31 Temmuz 2009 Cuma

AFYON VE HATIRALAR

Afyon’a ilk defa 1974 yılı temmuz ayında gittim.

İnşaat Mühendisliğinde okuyordum. İkinci sınıfa geçmiştim.
Bana staj yeri olarak Afyon Şeker Fabrikası çıkmıştı.

Ankara da Emek mahallesinde bekar evimiz vardı.
Altı kişi aynı evde kalıyor, tencerede pişiriyor, kapağında yiyorduk.

Siyasi olaylar Ankara’nın her yerinde artmış, evimizin olduğu sokakta sol görüşlü öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu bir yerdi.

Sokağa bakan evimizin ön cephesi, sloganların yazıldığı yazı tahtasına dönmüştü.
Bir sol gurup gelip slogan yazıyor, ertesi akşam diğer gurup onu silip, yerine başka slogan yazıyordu.

Bizde bu şartlarda okula gidip geliyor, adeta psikolojik harp yaşıyorduk.

Afyon’a staja gitmek benim için değişiklik olacaktı, bu sıkıcı atmosferin dışına çıkmış olacak, bir sürede olsa değişik bir yerde yaşayacaktım.

Gece saat 00.30 a otobüsten bilet aldım.
Seyahat için evde bavulumu hazırladım.
23.45 te otobüs terminaline gitmek için yola çıktım.
Emekte Bankalar durağı olarak bilinen yerden chevrolet dolmuşlar geçerdi, Tandoğan meydanından sola dönerek terminalin yanından Ulus’a giderlerdi.

Durağa gelerek dolmuş beklemeye başladım.
Aynı yerde bekleyen benim gibi öğrenci olduğunu sandığım 4 kişi daha vardı.

Bir anda yanımıza polis ekip arabası geldi.
Diğer öğrencilerin kimliğine baktılar, onları ekip arabasına bindirdiler.

Eyvah dedim. Beni de ekip arabasına bindirirlerse, emniyete götürürlerse ne yaparım!
Otobüsü kaçırırım. Emniyetten kurtulmak için bekle dur.

Benim yanıma bile gelmediler. Oradan arabalarına binip gittiler.
Alla hıma şükürler ettim. En basitinden yeni bir otobüs bileti bile almak benim bütçemi zorlayacaktı.
Bir anda kafamdan birçok senaryo geçmiş, onları kafamda yaşamıştım.

O sırada beklediğim dolmuş geldi ve dolmuşa binerek AŞOT a geldim.
Otobüse binerek koltuğuma oturduğumda büyük bir mutluluk yaşadım.
Büyük bir badire atlatmış, Allah beni korumuştu.
Bir yanlışlığa kurban gitmek işten bile değildi.

Sabah erkenden Afyon’a geldik.
Afyonda ticaret ile uğraşan bir tanıdığım vardı. Onun dükkânı bulup orada bir süre oturduk.

Şeker fabrikasının nerede olduğunu, oraya nasıl gideceğimi sorduğumda: “ fabrikaya gidersin, ama nerede kalacaksın. Önce onu konuşalım” dedi.
Afyon da yüksek okulda okuyan, bekâr evinde kalan tanıdıklarının bulunduğunu, evleri müsait olursa orada kalabileceğimi söyledi.

Afyon merkeze yakın bir yerde Şeker şirketi diye bir yerden, fabrikanın geçici temsilciliğini burasının yaptığını telefon ile öğrendik.

Şeker Şirketindekiler ile görüşmek üzere Şirket binasına gittim.
Orada bir yetkili bularak “ yapı stajını yapmak üzere Şeker Fabrikası İnşaatına geldiğimi” bildirdim.

Sohbet ederken memleketimi sordular.
Çorum- İskilip olduğunu bildirdim.
Şirketin müdür yardımcısı soyadı Genç olan bir hemşerim imiş. Tanıyıp tanımadığımı sorduklarında; Genç soyadlı kişileri tanıdığımı, müdür yardımcısı olan hemşerimi tanımadığımı bildirdim.

