24 Ağustos 2013 Cumartesi

TARİHİN ŞEREF LEVHALARI 8- 2 AYDIN KAHRAMANLARI


TARİHİN ŞEREF LEVHALARI- 8-2 

AYDIN KAHRAMANLARI- 2 

Düşman güzel ege bölgesini istilaya yeltendikçe mukavemet gittikçe artıyor    ve her gün yeni bir gurup dağlara çıkarak bu saldırıyı durdurmaya çalışıyordu. Dağa çıkan bu kahramanlardan Gökçen namıyla anılan Fatal’lı Hüseyin efe ve Puslu Mestan efe düşmana baskın yapmakta mahir kimselerdi. Aydın ve Ödemiş cephelerinde düşmana o kadar korkunç darbeler indirmişlerdi ki, düşman bu efelerin isminden bile ürkmeye başlamıştı. Hüseyin efe kara yağız çehresiyle, levent boyuyla heybetli bir babayiğitti. Onu tanıyanlar, kahramanlıklarına şahit olanlar, bu aslanda yanan vatan aşkının ne kadar yüksek olduğunda aynı fikirdeydiler. Gökçen efe mütevazı, fedakâr, merhametlidir. Onun bu şahsiyetine rağmen, düşman karşısına çıkınca bütün sinirleri gerilmiş yırtıcı bir kaplan gibidir. Düğüşü sert, attığı mermi ölümdür.  

1919 Senesi temmuz ayında idi. Gökçen Hüseyin efe Ödemişin Birgi civarındaki sırtları tutmuş, ilerlemek isteyen düşmana mani oluyordu. Düşman kendisinden 100 misli güçlü olmasına rağmen, kahraman efe tereddüt etmeden tuttuğu sırtlarda direniyor, yanındaki kızanlar bir bir şehit olmasına, düşmanın şiddetli ateşine rağmen savaşa devam ediyorlardı. Efe ikindiye kadar devam eden 7-8 saat zarfında düşmanı bir adım attırmamış, kendiside bütün maiyeti şehit olduktan sonra tek başına kalmıştı. Çekilmeyi onuruna yediremeyen aslan yüreli efe, tüm cephanesini harcayıncaya kadar savaşmıştı. Tek başına akşama kadar devam etti. Artık ne beklediği yardım, nede cephane gelmiyordu. Cephanesi tükenmiş olmasına rağmen yine çekilmedi. Poturuna asmış olduğu gümüş kakmalı kamasını çekti ve elinde mavzeri olduğu halde –“ Alçaklar! Teslim mi olacağımı sanıyorsunuz?” diye düşman üzerine atıldı. Boğaz boğaza savaşıp, birçok süngü yarası aldığı halde son takatine kadar savaşa devam eden efe, birkaç düşmanı daha yere serdikten sonra düşman süngüleri ile şehit edildi. 

Puslu Mestan efede kahraman Gökçenin tabiat ve karakterinde bir kahramandı. Hüseyin efenin ölüm haberini aldığı zaman “ Yandım bu baba yiğide “ diyerek gözyaşlarını zaptedemiyen efe hüngür hüngür ağlamış ve birden dağları titreten gürleyişi ile “ Allah şahidim olsun ki Gökçen; senin canına  karşılık yüz düşmanın canını bedel alacağım.” Diyerek kızanları önünde yemin etmişti.
Mestan efe, dağların kartalı puslu efe hakikaten Hüseyin’in bedeli olarak yüz değil, binlercesinin canını almıştı.  

O artık ateş külçesi olmuştu. Girdiği savaşlarda ya ölür, ya da öldürürdü. Esir olmak, esir almak yoktu. Savaşa çekinmeden atılır, yağan düşman ateşi altında ayakta mavzer atardı. Her kahramanın olduğu gibi bir gün kendisinin de şehit olacağı belli idi. Kızanlarının ricalarına, bir şimşek gibi sert olan gözlerini diker ve “  Korkaklar öğüt vermeyin, bir kez daha bu lafları duymayayım.” Diyerek ona canını esirge diyenlerin de ağzını böyle kapardı.  

Mestan efe Haziran 1920 senesinde, Nazilliye girmek isteyen düşmanla meydana gelen muharebe de heyecanını ve kinini zapt edemedi. Tufan gibi yağan düşman ateşi altında, siperinden fırlayarak düşman üzerine atıldı. Düşman çok korktuğu hedefi önünde bulmuştu. Birden yüzlerce namlu bir heykel gibi dik duran mağrur efeye çevrildi ve bir dakika sonra delik deşik vücuduyla halen düşmana doğru sürüklenen efenin cesedinin düşman tarafından alınıp götürüldüğü görüldü. Mestan efede göçüp gitmişti. Fakat Aydında her göçen kahraman yerine binlercesi doğuyordu.
 
