BİR KASABADAN NOTLAR
SEL FELAKETİ- YIL 1956
Merdivenleri;-
Aman ne soğuk, ne soğuk diyi diye çıktım. Hanım,
çocuklar, komşu arkadaş, onun çocuğu da peşimdeydiler. Evin gelini bize yol
gösterirken:
Gorkman diyordu, soba yukarıda bi iyi yanıyı.
Dışına çıktı gızartısı. Hele bi çıhın yuharı.
Odaya girdiğimizde sıcak bir hava, yüzümüze
vurdu. Sedire oturduk. Bir taraftan da soyunuyoruz. Hava soğuk ama, çok güzel
kar yağmış. Yumuşak, titrek, kalın bir tabaka dalların üzerine asılmış.
Kasabayı hiç bo kadar beyaz görmemiştik. Öylesine bir beyazlık ki sormayın. Ay
ışığı da yüzüne vurunca, gece sanki gündüz olmuş. Uzak dağlar görülüyor, ta
uzaklardan tepelerdeki ağaçlar bile fark ediliyor. Aramız da konuşulanlar hep kış üzerine:
Bide goca kışta olmuştu bu afat.
Heya o gışta da böyle yollar kapandıydı.
Böyle de gış hiç mi hiç gorulmemiş.
Geçen gış buraya bi tenecik bilem gar yağmadı.
Hep yağmur yadı.
Aman ben yamuru hiç sevmem. Yağmur yağacağına, böyle
kar yağsın daha iyi. Yollar bari çamur olmaz. Hem bak dışarı ne güzel.
Uy gözel, gözelmiş he. Bide sen dışar da
galanlara sor bi.
Heya, allah korusun dışardakileri afattan. Allah
gorusun cümle kullarını, kurtlarını, kuşlarını. Odunsuz çırasız , gazsız ney bu
kış, geceleri bitermi hiç?
Fenamı ana, erken çecik yata girer konuşurlar
tekmil. Yaptığın hep böyle değilmi? Işığı da söndürür masan neyi anlatırsın.
Bide baharsın gözlerin kapanıp gitmiş.
Konuşmalar hep kış üzerine
dönüp dolaşıyordu ki benim hanım:
Ben dedi, bol yağmurlu havayı severim. Şimşek
çaksın, gök gürlesin, şakır şakır yağmur yağsın. Sinsi sinsi yağan yağmurdan
hoşlanmam.
Bu sözler hoşa gitmedi. Evin
gelini bir irkildi. Kocası eski bir hatırayı tekrar yaşadı. Hele büyük valide
ocak başındaki minderin de şöyle bir kımıldadı. Bir kolunu kaldırdığı dizine
dayadı. Eli ile yüzünü ovuşturdu. Alnını
karıştırdı. Gözleri önünden bir hayali kovmak isteyen bir hal takındı. Komşu
arkadaşın çocukları da derin derin göğüs geçirdiler. Odaya bir an sessizlik
çöktü. Sanki gizli bir el, odanın
penceresini açtı da havayı soğuttu. Herkeste bir ürperme. Gelin elini sobanın
kapağına götürdü sessizce. İlk konuşan ihtiyar oldu:
Yoh dedi gelin. Çok yağmurlu havayı biz hiç
sevmek. Kasabanın tamamı, böyle bir havadan korkar.
Sen bi burdaki selde bulunsaydın, bak sever
miydin böyle havayı.
Bunu diyen evin gelini idi.
Bıraktığı yerden devam etti.
Sel bi geldiydi. Gümbürtüsünü ta burdan
duyduk. Alamet bir şey. Bi daha böyle bi
şiyi Allah göstermesin. Evin erkeği hepsinin sözünü kesti.
Bizim hayret nazarlarımız, oda da dolaştı. O
zaman hepsi birden konuşmak istediler. Karısına;
Sen ne görkünki dedi. Evden mi çıktın? Asıl seli
ben gördüm. O gün berber de tıraş oluyordum. Bir ara uyku basmış heral. Hava
çok sıcaktı. Kabak zamanıydı. Karpuzlar doluydu çarşı da. Ben tıraş olurken
uyuklamışım. Birden bir cayırtı ile
uyandım. Berber de çok korktuydu. Başımızı pencereden uzattık. Ta Uludere
üzerinde bir gök bulut, öyle kararmış ki sormayın. Gömkök. Arkasından bir
çatırtı daha. Gök bulut bir anda kasabanın üzerine tamamen çöktü. Öyle karanlık
oldu ki ortalık, şaşırırsınız. Birden bir sağanak aldı ortalığı. Dükkânın
önünden seller başladı akmaya. Güldür güldür. Biz önce hoşlandık ama, Pazar
yerinden karpuzlar birer birer dükkânın önünden geçtiğini görünce şaşırdık.
Sonra uzaktan gürültüler gelmeye başladı kulağımıza. Yıkılıyor, can kurtaran
yok mu, diye. Birden bir haber daha geldi. Dere taşmış. Ben yarı tıraşlı yüzümle fırladım. Ceket
falan berber de kaldıydı. Koştum köprüye doğru ama, parkın yanında kaldım. Dere
oralara kadar taşmış meğer. Paçalarımızı sıvadık. Orası birden insanla doldu.
