12 Ocak 2012 Perşembe

AHMET ŞERBETCİ

AHMET ŞERBETÇİ

1925 Yılında İskilip de doğdu. İskilip de başladığı ticari hayatını, Ankara da Kazım Karabekir caddesinin, İstanbul yolu ile kesiştiği köşe başında bulunan arsadaki dükkân da devam ettirdi.
Hızla yapılaşan Ankara’da demir, çimento satıyordu. Evini Ankara’ya taşımamış, ara sıra İskilip’e gidip geliyordu.
Dükkânın arka tarafını perde ile bölerek, o kısımda yatıyor, memleketten getirdiği kıymalı, marmelatlı dürümler ile karnını doyuruyordu. Kendi tabiri ile iktisat ile para birikimini sağlıyordu.
Daha sonraki yıllarda, evini ve çocuklarını Ankara ya getirerek iş hayatını devam ettirdi. Sabah namazında kalkar, namazı camide kılar, gidip dükkânını açardı.
Çocuklarını da bu şekilde yetiştirdi. İş hayatı boyunca prensiplerinden vazgeçmedi. İşyerinde hep kravat takardı. Kravatın kendisine öz güven verdiğini, giyimini tamamladığını söylerdi.
Çalışkan bir mizaca sahip olan Şerbetçi, oğlunun tabiri ile dükkânda bir yerde oturmaz, bir saatte dört sandalye değiştirirmiş. Onun bu çalışkanlığı, teşebbüs kabiliyeti, iş hayatında başarılı olmasına yol açmıştır.
Bir gün işyerine elinde çantası ile gelen müşteri, demir almak istediğini söyler. Elindeki çantayı rastgele yerlere koyuyor, bol keseden atıyormuş. Ahmet Şerbetçi; müşterinin istediği demiri hazırlamaları için talimat vermiyormuş. Çocukları bu duruma anlam veremiyor, babalarının niye talimat vermediğini merak ediyorlarmış. Müşteri –“ haydi demirimi yükleyip, tartın.” Dediğinde Ahmet Şerbetçi-“ Önce parasını ver, sonra tartalım.” Demiş. Adam kem küm etmiş. Parayı sonra vereceğini söylemiş. Önce paranın çantada olduğunu söyleyen müşteri, haydi parayı çıkar denilince yelkeni fora ediyor. Daha sonra çocukları, müşterinin yanında parasının olmadığını nerden anladığını babalarına sorunca “ Çantasında para olan, çantasını elinden bırakmaz. Çantasını rastgele yere koymaz. Hep gözünün önünde bulundurur.” Diye cevaplamış.
Çocuklarına bir tavsiyesi de-“ Dükkâna gelen müşteri, alış veriş yapsın yapmasın önemli değil. Müşterinin bize ayağının tozu yeter. Müşteri müşteriyi çeker. Dükkânıma gelen müşteri olmazsa, biz sıkılır sıkıntıya gireriz. Bu sebeple müşteriye güler yüzlü olun, iyi davranın.” Dermiş.
İskilip Hanönü Camisi zeminine halı kaplatmak istiyorlar. Paranın bir kısmını İskilip’te topladıktan sonra, Ahmet şerbetçiden Ankara ya para istemeye geliyorlar. Ahmet Şerbetçi gelen kişiye-“ Halının tamamı için kaç lira lazım? Diye soruyor. Onlarda miktarı söylediklerinde-“ Gidin halınızın siparişini verin. Hazır olunca bana haber verin, tamamını ben öderim .” diyor. Caminin tüm halıları onun hayrı ile alınıyor.
Hayır konusunda çocuklarına tavsiyesi -” Hayrınızı, verdiğinizin nereye gittiğini bildiğiniz yere yapın.”
- “ Namazınızı kılın, zekâtınızı verin, kimsenin hakkını üzerinize geçirmeyin. Bu dünya yalan, kimseye kalmaz.” Olmuştur.
1963 Yılı idi. Saraç olan dayımın dükkânında iken, İsmail Şerbetçinin boynunda ayakkabı boyacı sandığı ile boyacı diye bağırarak geçtiğini gördüm. İsmail Ahmet Şerbetçinin oğlu idi. Varlıklı bir aile oldukları biliniyordu. Dayıma sordum “ Dayı bu niye ayakkabı boyacılığı yapıyor?”
Dayım-“ hayatı anlasın diye babası boyacılık yaptırıyor oğluna.” Diye cevap verdi. Ta o zamanlar bu düşünceyi mantıklı bulmuş, takdir etmiştim.
Ankara da demir çimento ticareti, bağlantı üzerine çalışır. Müteahhit parasını ödeyerek almak istediği demirin, çimentonun, hazır çimentonun bağlantısını yapar. Daha sonrada ihtiyacı kadar malzemeyi şantiyesine getirtir. Şantiyeye bağlantının tamamı gelirse, malzemenin hırsızlığa, kara, yağmura karşı korunması gerekir. Bağlantıda ise bu riskler ortadan kalktığı gibi, malzemeye gelecek zamdan veya malzemenin zamanında temini gibi risk ortadan kalkmaktadır. Bu ticarette Ahmet Şerbetçi; elinde bulunan fazla nakit para ile arsa yatırımı yapmış, paraya ihtiyacı olduğunda arsa satarak, nakit ihtiyacını gidermiş, parayı demir çimento satarak değil, arsa alıp satarak kazanmıştır.
İskilip İmam Hatip Lisesinin arsası; Şerbetçi tarafından bağışlanmış, İskilip e öğrenci yurdu yaptırarak teslim etmiştir. Çocuklarının işini yıllar önce ayırmış, sağlığında iş güç sahibi yapmış, geriye sorun bırakmamıştır.
1.7.1925 başlayan ömür, acısı tatlısı ile 3.10.2011 tarihinde sona ererek, Ahmet Şerbetçi HAKKI RAHMANA KAVUŞMUŞTUR. Bir ömür bitmiştir ama kendisinden sonra gelen kuşağın, bu yaşamdan dersler çıkarması, örnek alması gereken bir hayat dilimi olmuştur. Dileğim dolu, dolu geçen yaşamdan gerekli derslerin çıkarılması ile Ahmet şerbetçi emminin çocuklarının da babalarının yolundan giderek, hayır çeşmesinin suyunu kesmemeleridir.

Mustafa Yolcu