TARİHİN
ŞEREF LEVHALARI – 11 ASTEĞMEN HAMDİ
2.
İnönü muharebesi bütün şiddetiyle devam ediyordu. İnönü mevzilerine günlerdir
çarpan düşmanın saldırıları, bir kaya kadar sert duran siperlerimiz önünde eriyor,
parçalanıyordu. Buna rağmen düşman kesin bir netice elde etmek için
saldırılarını durmadan şiddetlendiriyor, her gün cepheye yeni kuvvetler sürerek
taarruzu tekrarlıyordu.
Bu
sıra da güneyde ( Aslıhanlılar ) civarında çok şiddetli bir muharebe başlamıştı.
Düşman güney gurubumuzu kuzey gurubundan ayırmak maksadı ile devamlı güney
gurubunun sağ kanadı ve gerisine saldırmak istiyor, fakat hamleleri Mehmetlerin
olağanüstü gayretleriyle durduruluyordu. Düşman çok kuvvetli idi ve gün geçtikçe cepheye yeni kuvvetler
sürüyordu.
Düşmanın
birçok kez bıkmadan, usanmadan tatbik ettiği bu takdik her defasında
karşılanıyor ve az sayıda olan ihtiyatlarımız da bu yüzden bağlanıp gidiyordu.
11
Nisan 1921 günü, seçme birlik alayıyla saldırıya geçen düşman, daha açıktan
dolaşarak ordunun sağ yan ve gerisini ele geçirmeye muvaffak olmuş ve durumu
zora sokmuştu.
Bunun
üzerine güney cephesi komutanı 189. Alaya, buradaki düşmana saldırarak ordunun
sağ yan ve gerilerini korumak vazifesini verildi.
12
Nisan 1921 sabahı, bütün hazırlıkları bitirmiş olan alay, gün doğmadan düşman
üzerine bir çığ gibi atıldı. Fakat düşman, o kadar kuvvetli mevzilere yerleşmiş
ve o kadar tesirli ateş açıyordu ki, alay bütün gayret ve fedakârlığına rağmen
dümdüz olan bu arazide çok ağır ilerleyebiliyor, çok kayıp veriyordu. Alay buna
rağmen düşmana 400- 500 metre yaklaşmış ve ancak bu mesafede durmak zorunda
kalmıştı. Düşmanın baş kaldırtmayan cehennemi ateşi altında, hareket etmek
mümkün değildi. Verilen bütün saldırı emirleri, düşmanın şiddetli ateşi altında
yerine gelmiyor, Mehmetler bütün gayret ve isteklerine rağmen bir adım
atamıyorlardı.
Bu
zor devrede; alayın gerilmiş olan sinirlerine, bir şimşek tesiri ile nüfus eden
bir gürleme duyuldu ve bundan sonra ileri atılan bir subay” asteğmen Hamdi”
görüldü. Subay çevik hareketlerle alayın 50 metre ilerisine fırladıktan sonra,
coşkun bir sel gibi tutuşan ruhuyla alaya haykırdı.” Vatanını ve milletini
seven benimle gelsin.” Dedi. Yıldırım hızıyla düşman üzerine atıldı. Düşman
ateşi iyice şiddetlendirmiş, bir toprak yığını dahi bulunmayan bu düzlükten çok
istifade etmişti. Düşmanın sağanak gibi yağan ateşi altında toprağa gömülmüş
olan alayda, heyecan can haddini bulmuştu. Artık ateşi ve ölümü düşünen kimse
kalmamıştı. Erler ve subaylar, alayın kahraman subayı Hamdi’nin peşine takılmış
ve geçtiği yeri silindir gibi ezerek düşman mevziine girmeyi başarmıştı.
Düşman
189. Alayın bu kahramanca saldırısı önünde direnemedi, mevzisini terk ederek çekilmeğe
ve yüzlerce ölüsünü bırakarak, geldiği yere gitmeye mecbur kaldı.
Asteğmen
Hamdi istiklal harbinin başlangıcından, Sakarya ya kadar olan bütün
muharebelerde bulunmuş ve her gittiği savaşta yeni bir destan yaratarak
çıkmıştır. Aslıhanlılardaki Hamdi, Nasuhçal’daki Hamdi’nin yanında sönüktür.
Sakarya’daki Hamdi, ilahileşmiş bir kahramandır. O, bu savaşa inanarak katılmış
ve bu savaşın bir ölüm, kalım savaşı olduğunu askerlerine anlatmıştı.
Mehmetler
düşmanın medeniliğini!.. gözleri ile görmüşlerdi. “ Köyler yakılmış, tarlalar çiğnenmiş, mal, mülk yağma edilmiş, buralarda
yaşayan halkımız en hakir muameleye tabi tutulmuştu.” Onuru diğer
milletlerden yüce olan Türkün, bu aşağılanmayı yaşamaktansa, ölüme razı
olacağını söylemeye gerek yoktur. Mehmetler yakılan yurdunun, çiğnenen
şerefinin intikamını taşıyor, her Türk “ ya istiklal- ya ölüm” meşalesiyle
dolaşıyordu.