Köprüye yaklaştık ki köprü yerinde yok. Dere kenarlarındaki evlerin alt
pencerelerinden içeri su giriyordu. Karşı yakadan insanlar;
Kaçın geri kaçın diye bağırdılar. Sel yukarı
mahallelerden birinin daha köprüsünü götürmüş meğer. Bir gümbürtü, bir
gümbürtü. Dağlar yıkılıyor sanırsınız. Parkın yanına kadar geri geldik. Bizi
bir telaş aldı. Acaba evlerimiz ne oldu? Bizim çocuklar ne oldu?
İşte bizde evdeydik o zaman, diye gelin söze
karıştı. Ben küçük oğlana gebeydim de dışarı çıkınca komşular bırakmadıydı.
Gelin gitme gelin, çocuğunu düşürürsün dediler. Ben durmadım. Evden çıktım. Sokak
içinde durdum. Aha bizim bu sokağın başına kadar, selin bi kıymığı geliyordu.
Ama bises, bi ses. Sanki top atılıyı. Yavaş yavaş dereye doğru indiydim,
birden;
Amanın biri suyun üstünde gidiyi diye bağırdı
biri. Biraz daha aşağı koşmuşum herhâlde, anam geldi beni geri getirdi.
Sorman çocuklar, diye büyük anne söze karıştı.
Gelini geri gönderdiydim, birazda ben bahıyım dedim. Caminin yanına vadım. Koca
bi ceviz kütüğü yuvarlanır durur. Daha arhadan bi koca kapı. Üstünde bikadın
uzanmış gidiy. Gadını tanıdım. Hatce gız nereye gidiyon diye bağırmışım. Ama
sesimi kim duyar. Gadın sulara bi daldı, bidaha daldı, sona goca kavağın
dibinde kayboldu gitti. Ölüsünü bir gün sonra, değirmenin yanında buldular.
Vücudu davul gibi şişmiş, ağzı, gözü kum dolmuş. Hala kapıyı elleri ile
tutuyormuş. İhtiyarın bu anlattıklarını, oğlu tamamladı:
O gün Kadın evde, gelini ile çamaşır yıkamış.
Çocuklar evin önünde oynuyorlarımış. Gök gürleyince içeri kaçmışla. Gelinde
bahçeden içeri girmiş. Kayınna geline, bahçeden çamaşırları topla da öyle gel
demiş. Gelin çamaşırları toplayıp gelinceye kadar, sel de gelmiş. Gelin
çocukları yukarı kata çıkarmış. Kayın ana ben demiş kapıya dayanacağım, seli
içeri almayacağım. Kapıya sırtını dayamış
emme, sel kapıyı devirmiş. Kadın kapı ile yuvarlanmış. Sonra da sel kapı ile
birlikte alıp götürmüş.
Hepimizin alakası bir kat
daha artmıştı. Çocuklar birbirlerine biraz daha sokuldular. Herkes yorulan
vücudunu dinlendirmek için, vaziyet değiştirdi. Gelin sobaya birkaç odun daha
attı. Dışarda uğultulu bir rüzgâr çıkmıştı.
Pencere aralıklarından soğuk giriyordu. Odanın bayağı soğuduğunun, ancak
farkına vardık. Fakat soğuktan hiç
şikâyet etmedik. Tekrar gözlerimizi
ihtiyara çevirdik. O derin bir iç çekişi ile tekrar söze başladığı zaman, az
önce uyumak isteyen en küçüğümüz de dinleyiciler arasına sokulmuştu. Küçüklerde
bir korku da seziliyordu.
Siz asıl Güllünün hikayesini dinlemelisiniz.
Güllü bizim gelinin mahallesinde oturur. Yanında da komşusu Zehra vaya ikisi birbirine
dardın. Bu iki kadının dargınlığını, kasaba da herkes bülü. İki komşu kaç
yıldır birbirlerine dargındır. İşte o selde barıştılar. Güllünün evini su
basar. Kadın içerde ekmek yaparmış. Sacın üzerine yufkayı koyarken, kapı ardına
kadar açılır. Su bi gelir, Güllü şaşırır kalır. Odadan çıkmak ister ama nasıl
çıksın! Bakar çıkamıyı sedirin üstüne çıhar. Biraz sona su sedire çıhar. Güllü
de pencerenin önüne çıhar. Pencerenin dışında demir parmaklık va. Oradan dışarı
çıhamıyı. Pencereyi gırınca, sular odadan dışarı akmaya başlamış. Bu ara da
evin arkasını da su basınca, evin eşyaları yüzerek, Güllünün yanına gelmeye
başlamış. Güllü de her birine
allahaısmarladık demiş. Bi aralık bide
ne görsün? Gonşusu Zehra’nın yeni ördüğü çorabı da şişinen beraber gelmez mi?
