19 Eylül 2008 Cuma

TREN GARI – ANKARA


Ankara da yolum tren gar’ına düşmüştü. Önündeki otobüs durağında otobüs bekliyordum.

Bu bekleme sırasında beyaz sakallı bir ihtiyarın elinde bulunan simidi kuru kuruya yemeye çalıştığını gördüm. Yanına yaklaştım ve: “baba canın simit mi yemek istedi “ diye sordum.

Yaşlı emmi bana gülümsedi ve “ dişim yok karnımı bunun ile doyurmaya çalışıyorum” dedi.

Biraz dana konuşunca- "Memleketinin Erzurum olduğunu, Ankara’ya oğlunun yanına geldiğini, tren ile Erzurum’a döneceğini " söyledi.
Tren ile Erzurum’un bir güne yakın bir süre alacağını tahmin ediyordum.
Yaşyı emmi yarı aç, yarı tok Erzurum’a gidecekti.

Çorba içermisin dediğimde "sen bilirsin "diye cevapladı.

Birlikte gar lokantasına girerek bir masaya oturduk.
Benim karnım toktu. Yaşlı emmiye önce mercimek çorbası, arkasından da sulu köfte ile yoğurt ısmarladım. Çorbayı beklerken trenin kalkış saatini sordum. Bana tren bileti uzattı ve oradan trenin kalkış saatini öğrendim. Aynı zamanda istismar edilip edilmediğimi bilet ile teyit etmiş oldum.

Çorbanın ve yemeğin içine ekmekleri doğrayarak güzelce yumuşattı ve yavaş yavaş yiyerek karnını güzelce doyurdu. Bende onu zevkle izledim.
Yemiyordum ama manevi olarak haz alıyor adeta doyuyordum.

Bana Allah senden razı olsun diyor, memnuniyetini dile getiriyordu.

Masadan kalkarken yolda harçlık etmesini söyleyerek birazda para verdim.

Dışarı çıkıp vedalaşırken bana “ SENİ BÜYÜTEN ANAN BABANDAN ALLAH RAZI OLSUN” dedi. Ben en büyük karşılığımı almıştım.

Benim gönlümde yaşlı emmi tren ile hala ERZURUM’ a gidiyor. Yolculuk devam ediyor.

Mustafa Yolcu

BİR SESLENSE




Bir devlet dairesinde çalışıyor, HALKA HİZMETİ HAKKA HİZMET olarak görüyordu.
Arzusu statükonun devam etmesi değil, bir takım yenilikler getirmekti.

Çalıştığı iş konusu insanların içinde oturdukları, dünyada mekanın sembolü olan evleriydi.
Binaların sağlam olması, işlevlerini yerine getirmesi, uzun bir süre sağlıklı olarak ayakta kalmasını sağlamak istiyordu.

Bu arada bunların yapımı ile ilgili kanun, yönetmelik, teknik şartnameler vardı. Bunlara’ da taviz verilmeden uyulması gerekiyor, bazen cumartesi – Pazar günü bile inşaatları kontrol ediyor, birlikte çalıştığı insanlarda da bu özelliklerin olmasını istiyordu.

Bir gün çalıştığı işyerine bir müteahhit gelir. “ Sizinle görüşmek istiyorum der. Buyurun deyince söze başlar: Biz buralarda paramızı verip işimizi gördürmeye alıştık. Size para veremiyoruz, siz bizim işimizi resmiyete koyuyorsun. Böyle olunca’ da işimiz uzuyor. Açık söyleyrum sen bizim işimize gelmeysun.”

İşyerinde kapısı herkese açıktı. Kapısına vurulmadan içeri giriliyordu. Vatandaşın olacak işi varsa hemen oluyor, olmayacak işe ise olumsuz cevap veriliyordu.

Bir gün aynı bölgede inşaat yapan bir arkadaşı ziyaretine gelir. Derki: “ Burada senin dışında çokları dünyalığını buluyor. Müteahhitler aramızdaki ilişkiden dolayı bizim işimizi hallettir diye bana geliyorlar. Gel ben senin adına onlardan gerekeni alayım, sende onların işini hallet. “

Teklifi hemen reddedince” hemen karar verme. Düşün sonra kararını bana bildirirsin” diyerek yanından ayrılır.

İşyerinde elemanlarının arabası, kendilerine ait evleri, ceplerinde de harcayacak çok paraları vardır.
Amir olmasına rağmen onun arabası, harcayacak çok parası yoktur.

Arkadaşına verdiği olumsuz cevaba rağmen nefsi ile mücadele halindedir. Teklifi kabul etsem mi, etmesem mi?.....

Arkadaşı iki defa daha gelerek teklifini yeniler. Ona açıkça gel enayilik yapma teklifimi kabul et der.

Bu safhada, kendi kendine mücadele halinde iken bir rüya görür. Rüyasında kendisi asker ve koğuş nöbetçisi.
Hava kapalı ve içinde büyük bir sıkıntı var. Adeta koğuşa sığamıyor. Bir ranzaya oturuyor. Hafif doğrulunca başını üstteki ranzaya vuruyor ve başı acıyor.
Tam o anda yukarıdan iki el onu şakaklarından tutuyor. Birden etraf aydınlanıyor, rahatlıyor. Başını kaldırdığında yukarıda nur yüzlü bir ihtiyarın bulunduğunu görüyor. Ona diyorki ( OĞLUM
BİLDİĞİN YOLDAN ŞAŞMA) Birden uyanıyor, bakıyor’ ki rüya imiş. Gözünü yumup nur yüzlü ihtiyarı tekrar görmek istiyor ama nafile. Mesaj verilmiş ve bitmiştir. Anlayanın bu mesaja uyması gereklidir.

Daha sonraki gün arkadaşı kararını öğrenmek için tekrar geliyor. Karar verilmiştir. Cevap rettir.
Arkadaşı “sen enayisin arkadaş” diye yanından ayrılır.

Şu anda bunu anlatan yalan dünyada, arkadaşı gerçek dünyada. Ah bir gelse’de, bir görünse de kim haklı imiş diye yalana tapanlara BİR SESLENSE.

MUSTAFA YOLCU - 1994