2 Haziran 2015 Salı

TBMM VE MİLLET VEKİLLERİ

T.B.M.M. VE MİLLET VEKİLLERİ
26.05.2015- Ersönmez Yarbay

Mustafa Yolcu- Ersönmez bey bize kendinizi tanıtırmısınız.
Ersönmez Yarbay-  1953 Yılında Denizli’nin Acıpayam ilçesi Darıveren köyünde doğdum.İlkokulu köyümüzde okuduktan sonra, bir yıl Kuran kursuna gidip,   Kuran okumayı  öğrendim. Ortaokul ve liseyi Denizli’de bitirdim.
!973 Yılında girdiğim üniversite imtihanında, Ankara Üniversitesi SBF kazanarak, 1978 yılında mezun oldum. Aynı okulda “Sosyal Politika” konusunda yüksek lisans yaptım.

MY- Kitap okumasını severmiydiniz.
EY- Küçükken gazete okumasını çok severdim. Babam veya yakınlarım kazaya giderken, onlara “bana elbise almayın, dönüşte gazete getirin.” Derdim. Gazeteyi  nerde bulursam okurdum. Gazete okumak, bende araştırma kültürünü geliştirdi.
Lise yıllarında Denizli Halk Kutüphanesine giderek, 15 ciltlik Osmanlı tarihini baştan sona kadar okudum.  Ayrıca dini kitapları’da okurdum. Bu kitap okuma alışkanlığı bana çok şey kazandırdı.
Orta okulda , lisede vasat bir talebe idim. Üniversite imtihanında Denizli’de en yüksek puanı aldım. Bu başarımı çok kitab okuma ile elde ettim.

MY- Üniversite döneminiz nasıl geçti.
EY- Üniversite dönemimiz çok çalkantılı geçti. 1973 Yılında, Siyasalın arkasında bulunan  Cumhuriyet yurduna girmiştim. Talebe olayları başlaması ile birlikte, 1975 yılında bizi yurttan zorla attılar.

MY- Okulunuzda ünlü kimler vardı.
EY- Mustafa Kamalak , Abdullatif Şener, Abdullah  Öcalan, Hüseyin Velioğlu gibi sağ ve sol cenahtan,Türk siyasetine damga vurmuş insanlar vardı.

MY- Siyasi hayatınız nasıl başladı?
EY- 1991 Yılında Refah Partisinin, Ankara il başkan yardımcısıydım. Gündemimde millet vekilliğine adaylık falan yoktu. Sayın Erbakan benim, Denizli’den  milletvekili adayı olmamı istedi. O devre milli ittifak diye, Refah- MHP- İDP üçlü ittifakı vardı. Denizli’den aday oldum, seçilebilmek için 40.000 oy almam gerekirken 26.000 oy aldım. Sayın Erbakan bana” Denizl i’de taşı yerinden oynattın.” Dedi.
1995 Yılında Refah Partisinden, 2002 de AKP den milletvekili oldum.

MY- Milletvekili olmadan, milletvekilliğini nasıl görüyordunuz.
EY- Milletvekili denilince, dışardan çok önemli bir yer olarak gözüküyor. Ama Meclise gidince, Başkana yakınlığınız derecesinde ağırlığınız olduğunu , belli bir parti disiplini içinde, verilen yetki kadar hareket imkanınız olduğunu görüyorsunuz.
Mecliste iki türlü milletvekili vardır.
1- Etkin Milletvekili- Başkana ve parti yönetimine yakın olan milletvekilidir.
2- Etkin olmayan milletvekili- Başkana ve parti yönetimine yakın olmayan milletvekilidir.


Bazı insanlar, her dönem milletvekili  aday adayı olurlar. Bunların çoğu aday bile yapılmazlar. Sonunda bu işi bıraktıklarında- “ Millet vekili aday adaylığından emekli oldum.” Derler. Bizde bunlara latife olarak takılırız.

Milletvekili adaylarından, seçileceği büyük bir ihtimal olan adaylar vardır, seçilemeyecek yerde olan adaylar vardır. Bizim isteğimizden çok, şartlar sizi milletvekili yapabilir. Bakarsınız, ihtimal vermediğiniz sıralama’da milletvekili olur, mutlaka seçilir dediğiniz sıralama’da seçilemezsiniz. Bu hadiselere sık sık raslanır.

MY- Millet vekilliğiniz sırasında neler yaşadınız?
EY- 1995 Yılında  Milletvekili olduğumuz devre’de  28 Şubat olaylarını yaşadık.