Öğle vakti olmuştu. Beni yemeğe davet ettiler.
Bende nezaketen teşekkür etmeme rağmen, ısrarları üzerine birlikte yemeğe çıktık.

Yemeğe İkbal Lokantasına gittik. Ben İkbali tanımıyordum.
Burasının Afyon’un en nezih lokantası olduğunu öğrendim.
Yemek menümüzde çorba, İskender kebap, ekmek kadayıfı vardı.
Gerçekten her birisi harika yemekler idi. Kaymaklı ekmek kadayıfını ilk defa burada yemiştim.

Yemeği yediğimiz masa zemin katta bulunan büyük aynanın önünde idi.
İlk karşılaştığım insanların beni bu kadar nezih bir yere götürmüş olmalarından dolayı onları hep minnet ile andım.

Afyon’da Konya yolu üzerinde, Jandarma Alay Komutanlığının karşısından girilen bir sokakta benim gibi talebe olan arkadaşların evine misafir olmuştum.
Evimiz binanın bodrum katında idi. Bahçesinden bağımsız girişi vardı.
Ankara’daki gibi bekâr evi düzenimiz devam ediyordu.

Fabrikaya giden servis otobüslerinin caddede durağı vardı. Bu otobüslere binerek fabrikaya gidiyordum. Gitmekte, gelmekte servis otobüsleri ile kolay oluyordu.

Fabrikaya ilk gittiğim gün personele giderek staj yazımı teslim ettim. Oradan bir eleman ile şantiye müdürünün yanına gittik.
Şantiye müdürü bana fabrika hakkında biraz bilgi verdi. Stajın bana yararlı olması için tavsiyelerde bulundu.

Koca bir alan inşaat sahasına dönüşmüştü. Fabrika ana binası, makine atölyeleri,
İdari binalar, misafirhane, malzeme ihzarat alanları, inşaatın her türlüsü mevcuttu. Fabrika komple % 50 inşaat seviyelerinde idi.

Mevcut yönetim ve kontrollük binaları prefabrik idi. İnşaatın bitiminde sökülecekti.


Bana verilen bilgiye göre Afyon Şeker fabrikası, makine atölyeleri ülkemizin o tarihlerdeki en büyük Şeker Fabrikası olarak hizmete açılacaktı.

Giriş nizamiye binasının tabliye demirleri hazırlanıyordu. Tabliyenin üzerine çıkarak demirciden bilgi aldım. Demirci benim stajyer olduğumu biliyor, anlatırken de sizinde bildiğiniz gibi diyerek konuya giriyordu. Ama ben o sıralarda demir projesini bile okuyamıyor, demirleri kontrolden bihaberdim. Ama hiç bir şey bilmediğimi çaktırmıyor, biliyor gibi görünüyordum.

Oradan ayrıldım ve kontrollük binasına giderek nizamiye binasının statik projesi ile mimari projesinden bir takım ozalit çektirdim.
Akşam eve giderken projeleri eve getirdim. Evin zemini rabıta tahta kaplama idi.
Projeleri yerde açarak incelemeye başladım.
Temelden başlayarak, kolonları, kirişleri, tabliyeleri çözmeye çalıştım. Bu çalışmam iki gün sürdü. Artık projeyi okuyabiliyordum. Demir kalınlıklarını, adetlerini, etriyeleri, pilyeleri, çirozları görebiliyordum.

Pazartesi günü şantiyeye geldiğimizde ilk işim yine nizamiye binası inşaatına gitmek oldu.
Koltuğumda projeler, demirleri kontrol ediyor, noksan varmı diye görmeye çalışıyordum. Birkaç yerde demir eksikliği tespit ettim. Noksanları tamamlayın diye talimat vererek inşaattan ayrıldım.