Güllü- Vah zavallı Zehra
kadın vah demiş. Konuşmadan öldü zaar. Allah günah yazmasa bari. O böyle kendi
kendine konuşurken bi de kapıya bahar ki Zehra kadın, yüze yüze odaya doğru gel
miyomu?
Zehra kadın da Güllünün odasına girer. Oda gelir
öbür pencerenin pervazına tutunur. Hiç konuşmazlar yine de. Öyle asılı galırlar
bi zaman. Derken sel şiddetlenir. Daha da sular yükselir. Güllünün çenesinin
altına gadar gelir. Zehranın da biraz daha yukarı çıharlar. Su da kaldırır
azcık. Turşu küpü gelir. Zehranın çenesine dayanır. Güllü bakar ki Zehra
boğulacak, başı ilen küpü iteler. Zehra kadın bi yol nefes neyi alır, sonra
Güllü ilen konuşur:
Güllü der. Dünyanın sunu geldi her hal. Gel
konuşalım. Ölüyoz mu ne? Allah günah yazmasın. Bak ben gadar buraya gelmek
istemediydim. Yine de seller beni buraya getirdi. Konuş artık.
Güllü de : Konuşalım der. Bu dünyanın sonu anam.
Şindi nerdeyse boğuluyok. Hakkını helal et.
Zehra da- Helal olsun, sen
de helal et der. Böylece helalleşir, ağlaşırlar. Ardından sular alçalmaya
başlar. Sedire kadar inince de adamlar gelir. Pencere demirlerini neyi söküp,
ikisini de suda boğulmuş sıçan gibi çıharırlar. İkisine de bişiy olmaz.
Güllü asıl size bunları anlatsın da bi gülün bak.
Güllü halam anlatırken insanları hem güldürür hem ağlatır.
O gün
bizim evde bi çok misafirler yattıydı, dedi komşunun hanımı. Bize oturmaya
gelmişlerdi öte geçeden. Tahriratcının ki bankacının ki, öğretmen emminin ki
hep bizdeydiler. Oturuyorduk. Birden gök gürleyince, pencere ye goştuk. Gök
sanki ortadan çatladı. Bi sel, bi sel.
Kovaynan suları boşaltıyon sanki. Sonra köprüler neyi yıkılınca karşı
kenar, erkeklerle doldu. Hepsi işinden goşmuş, garısını arar. Pencereden
bağırırlar hep burdayık diye. Her kes birbirini arar. Selin gürültüsü bi
yandan, insanlar bağırır bi yandan.Biz burdayık, siz nerdesiniz?
Burdayık bizde. Kalın orda, bu geçeye
geçemezsiniz. Diye bağırıştılar. Bizde: Merak etmen hanımlarınız bizde dedik.
Hepsi bizde yattı. Sofalar, sedirler, odalar tüm doldu. Ama sabaha gadar hiç
uyumadık. Sabah gök ağarınca, kocaları geldi, garılarını aldılar. Zaten selde
artık inmişti. Goca köprünün üst başına bi goca kütük uzattılar. Halk günlerce
o kütükten karşıya geçti.
Odanın havası yine soğumuştu. Gelin sobaya odunu
tazelerken evin erkeği bıraktığı yerden aldı:
Sel dedi, akşama kadar devam etti. Sonra yavaş
yavaş yatağına çekilmeye başladı. O çekildikçe, bizde dere kenarına yaklaştık.
Kenara geldiğimiz de hala goca kütükler, iri iri taşlar yuvarlanıp gidiyordu.
Herkeste bir telaş. Karşıdakiler bize karılarını sorar, biz onlara sorarız. Her
kes birbirine haber ulaştırır. Bizim taraftakller bir aralık;
Bir urgan alalım, uç uca tutunalım, soyunup
karşıya geçelim dediler. Öyle yaptık. Soyunduk, el ele verdik. Urgana
bağlandık. Karşıya geçtik. Karşı taraftakiler de bizden cesaretlendi. Onlar da
bu tarafa geçti. Ama kadınlar cesaret edemedi. Su sakinleşince herkes dere
boyunda ölenlerini aramaya başladı.
Hususi muhasebe memurununkini de anlatsana dedi
gelin. Gözler damada döndü yine.
Ha dedi damat. O zavallının ölümü de yok yere
oldu. Genç adam dı zavallı. Yukar da değirmeni var. Ona bakmıya gitmiş. Öte
geçeye geçmiş. Bir kenardan sele bahıyormuş. Birden bastığı toprak aşağı inmiş.
Sel daha önce toprağın altını oymuşmuş. O toprak kütlesinin üzerinde, sel onu
şehre kadar getirmiş. Tutunacak bir yer bulup, kurtulmaya çalışıyormuş. Sel
toprak kütlesini devirmiş, oda sele kapılıp gitmiş. Bir daha dirisini gören
olmamış. Ertesi sabah ta aşağı da ölüsünü buldula.
Bi daha allah o günleri göstermesin. 13 Kişinin
cenazesini galdurdula.
Derleyen- Mustafa Yolcu
09. 10. 2018