MY- 28 Şubatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
EY- Ordu 28 Şubatta, partilerin genleri ile oynadı. Doğruyol ve Anap milletvekillerini partilerindenteker teker istifa ettirerek, hükümeti güven oyu alamayacak duruma getirdiler. Daha sonra kurulan hükümette kanunlar, gizli toplantılarda kararlaştırılıp, meclis gündemine getirildi. Baskı ve santaj ile bu kanunlar meclisten geçirildi.
28 Şubat döneminde en çok mağdur olanlardan birisi’de başı örtülü öğrenciler  oldu. 
En son 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası, siyasi hayatlarının sonu oldu. Bu kanunu çıkarmak için, meçlis kesintisiz 20 saat çalıştırıldı. Mesut Yılmaz- “ 8 Yıllık eğitim kanunu ya çıkacak, ya çıkacak. Benim siyasi hayatıma mal olsada bu kanun teklifi kabul edilecek.” Demişti.

MY- Sizin birde, Uğur Mumcu suikastını araştırma komisyonu başkanlığınız var. Bundan bahsedermisiniz.
EY- Komisyon kurulurken partimiz, komisyon başkanlığına Fethullah  Erbaşın getirilmesini istedi. Erbaş sakallı olduğu için, CHP liler onun komisyon başkanı olmasına karşı çıktılar. Erbaşta benim başkanlığımı teklif etti ve “Uğur Mumcu suikastını araştırma Komisyonu Başkanı”  ben oldum.

Araştırmamız sırasında, çinayet zanlısı olarak bazı şahısları tesbit ettik. Ama devletten bize gelen cevapta-“ Belirlenen şahıs, cinayet günü ceza evinde tutuklu olduğu için, bu cinayeti işleyemez.” Oldu.

1993 te Uğur Mumcu’nun cenazesinin kaldırılmasına bir milyon kişi iştirak etti. Daha sonra Turgut Özalın cenazesine bir milyonun üzerinde  insan katıldı. Sivas’ta insanları yaktılar, gösteriler oldu. Başbağlar köyünü PKK lılar bastı, onlarca kişi öldürüldü. Yine gösteriler oldu. Fakat bu eylemleri düzenleyen gerçek failler tesbit edilemedi.  

MY- Meclise gelen ziyaretciler, milletvekillerinin meclis oturumlarına hazırlıklı gelip gelmemesi ile milletvekillerinin meclise devam edip etmedikleri konusunda ne dersiniz.
EY- Bunları teker teker ele aldığımızda:
Meclise gelen ziyaretciler- Ankara, İstanbul illerinden gelen ziyaretci sayısı azdır. En fazla ziyaretci doğu illerinden gelir. “AÇIKCASI BİR YÖRENİN SORUNLARI AZSA, O YÖRENİN MİLLETVEKİLLERİNİN ZİYARETCİSİ’DE AZDIR. SORUNLARI FAZLA İSE, ZİYARETCİSİ’DE  FAZLADIR.”
Ziyaretciler genellikle iş talebi, tayin, nakil talebi, bölgesel talepler ile meclise gelirler.
İş ve tayin nakil talebi ile gelenlerin talebi, bir şekilde karşılanır.  Milletvekilleri için zor olan, bölgesel ihtiyacların giderilmesi talebidir. Çünki bu taleplerin karşılanması zaman alır ve zordur. Diğer talepler karşılandığında, milletvekilinin prestiji artar.

MY- Milletvekili telefonu eline aldığında, müsteşar’a ulaşabilirmi?
EY- Bu milletvekilinin ağırlığına bağlıdır. Ağırlığı yoksa ulaşamaz. Parti yönetimi , milletvekillerine sahip çıkarsa, etkileri artar. Bürokratlarına sahip çıkarsa, milletvekilinin ağırlığı olmaz. Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemlerinde, milletvekillerinin ağırlığı fazla idi.

AKP döneminde milletvekillerinin ağırlığı, iş görebilme özelliği azaldı. Bunun iyi yönleride var.Milletvekiline vatandaşlar, haklı sebeblerle  nadiren gelirler. Köyündeki öğretmeni tayin, memuru tayin talebi bunlar haklı sebebler değildir.

Mecliste yemek ucuzdur. Buna rağmen mecliste dört yıl görev yapıp, bir vatandaşı yemeğe götürmeyen milletvekilleri vardır.  Bunun sebebi, bu milletvekillerinin seçmene ihtiyacı yoktur. Vatandaşın arasından gelmiyordur. Yönetime yakındır. Taşradan meclise gelen ziyaretciyi, öyleyin yemeğe götürmek insani bir görevdir.

