CUMHURİYET DÖNEMİNİN
EN BÜYÜK KRİZİNİ YAŞIYORUZ
Tarihi bazı konuları dile
getirirken, insanların olaylara tepkisiz kalışına, figüran olarak
kullanılmasına üzülür, bu sebeplerle başlarına kötü şeyler geldiğine kanaat
getiririz.
Osmanlının son
devrindeki: Balkan harplerindeki yenilgisi, Sarıkamış ve Enver Paşa olayı, Jön
Türklerin icraatları, İttihat Terakki olayı, ülkemizde her on yılda bir olan
darbeler; ordunun siyasete karışması
nedeni ile meydana gelmiş olaylardır.
Siyaset adına ülkemizde
işleyen mekanizma ve particilik adına dönen dolaplar, liderlik sultası, loca
sultası, tarikat sultası, takım hizipçiliği ve buna benzer olaylar ile
İnsanların akılları başlarından alınır, insanlar “ Büyükler bilir, biz
bilmeyiz.” Diyen kişiler haline gelirler.
Bir parti düşünün;
önce senaryo gereği mazlum rolünü oynar. Mazlumların savunucusu kesilirler. Bir
tarafdan’da bu parti, koltuklarının
altına verilen ajandanın gereklerini yerine getirir.
Oyun kurucular hangi
olayın, hangi parti döneminde nasıl gerçekleşeceğini tespit etmiştir. Herkes
görevini yapar. Piyasaya kasetler çıkar, partinin başkanı yerinden olur. Partinin
başına gelen ile kendilerine verilen görev değişir. Artık ülke sorunlarına, başka
şekilde yaklaşılır. İktidar partisi ile görüşler, hedefler birleşir.
Mevcut iktidarın 10
yıldır sürdürdüğü açılım politikaları sonunda; Kürtçülük hareketi geri dönülmez
bir döneme gelmiş, bunun için şartlar hazırlanmıştır.
Dün darbe yaptırılan,
laiklikten başka bir şey düşünmeyen bazı paşalar hapishaneye atılmış, böylece kalanlara
gerekli gözdağı verilmiştir.
Dolayısı ile bölücülüğe
karşı çıkabilecek güçler etkisiz hale getirilmiş, bölücü hainlerin hareketleri,
sadece seyredilir hale gelmiştir. Karşılarında ne yapıyorsunuz diye soracak güç,
engel kalmamıştır. Pasifize edilmiştir.
Bir şey daha yapılır.
“ Cambaza bak cambaza” denilerek, yurdumuz insanı cambaza bakarken, dünyanın en pahalı elektriğini, akaryakıtını
kullanarak, ceplerindeki parası aşırılır, ülke elden gider, cambazı seyrettiği
için olanların farkına varmaz.
Dün 12 Mart darbesinden
sonra Diyarbakır cezaevinde, Kürtçülük hareketinin gelecekteki liderleri,
elitleri yetiştirilir. Bu hapishanede başta Kürt dili olmak üzere, gazetecilik,
hukuk, sosyoloji eğitimden geçerler. Hapisten çıktıklarında bu insanların her
biri, Kürtçülük hareketini yöneten, taşıyan insan olurlar. 12 Eylül hareketi
ile aynı ceza evine, PKK’nın militanları olacak kişiler doldurulur. Burada
yatan kişilere onca işkence ve eziyet yapılarak, cezaevinden çıkanlar, PKK’nın
yeminli militanı olurlar. Kimin sayesinde? Bu hapishanelerin yöneticisi olan askerlerin,
ajanda sahiplerinin sayesinde.
Dün askerlere darbe
yaptıran ajanda sahipleri, bu gün askerleri hapse attırmıştır. Bundan sonra
yaptıklarına, icraatlarına engel olacak güç kalmamıştır.
Paraya yön veren patronlar yerlerini korumuş,
paralarının sıfırları çoğalmıştır. Devlete ait iktisadi teşebbüsler
özelleştirme adına satılarak, yerli yabancı sermayenin eline geçmiştir. Zarar eden
işletme tabi’i elden çıkarılır. Ama kâr eden köklü kuruluşlarda yok pahasına
satılarak elden çıkarılmış, devlet küçülmüştür. Özelleştirme adına bu işlemlere
maalesef devam edilmektedir.
Kamu kurumlarının
ihtiyacını karşılamak için, şehirlerin en lüks binaları kiralanmış, kamuya ait
binalarda atıl durumda beklemektedir. Ankara’nın göbeğinde bulunan, statik
açıdan kullanılmasında mahsur olmayan kamuya ait binalar yıkılarak, yerine yeni
bina yapımına başlanılmış, milli servet boşu boşuna carcur edilmiştir.
İngiltere ve Almanya’da 100 yıllık binalar halen ayakta olup, kullanılmaktadır.
Bütün denenmişliğe
rağmen, kamuya yeni binek araçları alınıp
savurganlığa devam edilmiş, her yıl alınan araçlara ve bunların bakımına yüklü
paralar ödenmiştir. Tüm bu savurganlıklar nereye kadar devam edecek belli
değil.
Ülkemiz Cumhuriyet döneminin en büyük krizini
yaşamaktadır. Bin yıllık geçmişi olan topraklarımız, ajanda sahiplerine peşkeş
çekilmekte, geri dönülmez bir yola girilmektedir. Taviz vermenin de sonu yoktur.
Arkasından başka talepler gelecektir. Bunlardan biriside, Azerbaycan’ın tekrar
Rusya’nın tesir alanına girmesi söz konusudur. Bundan sonrada Ermenistan
topraklarının büyümesi talebi gelecektir.
Ajanda sahipleri
bunları istemekte, mevcut iktidarda bunlara yeşil ışık yakmaktadır. Ermenilerin
işgal ettikleri Karabağ da; camiler ahır haline getirilirken, Yunanlılar batı
Trakya da camileri yıkıp yerine yenisinin yapılmasına izin vermezken, biz
topraklarımızda Ermeni kiliselerini onararak hizmete açıyoruz. Ankara’da
bulunan Sinagog’un, Büyükşehir Belediyesince tamiratına başlanacağı basında yer
almaktadır.
Cumhuriyet tarihinin
en büyük bunalımını, inşallah kayıpsız atlatır, düşmanların ekmeğine yağ sürmeyiz.
Bunun içinde milletçe uyanmamız, olanları görmemiz gerekmektedir.
Mustafa Yolcu