14 Eylül 2019 Cumartesi

İSKİLİP KONAKLARI VE ELİT YAŞAMI

İSKİLİP KONAKLARI VE ELİT YAŞAMI

Bir süredir facebook’da, İskilip evleri ve konakları resimlerini paylaşıyorum. Estetik güzellikteki o evlere baktığımızda, ruhen huzur buluyoruz. Evler insanın yüzüne gülüyor. Karşı karşıya olan evler, selam verir gibi birbirine bakıyor. Yoldan geçenleri gözden geçiriyor. Hafızaları olsa, neleri gördüler, duydular bize bir anlatsalar.

Aslında tarihi mekanlara ben bu gözle bakar, buralar ’da geçmişte yaşanılanları görmeye, duymaya çalışırım. O zaman mekanlar cansız olmaktan çıkıp, yaşanılanların şahitleri olma durumuna girerler.

İskilip evlerinde geçmişte neler yaşandı? Hangi olaylar oldu? Bu konuya iki açıdan yaklaşmak gerekiyor. 1- Erkeklerin açısından 2- kadınların açısından. Sosyal hayatta, bu iki hayat ayrılıyordu. Kadınların toplantısına erkekler gelmez. Erkeklerin toplantısına kadınlar gelmezdi. Bir araya gelindiğinde, farklı sohbetler, eğlenceler olurdu.

Yalnız akrabalar arası bir araya gelmelerde, aileler hep birlikte olur, erkekler ve kadınlar ayrı odalarda otururdu. Çocuklar her tarafta otururdu. Erkeklerin yanında oturmak için yaramaz olmamak, konuşanı dinlemek gerekirdi.
Bayanların odası curcunalı idi. Onlar hem ikram hazırlığı yapar, çocuklarla ilgilenir, misafirle sohbet ederdi.

Burada hanımların gündüzleri, erkeklerin geceleri gittikleri günlerinden bahsedeceğim. Hanımların asıl konusu’ da İskilip eliti hanımların günlerinden bahsetmek. Bu hanımlar İskilip’in kalburüstü zenginlerinin, tanınmış ailelerinin eşleridir.

İskilip’te gösteriş çok önemlidir. Hanımlar yemezler, içmezler ama gösterişten ’de geri kalmazlar. Kollarında bilezikleri, boyunlarında takıları ile gezmeye giderler, bir araya geldiklerin’ de bilezik şıngırtıları eksik olmazdı. Bazıları bulaşık, çamaşır yıkarken de bileziklerini takar, evde iş yaparken kollarından çıkarmaları tavsiye edilirdi.

Bayramlar’ da kimin baklavası güzel olacak diye, adeta baklava yarışına girilirdi. O güzelim baklavalar, İskilip’ te yine var. Bu sebeple başka yerlerin baklavasını, aynı güzellikle yiyemiyorum. Bizim akrabalar’ dan bir iki ailede, çok güzel baklava yapılırdı. Baklava tek çeşit değil, iki üç çeşit olurdu.

Aileler yaptıkları günün süresini ve sıralamasını kendi aralarında yaparlar, günü geldiğinde belirledikleri evde toplanırlardı.
Gün yapacak ev, akşamdan dolmanın pirincini ıslatır, su böreğinin hazırlıklarını yapar, baklava varsa kuru baklava akşamdan şerbetlenirdi.

Sabah ezanı okunmaya başlanınca dolmaya başlanır, dolma ocağa konulurdu. Bu  iş evlerde odun ateşinde, evin ocağı veya bahçe’ de yapılırdı. Dolma saatlerce pişerken, su böreği yapım işi başlar. Diğer ikram edilecek yemekler vs. hazırlanırdı.
Misafirler 11-12 gibi eve gelmeye başlar. Misafirlere kolonya, kahve ikramı yapılır. Ev pür neşedir. İskilip’ in altından, üstünden konuşulur. Hafta’ da bir gidilen sinema sohbeti, Zeki Müren sohbeti derken sofra kurulur. Sobanın üzerinde, nar gibi kızarmış su böreği, diğer yiyecekler derken dolma lengeri ortaya konulur. Dolmanın eti koyun etidir. Tavuk eti tercih edilmez. Yayık ayranı ile sirkeli ayran, ne güzel olur dolma. Tatlılar yenilir. Sofradan kalkılarak, eller yıkanır. İsteyen namazını kılar, isteyen sohbete devam eder.

Fasıl meyve yeme zamanıdır. Meyve yemeye başka odaya geçilir. Buraya geçilirken gezmelik elbiseler çıkarılarak, gündelik elbise giyilir! Bu odada masa sandalye yoktur. Yerde minder’ de oturulur. Meyve tabakları servis edildiğinde, hem meyve yenilir. Hem’ de sohbet sırasında meyveleri birbirlerine atmaya başlarlar. Atılan portakal duvarda parçalanır. Elma dilimi dağılır. Elma bulmaca oynanır. Bulan kazanır, bulamayan meyvesini kaybeder. Derken bir günde böyle biter. Bursa’ ya kaplıcaya gidilecek gün, hafta içinde sinemaya gidilecek gün tespit edilir.