-Meclis oturumlarına devam – Bu konuda düzenleme yapıldı.Parti yönetimi istemedikten sonra, meclise hiç uğramayan milletvekilinin bile başı ağrımaz.
Gurupta görüş bildirmek için konuşabilirsin. Konuşma sayısı ve uslubu ile parti yönetimini rahatsız edersen, bir daha milletvekili seçilemeyebilirsin.

MY- Şu anda yeni seçimlere yaklaşıldı. Milletvekilleri seçilip meclise geldiklerinde, neleri yapsınlar, neleri yapmasınlar?
EY-  Memlekete faydalı olmak istiyorlarsa, parti yönetimine rağmen görüşlerini açıklasınlar. Türkiyenin çoğulcu düşünceye ihtiyacı var. Bunu yaparken parti disiplinine’de uysunlar.
Meclisi iyi takip edip, meclis gündemine sahip olmalılar. Herkes kendi bildiği dalda ağırlığını koymalıdır.

Çok istemek ile milletvekili olunmaz. Milletvekilliği, kaderlerinde  yazılı olması gerekir. AKP den bu dönem 500 kişi aday adayı olmuş. Bunların 32 tanesi aday olacaktır. Sonuçta ise 10-15 tanesi seçilecektir.

MİLLET VEKİLİ OLMAYANLAR ÜZÜLMESİNLER, OLANLARDA ÇOK YETENEKLİ, KABİLİYETLİ OLDUKLARI İÇİN MİLLETVEKİLİ OLDUKLARINI SANMASINLAR.

MY – Mecliste isteyen milletvekili, basın toplantısı yapabilirmi?
EY- Meclis başkanlığına bağlı görevliler vardır. Oradan basın toplantısı için izin almak kerekir. Aslında basın toplantısı yapan’da az olur.

Şu anda merkezi bir sistem var. Bütün yetkiler bir insanda toplanıyor. Yetkilerin dağıtılması gerekir.
BAŞKANLIK SİSTEMİ BİZİM MİLLETİMİZİN FITRATINA AYKIRIDIR.”



Bizim milletimizde biat kültürü vardır. Batı ülkelerinde ise itaat kültürü vardır.
” Biat kavramı aslında liderle takipçileri arasında gerçekleştirilen bir çeşit mukavele anlamına gelmektedir. Günümüz liderlik yaklaşımında “psikolojik sözleşme” kavramına benzer biçimde kullanılan BİAT KAVRAMI, hem lidere, hem de takipçilerine karşılıklı hak ve sorumluluklar yükleyen bir çeşit sözleşme demektir. Bu sebeple biat ancak, lider kendi sorumluluklarını yerine getirdiği sürece ona İTAAT edilmesi anlamına gelmektedir.

Bu sebeple lidere ancak” Adaletle hükmettiği, doğruluktan ayrılmadığı zaman İTAAT edilmelidir. Şayet lider bu çizginin dışına çıkmaya başlamışsa, takipçilere düşen ona itaat etmek değil, sağlıklı biçimde liderin aklının başına gelmesini sağlamak olmalıdır.
Bu sebeple ;İslam ülkelerinin kurtuluşu için, yetkilerin bölünebildiği kadar bölünmesi gerekmektedir.
Muhalefet fitne olarak görülmektedir. Bu yanlıştır. Her kes görüşünü açıklayıp, doğruları savunması gerekir. Görüş bildirmek teşvik edilmelidir.

MY- Siz yurt dışına’da çıkmışsınızdır. Oralar’da parlemento ve milletvekili ilişkilerini nasıl buldunuz?
EY- Suriye’de parlementonun hiç bir yetkisi yoktu. Almanya’da milletvekillerinin ve parlementonun ağırlığı var.
Amerika’da parlemento, Başkan’dan  daha ağırlıklıdır. Başkana düşen, parlementodan çıkan kararları uygulamaktır. Başkan iki seneliğine seçilir. Senatörler için böyle bir kısıtlama yoktur. 40 Yıldır senatörlüğe devam edenler var.
AMERİKA’DA DAR BÖLGE SEÇİMİ YAPILIYOR. SEÇİMLERDE MİLLETVEKİLLERİNİ HALK SEÇİYOR. BİZDE MİLLET VEKİLLİĞİ SEÇİMİ DEĞİL, PARTİ SEÇİMİ OLUYOR.
ORADA SEÇİM ZAMANI SENATO ADAYLARI, SEÇİLEBİLMEK İÇİN BİRBİRLERİ İLE YARIŞIYORLAR. BİZDE PARTİLER BİRBİRİ İLE YARIŞIYOR.

Ersönmez Yarbay beye, verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum.

