaz geçişi yapabilirler.
- Savaşan Devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar;da herhangi bir el
koymaya girişmeleri, denetleme (ziyaret) hakkı uygulamaları ve başka herhangi bir düşmanca eylemde bulunmaları yasaktır.
- Savaş zamanında, Türkiye savaşan ise, savaş gemilerinin geçişi
konusunda Türk Hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir.
- Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karsısında sayarsa,
Türkiye savaş durumu geçiş rejimini uygulamaya başlayacaktır.
 Savaşan tarafların harp gemilerinin geçişi yasaktır. Savaşan
taraftarlarla ilgili yasaklamayı gevşeten üç istisna durum vardır.
Bunlar;
• BM;nin alacağı ortak karar çerçevesinde yürütülecek
harekatta savaş gemileri geçebilir.
• Bağlama limanlarından ayrılmış, Karadenize kıyıdaş
devletlerin gemileri dönmek için boğazları kullanabilir.
• Türkiye;nin taraf olduğu yardım sözleşmesinin hükümlerine
göre geçebilirler.Bu üç istisna dışında, savaşan devletlerin savaş gemilerinin geçmesi söz konusu değildir.
 Ayrıca Boğazlarımız ve hava sahamız geçiş bildiriminde bulunmak
Şartıyla, sadece sivil hava araçlarının uçuşlarına açıktır.
Montrö’nün Türkiye’ye sağladığı bu kadar önemli imkan varken bunun farkında olunması gerekir . Nitekim Küresel güçlerin Karadeniz’e yönelik stratejilerinin önündeki en önemli engel, büyük oranda Türkiye’nin söz sahibi olduğu Montrö sözleşmesi ve bu Sözleşme ile Türkiye’nin elinde bulunan yetkilerdir. ABD ve onun yörüngesindeki ülkelerin Montrö nedeniyle, Türk Boğazlarında ve Karadeniz’de istedikleri gibi hareket edemiyor olmaları ülkemizin yakın gelecekte önüne çıkarılabilecek önemli problemlerin birinci sırasını işgal edecek özellik taşımaktadır. Ayrıca Çin’in, Hindistan’ın hatta İslam Arap ülkelerinin zaman
zaman rahatsızlıklarını dile getirdikleri bilinmektedir. ./..
Mustafa Yolcu