25 Mayıs 2025 Pazar

EDİRNE DE MEHTER TAKIMI

 EDİRNE DE MEHTER TAKIMI

Edirne ye TRT’den görevli olarak giden Nuri Şahin ve ekibi, Edirne’yi tanıtabilmek için çekim yapmıştı. Nuri bey Edirne ile ilgili olarak şunları anlattı;  

Osmanlı İmparatorluğu'na 92 yıl başkentlik yapan Edirne'de, mehterhane ve Mehterbaşı Mezarlığı'nın bulunduğuna dikkate alınarak, Edirne'de yeniden bir mehter takımı kurulması gerekiyordu. Osmanlı imparatorluğu döneminde, ordunun mehter takımı eşliğinde 600 yıl süresince, Edirne'den seferlere çıkmıştı.

 Edirne'nin kültür ve tarih merkezi olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Dünyanın en eski spor organizasyonu olan, 600 yıllık Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nde 20 davul, 20 zurna görev yapmakta. Kırkpınar'la birlikte bu gelenek de yaşayacak ve yaşatılacak. Davul-zurna ekibini eğitmek ve bir arada tutmak için, aynı kişilerden bir mehter takımı da kurulabilir diye düşündüm. Serhat şehri Edirne’mizde, Osmanlılar döneminde bir mehterhane bulunmaktaydı. Edirne'de Mehterbaşı Mezarlığı da var. 

Selimiye camii şehrin merkezinde olup, bütün yollar Selimiye camiine çıkmaktadır.”

Bu düşünce ile mehter takımı temin edip, mehter gösterisi ile, şehirde çekim yapmak çabasına girdik. Edirne de mehter takımı yoktu. Mehterin olduğu en yakın şehir de Balıkesir idi. Oradaki de tam değil, noksan elemanları vardı. Balıkesir ile irtibata geçerek, Mehter takımlarının bir süreliğine Edirne ye gelmesini istedik. Mehterin kadro sayısını, malzemelerini öğrenerek, noksanları tamamlamak çabasına girdik. Elemanları tamamlamakta güçlük çekiyorduk.

Edirne’ne çok miktarda Romanlar yaşamaktadır. Bunlar genellikle düğünlerde çalgı çalmakta ve şarkı türkü söylemektedir. Mehtere katılmaları için bunlara teklif götürdüğümde, hemen kabul edip, verilen görevi üslendiler. Cuma günü Selimiye camiine gittiğimde, mehtere aldığımız tüm romanların abdest alıp, namaza hazırlandıklarını gördüm. Mehter onlara ayrı bir haleti ruhiye vermişti. 

Mehter dünyanın en eski, askeri bandosudur, Çalgı olarak çevgen boruna, kare davul, zurna ve zil bulunur. Günümüzde en ünlü mehter takımı Fatih ve Eyüp mehteran bölükleridir. Osmanlı Devleti’nde; ha zerde (sulh de) askeri ruhu canlı tutmak, seferde askerin cesaretini arttırıp düşmana korku vermek için kurulan askeri mızıka teşkilatıdır. Mehter kelimesi pek ulu manasına olup, çoğulu mehterandır.

Mehter Türk kültüründe dost, sevgi, birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehteri kendine has özellikleri ile korumak, yaratmak gelecek Nesil’e bırakmak her Türk’ün görevidir.


Mustafa Yolcu

Mehter Marşı


Artar Cihatla Şanımız

 

Artar cihadla şanımız

Fahr-i Resûl sultanımız

Ser-i bize insani Hak

Uğrunda aksın kanımız.

 

Osmanlıyız, Osmanlıyız

Ünvanli, namlı, şanlıyız

Allah deyu harb ederiz

Var nusrete imanımız.


 Ceddin Deden

 

Ceddin deden, neslin baban

En kahraman Türk milleti

Orduların, pek çok zaman

Vermiştiler dünyaya şan.