Mustafa Yolcu
Myolcu53@gmail.com

1 Haziran 2015 Pazartesi

7 HAZİRAN'DA HANGİ PARTİYE OY VERECEĞİZ

7 HAZİRAN’DA HANGİ PARTİYE OY VERECEĞİZ ?

7 Haziran Pazar günü, millet vekili seçimi var. Hangi partiye oy vereceğiz? Hangi parti bizi temsil edecek?  Verdiğimiz oyu hak edecek!
Özü ile sözü bir olan, sadece milleti için, milletin idealleri için, mecliste bulunan parti var mı?

40 yıldır bitirilmeyen, bölücü harekete destek olmayan, gerçek manada çekiç güç e karşı çıkmış, Kuzey Irakta ta Barzani’yle- Talabani’yle ilişki kurmamış, uyuşturucu ticaretinin karşısına dikilmiş parti var mı?

Amerika, İsrail, İngiliz, Alman siyasetinin; Türkiye'miz üzerine oynadığı oyunların karşısına dikilmiş, onlardan talimat almamış parti var mı?
Devletin delikli kuruşunu boşa harcamamış, yetim hakkını gözeten, amca dayı yeğen ayrımı olmayan parti var mı?

Partisi içinde gerçek demokrasiyi sağlamış, halkına kendi kendisini yönetme imkanı tanımış, lider sultasına son vermiş parti var mı?

Bu kadar varmılardan sonra,  soruların cevabını vermek güç oluyor. Hiçbir parti, sütten çıkmış ak kaşık değil. Konuşmak, vaat etmek kolay. Önemli olan vaat edilenleri, iş başına gelindiğinde yapmaktır. Bir zamanlar ülkemizde “ Biz iktidar olursak, onların vaat ettiğinin iki katını vereceğiz.” Politikası yapıldı. Ülkemizde halen, o politik icraatların sıkıntısı yaşanıyor.  Şimdi, aynı politik ağızlara devam ediliyor.
Seçimlerden sonra, ülkemizde ayrılık hareketinin taleplerini sağlayacak,  hukuki alt yapı ” Anayasa değişikliği çalışması” yapılacak mı? Şu anda bu Anayasa değişikliğini, isteyenler ile istemediğini söyleyenler; bazı platformlarda bir araya geliyorlar. Suskunluk içindeler. Bir araya gelince bu konuda bir şey söylemiyorlar. Yoksa susmak ikrardan mı ileri geliyor?
Adım adım, Yeni Dünya Düzeni veya BOP projesinin içinde olan yapılanmaya mı gidiyoruz?

 Bu suskunluklar, mevcut gidişat, bunun işaretimi. Bu ne manaya geliyor?
Önceden, seçim öncesi  parti liderleri birlikte televizyona çıkar, birbirleri ile tartışırdı. Ortak masada vaatlerini yapar, eteklerindekini boşaltırdı.Şimdi bunların hiçbiri olmuyor. Liderler televizyona tek başlarına çıkıyorlar, kendileri söylüyor, kendileri dinliyorlar. Demokraside, demokratik davranışta geri gidişi görüyor, hiç alışmadığımız davranışları yaşıyoruz. 
                         
Halkın önünde CHP- MHP – HDP nin oluşturduğu üçlü blok ile, yoğun bir yüz eskimesinin yaşandığı, bazı icraatların savunulamaz olduğu  iktidar partisi   AKP bulunmaktadır.
Emeklilerin içinde bulunduğu sıkıntılar,doların yükselişi, hayat pahalılığı,  Polis Akademisinin kapatılışı nedeni ile yüzlerce öğrencinin çaresizliğe itilişi, binden fazla Emniyet Müdürünün emekli edilişi, yargıda yaşanan olaylar, özel koruma uygulamasının kaldırılacak olması konusu,  halkta  kar topu gibi büyüyen tedirginliğe yol açıyor.

 Ülke yararına olan ne var diye baktığımızda, ümitli olamıyoruz. Emperyal talepler doğrultusunda oluşan Liberalizm, serbest piyasa ekonomisi, devletin küçülmesi, milli devletten vazgeçme talepleri;  içinde bulunduğumuz konjonktürü meydana getirmiştir. Kim kimin yanında, kimin için çalışıyor bilemiyoruz.
7 Haziran günü vatandaş, en doğrusunu yapacaktır. Tüm siyaset mühendislerinin hesaplarına, kamu oyu araştırmalarına rağmen, yalancı propagandalara rağmen; millet gereğini yapacaktır. 8 Haziran günü hesabı bozulanların, milletin tasvip etmediği parti yönetimlerinin, görevlerinden ayrılmaları gerekir. Parti liderleri büyük bir pişkinlikle istifa etmeyecek, koltuklarında oturmaya devam edeceklerdir.
Oyun kurucuların oyunları, onların isteklerinin gerçekleşmesi, bu tarihten sonrada devam edecektir.
Biz ise; particilik yüzünden birbirimizle tartıştığımız la, kardeşimizi hasım bellediğimizle kalacağız. Olmayan demokrasinin, yüzündeki aldatmaca gülücükler ile oyalanacağız. Kapalı kapılar arkasında olanlar olacak, biz seyredeceğiz.