Düşman Aydını almıştı. Aydının işgaline tahammül edemeyen kahramanlar, düşmanı tahliyeye mecbur etmek için bütün kuvvetleri ile savaşıyorlardı. Fırsat buldukça düşmana baskınlar yapıyor, gerideki faaliyetlerini bozuyor, birliklerini ateşe veriyor, düşmana bir dakika huzur ve emniyet vermiyorlardı. 

Mestan efeden açılan gediği Kadri bey doldurmuştu. Kadri bey etrafına topladığı kuvvetlerle, düşmanı epey hırpalıyordu. Bir gün Kadri beye düşmanın Aydın’ın 20 km. batısında olan Erikli istasyonunun hangarına, bir müfreze askerle geldiği haberi verildi.   

Bunun üzerine harekete geçen kahramanlar, 20-21 Haziran 1920 yılı gecesi Menderes köprüsüne gelerek bahçelikler arasında hangarı çevirdiler. Düşman da ne bir ses, ne bir hareket vardı. Müfrezeden ayrılan bombacılar, 55 yaşında Çineli Mehmet ağanın komutasında, sessizce hangara yaklaştılar. Mehmet ağa bombasını hazırladı ve gecenin sessizliği içinde düşmanın ortasına fırlattı. Birkaç dakika sonra bunu takip eden yüzlerce bombanın gümbürtüsü koca ovayı sarsarken, havaya uçan hangardan, neye uğradıklarını anlamayan yüzlerce düşman askerinin fırladığı görüldü. Gece karanlığında düşman rastgele ateş ediyor ve kendini toplamaya çalışıyordu. Çarpışma uzun sürmedi. Esasen görevde yapılmıştı. Düşmana 80- 90 kişi zayiat verilmiş ve bizden de yedi kişi şehit olmuştu. Bu sıra da kahraman Mehmet ağa da kasığından ağırca yaralanmıştı. Müfreze bu kahraman ihtiyarı omuzlarında taşıyarak, yuvaları olan dağlara taşıyorlardı. Bu sırada Mehmet ağanın sesi duyuldu. “ Kızanlar bırakın ben yürüyeyim. Size yük olmayayım.” Diyordu. Ağa bütün ısrarlara rağmen, koluna giren iki delikanlının desteğiyle, bir saat yürüdükten sonra takatten kesildi ve olduğu yere yığıldı kaldı.
 
Kahraman ihtiyar artık götürülmesine razı değildi. “ Ben anlıyorum oğullarım, göçüyorum gayrı siz varın gidin, düşman sizi tutmasın.” Diyerek onlara devamlı yalvarıyordu. Muhterem ve kahraman ihtiyar arkadaşlarının kolları arasında son nefesini verirken, köylüsü olan gence dönmüş ve- “ Oğluma haber sal, babasının yerini boş komasın, hakkımı helal etmem sona  .” demiş ve çehresinde acı bir ızdırabın son tebessümleri belirirken o da öteki kahramanlar gibi Türk Milletinin sıcak ve vefakâr bağrına göçüp gitmişti. 

myolcu@ttmail.com

 

 

 

 

 

 

 

18 Ağustos 2013 Pazar

TARİHİN ŞEREF LEVHALARI- 8 AYDIN KAHRAMANLARI


TARİHİN ŞEREF LEVHALARI- 8

AYDIN KAHRAMANLARI- 1 

Düşman Anadolu ya ayak bastığı gün güzel İzmir matemlere bürünmüş; yüz yıllardan beri hürriyet, şeref, istiklal uğrunda savaşmış vakur ve mağrur Türk evlatları en hakir muameleye tabi tutulmuştu. Yurdun düşman çizmesi altında ezildiğini gören halk, yas içinde kaynayan volkan haline gelmişti.

Kasabalar, köyler, şehirler yanıyor,  halk evini barkını terk etmiş dağlara kaçıyordu. Şimdi, ne Menderes kenarında sürüsünü otlatan temiz ve mert çobanlar, ne bağlarında üzüm toplayan genç kızlar ve nede yağ akan topraklarını süren çiftçiler görünüyordu.

Halk muhacir olmuş, erkekler dağa çıkmış, şehirler virane olmuştu. 27 Haziran 1919 günü idi. Etrafı yakıp yıkarak, vatandaşlarımıza olmadık zulmü yaparak ilerleyen düşmanın, Aydına yaklaştığı haberi bütün şehirde bomba tesiri yapmıştı. Halk heyecan ve nefretle sokaklara dökülmüş, bir tarafta halkı savaşa çağırmak için coşkulu nutuklar atan hatipler, diğer taraftan şehri korumak için taş, toprak taşıyan yüzlerce arabalar gidip geliyor ve herkes yarın başlayacak olan savaş için hazırlanıyordu.  

