BELEDİYE HATIRALARI
1984 Yılın da, Keçiören
Belediyesi İmar Müdürlüğünde göreve başladım. Yapı Kontrol Müdürü ve İmar Müdür
Muavini idim.
İnşaat Mühendisi olarak,
imar apayrı bir konu idi. Ada, parseli imar terimlerini, hele belediyeciliği
hiç bilmiyordum. Müdürlükte işleri yürüten, Ankara belediyesinin eski
elemanları idi.
Müdür olmama rağmen, bir ay
süre odamda oturmadım. Elemanlarla birlikte olup, işleri öğrenmeye, belediyeciliği
tanımaya çalıştım. Eski elemanlar vatandaşa tepeden bakıyor, çaktırmadan da
olsa belediyecilik raconunu uyguluyorlardı. Ben belediyecilik çırağı olarak
işlere müdahale etmiyor, uzaktan izliyordum. Bu arada kaynak ve literatür
toplayarak, konuları öğrenmeye çalışıyor, kendimi tamamlıyordum.
Bir cumartesi günü,
Keçiören’e inşaatları denetlemeye gittim. İlk uğradığım inşaatın zemin kat
kalıpları yapılmış, demirleri döşeniyordu. İnşaatın müteahhidine kendimi
tanıtarak, statik proje ve ruhsatı istedim. Hemen getirdiler. Projeye göre,
demirler fazlası ile döşenmişti. Demirlerin niye fazla döşendiğini sorduğum da
“Ben inşaatımın sağlam olmasını isterim. Bunun için masraftan kaçınmam.” Dedi.
Müteahhide teşekkür ettim. Bana soğuk meyveli gazoz içirmeden, inşaattan
göndermedi. Bu müteahhit ile halen görüşüyorum. Kendisi hasta olmasına rağmen,
olgunluğunu ve asaletini devam ettiriyor.
Bu inşaattan ayrıldıktan
sonra, çift asfaltta Giresunlu olduğunu öğrendiğim, müteahhidin inşaatına
uğradım. Projeleri isteyerek, inşaatı kontrol ettiğim ’de, kolonların ve
kirişlerin noksan olduğu gördüm. Bunun sebebini sorduğumda – “beyim şimdiye
kadar alıştığımız, inşaatı kontrole gelen olmazdı. Bizde kendi bildiğimiz gibi
inşaatı yapardık.” Dedi.
Pazartesi günü mesai
başladığında, yapı kontrol ekiplerini toplayarak, tespitimi aktardım. Eksikliği olan binaya gitmelerini, binayı
mühürleyerek takviye projesi istemeleri talimatını verdim. Artık cumartesi,
Pazar’da olsa inşaatlar denetleniyor, taviz verilmiyordu.
Binaların iskân ruhsatı’ da
benim imzam ile çıkıyordu. Bana imzaya
gelen iskân ruhsatlarını, mahalline giderek tekrar kontrol ediyordum. Bürodan
mimari projeyi alarak inşaata gidiyor, proje aramıyordum. Kontrol ettiğim bir
inşaatta, üç ayrı basit eksikliğin olduğunu gördüm. Bunları niye
tamamlamadığını sorduğumda- “Beyim istediğiniz parayı da verdim. Beni niye
üzüyorsunuz.” dedi. Bende az geldi, o yüzden tekrar geldim diyerek, benim
içinde ne verdiğini sordum. Bayan elemana bilezik, şef ve benim içinde şu kadar
para verdim dedi. Verdiği paranın iki katı ile eksiklikler tamamlanabilirdi.
Müteahhide eksiklerinin tamamlanmasını, ondan sonra iskanın verileceğini
bildirdim.
Keçiören’de 1986 yılında
1200 adet inşaat ruhsatı verilmiş, 300 tane de mühürlü bina vardı. Yapı kontrolü
ve ısı yalıtımın da ilkleri biz uyguluyorduk. İnşaatlar ’da demir vizesini ilk
ben uygulamaya koydurdum. Uygulamayı ’da takip ettim. Bizden sonra Ankara’da diğer ilçe
belediyeleri demir vizesini başlattı. Bu uygulama daha sonra, bütün ülkeye
yayıldı.
Belediye başkanı bana
müdahale etmiyordu. Ama beni izliyordu. Gerekli olan yapıldığında, imama ’da
papaza ’da yaranılmıyordu. İşlerime kimse müdahale edemiyordu. Başkana yakın
bir pozisyonda idim. Beni başkanın adamı olarak görüyorlardı. Bir gün bana bir
iskân dosyası geldi. Dosya ile ilgili olarak ’da gelen dilekçe de” İskân
ruhsatı düzenlenen binada, olması gereken su deposu hidroforunun bulunmadığı
bildiriliyordu. Dosya iktidar partisinin ilçe de ileri gelenlerinden birisine
ait olduğunu anladım. İskân ruhsatının, binaya kontrola gidilmeden sehven
düzenlendiği, noksanların belirlenmediği anlaşıldı. Dosyayı servise iade
ederek, noksanların tamamlattırılmasını istedim. Konu alevlenmişti. Başkanlığa
iletilmiş- “Konu ya o ya ben halini almıştı”. Neticede ben görevden alınarak,
fen işlerine eleman olarak atandım.
Görevden alınmam, yükten
kurtulmam önce hoşuma gitti. Sonra’da nefsime ağır gelmeye başladı. Önce
Mustafa beydim. Her kes bana saygı duyuyordu. Görevden alındıktan sonra, her
şey bitmişti. Artık bey değildim. Sıradan elemandım. Ama kimseye boynum eğri
olmadı. Başım dikti. Allaha şükür ki
kendi evim vardı. Kendi arabam vardı. Belediyenin lojmanına, arabasına muhtaç
değildim. Görevden alınıp, bu imkanlar elinden alınanlar büyük sıkıntıya
uğruyorlar.
Aradan yıllar geçti. Çalışma
hayatım boyunca, kimsenin hakkını üzerime geçirmedim. Ama imama ‘da papaza ‘da
yaranamadım. Alnım açık, başım dik oldu.
Mustafa Yolcu- 17.06.2019