AYAKKABICI HASAN
Hasan’ı memlekette
tanıdığımda, simit satıyordu. 13-14 yaşlarındaydı. İskilip’in feşel
göbellerinden birisi idi. O zamanlar ’da sempatik ve gülen bir yüzü vardı. Bir
süre İskilip’ te lokanta’ da garsonluk yaptı. Daha sonra çalışmak için Ankara’
ya gitti. Bundan sonraki hayatını, kendi ağzından dinleyelim.
Ankara’ da Hacı Bayram Camisinin
yakının’ da bulunan lokantanın, garson aradığını öğrendim. Bu lokantaya
çalışmak için başvurdum. Aynı gün başka birisi de çalışmak için başvuru yapmış,
orada bekliyormuş. Bize bir masa gösterdiler, burada bekleyin ikinizle de
görüşeceğiz dediler. Diğer arkadaş ile biraz sohbet ettim. Ona Ankara’ ya yeni
geldiğimi, ilk kez iş başvurusu yapacağımı söyledim. Oda Ankara’ya çok önce geldiğini, başka yerde
de işe girebileceğini söyleyerek bırakıp gitti.
Lokantanın patronu yanıma
gelerek, daha önce bu işte çalışıp çalışmadığımı sordu. Bende memleketimde
çalıştım dedim. Bana çalışırsam düşük bir ücret teklif etti. Bana teklif ettiği
ücreti İskilip’te de alıyordum. İşe başlamak zorunda olduğumdan, teklifi kabul
ettim. Patron “iki gün sonra işe başla” dedi. Bende ceketimi çıkarır, hemen işe
başlarım dedim ve işe başladım.
Çalışırken müşterilere özel
ilgi gösterip, bilhassa isimleri ile hitap etmeye çalıştım. Evim Keçiören’ de idi. Keçiören’e çalışan
dolmuş şoförlerine, ilgi gösterdim. Onlarda beni tanıdılar, dolmuşlarına
binince benden ücret almıyorlardı. Dolmuşa para versem param yetmiyor, bazen
işe yürüyerek gelmek zorunda kalıyordum. Bu sayede yol parasını azalttım.
Ayağımdaki ayakkabının altı
delindi. Yeni ayakkabı alamıyordum. İtfaiye meydanına gidip, kullanılmış
ayakkabı aldım. Aldığım ayakkabı boyalı idi. Sağlam diye aldığım ayakkabı, kısa
süre içinde dağıldı. Ne yapacağım diye düşünürken, ölen birisinin ayakkabısını,
ölenin hayrına birine vereceklermiş. Bana “ayakkabıyı sen alırmısın?” dediler.
Bende evet alırım dedim. Ayakkabı kaliteli ve marka idi. Ayakkabıyı bulunca çok
sevindim. Bu ayakkabıyı uzun süre giyindim. Sahibi olduğum bu ayakkabıyı, hiç
unutmadım.
Bu lokanta’ da sekiz ay
çalıştıktan sonra, Bent deresine inerken yolun üzerinde bulunan pideci
dükkânında çalışmak üzere anlaştım. Onlara bir hafta sonra işe başlarım dedim.
Mevcut çalıştığım lokantaya gidip, bir hafta sonra işten ayrılacağımı
bildirdim. Onlarda bu sürede, lokantaya yeni eleman aldılar.
Pideci dükkanında üç garson
çalışıyorduk. Patrona dedim ki” Burada iki garson çalışalım. Ben dükkânı iki
garsonla idare ederim. Diğer garsonun parasını bize verin.” Dedim.
Patron teklifimi kabul etti.
Akşam olunca ayaklarımın altı ateş gibi yanardı. Eve gidince, ayaklarımı soğuk
suya sokar dinlenirdim. Lokanta’ da her
gün üç tepsi kadayıf yapılırdı. Bunun iki tepsisini ben satardım. Diğer arkadaş
bir tepsi kadayıfı ancak satardı.
Akşam olup işim bitince,
kasa ile aldığım mandalinayı, tane ile Ulus halinin yakınında satmaya çalıştım.
Dükkânda bir günde kazandığım parayı, iki saatte mandalina satarak
kazanıyordum. Zabıta baskın yapıp, mandalinama el koydu. Çok üzülmüştüm. Şimdi
ne yapacağım dedim. Bana müdüriyetlerinin olduğu yeri tarif ettiler ve cezasını
öde mandalinanı al dediler. Söyledikleri yere gittim. Bana yirmi lira ceza
çıkardılar. Benim kasada kalan mandalinam ancak beş lira ederdi. Malımı orda
bırakıp gittim. Mandalina satışına,
pideci dükkanımızın önünde devam ettim.
Zabıtalar orada satışa karışmadılar. Patronumuzu tanıyorlardı.
İskilip’ten ayakkabı
getirip, çevremde satmaya başladım. Pideci dükkanımıza gelenlerden, bir sürü
insan tanımıştım. Ayakkabıları ucuz satıyordum. Bu benim ayakkabı işini
tanımama, deriyi anlamama neden oldu. Keçiören’ de bulunan evimin yakınında
dükkân kiraladım. Burayı depo olarak kullanıyordum. Ayakkabı ustasını yanıma
ortak aldım. Ayakkabı tamiri için makine ve gerekli malzemeleri temin ettim.
Ayakkabı tamirini iyi yapıyor, müşterilere güler yüzle davranıyorduk. Artık
ayakkabıcılık mesleğim olmuştu.
Tamamen kendi işimde
çalışıyor, ayakkabı pazarlaması ile, ayakkabı tamir işini birlikte
yürütüyordum. Kendime ait dükkanım, evim, arabam olmuştu. Ticarette alacaklı
oldum ama, borç yapmamaya çalıştım. Deriyi malzemeyi alıyor, ayakkabıcılara
veriyor, kendime ayakkabı yaptırıyordum. Alışverişimde peşin çalıştığımdan,
uygun fiyata malı olanlar beni buluyorlardı. Bana güvenen birkaç müteahhit,
yeni inşaata başladıklarında bana gelip, taksitle bana daire satıyorlardı. Bir
dairemi kira almadan, talebelerin kalması için tahsis ettim. Birkaç esnafla
birlikte, öğrencilerin ihtiyaçlarını’ da karşılamaya çalıştık.
Çalıştım dürüst oldum,
Allah’ta bana her şeyi fazlası ile verdi. Kimsenin malında gözüm olmadı,
kimseyi kıskanmadım. Şükrümü eksik etmedim. Kiracılarım salgın hastalık
devresinde, kiralarını ödemekte zorlandılar. Kiracılarıma” Bana kira ödemek
derdine düşmeyin. Bu sıkıntıyı atlatalım, siz sağlıklı olun. Kiranızı sonra ’da
ödersiniz.” Dedim. Bana teşekkür ettiler.
Ayakkabıcı Hasan’ın
anlattıklarını size aktarıyor, örnek hayatını sizinle paylaşıyorum.
Mustafa Yolcu- 16.04.2020