11 Mart 2014 Salı

BİR SİGARA İÇİMİ


BİR SİGARA İÇİMİ 

Ankara’da, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi bahçesinde eşimle birlikte oturuyor, öyleden sonra doktora görünmek için vakit geçiriyorduk.
 
Masamıza bir hanım gelip oturdu ve birini cep telefonu ile arayıp konuşmaya başladı. Konuşmasında- “ Doktora görünerek tetkiklerini yaptırdığını, tetkiklerin sonucunda kolesterol dışında bir sıkıntısının çıkmadığını, şikâyetlerinin psikolojik olduğunu” Söyledi. Konuşmasından, kız kardeşi ile konuştuğu anlaşılıyordu. Konuşması bitince, sigarasını yakıp içmeye başladı!  

Yüksek çıkan kolesterole rağmen sigara içen hanıma - “ Sigara kolesterol’ün en büyük nedeni değil mi? Niye sigara içiyorsunuz?” diye sordum.
Hanım- “ Ben bu sigarayı da içmesem, alkole veya uyuşturucuya başlamak durumunda kalırım.” Dedi.

Niye diye sorduğumda:- “Benim başımda tedavisi mümkün olmayan iki tane deli var. Ben onlarla uğraşıyorum. Bu sebeple bende ne moral kalıyor, nede sağlık kalıyor.” Dedi.

Bunu duyunca bir süre sustuk. Konuşacak bir şey yoktu. Hanım çok zor bir durumda idi. Kendisine moral vermeye çalışarak, üzülmemesini söyledik. 

Hanım-“ Kardeşlerimin, kaldıkları evde çöp toplama hastalığı var.” Dedi. Bu garip bir hastalıktı. Daha öncede bizim yazlık evdeki komşumuzun, eve çöp toplama alışkanlığı vardı. Sokakta bulduğu, çöpe atılan eşyaları alıp evine getirirdi. Evinin bahçesini odun ile doldurmuştu. Bütün bunları dile getirerek, Allah sabır versin dedim.  

Bunları konuşurken, psikiyatri doktorunun yazdığı “ Madalyonun öbür yüzü.” adlı kitabı hatırladım. O kitabın bir hikâyesinde, apartmanlarını çöp eve dönüştüren kız kardeşlerin konusu anlatılıyordu.  

İnsan için en önemli şeylerden biri ruh sağlığıdır. Ruh sağlığı olmazsa, tüm hayat insana zehir oluyor. Bu sebeple, anılan kitabı okuyunca içinde bulunan hikâyelerden çok etkilenmiştim. Hanıma bu kitaptan bahsederek, orada da çöp ev hikâyesinin olduğunu söyledim. 

Hanım güldü ve – “ O kitaptaki hikâye bizim hikâyemiz, yıllardır o problemi biz yaşıyoruz. Kardeşlerim yıllardır o  kitabı yazan doktorda tedavi oldu ama bir sonuç alamadık. ” Dedi. 

Eşimle ben bir anda donakaldık. Dünya ne kadar küçükmüş. On yıl önce okuduğumuz kitabın hikâyesini yaşayan kişi ile karşılıklı oturup konuşuyor, yaşanılan ibretlik hadiseyi bire bir kendisinden dinliyorduk. 

Babaları kamuda üst düzey yönetici olarak çalışmış. Ankara’nın mutena semtlerinden birinde bulunan arsasına, 8 dairelik bina yaptırmış. Dört kızı ile birlikte, binanın bir dairesinde oturmuşlar. Diğer dairelerini de kiraya verip, maddi olarak rahatça geçinerek hayatlarını sürdürmüşler. Önce baba, sonra da anneleri vefat etmiş. Bir kardeşleri evlenerek, evden ayrılmış. Evde üç kız kardeş kalmış. Evde çıkan plastik kaplar, naylon torbalar ve paket kâğıtları odalarda biriktirilmeye başlanmış. Apartmanda bulunan kiracılar çıkınca, o dairelere de çöpler depolanmış. Kardeşleri yeni elbise alıyorlar, kirlendiğinde elbise yıkanmayıp torbaya konulup çöpe atılıyor, sonrada yeni elbise alıyorlarmış.
 
Güzelim binada, dairesinde çöplerle birlikte yaşıyor, kendi evinde içine sinesi yemek yapıp yiyemiyorsun. Bir arkadaşını evine davet edemiyorsun.

Konuştuğumuz hanım, evlerinde yaşananlara katlanamayıp, kardeşlerinden ayrılarak kiraladığı evde kalıyormuş. Kardeşlerinin yanından ayrılmasına rağmen, yaşadığı süreçten dolayı kendini psikolojik olarak hasta hissediyordu. 

Allah kimseye çaresiz dert vermesin. Bu hikâyede olduğu gibi, malın olsa da çaresiz kalıyorsun.
Kanuni Sultan Süleyman’ın bir deyimi var:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. 

Allah hepimize sağlık, sıhhat, afiyet versin. İki günlük dünyada, basit konular için, başkaları için, politik çekişmeler ile bir birimizi kırıp, dargın olmayalım.
Elbette derelerden çok sular akacak, her kes yaptıkları ile kalıp sorgulanacak. 

Mustafa Yolcu
myolcu@ttmail.com