2 Nisan 2013 Salı

1956 YILI İSKİLİP TEN NOTLAR


1956 YILI İSKİLİP’TEN NOTLAR- 4

 

KAVURMA  

Eylül ayında, kasaba sokaklarını bir kavurma kokusu kaplar. Kış hazırlıklarının başında, küpe kavurma basmak gelir. Kasabalı için bu iş, odun tedariki kadar önemlidir. Harmanını kaldıran köylüler, önlerine kattıkları kavurmalık keçilerini; Salı günü hayvan pazarına indirirler. Bağ- bahçelerin toplandığı, erişte, mantı, tarhana, bulgur, turşuların yapıldığı bu mevsimde, en zevkli iş küplere kavurma basmaktır.

Eskiden kış aylarında kasaba’da hiç et kesilmezmiş. Kesilse bile pek seyrek, buda memurlar için kesim yapılırmış. Ama simdi sık sık hayvan kesimi yapılıyor. Oysaki kasabalılar kışın et almasını sevmiyor. Onun için et dediğin, küpe basılmış olmalı.

Anadolu’nun hiçbir yerinde kış, kasabamızdaki kadar heyecanla karşılanmaz. Kış hazırlıkları diye ilkokul hayat bilgisi dersinde işlenen konuların, kasabamızda hiç noksansız yerine getirildiği gözle görülür.

Daha eylül girmeden evlerde kış hazırlığı başlar. Sokak aralarında dibekler durmadan, tak tak tok sesleriyle bulgur döver. Bahçelerde bulgur kazanları kaynar. Sokaklara kilimler serilir, üzerinde bulgur kurutulur. Pencerelerden ceviz sucukları, pestil örtüleri, kuru sebzeler sarkar. Tavalarda pekmez kaynatılır. Kabak, ayva reçelleri hazırlanır. Turşular kurulur. Mahalle aralarını ekşi tarhana kokuları sarar. Tamamlanmamış evlerin üst katlarına, hevenk hevenk soğanlar, mısırlar çıkarılır. Sarı sarı kabaklar asılır. Merdiven altlarına, yüzlerce eşek yükü Yavu meşesi istif edilir. Erişte, mantı kesilir. Yufka açılır. Keşkeklik buğday hiçbir evde unutulmaz.

Ama bütün bu çalışmaların yanında, kavurma yine de en önemlisidir. Eylül ayında Salı günü kurulan hayvan pazarı, görülmeye değer.  Koyunlar, keçiler ve taze danalar, en makbulü tekelerdir. Hayvan pazarına işini gücünü bırakıp, pazarlıkları seyre gelenler bile görülür. Bunlar alıcılarla satıcıların arasını bulurlar. Tekeyi gözüne kestiren İskilipli, hayvanı boynuzlarından yakaladı mı, sürü sahibi ile aracıyı bulur. Pazarlık başlar:

-      Ne istiyon?

-      Sen ne veriyon?

-      Allah Allah, mal senin deelmi, iste bi bahalım.

-      Ben doksan diyom.

-      Bek çok deelmi?

-      Sen ne veriyon?

-      Ben de atmış veriyom.

-      Az deelmi?

Tam bu sırada aracı her ikisinin de elini yakalayarak birleştirir, bütün gücü ile ellerini sallayarak pazarlığa girişir.

     -Ne senin dedon, ne senin dedon. 75 lira yapalım bu iş bitsin.

Böylece pazarlık tatlıya bağlanarak teke sürüden çekilir. Tekeyi alanın genç oğlu, tekeyi arka bacaklarından yakaladığı gibi evin yolunu tutar. Keçi acı acı bağırırken, keçiyi alanlar keyfinden güler. Aldığı hayvanı önüne katmış evine götüren kasabalıyı, yolda kavurmalık almaya gidenler karşılar. Hayvanı götüren yolda hiç durmaz. Ama baba, her yeni gelene, rastladığı dostuna uzun uzun durumu açıklar.

-      Kaça aldın kardaş?

-      90 dedi emme 75 e sulf olduk.

-      Nasıl yağlımı bari?

-      Eh tavlı herhal.

-      Bi tekemi kesiyon?

-      Yoo, geçen hafta bi dene daha kestüydük.

Kasabalı için fazla sayıda kavurmalık kesmek, zenginlik işaretidir. Ona göre kavurma, evin direğidir. Eylül ayında evin üst katında iki, üç teke derisi tuzlanıp gerilmeli, kurusun diye rüzgâra karşı serilmelidir. Evde kavurma olunca, yemek derdi ortadan kalkar.

-      “İki gaşuk gavurmayı tavaya goyup, üstüne de iki yumurta kırdın mı, deme gitsin keyfine.”

Gerçekten kasabalı sabah kahvaltısında kıymalı yumurta yemeye bayılır.

MEZARLIK

Kasabanın Mezarlığı, kasabaya giriş caddesinin üstündedir. Akşam üzeri bu cadde insanla dolar. Kasabaya dönen sürü, bu cadde üzerinde karşılanır. Kasabanın spor meydanı da mezarlık yanındadır. Bu yüzden buraları çocukların oyun yeridir. İşini bitiren memurlar, seyrekte olsa bu caddede akşam gezisine çıkarlar.

Boş zamanlarda kır havasını, ekseri bende bu cadde de alırım. Bazen de yolumu mezarlığa kadar uzatırım. Her uğradığımda yeni toprak yığınları bulurum. Bunların çoğu, küçük çocuk mezarlarıdır.

Ne kadar çok çocuk ölür kasaba da? Yan yana, diz dize, kucak kucağıdırlar. Kasabalı çocuk ölümlerini- “ Niydek, Allah verdi, Allah aldı.” Diye karşılar. Hasta çocuklarını doktora gösterenler çok az. Gösterseler bile, bu işe en son çare olarak başvuruyorlar. Önce ev ilaçları, sonra muska yazdırmak, hocaya götürüp okutmak. İyi olmazsa doktora götürmek.  O zamanda iş işten geçmiş oluyor. Mezarlığın bu kadar çocuk ölüsü ile dulu olmasının nedeni, bundan kaynaklanıyor.