Eskişehir-
Kütahya muharebeleri sona ermişti. Burada durumun gayri müsait olması
nedeniyle, tarihte eşine az rastlanır kararla, birliklerimizin Sakarya gerisine
çekilmesine karar verildi. Türk ordusunun kahraman komutanları ve onun fedakâr
Mehmetleri tarafından büyük bir düzenle başarılan bu hareket, bir saat
hassasiyetle tatbik edilmiş ve koca stepleri aşan birliklerimiz Sakarya boyuna
ulaşmışlardı.
Sakarya;
burası artık son duraktı. Sakarya kızıl akacak, her karış toprak mübarek şehit
kanları ile sulanmadıkça asla terk olunmayacaktı.
Asteğmen
Hamdi, Haymana’da Taşlı tepeyi savunan bir taburla beraber bulunuyordu.
Aslıhanlar kahramanı burada da büyük bir fedakârlık ve feragat la savaşıyordu.
Hamdi, Taşlı tepede düşmanın yaptığı şiddetli saldırılarda kolundan ağırca
yaralanmıştı. Fakat Hamdi, kolunu delen bir kurşuna aldırış bile etmedi. Kolunu
sardırmaya gerek bile duymadı. Kanlar sızan koluyla takımının başında kaldı.
Tabur komutanının önce ısrarına sonra ricasına rağmen geriye gitmedi.
30
Ağustos günü; düşman aç bir kurt gibi ve gerisinde sıraladığı yüzlerce topun
desteğine güvenerek tekrar hücuma geçti. Bu sırada taşlı tepenin kuzeyinde bulunan
kıtalarımız çekilmiş ve Taşlı tepeyi tutan taburunda sağ yanı tehdit olunmaya
başlamıştı. Durum tehlikeli idi. Bu sırada Hamdi kahraman tavrıyla yine ortaya
çıktı. Yaralı koluna rağmen siperden, sipere atlıyor, yardım gereken yere
yıldırım hızıyla yetişiyor, orayı düzelttikten sonra başka yere koşuyordu.
Hamdi yaralanan bir Mehmet’in elinden tüfeğini alarak boş kalan yerini
doldurmaya, böylece vücuduyla, ruhuyla, bütün varlığıyla takıma örnek ve destek
olmaya çalışıyordu. Hamdi siperden sipere atlarken hain bir kurşun ikinci defa
olarak onu bulmuş, göğsünden ağırca yaralanmıştı.
Hamdi
buna da aldırmadı. O yine ayakta, yine aynı ruh ve heyecanla ilerlemek isteyen
düşmana darbeler indirmekle meşguldü. Geriye gitmedi. “ Son damla kanıma, son
gücüme kadar çarpışacağım.” Diyerek takımını, kahraman Mehmetleri terk etmedi.
Düşman taarruzunu
gittikçe artırıyordu. Durmadan takviye alıyor, her defasında kırılan taarruzunu
yeniden tekrarlamaya imkân buluyordu. Artık düşmanı bir mucize durdurabilirdi. Taburun
bütün gayret ve fedakârlığı, birbirini takip eden dalgalar halinde ilerleyen
düşmanı durdurmaya kâfi gelmedi ve düşman,
bir yılan soğukluğuyla mevzilerimize kadar yaklaşabildi. Düşman bu
sırada yorgun ve bitkin bir durumda, yaklaştığı siperlerimize hücum için
çalışıyordu. Biraz önce bir cehennem olan tepeyi, şimdi derin ve korkunç bir
sükûnet kaplamıştı. Yakın birliklerden duyulan tüfek, makineli tüfek ve top sesleri
olmasa burada bir muharebenin cereyan ettiğine kimse inanmazdı. Düşman;
dakikalar geçtiği halde halen hücuma kalkmıyordu. Bu sırada takımına süngü
taktırmış ve bombalarını hazırlatmış bulunan Hamdi- “ Bu tepeyi onlara veya
bize mezar yapacağım.”
Diyerek,
onların hücumunu beklemeden bir aslan heybetiyle düşman üzerine atıldı. Bir
avuç Mehmet’in saldırışı, esasen maneviyatı bozulmuş düşmana şok tesiri yaptı. Önce
şaşıran düşman, biraz sonra çakal sürüsü gibi geldikleri mevzilerine kaçmaya
başladılar. Fakat bu sırada üçüncü bir kurşun Hamdi’yi, bu kahraman Türk subayını, artık
kımıldayamayacak hale sokmuştu. O yine geri gitmedi. Kendisini kuytu bir yere
götüren erlerine “ Arkadaşlarım. Bu tepeyi muhafaza ve müdafaa edeceğinize
eminim. Şehit olursam beni bu tepeye gömün ve hepiniz hakkınızı helal edin.” Dedikten
sonra; Allahın mağfiretine eren Hamdi’nin ruhu Sakarya şehitlerinin ruhuna
kavuşurken; takımının fedakar evlatları bu kır ve taşlıklı tepede ona mütevazı
bir mezar hazırlamış ve bütün sevdiklerinin göz yaşları arasında onun son
arzusunu yerine getirmişlerdi.
myolcu@ttmail.com