8 Temmuz 2009 Çarşamba

TOKATLI MİRZA USTA

Tokat’lı Mirza Usta ( Çerioğlu)

Mirza usta ağabeyimin kayın pederi idi.

Benim tanıdığımda köprübaşının ilerisinde bulunan Fatih caddesinin sağ tarafında Eser tepe denilen mevkide kendi eliyle yaptığı iki katlı yığma bir evi vardı.
Evinden aşağı tarafta, Yazıcı oğlu caddesinin yakınına kadar gelen şeftali bahçeside onun idi.

Evinin altında bulunan camiyi kimsenin katkısını almadan, 1967 yıllarında şeftali bahçesini kadastrol olarak parselletip parça parça satarak yaptırmıştı.
İnşaatın ustası da, kalfası da, amelesi de kendisi idi.
Cami hizmete açıldıktan sonra caminin yeri gelir imamı, müezzini, temizlikçisi, sabahleyin ilk cemaati de Mirza usta idi.

Evden çıkıp çarşıya bazen birlikte giderdik.
Yolda karşılaştığı her insana selam verir, çocuklara da ayrı ilgi gösterirdi. Bazı tanıdığı dostları ile ayaküstü 5- 10 dakika sohbet ederdi.
Hiç durmadan yarım saatte gelinebilecek çarşıya 40- 50 dakikada ancak gelinirdi.
Bize de nasihat ederdi ki “oğlum karşılaştığın insana selam vermeden, selamını almadan geçme. Selamın büyük bir fazileti vardır.”

Evine gittiğimde hemen bir kitap getirir, kitaptan daha önce okutup dinlediği kısmı buldurur; ondan sonraki yerden itibaren kitabı okumamızı isterdi.
Evde bu kitap okuma işini yaptırdığı insanlar oğlu Hasan, iki damadı, torunları Mehmet, Ahmet; evine gittiğimde ben okurdum.
Okunulanı büyük bir zevk ile dinler, katkı yapması gereken yerlerde araya girer katkısını yapardı.
Okuyan yorulur, o dinlemekten bıkmazdı.

Mirza ustanın anlattığı Tokatta olmuş bir olay vardı:
Tokatta önceden tugay- tümen seviyesinde askeri birlik varmış.
Ali paşa camiinde de lafını esirgemeyen bir vaiz mevcut imiş.
Vaiz bir Cuma vaazında sosyal bir takım olayları gündeme getirerek vaazını yapmış.
Vaizi dinleyen cemaatten bazıları Ali Paşa camiinin vaizini görevlilere şikayet etmişler.
Bu şikayet Tokadın garnizon komutanı olan Paşaya kadar gitmiş.
Paşa bir gün şehrin ileri gelenleri ile birlikte çarşıda bir dükkanda otururken; bakmış Ali Paşa Camiinin vaizi önlerinden geçiyor.
Vaizi yanına çağırtarak bir sandalyeye oturtmuş.
Hal hatır sorduktan sonra vaize demiş ki:“ hoca efendi Cuma vaazındaki söylediklerin şikayet olarak bana iletildi.
Ben sana zarar vermem, ama sende burada her zaman benim gibi paşa bulamazsın.
Lütfen vaazına dikkat et. “ demiş.

Mirza ustayı en son olarak Pervane hamamının karşısında bulunan, Kültür müdürlüğünce korumaya alınmış olan evinde ziyaret ettim.
Hasta idi. Hafızası günü algılamıyor, geçmiş tamamen yerinde duruyordu.
Bir şey sorulduğunda o sorulanı değil, manevi veçhesi ile söylemek istediğini söylüyordu.
Kendisine dedim ki: “ Mirza emmi bahçene ne güzel camiyi yaptırdın. İnsanlar içinde namaz kılıyor.”
Cevap: “ Oğlum yapana değil yaptırana bak. Rabbim nasip etti ben vesile oldum”
Kendisinin içinde bulunduğu bizim göremediğimiz bir dünyası vardı. O dünya ile ilgili bir konuşma olduğunda konuşmaya kayıtsız kalıyor cevap vermiyordu.
Dünya ile ilgili ne sorarsanız sorun o kendi dünyasını anlatıyordu.

Bu ziyaretimden iki ay sonra Mirza Usta gerçek dünyasına taşındı.

Mekanı cennet olsun.


Mustafa yolcu
17.06.2009

TOKAT HATIRALARI-1

Tokat’a ilk defa 1966 Yılı Haziran ayında gittim.
Ortaokul 1. sınıftan 2. sınıfa geçmiş, sınıfı geçmiş olmanın huzuru ile, Tokatta görevli olan ağabeyimin yanına gitmiştim.
Ağabeyim halen kanalın üzerinde bulunan TEDAŞ’ a ait trafoda tablocu olarak çalışıyordu.