Tekrar sorumuza dönersek “ Hangi Partiye Oy Vereceğiz.” Buna karar verebildik mi. Bir reklam vardı “ Yok Birbirimizden farkımız. Biz Osmanlı Bankasıyız.” Diyordu. Sizce partilerin birbirinden farkları var mı? Sadece kişiler değişiyor. Neyi yapıp yapmayacakları, uyacakları kalıplar önceden belirlenmiş. Biz ise nefes tüketip, kendimizi oyalıyoruz.

Mustafa Yolcu
myolcu53@gmail.com







SEÇİMLER YAKLAŞIRKEN

SEÇİMLER YAKLAŞIRKEN

Yeni seçim dönemine yaklaşıyoruz. Seçim sonucu ne olacak? Hangi parti iktidara gelecek?  Kimler milletvekili olacak? Buna benzer sorularda halkın zihninde dolaşıp duruyor.

CHP şeflik dönemini, DP on yıllık iktidarını yazılardan okur, o dönemlerde olanları anlamakta güçlük çekerdim. İktidarların dediğim dedik, çaldığım düdük türü icraatlarını  “ Bu nasıl böyle olabilir, ülke nasıl böyle yönetilir.” Diye hayretle yorumlardım.

Ülkemizde şu an olanlar, yapılan icraatlar o dönemlerin benzeri, hatta daha ilerisi değil mi?

O dönemlerde ülkemiz bölünmeye ramak kalmamış, iktidar erki bu kadar birbirine karışmamış, taşlar yerinden oynamamıştı.

Yaşadığımız ülke, bize çocuklarımızın emaneti değil mi? Bu emaneti gerektiği gibi koruyabiliyor muyuz? Şehirlerin her tarafına dikilen beton yığınları , ortadan kalkan yeşil alanları, yıkıma uğrayan eski eserleri, tanınmaz hale gelip ranta dönüşmüş şehirlerin nesini çocuklarımıza bırakacağız?

Birde vatan parçalanırsa! çocuklarımıza bırakılacak vatan kalacak mı? 1000 Yıldır üzerinde bulunduğumuz bu coğrafya, pazarlık konusu yapılıyorsa. Üzerinde devletler oluşmuş haritalar alenen yayınlanıyorsa, ülkemize TÜRKİYE diyemiyorsak, geriye konuşacak ne kalıyor?

Bir ülkede hukuk, emniyet, ahlak kalmamışsa; hangi değerleri bırakacağız çocuklarımıza?

Dünya hayatında en çok zulme uğrayan,  Peygamberler ve evliyalar olmuştur. Peygamberimize,  Mekke müşrikleri dayanılmaz eziyetler etmiş olmasına rağmen, Peygamberimiz Ekişmeyi  fethettiğinde, müşriklerin tamamını affetmiş, mallarını talan ettirmemiş, yaşamalarına izin vermiştir.

Yaşadığımız günde ise insanların birbirine kinden, husumetten başka davranışı  yok. En basit şeyler kavga nedeni sayılır olmuş.

Hatasız insan varmı? Başkasının hatasını öne çıkartırken kendi hatalarımızı gidermeye çalışıyormuyuz?

Milletvekili aday listeleri belirlenerek YSK. Teslim edildi. 7 Haziran’da seçimler yapılacak. 8 Haziranda ülkemiz nasıl bir tablo ile karşılaşacak?  Zor geçecek seçimlerden sonra, ülkemizde değişik tahminler ve senaryolar  dolaşmaktadır. Bunlar:

1- HDP’ nin  barajı aşması halinde,  AKP oylarında ve çıkarabileceği milletvekili sayısında büyük düşüş olacak, bu durum hesapları bozarak, yeni oluşumlara neden olacaktır.

2- Tek başına iktidar olamayan AKP, başka partilerle koaliasyon yapma durumuna girecektir.  Burada koalisyon için ilk akla gelen MHP veya CHP olmaktadır. Belkide üçlü koalisyon olacaktır.

