4 Temmuz 2011 Pazartesi

KONAĞIN ÖNÜ

KONAĞIN ÖNÜ

Konak diye İskilip’te, kaymakamlık binasına denilir. 1961 yılına kadar Konak, şimdiki Çorum Caddesinde parkın alt tarafında idi. Konağın çevresine de Konağın önü tabiri kullanılırdı. Yaşlılar hâlâ buraya,” Konağın önü.“ derler. Çorum caddesinin sol tarafında, konağın karşısında da hapishane vardı. Hapishane 1958 yılın da yıkıldı.

Çorum Caddesinin sol taraf köşe başında Ortaokul binası, onun yanında da Azmimilli İlkokulu vardı.
1960 yılında Azmimilli ilkokulun da okula başladım. Okul binası ahşap karkas yapılı, zemin kat ve yarım bodrumdan oluşuyordu. Ortaokulun bahçesi ile bizim okulun arasında taş duvar vardı. Bu duvarın ortasında 3–4 metrelik açıklık mevcut olup, buradan iki taraf bahçeye geçiş sağlanıyordu. Biz iki tarafın bahçesini de kullanıyor, ortaokullular bizim tarafa geçmiyordu.

Teneffüste bahçeye çıkınca, biz yürümüyor koşuyorduk. Koşarken de ortaokullulara çarpıyor, düşmeyelim diye onlar bizi tutuyordu. Sanki o zamanlar ortaokulda okuyanlar, daha uzun boylu, olgun insanlardı. Bizim gözümüze çok büyük görünüyorlardı.

Azmimilli İlkokulu Müdürü Hasan Subaşı, Ortaokul Müdürü Hasan Okumuş’tu. Hasan Subaşı 1962 yılında Çorum’a gidince, okul müdürümüz Mehmet Kaymaz olmuştu. Eskimiş bulunan Azmimilli İlkokulu binası yıkılarak, şimdiki okul binasının yapılmasına karar verilince; 1963 yılında trampet takımı, bayrak sancakla Misakımilli İlkokulu binasına taşındık.

Azmimilli İlkokulunun renkli simalarından birisi İsmet öğretmendi. Kendisi Sakarya mahallesindendi. Daha önceden geçirdiği bazı rahatsızlıklardan dolayı, davranışlarında bazen gariplikler olurdu. Ders sırasında sinirlenince, eline geçen değneği önüne kim gelirse ona yapıştırırdı. Tek kurtuluş yolu masa altına gizlenip, hocanın siniri geçip masasına oturuncaya kadar, sıra altından çıkmamaktı. Daha sonra bir şey olmamış gibi derse devam eder, öğrencilerinin gönlünü almaya çalışırdı.

İsmet öğretmenin sık, sık tekrarladığı bir deyimi vardı;
Sizi bizi dizi-dizi
Asıp kesmek istemişlerdi.

Diye devam eden mısraları okuyarak, İstiklal Savaşı öncesi yurdumuzda yabancıların yaşattığı mezalimi anlatırdı. Bir rivayete göre; İsmet öğretmenin yakınlarını Yunanlılar, gözünün önünde öldürmeleri üzerine bu rahatsızlığı yaşamış, hiç unutmamıştı.

İsmet Öğretmen aynı zamanda Atatürk hayranı idi. Yukarıdaki dizeleri okuduktan sonra Atatürk’ün, yurdumuzu nasıl kurtardığını, askerlerimizin kahramanlıklarını anlatırdı.

Bir gün okul bahçesinde oynarken, İsmet Öğretmenin büyük bir çerçeve paketini okula getirdiğini gördüm. Hemen önüne giderek” Öğretmenim elindekini ben taşıyayım.” Demem üzerine - “ Ben Atatürkümü taşıyamıyor muyum? Sana kim taşı dedi? Git buradan.” Diye azarı işittim. Bende geldiğim gibi, kös-kös oradan ayrılmak zorunda kalmıştım.

İlkokul 3. sınıfa kadar bizi, Hilmi Okutan okutmuştu. Bu öğretmenimiz dersinde bize “ Ankara’ya giderde; Anıtkabire gidip Atatürk’ü ziyaret etmezseniz, size hakkımı helal etmem.” demişti. Öğretmenimizin bu sözünü hiç unutmadım.

1966 Yılında ilk defa Ankara’ya gittiğimde, Ankara da yolları öğrenir öğrenmez Anıtkabir’e gittim. Atatürk’ün mozolesine gelince ellerimi açıp, dua etmeye başladım. Yanıma gelen diğer ziyaretçiler dua etmiyor, bir süre sessiz durup, başları ile selam verip ayrılıyorlardı. Bende dua etmenin yanlış olduğu hissine kapıldım. Yavaşça ellerimi aşağı indirerek, bir süre bekleyip mozoleden ayrıldım.

Sonraki yıllarda, benim yaptığımın doğru olduğu, mevtaya yapılacak iyiliğin, onun ruhuna dua okumak olduğunu karar verdim.

Hilmi öğretmenimin istediği “ Ülkemizin önderini, Anıtkabir’de ziyaret etmek.” vazifemi yerine getirmiştim. Yurdumuzun İsmet öğretmenlere, Hilmi öğretmenlere ihtiyacı var. Öğretmenler; ülkesini seven, ülkesine yararlı nesillerin yetiştiricisi olmalıdır.



Mustafa yolcu