29 Mart 2013 Cuma

CUMHURİYET DÖNEMİNİN EN BÜYÜK KRİZİNİ YAŞIYORUZ


CUMHURİYET DÖNEMİNİN EN BÜYÜK KRİZİNİ YAŞIYORUZ  

Tarihi bazı konuları dile getirirken, insanların olaylara tepkisiz kalışına, figüran olarak kullanılmasına üzülür, bu sebeplerle başlarına kötü şeyler geldiğine kanaat getiririz.
 
Osmanlının son devrindeki: Balkan harplerindeki yenilgisi, Sarıkamış ve Enver Paşa olayı, Jön Türklerin icraatları, İttihat Terakki olayı, ülkemizde her on yılda bir olan darbeler;  ordunun siyasete karışması nedeni ile meydana gelmiş olaylardır. 

Siyaset adına ülkemizde işleyen mekanizma ve particilik adına dönen dolaplar, liderlik sultası, loca sultası, tarikat sultası, takım hizipçiliği ve buna benzer olaylar ile İnsanların akılları başlarından alınır, insanlar “ Büyükler bilir, biz bilmeyiz.” Diyen kişiler haline gelirler.  

Bir parti düşünün; önce senaryo gereği mazlum rolünü oynar. Mazlumların savunucusu kesilirler. Bir tarafdan’da bu parti,  koltuklarının altına verilen ajandanın gereklerini yerine getirir. 

Oyun kurucular hangi olayın, hangi parti döneminde nasıl gerçekleşeceğini tespit etmiştir. Herkes görevini yapar. Piyasaya kasetler çıkar, partinin başkanı yerinden olur. Partinin başına gelen ile kendilerine verilen görev değişir. Artık ülke sorunlarına, başka şekilde yaklaşılır. İktidar partisi ile görüşler, hedefler birleşir.  

Mevcut iktidarın 10 yıldır sürdürdüğü açılım politikaları sonunda; Kürtçülük hareketi geri dönülmez bir döneme gelmiş, bunun için şartlar hazırlanmıştır.

Dün darbe yaptırılan, laiklikten başka bir şey düşünmeyen bazı paşalar hapishaneye atılmış, böylece kalanlara gerekli gözdağı verilmiştir.  

Dolayısı ile bölücülüğe karşı çıkabilecek güçler etkisiz hale getirilmiş, bölücü hainlerin hareketleri, sadece seyredilir hale gelmiştir. Karşılarında ne yapıyorsunuz diye soracak güç, engel kalmamıştır. Pasifize edilmiştir.  

Bir şey daha yapılır. “ Cambaza bak cambaza denilerek, yurdumuz insanı cambaza bakarken,  dünyanın en pahalı elektriğini, akaryakıtını kullanarak, ceplerindeki parası aşırılır, ülke elden gider, cambazı seyrettiği için olanların farkına varmaz. 

Dün 12 Mart darbesinden sonra Diyarbakır cezaevinde, Kürtçülük hareketinin gelecekteki liderleri, elitleri yetiştirilir. Bu hapishanede başta Kürt dili olmak üzere, gazetecilik, hukuk, sosyoloji eğitimden geçerler. Hapisten çıktıklarında bu insanların her biri, Kürtçülük hareketini yöneten, taşıyan insan olurlar. 12 Eylül hareketi ile aynı ceza evine, PKK’nın militanları olacak kişiler doldurulur. Burada yatan kişilere onca işkence ve eziyet yapılarak, cezaevinden çıkanlar, PKK’nın yeminli militanı olurlar. Kimin sayesinde?  Bu hapishanelerin yöneticisi olan askerlerin, ajanda sahiplerinin sayesinde.

Dün askerlere darbe yaptıran ajanda sahipleri, bu gün askerleri hapse attırmıştır. Bundan sonra yaptıklarına, icraatlarına engel olacak güç kalmamıştır.  

 Paraya yön veren patronlar yerlerini korumuş, paralarının sıfırları çoğalmıştır. Devlete ait iktisadi teşebbüsler özelleştirme adına satılarak, yerli yabancı sermayenin eline geçmiştir. Zarar eden işletme tabi’i elden çıkarılır. Ama kâr eden köklü kuruluşlarda yok pahasına satılarak elden çıkarılmış, devlet küçülmüştür. Özelleştirme adına bu işlemlere maalesef devam edilmektedir.  

Kamu kurumlarının ihtiyacını karşılamak için, şehirlerin en lüks binaları kiralanmış, kamuya ait binalarda atıl durumda beklemektedir. Ankara’nın göbeğinde bulunan, statik açıdan kullanılmasında mahsur olmayan kamuya ait binalar yıkılarak, yerine yeni bina yapımına başlanılmış, milli servet boşu boşuna carcur edilmiştir. İngiltere ve Almanya’da 100 yıllık binalar halen ayakta olup, kullanılmaktadır. 

Bütün denenmişliğe rağmen,  kamuya yeni binek araçları alınıp savurganlığa devam edilmiş, her yıl alınan araçlara ve bunların bakımına yüklü paralar ödenmiştir. Tüm bu savurganlıklar nereye kadar devam edecek belli değil. 

Ülkemiz Cumhuriyet döneminin en büyük krizini yaşamaktadır. Bin yıllık geçmişi olan topraklarımız, ajanda sahiplerine peşkeş çekilmekte, geri dönülmez bir yola girilmektedir. Taviz vermenin de sonu yoktur. Arkasından başka talepler gelecektir. Bunlardan biriside, Azerbaycan’ın tekrar Rusya’nın tesir alanına girmesi söz konusudur. Bundan sonrada Ermenistan topraklarının büyümesi talebi gelecektir. 

Ajanda sahipleri bunları istemekte, mevcut iktidarda bunlara yeşil ışık yakmaktadır. Ermenilerin işgal ettikleri Karabağ da; camiler ahır haline getirilirken, Yunanlılar batı Trakya da camileri yıkıp yerine yenisinin yapılmasına izin vermezken, biz topraklarımızda Ermeni kiliselerini onararak hizmete açıyoruz. Ankara’da bulunan Sinagog’un, Büyükşehir Belediyesince tamiratına başlanacağı basında yer almaktadır. 

Cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımını, inşallah kayıpsız atlatır, düşmanların ekmeğine yağ sürmeyiz. Bunun içinde milletçe uyanmamız, olanları görmemiz gerekmektedir. 

Mustafa Yolcu