3- AKP diğer partiler ile koaliasyon yaparsa, açılım politikaları onlar ile sürdürecek,  bu konuda alınacak  kararlara bu partileri’de dahil edecektir.  Anayasa çalışmalarını birlikte sürdüreceklerdir.

4- MHP. Kendisine ittifak teklif eden BBP ve SP seçim ittifakını yapmış olsaydı, oy oranını % 20- 25  rakamına rahatlıkla çıkarırdı. Anlaşılamayan şekilde bu ittifak mümkün olmadı.  Bu ittifakın yapılamayışı,  AKP işine yarayacaktır.
 
5- Şayet HDP seçim barajını aşamazsa  meclise giremeyecek,   diğer partilerden istifa ederek  HDP katılacak  milletvekilleri ile meclisteki gurubunu kurabilir. Sanırım bunun içinde, şimdiden hesap yapılıyordur.

Halkın hiç bir şekilde fikrinin sorulmadığı, görüşünün alınmadığı icraatların adına  demokrasi denilemez. Seçimlerde aday olan milletvekillerini, halkımız mı seçti? Partilerin kapalı odalarında  milletvekili isimleri tesbit edildi?

Partiler milletvekili adaylarını kendileri seçer, millete yalnız oy vermek düşer. Bu durumda’ da millet vekilleri millete değil, partilerine bağımlı olurlar.

Particilik yapmak, parti tartışmak, halkın arasına husumet koymaktan başka bir işe yaramamaktadır. Biz partileri ne kadar tartışsak ta, parti başkanları kendi yapacaklarını yapıyor, söyleyeceklerini  söylüyorlar. Bizim particilik yüzünden birbirimize kırılmamız, dargın olmamız yanımıza kalıyor!

 Bir ilçe düşünün, her seçimde % 85- 90 iktidar partisine oy veriyor. Dört dönemdir bu ilçeden milletvekili çıkmıyor. Bunun manası “ Oyunuzu verin, işinize gidin. Başka şeye karışmayın . Biz her şeyin iyisini biliriz.Ülkeyi biz yönetiriz.”  Demek manasına gelmiyor mu? İlçenin bir takım sıkıntıları için meclise gidiliyor, orada bulunan milletvekili kendisine sorulan sorulara, adeta azarlarcasına cevap veriyor. Heyete sert bir üslupla- ” İlçeniz ile ilgili sorunları bir yakinen takip ediyoruz. Sizin bu konuları meclise taşımanıza gerek yok.” Diyor. 

Yeni seçim dönemi, vatana millete hayırlı olsun. Yanlış hesapların bozulup, milletin hayrına işler yapılmasına vesile olsun.

OLSUN BE ALDIRMA YARADAN YARDIR.
SANMAKİ ZALİMİN ETTİĞİ KÂRDIR.
MAZLUMUN AHI İNDİRİR ŞÂHI.
HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR.


Mustafa Yolcu
myolcu@ttmail.com



CEZA EVİ HATIRASI- AHMET ÇEŞMECİ

 
CEZAEVİ HATIRASI
AHMET ÇEŞMECİ

MY:- Ahmet emmi bize kendinizi tanıtırmısınız.
AÇ:-1926 Yılı İskilip Uludere doğumluyum. İlk okulu Sakarya İlkokulunda  bitirdikten sonra, mahalle mektebine  devam ettim. Orta okula gecikmeli girdiğimden, 1943 yılında bitirdim. 1946 Yılında asker oldum.  Askerden gelince kadastro işine girdim.

MY:- Bize ceza evi hatıralarınızı anlatır mısınız.
AÇ:- 1956 Yılında, İskilip Cezaevi müdürlüğüne getirildim.  Arada bir süre kesintinin dışında 1969 Yılına kadar müdürlüğe devam ettim.

Hapishaneye müdür olarak tayin olup,  göreve başladığım ilk gün; gardiyanları odama çağırdım. Onları masamın karşısına oturttum.
-“ Ben çalışma hayatında disiplin, nizam intizam isterim. Ya bana ayak uydurursunuz benimle çalışırsınız, yada görevi bırakır çekip gidersiniz.” Dedim.  Ben bunu söyleyince gardiyanın biri  “ne yapabileceksin” dercesine dudak büktü.
Hemen gardiyanın yanına gidip, yakasından yapıştım ve  “Senin bu tavrını unutmayacağım. Dua etki, burada ilk günüm. Ama gözüm senin üzerinde olacak.Yanlış yaparsan, sana bunun bedelini ödetirim.” Dedim.