İskilip’e göre tantanalı bu yaşamların yapıldığı, o güzelim konaklar nere’ de? Evler nere’ de. Varsalar bile bakımsızlıktan yıkılmak üzereler. Bakılmış duruyorsa’ da içi boş. Kimse durmuyor. Lale bahçesi eğlenceleri sona ermiştir. İskilip boşalmış. Sahipsiz kalmış.

Anlattığım zenginler gününü de, tesadüfen dinledim. Yazıp yazmamak ’ta tereddüt ettim. Yazmasam kimse bilmeyecek, unutulacaktı. Erkeklerin akşam yapılan, yazın hafta sonu piknikte yapılan toplantıları’ da ayrı bir yazı konusu.

Şu anda yine gün yapılıyormuş. Ama o konaklar nerede? Su böreği, baklava, yayık ayranı, İskilip sirkesinden sirkeli salata var mı? Bilmiyorum.


NİCE KONAKLAR GÖRDÜM
ŞİMDİ SAHİBLERİ YOK
NİCE SALTANAT DUYDUM
ŞİMDİ SALTANATLARI YOK


MUSTAFA YOLCU- 14.09.2019

9 Eylül 2019 Pazartesi

TÜKETİLEN İSTANBUL

TÜKETİLEN İSTANBUL

İstanbul için yazdığım Şiir’de

Boğazda Beylerbeyi Sarayı
Otur önüne seyret deryayı
Bir çağı kapatıp, yeni bir çağı
Açan şehirdir güzel İstanbul

Diye devam ediyordu İstanbul'u çok seviyordum. Orası ecdat yadigarı olup, buram buram tarih kokuyor, birçok açıdan keşfedilmeyi bekliyordu.

Mevcut İmar Kanunu 1984 yılında yürürlüğe girdiğinde, Ankara'da büyük şehirler ve illerin belediye başkanlarının katıldığı imar kanunu açıklama paneli yapılmıştı. İstanbul Belediye Başkanı olarak, Bedrettin Dalan panele katılmıştı. Panel de konuşmasını yapınca, kendisine – “İstanbul'un çeşmeleri, tarihi eserlerini onarmayı düşünüyor musunuz.” diye sorduğumda, tarihi eserlerin onarımını yapabilmek için belediyenin tüm bütçesini bu iş için harcamam gerekir. O zaman da İstanbul için hiçbir yatırım yapamam demişti.

Daha sonraki süreçte, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul'da çok güzel şeyler yaptı. Vakıf eserlerini onardı. Tabii bu onarımlar sırasın ’da hatalarda oldu. Bazı eserlerin cepheleri sıvanıp, boyanarak tarihi eser olmaktan çıktı. Bu şekilde rezil hale gelen eserler ’de de oldu.  Ama bunlar azınlıkta kaldı. İstanbul'un tarihi silueti vardı.  Yapılan yüksek binalar, bu güzel silueti ortadan kaldırdılar.  Saray Burnu’ndan başlayıp, Marmara Doğru giden yolun sağ tarafında, kıyı kenar çizgisini dahi kale almadan, 30 katlı binalar yaptılar. Arkada bulunan binaların, nefesini kestiler. Bu süreç 2004 yılından sonraki zamanda, yoğun olarak gerçekleşti.

İstanbul'un nüfusu da anormal artış gösterdi. En son Suriyeliler ’de çoğunlukla İstanbul’a yerleşti. Şu anda İstanbul, 18.000.000.- üzerinde bir nüfusa sahip. Problemleri daha ’da büyümüş ulaşım, gıda, güvenlik, eğitim vs. sorun olmuş, hayat pahalılığı hat safhada olup, deniz kenarında bir yere oturup, bir bardak çay içmek beş- on lira arasındadır. Kiralar almış başını gitmiş, İstanbul yaşanacak yer olmaktan çıkmıştır.

Eski İstanbul mumla aranır olmuştur. Ülkemizin Akil aklı tarafından İstanbul ve sorunları masaya yatırılıp, çözüm aranılması gerekir. A-Z kadar bütün konular, makro düzeyde ele alınmalıdır. Emniyetçi bir tanıdığımın şöyle bir ifadesi var.

“İstanbul Türkiye'yi Besler, Türkiye İstanbul'u Besler. Türkiye'de asayişin sağlanması isteniyorsa, İstanbul'da asayişin sağlanması gerekir. Türkiye'de asayiş sağlanmamışsa, İstanbul'da asayiş sorunu var demektir.  Sorun hat safhadadır. Gün geçmiyor ki, asayiş ile ilgili haberler televizyonda yayınlanmasın. Her türlü örgüt ve yapılanmanın merkezi İstanbul’dur. İstihbarat örgütlerinin cirit attığı yer İstanbul’dur. Kara paranın aklandığı yer, İstanbul’dur. İstanbul’da sorun biterse, ülkemiz yaşanacak yer halini alır. Sorun bitmezse, ülkede huzur ve sükûnda olmaz.

Gönlümüz istiyor ki; güzel İstanbul’umuzda sorunlar çözülsün. Orman ve imar talanına son verilsin. Eski İstanbul silueti ile yeniden yaşar hale gelsin. ÜLKEMİZDE YAŞANILACAK YER HALİNE GELSİN.

Mustafa Yolcu- 08.09.2019