Fabrikada birlikte staj yaptığımız; babasının Uşak Şeker Fabrikasında çalıştığını söyleyen bir arkadaşımız daha vardı.
Öyle tatilinde çevreyi gezerken bana fabrikanın karşısında köyün arazisini göstererek” Buradan arsa veya arazi almak lazım. İlk zamanlar kıymetleneceğini kimse bilmiyor. Fabrika bitip işletmeye açılınca çevresi çok değerleniyor. Paran varsa buradan paran kadar yer al “ demişti.

1980 yılında Afyon Şeker fabrikasının misafirhanesine iki gün misafir olarak kalmak için geldiğimizde özellikle köye ve çevresine dikkatlice baktım. Kısmen gelişme vardı ama kayda değer bir gelişme olmamıştı.

Cumartesi öyleden sonra ve Pazar günü tatil günümüzdü. Her iki günde de evde
İşimiz yoksa çarşıya çıkıyordum.

Belediyenin önündeki parkta oturuyor, dondurmasından yiyordum. Birkaç kişi gidersek semaver ile çay istiyorduk.

Afyon’un yöresel bir şivesi vardır. “Geliveren, gidiveren, gidende gelen”
Yöresel şiveleri dinlemek, hatta konuşabilirsem konuşmaya çalışmak bende ayrı tutkudur.

Bir Pazar günü arkadaşlar ile Köroğlu dağına gittik.
Orada kendimizce oyunlar oynadık, güzel vakit geçirdik. Etrafımız tamamen çam ormanı idi. Çobanlarda yakınlarımızda keçi otlatıyordu.

Öyleden sonra yalnız başıma ağaçların arasına gidip uzanmak istedim.
Keçi güden çobanların yanına 40 yaşlarında bir kadın geldi. Beni görmüyorlardı. Başladılar konuşmaya. Katıksız bir Afyon lehçesi ile konuşuyorlardı. Hızlı konuşuyorlar, konuşmalarını anlamıyordum. Keşke yanımda bir ses alıcım olsaydı da bu konuşmaları kaydetseydim diye düşündüm.

Fabrikada birisi ile konuşuyordum. Bana sordu: Siz Afyon’lu musunuz?
Bende cevaben “burada daha fazla kalırsam herhalde Afyonlu olacağım.” dedim.

Evde birlikte kaldığımız Çay kazasından bir arkadaşımız vardı. Çayın dağlarından topladığı ada çaylarını; kurutulmuş gül yaprakları ile karıştırarak çay yapardı. Evde çay yapma onun işi idi. O evde içtiğim çayın güzelliğini hiç unutamıyorum.

Ankara’da yurtta birlikte kaldığımız, Kimya Mühendisliğinde okuyan Afyonlu Mustafa Ayşakar adında bir arkadaşım vardı. Afyona geldikten sonra onunla hiç karşılaşmamıştım.

Ev adresini öğrenerek bir Pazar günü evlerine gittim. Kapılarının zilini çaldığımda kapıyı bir teyze açtı.
“Mustafa’nın Ankara’dan arkadaşı olduğumu, onu ziyarete geldiğimi” bildirdim.
Teyze “Mustafa’nın annesi olduğunu, Mustafa’nın işi için Afyon dışına çıktığını” bildirdi.
Teşekkür edip tam evden ayrılacaktım teyze beni eve davet etti. Mustafa yok girmeyim dediğimde “ Sende benim evladımsın. Olmaz eve gel misafirimiz ol” dedi.
Mustafa’nın baba’sı da evde idi. Hepside sıcakkanlı, misafirper insanlardı.
Orada üzerine yoğurt döküp yediğim biber kızartması vardı ki onu hiç unutamıyorum.

Stajım 45 gün sürdü. Evde birlikte kaldığımız arkadaşlarımızı, orada edindiğim dostlukları, gelende gideni, Afyon mezarlığında yatan Mehmet abiyi hiç unutmadım. Mezarlığın yanından her geçtiğimde Mehmet abi ile birlikte tüm mevtalara dua okumayı ihmal etmemeye çalışıyorum.

12.07.2009
Mustafa Yolcu