TARİHİN
ŞEREF LEVHALARI- 13
YÜZBAŞI
AGÂH
26
Ağustos 1922; düşmanın kuvvetli tahkim ve altı ayda zapt edilemez dediği, Afyon
mevziini, kahraman ordumuz ve onun mütevazı mensupları, bütün matematik
hesapları alt üst ederek, bir günde ele geçirmişlerdi. Bu gün; hiçbir
muharebede görülmeyen orantısızlık altında fakat manen, eşi bulunmaz bir varlık
olan ordumuz, tarihin en büyük ve kesinlikle ortadan kaldırma savaşına başlamış
bulunuyordu.
26
Ağustos sabahı; Türk toplarının engin gümlemeleri arasında, gücünün son
haddine, kanının son damlasına kadar zafer için yemin etmiş alaylarımız ,
düşmanın şiddetli mukavemetine ve kesif ateşlerine rağmen hedeflerine devamlı
ilerliyorlardı.
36.
Alay; Büyük kalecik kuzeyinden kurt kaya tepesi gerilerine saldırı emri
verilmişti. Alaya mensup 2. Tabur, düşman ateşinin en tesirli olduğu bir
bölgede önce dik yamaçlardan inecek ve ondan sonra saldırıya geçecekti.
6. Bölüğün arazisi daha kötü idi. Taşlık, dik ve
açıktı. Buradan ilerlemek çok kayıp’a sebep olurdu. Yüzbaşı Agâh gözü gibi
sevdiği bölüğünden, bir tek erinin burnunun sebepsiz kanamasına tahammül
edemezdi. O; bütün kuvveti ile düşmana sokuluncaya kadar, Mehmetlerin üzerinde
kanadını germiş bir kartal; fakat düşmanla boğazlaşmaya başlayınca, son erine
kadar bölüğünü kıskanmayan ve o zaman; yalnız aldığı vazifeyi düşünen bir
askerdi.
Yüzbaşı, bölüğünü önce sırtın gerisinde
hazırladı. Sonra iki takımın avcı kolunu sokarak dereye koşmalarını emretti.
Takımlar harekete geçtiler, düşman ateşinin çoğunu tepeye toplamıştı. O; bu
cehennemi ateş altında, sakin, vakur, ortada bir şey yokmuş gibi ayakta,
takımının hareketini takip ediyordu. Arada sırada, başçavuş! Sağdaki merkezden, Hasan Çavuş! Geri kaldın
diyerek
Yanlış hareketlere müdahale ediyor ve düzeltiyordu.
Düşmanın gittikçe şiddetlenen ateşi altında; bir tek erinin burnunu kanatmadan
hareketlerine devam eden bölük, onun kahraman Yüzbaşısını gören Alay komutanı
bile, bu kahramanı seyre daldı. Alay komutanı, Agâh’ı çok iyi tanırdı. O; bölüğüyle aldığı bu vazifeyi en mükemmel
şekilde başaran bir yiğitti. Canını sakınmaz, bölüğü için titrer, itaatkâr,
kadirşinas, üstlerine karşı hürmetkâr, inancına bağlı idi.
Bölük
zayiatsız ateş hattına girmişti. Tabur komutanı Agâh’ın yanına gelmiş, son
emirlerini veriyordu. O; sağanak gibi yağan düşman ateşinden komutanını korumak
için önüne geçmiş, vücudu ile ona siper oluyordu.
Binbaşı, bu fedakâr subayına gülümsedi ve “ Agâh
senin vücudun bu memleket için benden daha kıymetlidir yavrum. Yanıma gel.”
Dedi. Agâh kıpkırmızı olmuştu. Saldırı başlamıştı.
Mehmetler
kurulmuş saat düzeniyle, saldırıya devam ediyorlardı. Düşman, gittikçe artan
bir şiddetle, ilerleyen birliklerimiz üzerinde ateşlerini topluyor ve
birliklerimize çok zayiat verdiriyordu. Akşama kadar devam eden muharebede bir
netice alınamadığından Alay komutanı saldırıyı kesmeye ve 27- 28 gecesi tepeyi
baskınla ele geçirmeye karar verdi. Derhal tertibat alınıyor, Yüzbaşı Agâh’ın
bölüğü ihtiyatta, bölük 26 Ağustosta hareketlerden çok yorulmuştu. Dinlenmeye
ihtiyacı vardı. Vakit gece yarısı, Alayda hummalı bir faaliyet var. Agâh
soruyor;
- Ne var?
- Tepeyi
baskınla ele geçireceğiz.
Agah, sapsarı oluyor ve hemen koşuyor, haritasına
eğilmiş dalgın, yapılacak hareketi düşünmekte olan Alay komutanının karşısına
dikiliyor ve
- Komutanım,
baskına bölüğümle katılmayı ricaya geldim.