Memleketim olan Çorum’dan sonra tanıdığım ikinci şehirdi Tokat. Yeşil oluşu itibari ile yaşam tarzıyla memleketime benziyordu.

Ağabeyimin evi köprübaşının sağ tarafında bulunan Gümbet denilen semtte idi.
Tokat’a gelen otobüsler taş köprünün üzerinden geçerek şehre giriyor, stadın yakınında bulunan otobüs terminaline gidiyordu.

Köprübaşında belediye otobüsü durağı vardı ama; otobüs sık gelmediği için çarşıya yürüyerek gidiyordum.
Çarşıya taş köprüden geçerek gidiliyordu.
Köprünün üzerinden geçerken pırıl pırıl akan ırmağı, bir sürü ufak balığın ırmakta yüzüşünü seyretmeye doyum olmuyordu.
Köprü ayaklarının olduğu yerde su biraz daha derindi, orada daha çok balık olurdu.

Yolun sağında DSİ. nin alanı vardı. Bakımlı bahçesi, gülleri, çiçekleri yanından geçerken büyük zevk verirdi. Cimle kaplı bahçe alanı devamlı fıskiyeler ile sulanırdı.

Gazi Osman Paşanın Tokat’lı olduğunu Tokat’a gelince öğrendim. Onun adını taşıyan binalar vardı. Ali Paşa Camii, hamamı, Meydan camisi, diğer camiler, müzesi, kalesi her biri tarihi sergiliyordu. Her tarafı tarih doluydu.

Öğleyin Meydan camisinin yakınında cadde üzerinde yediğimiz Tokat kebabı ayrı bir lezzetti. Çarşıda olduğum her gün bıkmadan, usanmadan bu kebaptan yiyordum.

Müzenin yanındaki taş handa toptancı sebze hali vardı.
Kasalarla şeftaliler kamyonet, at arabası, eşeksırtında hale getirilir ve satılırdı. Halin içine girer, kasalar dolusu meyveleri zevkle seyrederdim.

Benim yöremde de hanımlar yazma dediğimiz örtüleri başlarına takarlardı. Yazmanın imalatı ise Tokat ta Pervane hamamı civarında yapılıyor idi. Yazmaların yapıldığı dükkanlara giderek nasıl yaptıklarını merakla görüp izledim.

Belediye binasının önünde boş bir arsa vardı. Burada önceden sinema binasının bulunduğunu, Tokadın yaşadığı bir depremde bu binanın tamamen yıkıldığını, yerine hiçbir bina yapılmadığını anlatmışlardı.

Sivas yolu üzerinde sağ tarafta eskiden santral binası olarak kullanılan binasın üst tarafında büyük bir su havuzu vardı. Hala duruyor mu bilmiyorum. Bu havuzun üst tarafına kanaldan su gelir, alt tarafından giderdi. Suyu çok soğuktu.
Bir cumartesi günü bu havuza yüzmeye gittik. Dışarısı sıcak, havuzun suyu soğuktu. Havuzda epeyce yüzdük. Akşam ağabeyimin bekar evine geldiğimde başımda ağrı ve üzerimde halsizlik başladı.
Ertesi günü ise ateşli olarak uyandım. Anlaşılan çok kötü üşütmüştüm. Ağabeyim eczaneden bana ilaç getirdi. İki gün sonra ancak ayağa kalkabilmiştim.

Daha sonra Tokat hatıralarıma devam edeceğim.

1.06.2009
Mustafa Yolcu - Ankara

ÇORUM VE LEBLEBİSİ

Leblebi Çorum ile özleşmiştir.
Çorum deyince akla LEBLEBİSİ gelmektedir.
Çorum kaynaklarına göre halen Çorumda 200 adet leblebici dükkanı bulunmaktadır.

3 asırlık leblebi gözyaşı ile Çorum'da doğmuştur.
Leblebiyi ilk bulan kişinin 3 asır önce yaşadığı söylenilen Seyyah Ahmedi Sever olduğuna inanılıyor.

Anlatılanlara göre leblebinin doğuşu şu şekilde olmuş:
''Ahmedi Sever adında bir seyyah varmış. Bu seyyah 19. asrın ortalarında bir ikindi namazı vaktinde düşünürken gözlerinden yaş akmış. Gözyaşları nohutların üzerine düşmüş. Gözyaşı damlası düşen nohutların kabarmaya başladığını gören Ahmedi Sever, onları ateşte kavurmuş. Daha sonra ise çeşitlendirerek bugünkü yediğimiz leblebiyi bulmuş.
Seyyah Ahmedi Sever, Çorum'dan sonra Ankara, Güdül ve pek çok yeri gezmiş.
Son olarak gittiği Sandıklı'da vefat etmiş. Mezarı da oradadır.
Seyyah, gittiği yerlerde leblebinin yapımını anlatmış.''

