11 Ağustos 2009 Salı

MUHSİN BAŞKAN

Muhsin Başkan

Bir sabah Ankara’da Tacettin Dergâhına gittim.
Tacettin hazretlerinin ön tarafında Muhsin Başkan yatıyordu.
Gösterişten uzak, dünya dertlerinden kurtulmuş, manevi bir iklim içinde huzur ile istirahat ediyordu.
Artık Mamak yoktu, insanların fitne fesadı, çekememezlikler, yalan dolan yoktu.
Orada Tacettin Hazretlerinin mekânına misafir olmuş, onun iklimine girmişti.

Muhsin Başkanın vefatından sonra, evinde toplanan aile meclisi nereye defnedileceğini aralarında konuşuyor. Birkaç yer üzerinde duruluyor, kesin karar verilemiyor.

Bir dostum eve taziyeye gittiğinde bu konuda kendisinin fikri soruluyor.
Oda siz bilirsiniz diyor. Evden ayrılırken evde bulunan arkadaşına seninle bir yere gidelim diyor.
Birlikte Tacettin Hazretlerinin Dergâhına giderek onu ziyaret ediyor ve etrafa da bakıyorlar.

Daha önceki yıllarda bakımsız kalmış, insanların girmek istemediği sokaklar yeniden elden geçirilmiş, Tacettin Dergâhı ile Mehmet Akif in evi restore edilmiş, dergâh ve çevresindeki sokaklar orijinal haline dönüşmüştü.

Bu ziyaretten sonra dostum, arkadaşını Muhsin Başkanın evine bırakarak ayrılıyor.
Aradan iki üç saat geçiyor ve dostumu arkadaşı telefon ile arıyor” Aile meclisi Muhsin Başkanın Tacettin Dergâhına defnedilmesine karar verdi”
Dostum bu karardan çok mutlu olduğunu, Muhsin Başkanın da Manevi bir büyüğün, Mehmet Akif in evinin yanında yerini aldığını söyledi.

Muhsin Başkan sağ olduğu sürede; fırsat buldukça Taceddin Dergâhını ziyaret eder, çok az kişinin katıldığı Mehmet Akif Ersoy u anma törenlerine de sürekli katılırmış.

Ankaralılara ve Ankara dışındakilere bu güzellikleri mutlaka görmelerini, Tacettin Dergâhını ve çevresini ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum.


29.10.2009- Ankara

Çorumlu iki öğretmenim

Çorumlu iki öğretmenim var.1- Ümit Uzel 2- Bahri Balcı

Ümit hocam beni ilkokul 5. sınıfta okuttu.
Bir yıl bize öğretmenlik yaptı ama onun öğrettiklerinden ben bir ömür boyu yararlandım.

İskilip’te Anadolu çocuğu olarak yetiştik.
Üzerimizde büyük nispette çevre baskısı vardı.
Büyüklerin yanında konuşulmazdı.
Kimseden bir şey istenilmezdi.
En yakın halamlara gittiğimde bile karnım açken açıktım diyemezdim.
Ayıptı. Söylenilmezdi.

Ama Ümit hocam bize çekinmeden konuşmayı, hakkımızı aramamızı öğretti.
Derdi ki “Alnınız açık, başınız dik olsun. Kimsenin yanında eğilmeyin “

Sınıfta grup çalışması yaptırırdı.
Bütün sınıftakiler dersine çalışır gelir, o herhangi bir grubu kaldırarak dersi anlatmasını söylerdi.
“Beni sınıfta yok sayın, dersin öğretmeni sizsiniz. Dersi ona göre arkadaşlarınıza anlatacaksınız” derdi.
Seçilen grup dersi anlatır, arkasından sınıftan soruları alınırdı.
Sınıftan öyle zor sorular gelirdi ki bizi terletirdi.
Verilen cevaptan soruyu soran kişi tatmin olmazsa cevabın yeterli olmadığını söylerdi.
Grubun cevabı yeterli olmuş, ama soran beğenmemiş ise Ümit hoca devreye girer; cevabın yeterli olduğunu söylerdi.

Bu bize topluluğa karşı konuşabilme, çekinmeden soru sorabilme özelliğini kazandırdı.
Ümit hocamın mezun ettiği talebelerin %75 i halen Üniversite veya yüksek okul mezunu olmuştur.

Ümit hocam sigara kullanırdı. Bir gün kendisine şöyle bir soru sordum:
“İnsan sağlığına içkide sigarada zararlı. Bu durum ilmende ispatlanmış durumda.
Buna rağmen bunları devlet niye üretiyor?” diye sorduğumda Ümit hocam önce bir sustu arkasından “ devlet gelirinden vazgeçemiyor “ demişti.

Bahri Balcı Hocam benim İskilip Endüstri Meslek Lisesinde torna tesviye atölyesi şefim idi.
Aynı zamanda meslek derslerine girerdi.

Atölyede bulunan bütün makineleri bütün özellikleri ile kullanır, en zoru olan üniversal freze tezgâhından dişlileri inci gibi çıkartırdı.

Dişli hesaplarını yaparken düzenle kullandığı koca yazı tahtasını tebeşir tozlarını yutmak pahasına doldurur, dişli resmini tahtaya gönyeler, pergel yardımı ile çizerdi.

Mezun olduğumuz okulda; Bahri hocamın talebesi Sabri Çiçekçi uzun yıllardır müdürlük yapıyor.

Kendisi ile yaptığımız bir sohbette” Bahri hocam benim idolümdür. Onun gibi mesleğini en ince ayrıntısına kadar bilen hoca az yetişir.
Şu anda meslek liselerimizde bu seviyede kendisini yetiştirmiş bir hocayı bulma imkânımız yok “ demişti.

Anlattığı dersi kitabın aynısı ile hafızasında tutar, kitabın sayfası ile birlikte başını da yan tarafa çevirirdi.

Hocam bize demiştiniz ki “ Bu okulu bitiren mesleğini yapmasa bile, evinde işyerinde bulunan arıza veya tamiri önce kedisi gidermek, yapmak isteyecektir. Şayet kendi yapamazsa yapan ustasını çağırır “

Hayatım boyu hep sizin dediğiniz gibi oldu hocam.
Arıza ve tamire önce kendim müdahale etmeye çalıştım.
Beceremediğimde ustasını çağırdım. Ama hep sizi ve söylediklerinizi andım.

Ne mutlu sizlere ki bu millete karşı vazifenizi fazlası ile yaptınız.
Sizi anan, idol edinen öğrenciler yetiştirdiniz.
Bana ne demediniz, ülkem dediniz.
“Ülkesi için en yararlı tesviyeci yeni bir kalıp üretebilen tesviyecidir”
Tabirinizi hiç unutmadım.
Gerçektende konuşmak değil üretmek gerektiğini yaşadığım hayatta öğrendim.
Bende bu fikri her zaman savunmaya, gerçekleştirmeye çalıştım.

Değerli hocalarım sizler ülkenize, milletinize karşı vazifenizi yaptınız.
Nesiller yetiştirdiniz.
Sizlere sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Talebeniz Mustafa Yolcu.