2 Ekim 2009 Cuma

BOŞA GİDEN KAMU YATIRIMLARI




Devletin en küçük birimi ailedir.
Her aile reisinin de bir bütçesi vardır. Bu bütçenin ilk kuralı “ ayağını yorganına göre uzatmaktır”
Aile reisi bu kurala uyduğu, ailesini de uydurduğu sürece borçsuz, harçsız olarak geçinir giderler.

İşin tersi olursa; gelir bir, gider birin üzerinde ise bütçe açık vermeye başlar. Kredi kartları, faturalar ödenemez olur. Sonuç aile felaketlerine kadar gider.
Ailenin gelirini aylıkları, gündelik kazançları, zirai kazançları, ticari kazançları oluşturur. Aile reisi ve bireyleri kış demez, yaz demez nafakalarının peşinde koşarlar. Bu konuda o kadar hassastırlar ki; gelirlerinin bir kuruş noksanlaşmasına izin vermez, haklarının korunması mücadelesini verirler.

Aile bütçesi yönetilirken aile içinde rüşvet yoktur. Ama tatlı yalan olabilmektedir.
Genellikle aileler harcamalarında hesaplı davranarak, pazarda 25 kuruşluk maydanozun pazarlığını yaparak alışveriş yaparlar. Yemeklerindeki salata arttığında, kalanı buzdolabına koyup diğer öğünlerinde yerler. Sofrada ekmeğin kırıntısının bile kalmamasına çalışırlar.

Aile kurumunun büyüğü olan Devletinde Bütçesi ve Kamu Yatırımı dediğimiz yatırımları bulunmaktadır.
Burada sahsın parası, menfaati değil; devletin parası ve menfaatleri vardır.
Bizim toplumumuzda “devletin malında tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Devletin malını haksız yiyen bunun vebalini ödeyemez” anlayışı mevcuttur.
Bu anlayış günümüz toplumunda çok az insanın vicdanında yer almakta olup, bazı insan gurubunda da “Devletin malı deniz. Yemeyen domuz.” Anlayışı hüküm sürmektedir.

Sağcı, solcu- ilerici, gerici- çağdaş, yobaz- Atatürkçü, Atatürk karşıtı yaftalarının arkasındaki istismar ile devletimiz soyulurda, soyulur.

Devlete gelmesi gereken gelirin bir kısmı, daha gelmeden kırpılır ve kırpılan gelir birilerinin cebine girer.
Devletin harcamalarında öyle israf vardır ki; ihtiyacın üzerinde mal, mülk sahibi olunur. Alınan mal, mülkte gereksiz olarak kullanılarak zayi olur, boşa gider.
Bilhassa yılsonlarına yaklaşılırken kurumlar adeta kendilerine ayrılan ödeneğin tamamının harcanması yarışına girerler.

Bütün bunlardan kimsenin haberi olmaz mı?
Olması gerekenlerin haberi vardır ama bu duruma ne hikmet ise pek ses çıkarılmaz.

1980 yılı idi. Görevim gereği devlete ait bir inşaatın denetlemesine gittim.
İnşaat mahallinde tetkiklerimizi sürdürüyoruz. İnşaatın anlı şanlı müteahhidi yanımıza geldi ve “ Sizin mesleğinizin sonucu benim gibi müteahhitlik tir. Bu memlekette benden habersiz bir çuval soğanın ihalesi yapılmaz. Benim ayağıma basarsanız size bu memlekette müteahhitlik yaptırmam!” dedi.

Bir gün dairemde masamda oturuyor ve işimi yapıyordum.
Bizde inşaat işi yapan bir müteahhit yanıma gelerek; yapmakta olduğu işe ait fiyat farkını nasıl alabileceğini sordu.
Müteahhidin İhale dosyasını arşivden getirterek inceledim ve bütün teferruatını ile fiyat farkını nasıl alacağını müteahhide izah ettim. Konuşmamı bitirince tamam mı dedim.

Müteahhit bana dönerek “ tamamda beyim ben bu parayı nasıl alıp, buradan gideceğim bana onu söyle “ demez mi?

Önümdeki ihale dosyasını kapattım “ Şimdi sen gideceksin. Dosyada belirtilen şantiye şefini bana göndereceksin. Bende bu parayı nasıl alacağını ona söyleyeceğim” dedim.

Hâkim olan anlayış “Ben bu parayı nasıl alırım” geri kalanı önemli değil. Kanunmuş, yönetmenlik imiş, kural imiş kimsenin umurunda değil.
Düşünülen tek şey “ Ben bu parayı nasıl alırım”

Memleketimizde barajlar yapılır. Bu barajlardan bir kısmı yanlış hesap sonucu su tutup dolmamış, hizmete sokulamamıştır. Bu Barajlara ve su iletim kanaletlerine harcanan para boşa gitmiştir.
Köylere su getirmek için isale hatları, su depoları yapılır. Belirlenen su kaynağından veya kuyudan yeterli su çıkmaz, köy susuz kalır.
Binalar yaparız binaların adı; kültür sarayı, adliye sarayı, emniyet sarayı olur. Yani saraylar yaparız.