Bir gün evvel “ Vatan ve millet uğrunda kanımızın son damlasına kadar muharebe etmeye hazırız. Birbiri üzerine yığılacak şehitlerimizle ikinci bir kale teşkil edeceğiz. Bütün aile ve çocuklarımızla, bu mesut gaye uğrunda öleceğiz ve ölmeden bu şehri terk etmeyeceğiz.” diyen Aydınlılar, Allahın ulu adını anarak, tekbir getirerek, sokaklarda dolaşıyor, şehri savunmak için ve yarın tarihe geçecek olan aydın savaşlarına hazırlık yapıyordu. 

28 Haziran günü düşman Aydına yaklaşmış ve şehri işgale başlamıştı. 28-29-30 Haziran günlerinde aydında durmadan, dinlenmeden geceli gündüzlü üç gün savaş yapıldı.

Korkunç uğultularla şehir üzerinde patlayan mermilerin yıktığı evlerin, Sema’ya yükselen alevleriyle bir cehenneme dönen Aydında, eli silah tutan herkes vazife almıştı. Bir yanda gözü yaşlı analar, ihtiyarlar, kadın, erkek çiftçisiyle, balta, kazma, satır bulamayanlar sopa ile sokaklara döküldüler. Sokaklar mahşer olmuştu. Yaşlı analar bohçalarla ekmek, testilerle su taşıyor, kahramanlar seline yanık memleket türküleri söyleyerek, intikam ateşini körüklüyorlardı. Menderes köprüsünün hemen yakınında bulunan Balta köylüler, Aydında gerçekleşen ve tarihin kaydetmediği kahraman Aydınlıların savaşına seyirci kalmadılar. Büyük harpte kaybettikleri, evlatlarını, kocalarını, kardeşlerini hatırlayarak, ortaya atılan ak saçlı bir Türk anası: 

-      Daha ne duruyorsunuz kızanlar, elimiz, kolumuz bağlı seyir mi edeceğiz?
Diyerek ileri atılmışlar ve bu kızgın alev çemberinin içinde savaşan kahramanların arasına onlarda katılmışlardı.  

Umurlu istikametinde ilerleyen milli kuvvetlerimize de, bu kahraman milletin fedakâr evlatları aynı hizmette bulundular. Ayşe, Emine, Fatma gibi genç ve güzel kızlarımız silahlandılar ve muharebe meydanlarında şehit olan babalarının, kocalarının, kardeşlerinin intikamını almak için, yetimlerini komşularına bırakarak onlarda Aydına ve onun ateşine katıldılar.
“Türk kadını feragat, hamaset ve kahramanlığını bir kere daha, altın sahifelerle tarihe geçiriyordu.”

Bir taraftan bağrına bastığı yavrusunun acı iniltilerini susturmak için emzirirken, öte taraftan malına, ırzına kıymak isteyen düşmana karşı elindeki satırla karşı koyan genç dullar. Ötede yavrusunun şehit olduğuna bakmayarak kurşun sıkan gözü yaşlı analar, beride anasının düşman kurşunu ile kanayan yarasını sarmadan ilerleyen yiğit yavrular, daha ötede gelinlik duvağı ile yavuklusunun yarasını saran genç kızlar görülüyordu. Sonunda ölümü göze almış ve şerefi ve yurdu için savaşan bu kahramanlar önünde düşman, topuyla, tüfeğiyle ve muntazam ordusu ile Türk azmi önünde geriledi ve Aydına saldırmaktan vazgeçti. 

Aydınlılar; 14 yaşındaki gencinden, 80 yaşındaki aksakallı ihtiyarına kadar bu savaşa katıldılar. Düşmanın onbinler’ce askerini perişan ve mağlup ederek, geri çektirdiler. Ne yanan evlerine, yıkılan ocaklarına, ölen hemşerilerini düşünmediler. Ya bağımsız yaşayacağız veya Aydında yanıp kül olacağız dediler. Bu güçlü ordunun önünde silahsız, cephanesiz yalnız bedeniyle savaşan Aydın bir süre sonra düşmanın eline geçti. Bunun üzerine bir şair:
 Aydın Türk’ün ana yurdu.
Vermez onu Altın ordu
Düşman İzmir’e girerken,
Bütün millet ağlıyordu.
Aydın Aydın güzel Aydın
Ah bir kere kurtulaydın.

Doğma güneş yasımız var,
Git haber ver diyar diyar
Türk’ün kolları bağlandı
İzmir’i ondan aldılar.
Aydın Aydın güzel Aydın
Ah bir kere kurtulaydın
.

Derken bütün bir Aydının kahramanlarına ve onların ruhlarına hitap ediyordu. 

Aydın-Didim Altunkum’a, Didim Belediyesince Yunan Tanrısının heykeli yaptırılmıştır. Bu heykeli gördükçe içim sızlıyor, buraya bir efenin heykelinin yapılması daha uygun olurdu diye düşünüyorum. 

Mustafa Yolcu