İşe bu şekilde başladım. Hiç bir yanlışa göz yummuyordum. Hapishane’de benim adım “baba” olmuştu. Mahkumlar bir birleriyle kavga edecekleri zaman- “ Sana gösterirdim ama, seninle kavga yaptıktan sonra  babanın karşısına çıkmaktan utanıyorum.” Dermiş.

O zamanlar Samsun kavak ta, İskilipte, birde başka bir yerde , İskilip’teki gibi  kapalı ceza evi vardı. İstanbul dan, İzmir’den, Diyarbakır’dan  100 azılı mahkumu sürgün olarak İskilip’e gönderdiler. Cezaevimizin 160 Kişi kapasitesi vardı.Bu gelenlerle birlikte 260 kişi oldu. Dışardan gelenler, hapishaneyi karıştırmak istediler. Bunlara fırsat vermedim.

Çoruma Başsavcı olarak tayin olan İskilip savcısı, beni Çorum ceza evine müdür olarak götürmek istedi. Bende-“ Bu maaşla, kira vererek Çorum’a gitmem.” dedim.
Ceza evi müdürlüğü yaptığım zamanlar, trafik kazası nedeni ile İsmail kavlu         ( Ayakkabı imalatcısı ) ceza evinde yatıyordu. İsmailin yanına iki mahkum daha vererek, Sarıyerden Leylak fidesi getirttirdim. Bunları cezaevinin bahçesine diktik.  Ismaili ben cezaevi içinde serbest bıraktım.Bahçede çalışır, gerekli gördüğü tamiratları yapar, cezaevi görevlisi gibi davranırdı.

Hapishanede iken,  benim yaşlarımda hırsızlık yapmış bir mahkumu, hapishaneye getirmişlerdi. İleri yaşına rağmen hırsızlık yapmasına sinirlenmiş,” Utanmadan bu yaşında niye hırsızlık yapıyorsun.” diye azarlamıştım. Emekli olduktan sonra camiye giderken, bu şahıs ile karşılaştım. Oda camiye gidiyormuş.
Bana- “ Müdürüm beni hapishanede azarlamıştınız. Sizin karşınızda düştüğüm o halimi, hiç unutamıyorum. Sana hakkımı helal ediyorum.” Dedi.

Yukarıda bahsettiğim gibi İstanbul’dan   İskilip’e sürgün gelen bir mahkum, kendini koğuşunda  koğuş ağası ilan etmiş. Demiş ki” Benden izinsiz bu koğuşta adım atılmayacak. Bu koğuşun her şeyi benden sorulur.”  Bu durumu bana ilettiler. Kendini koğuş ağası ilan eden adamı, odama çağırttım.  Adama- “Bu hapishane de koğuş ağası olmayacağını, düzeni bozdurmayacağımı, kendisine bir hafta süre vererek yaptığı yanlıştan dönmesini.” istedim.

Aradan bir hafta geçti ama, adam geri adım atmıyor, ağalığını devam ettiriyordu.
Mahkumu tekrar odama çağırdım. Kendisine yaptığım ikazı hatırlatarak, ağalıktan niye vazgeçmediğini sorduğumda- “Ben İstanbul’da da  koğuş ağası idim. Burda da ağalığımı devam ettireceğim.” Dedi.

Hadi çık git dedim. Kazma sapı masamın yanında duruyordu.  Tam arkasını dönüp gideceği zaman,  kazma sapı ile adama üç dört defa vurup, yere serdim. Gardiyanı çağırıp, berberi getirmesini söyledim. Berber geldiğinde –“ Bunun saçlarının yarı tarafı ile bıyığının bir tarafını kes.” Dedim.  Mahkum ayaklarıma kapandı. Ben ettim, sen etme baba diye yalvardı. Diğer mahkumlarında, bahçeye inmesini söyledim. 
Saçı kesilen, ağalık taslayan mahkumu,  diğer mahkumların karşısına diktim. Kurt kuzu olmuştu. Artık ağalık yapacak hali kalmamıştı.
Bu hadiseden sonra hapishaneye  huzur geldi. Herkes birbirine saygılı davranıp, düzen tesis edildi.

Uludere’de ( İskilip’in mahallesi) İsmail İpek hoca vardı. Çok muhterem biriydi. Haftanın bir iki günü hapishane’de vaaz vermesini, mahkumlar ile sohbet etmesini  ondan rica ettim. İsmail hocam beni kırmadı, ricamı kabul etti. Vaazları çok tesirli oluyor, mahkumlar vaaz edilecek  günü sabırsızlıkla bekliyorlardı. Bir çok mahkum, onun sayesinde ıslah oldu.