Alay komutanı başını kaldırdı, karşısındaki
bölüğün kahraman subayı Agâhtı.
- Fakat
senin bölük dünkü taarruzda epey kayıp verdi Agâh.
- Komutanım,
iki senedir bu günleri görmek için çarpıştık. Eğer; bu yolda, bölüğümle, bu
şerefli vazife için ölmek alnımıza yazılmışsa bu; benim ve bölüğüm için ne
mutlu, rica ediyorum, bizi bu şereften mahrum etmeyin.
Alay komutanı düşündü, bu yiğidi alıkoymak onu
zillete mahkûm etmek demekti.
- “Peki,
Agâh taburuna katıl.”
Agâh, sevincinden çılgına dönmüştü. Komutanına
teşekkür etti. Derhal bölüğüne müjdeyi vermeye gitti.
Bir saat sonra, karanlıkta, sessiz ilerleyen
Mehmet’ler başlarında kahraman komutanları, mevziiye yaklaşıyorlardı. Düşman
durmadan ateş ediyor; hedef seçmeden, rastgele ateş ediyorlardı. Bu sırada
serseri bir kurşun’da bu yiğitin kalçasına çarptı. Yaralandığını anlamıştı,
fakat hissettirmedi, sarsılmadı, yarasını sarmak ihtiyacı duymadı, sadece biraz
topalladı, işte o kadar. Bölük yerleşmiş, yüzbaşı emirlerini vermişti. Hücuma
bir saatten fazla zaman vardı. Bir kayanın dibine çöktü, yarasını sardı,
habercisine sessizce, hasan; Başçavuşu çağır. Dedi.
Birkaç dakika sonra sürünen bir gölge başçavuşun
sesi “buyur komutanım?” diyen ses duyuldu.
-Mustafa, yanına üç er al, düşmanın tel
örgülerini kes!
- Başüstüne komutanım.
Mustafa fırladı, birkaç dakika sonra tepeye doğru
sürünen birkaç gölge ve arkasından düşmanın şiddetli ateşi başladı. Agâh,
vazifenin yapılacağından emindi.
Mustafa döndü; “ her şey hazır yüzbaşım.” Dedi.
Saat 4.30; hücum başlıyor, bölük sessizce
ilerliyor. Ateş yasak, süngü ile savaşılacaktı. Düşmana 30- 40 metre kalmıştı.
Yaralı aslan bacağını sürçmeden, akan kana bakmadan ilerliyor. Gittikçe
yaklaşıyorlar; birden yüzlerce bombanın gümbürtüsü ve arkasından bir çığın
devrilmesi gibi yüzlerce Mehmet düşman siperlerine saldırdı.
Sabahın alaca karanlığında tepelere akseden,
Allah, Allah sesleri ve süngü şakırtıları arasında muzaffer bölük, Kurt kaya’yı
almıştı.
Başçavuş Mustafa, bir düşman erinden aldığı bomba
tüfeğinin hunisine işaret fişeği koyuyor ve henüz açılmaya başlayan karanlıklar
içinde; kahraman bölük, zaferini bütün tümene ilan ediyordu.
Düşman perişan kaçıyor, yüzbaşı halen ayakta,
hiçbir şeyi yokmuş gibi bölüğe yeni tertipler aldırıyordu. Erler farkına
varamadılar. Başçavuş sokulacak gibi oldu, yüzbaşı derhal; Mustafa yaralıları
geriye taşıttır, bölüğün bu sadık yılmaz çavuşu, gözü arka da aldığı vazifeye
doğru koştu. Onlar, onu; Nasuhçal’da da görmüşlerdi. Aldığı iki yara ile ne
sargı yerine gitti ve nede ah! Dedi. Cebindeki sargı paketini çıkardı. Sadık
çavuşu çağırdı ve sar şu kolumu, derken diğer koluyla ateşe devam ediyordu.
Birden yüzbaşının gür sesi duyuldu: Takip!
İleri fırladı ve yamaçtan yuvarlanırcasına
koşmaya başladı. Sabah olmuştu. Kaçan düşman tutunamıyordu. Canını kurtarmak
için bütün ateşini Kurt kayaya topluyordu. Bu sıra da bölüğün önünde patlayan
bir mermi ve arkasından Yüzbaşının sendelediği görüldü. Bir eliyle ileri
işaretini verirken önce çöktü. Kanlı yüzünü bölüğe çevirdi ve tek söz
söylemeden alayın bu kahraman evladı, gözlerini ebediyen hayata kapadı.
Bölük durmadı, bir sel gibi akarken bir tufan
oldu. İNTİKAM, Yüzbaşılarının açtığı zafer yolunda intikam için; daima batıya
doğru takibe devam etti.
ŞEHİTLERİN GAZİLERİN RUHUNA FATİHA.
myolcu@ttmail.com