Çorumlu leblebiciler her yıl Ramazan Bayramından önce Arefe gününde ikindi namazı sonrası kentin en eski leblebici dükkanında toplanarak, Ahmedi Sever Efendi ile diğer ustalarını anarlar. Ve işlerinde bereket ve helal kazanç elde etmek için dua ederler.

Benim babamın sanatı da leblebicilik idi.
Babamın zamanından kalma evimizde koyun bağırsağından yapılmış dört ayrı kalbur vardı.
Leblebinin kalitelisi nasıl anlaşılır diye babama sorduğumda:
” Leblebiyi parmaklarının arasına alıp ezmeye çalışacaksın. Kolayca ezilirse o leblebi iyi leblebidir “ diye anlatmıştı.
Diğer bir hususta leblebi irilikte karışık olmayacak, aynı cins kalburun tane iriliğinde bulunacaktır.
Ne çok kavrulacak, ne açık sarı olacak, hafif koyu bir sarılığı sergileyecektir.
Farklı irilikte bulunan leblebiler farklı fiyat ile satılacaktır.

1980 li yıllarda Çorumda o kadar güzel leblebiler üretilirdi ki, iri iri tek kalburdan çıkmış, karanfil kokusu ile burçu burçu kokardı.

Uzun yıllardır bahsettiğim irilikteki leblebiyi memleketimde bulamıyorum.
Çoruma geldiğimde leblebi alırken her seferinde eski leblebilerin muhabbetini yaparım.
Niye eskiden olduğu gibi iri leblebi bulamıyoruz diye sorduğumda:
“ Eski nohutlar artık yok. O yüzden bahsettiğiniz leblebiyi üretemiyoruz “ diye cevap alıyorum.

Bu yazıyı yazmadan önce Balıkesir de internette sitesi de bulunan bir nohut satıcısını telefon ile aradım.
Kendisine iri nohut un bulunup bulunmadığını sordum.
Bana cevaben” Bizde her cins nohut mevcuttur. Fiyatları nohut cinsine göre değişiyor. Alıcı bize geldiğinde kendi hesabına göre nohudunu alır ve gider” diye cevap verdiler.

Bilhassa Samsun yolu üzerindeki leblebici dükkanları kaliteye çok önem vermelidirler.
O güzergahta öyle leblebiler satılıyor ki!..
Samsun tarafına giderken yolda durup leblebi almak istedim.
Avucuma aldığım leblebiye baktığımda üç dört adet elek iriliğinde leblebiler var.
Leblebiyi parmaklarımın arasına alıp ezmek istedim. Ezilmesi için birde mengene gerekiyor.
Dükkan sahibine bu durumları ilettiğimde bana içerden başka bir leblebi verdi.
O leblebiyi alarak gittim.

Yoldan geçerken güzel bir leblebi alan kişi gittiği yerde bu leblebiyi övünerek Çorumdan size leblebi getirdim diye hediye edecektir. Bu Çorum leblebisinin güzel reklamı olacaktır.
Kalitesiz bir leblebiyi alıp onu hediye götürdüğünde yüzü kızaracak, Çorumdan bir daha leblebi almadığı gibi, Çorum leblebisinin kötü reklamını yapacaktır.

Çorum ile özleşmiş olan LEBLEBİ’NİN kalitesi konusunda bir norm tutturulmalı,
Kaliteden taviz verilmemelidir.

Leblebicilik sanatının ihtiyaç duyduğu işgücünün temini için Halk Eğitim Merkezi düzenlediği kurslar ile sanatkar yetiştirilebilir.

En güzelide Çorum’da Endüstri Meslek lisesine Leblebicilik ile ilgili bir bölüm eklenip, müspet ilimler ile de teçhiz edilmiş sanatkar yetiştirilebilir.
Tabi bu ilk olacaktır. İlk olmak bazı sorunların çıkmasına neden olabilir.
Bunun örnekleri mevcuttur. Bazı bölgelerde yöresel sanatlar ile ilgili olarak Endüstri Meslek Liseleri açılmıştır.

Güzel leblebili günler dilerken bu sanatın üstadı Ahmedi Sever efendiyi rahmet ile anıyorum.

MUSTAFA YOLCU
25.6.2009