Bakanlıkların, Genel müdürlüklerin giriş kapıları; makamın giriş kapısı, görevlilerin ve ziyaretçilerin giriş kapısı diye ikiye ayrılır.
Makamın giriş kapısı ana yol üzerindedir. Kolayca girilir.
Dairede çalışanlar ile ziyaretçi kapısı daha geri planda bir yerdedir.
Çoğunluk insan binaya tali yerden, birkaç kişi ana yerden giriş çıkış yapar.

İnşaatta birinci sınıf malzeme keşfe konulur. Binaların dışı traverten mermer ile kaplatılır.
İhtiyacın üzerinde ikiz kule bina yapılır. İnşaat biter, binaların kabulü yapılır. Kısa bir süreden sonda aynı binalarda inşaat yeniden başlar. Her sene başka bir işle tamirat ve tadilata devam edilir.

Kamuya ait birçok bina bulunmaktadır.
Bu binalarda kaç kişi çalışmaktadır?
Çalışan kişilerin sayısına göre bu binalar yeterlimidir, fazlamıdır?
Atıl duran binalar, depolar, tesisler var mıdır?
Binlerce lojmana gerek varmıdır? Bu lojmanlara her yıl ne kadar bakım onarım masrafı yapılıyor?
Bütün bunların dökümü yapılmış mıdır?

Kamuya ait binalar vatandaşın kolayca ulaşabileceği, toplu ulaşıma yakın yerlerde olmalıdır.
Kamuya bina kiralanacaksa şehirlerin en pahalı alanlarından, trafiğin en yoğun olduğu yerlerde, çok yüksek fiyatlarla binaların kiralanmasına gerek var mıdır?

Bazı Genel müdürlüklerin milyarlarca dolar değerinde makine parkı vardır.
Makine parkı iş yapmak için kurulmuştur ama bu makinelerin bir kısmı randımanlı bir şekilde çalıştırılmadan olduğu yerde iş göremez hale gelmişlerdir.

Hastanelere röntgen makineleri alınmıştır. Depoya konulmuştur. Bu röntgen makineler ambalajında beklerken yeniden makine alınır. Kullanılmayan makineler ise ambalajında iş göremez hale gelir.

Kamuya ait binek ve makam otomobillerinin sayısı biliniyor mu?
Bu araç ve gereçlerin dökümü var mı?
Bozulan araç gerecin gerekli bakımı yapılıp, devreye sokulmadan yeniden araç alınma yoluna gidilir.
Araçların bakım ve tamiri ile akaryakıtı için harcanan paranın haddi hesabı yoktur.

Bir Bakanlıkta idari işlere bakmakla görevli arkadaşım şöyle bir hatırasını anlatmıştı.
” Bakanlığın 1. bodrum katındaki kapalı otopark ta kapısı kilitli duran bir oda vardı. Burayı açın diye talimat verdim.
Anahtarı yok dediler. Bir anahtarcı getirip kapıyı açtırdım. İçeride 40–50 adet hiç kullanılmamış otomobil lastikleri, oto yedek parçaları vardı. Kimsenin bunlardan haberi yok. Lastikler yıllardır orada durarak yatık lastik haline gelmişler. Bu hali ile bu lastikleri kullanmaya, yedek parçaları değerlendirmeye çalıştık.”

Yine bir kamu kurumunda yetkili konumda arkadaşı olan birisine bir tanıdığı geliyor;
“Çalıştığım kurumumda şu konumda görevlendirilmemi sağlarmısın” diye soruyor.
Sorulan kişi “Yetkili konumdaki kişiye bir rica edeyim, uygun görür ise yapsın” dediğinde:
“Beni yetkiliye anlatırken dürüsttür falan gibi bir kelime kullanma, sadece HERŞEYE UYAR DE” diyor.

Ülkeyi yönetmekle görevli kişilerde aranan özellik “HER ŞEYE UYAR.” Olmamalıdır.
Başarılı olmanız, çalışkan olmanız, dürüst olmanız, hakka hukuka saygılı olmanız aranılan özellik olmaktan çıkarsa, ülkenin doğru yönetildiği söylenemez.

Devletin parası da, malı da ailenin özel parası, malı gibi yönetilmelidir.
Devlete gelmesi gereken gelirin her kuruşuna sahip çıkılıp, gelmesi sağlanmalı; harcanan her kuruşunda yerinde harcanması sağlanmalıdır.

DEVLETİN HER KURUŞUNDA TÜYÜ BİTMEDİK YETİMİN HAKKI VARDIR kanaatini hâkim kılıp; DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ deyimindeki sakat tavra karşı çıkmamız gerekmektedir.

26.09.2009
Mustafa yolcu