Bir gün gardiyan odama gelerek, mahkum’un  birinin mektubunu okuyamadığını söyledi. ( Hapishaneye, gelip giden mektuplar okunurdu.) Mektubu elime aldığımda, kelimelerin ters yazıldığını farkettim. Mektubun gönderildiği kişiden uyuşturucu istenerek, uyuşturucunun ismi  belirtilen gardiyana teslimi isteniyordu.
Bu hadise ile hapishanede  uyuşturucu pazarlayan kişi ile, ona aracılık eden görevli ortaya çıktı. Bunlar hakkında’da gerekli işlemi yaptık.

MY:- Ceza evindeki göreve ne zamana kadar devam ettiniz.
AÇ:- 1969 Yılına kadar hapishane deki görevime devam ettim.
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde  yönetici olan, Hüseyin Doğangün  hemşerimiz bana-“ Cezaevinde ne uğraşıyorsun. Seni tekrar kadastroya alayım.” Dedi.  Bende bu teklifi kabul ederek; 1969 yılı sonlarında İskilip  Kadastro Müdürlüğüne müdür muavini olarak  döndüm. Kadastrodan 1980 yılında emekli oldum.

1980 yılında  Tapu Kadastrodan emekli olunca, İsmail Kavlu'nun oğlu Mustafa yanıma gelerek- “ Babam seni çağırıyor.” Dedi. İsmail'in iş yerinde o zamanlar 100 ün üzerinde işçisi vardı. Ama işcilerin mesaiye geliş gidişleri düzenli değilmiş.
Mustafa ile İsmail Kavlu’nun yanına gittiğimizde bana -” Hapishaneyi nasıl düzene soktuysan, benim işyerinide öyle düzene sokacaksın .” dedi.
Bende- “ Olur ama benim bir şartım var. Ben ezan okununca camiye giderim.” Dedim. O da cevaben-“Tabi gidersin. Camiye giderken, beni’de yanında götürürsün.” Dedi. Böylece Kavlu’nun orda çalışmaya başladım.

MY- Neler yaptınız.
AÇ- İlk iş olarak çalışanların listesini çıkarttım. İmza dosyası hazırlayarak, her gün işe giriş ve çıkışlarda imza alıyordum. İzinli olan, raporlu olan dosyada gözüküyordu. Çalışma hayatına nizam intizam gelmiş, iş verimi artmıştı.

MY- Çeşmeci soyadı nereden geliyor.
AÇ- Benim babam su getirir, çeşme yapar, imamlık ta yapardı. İmamlık görevi sırasında, kadınlara’da kuran öğretir, din dersi verirdi. Babamı askerliğe çağırmışlar. Önce İstanbul'a gitmiş. İstanbul'dan birliklerini Bulgaristan'a götürmüşler. Orada savaşta mermi, babamın üzerindeki mecidiye ye ( para) isabet ederek, vücuduna girmiş. Yanında bulunan arkadaşı, babamı yaralı olarak cepheden çıkarmış. İstanbul’da bir hastaneye getirmişler. Babamı ameliyat eden doktor, babamın yanına gelerek- “ Sen ne iş yapıyorsun?” demiş. Babam da imam olduğunu, bunun yanında su getirip çeşme yaptığını söyleyince-“ Su getirip, Çeşme yapma işini bırakma. Sen mucize eseri, kurşunun mecidiye ye çarpması ile kurtulmuşsun. Yoksa kurtulamazdın.” Demiş. Baş hekim babamı, tabur imamı yapmış. Fevzi Çakmak hastaneye gelip giderken, babamla karşılaşıp konuşmuş. Bir kaç kez babamın yanına uğramış.  Askerden terhis olup İskilip'e gelince, babam iki görevi'de yerine getirdi. Vefat ettiğinin ertesi günü rüyamda, Fevzi Çakmak'ın başka askerler ile birlikte, babamı hasta yatarken ziyarete geldiğini gördüm. O gün bu gündür, ölülerimize fatiha okurken Fevzi Çakmağa’da fatiha okurum.

Şu anda 89 yaşında olan Ahmet Çeşmeci, sağlıklı ve dinç olarak yaşamına devam ediyor. Cüzdanın dan çıkardığı, ufak ufak  kesilmiş gazete ve derki kupürlerindeki yazıları bana okutturdu. Karşılaştığı gençlere’de ders alınacak bu yazıları okutturuyor muş. Halen insanlara ders verebilmek, arzu ve gayreti içinde bulunuyor.
Ahmet emmiye sağlık, afiyet, mutluluklar vermesini yüce allah'tan diliyorum.

MUSTAFA YOLCU- 15.05.2015
myolcu53@gmail.com