 

Türk milleti, Türk milleti

Aşk ile sev milliyeti

Kahret vatan düşmanını

Çeksin o mel'un zilleti.


14 Mayıs 2025 Çarşamba

TÜRK BOĞAZLARI VE KANAL İSTANBUL

 TÜRK BOĞAZLARI VE KANAL İSTANBUL(1)

Kanal İstanbul’u anlamak için Türk Boğazlarını ve Montrö Sözleşmesini anlamak gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti uluslararası zeminde yıllardır İstanbul ve Çanakkale
Boğazları için Türk Boğazları tanımlamasını yapar ve bu tanımlamanın yerleşmesi için gayret gösterir.
Zira İstanbul ve Çanakkale Boğazları tamamıyla Türkiye Cumhuriyetinin hükümranlık alanı içindedir ve dolayısıyla Türk topraklarıdır.
Marmara Denizi ise uluslararası bir deniz değil bir milli iç denizdir.
Türk Boğazları ve Marmara Denizi bir bütün olarak mütalaa edilir. isimlendirmeleri de Türk cümle kuruluş mantığına göre İstanbul + Boğazı ve Çanakkale + Boğazı şeklindedir. Boğaz İstanbul - Boğaz Çanakkale değildir.
Türk Boğazları Karadeniz’e komşu ülkeler, Karadeniz’e Tuna nehrinin yatağını Kullanarak bağlanmak isteyen Avrupa ülkeleri ve Odesa’dan Baltık Denizine bağlanmak isteyen Baltık Ülkeleri ile diğer ülkeler bakımından stratejik önemi yüksek konumdadır. O nedenle sadece günümüzde değil tarih boyunca gündemde olmuştur. Her ne kadar Osmanlı döneminde Türk Boğazlarının önemi yeterince kavranamamış olsa da Montrö ile Türkiye için hayati değer kazanmıştır.
Farkına varılması gereken kritik önemde bir jeopolitik ve jeostratejik değerdedir.
Tarihi süreç içinde Türk Boğazlarından geçiş rejimi dört ayrı dönem olarak ele
Alınabilir. Bunlar sırasıyla şunlardır;
1. Osmanlı Devletinin boğazlar üzerinde her türlü egemenliğini kullandığı ve
tek taraflı olarak belirleyici olduğu 1453’den 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşmasına kadar olan dönem birinci dönem olarak kabul edilir.
2. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile 1829 tarihleri arasındaki dönem ikinci
dönem olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde Osmanlı tek kural koyucu
olma gücünü yitirmiştir. 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile
Osmanlının boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona erdirilmiştir.
3. Üçüncü dönem 1841 yılında imzalanan Londra Sözleşmesinden 1923 Lozan
Antlaşmasına ek Lozan Boğazlar Sözleşmesinin kabulüne kadar devam
etmiştir. Bu dönem Osmanlı’nın tüm egemenlik yetkilerinin yok edildiği bir
dönem olup Boğazlar tüm ticaret gemilerine açık hale getirilmiştir. Birinci
Dünya savaşından yenik çıkılması nedeniyle de Osmanlı Devleti bu defa
mütareke şartları Boğazları savaş gemilerine de açmak zorunda
kalmıştır. Artık Osmanlı adı olan ancak hükümranlık hak ve yetkilerini
kullanamayan bir durumdadır.
4. Lozan Antlaşmasına ek olan 1923 Boğazlar Sözleşmesi ile başlayan ve
Montrö’ye kadar devam eden dönem dördüncü dönemdir.
Buna göre; Boğazların her iki yakası askerden arındırılacak ve başkanı Türk olan bir kurul tarafından yönetilmiştir. Bu kurulun çalışmaları Milletler Cemiyetini güvencesi kontrolü altında gerçekleştirilmiştir.
Buna göre barış zamanında askeri olmayan gemiler ve uçaklar (hava sahası da, kullanıma açıktır) boğazlardan geçebilecektir. Adalar dahil tüm Marmara Denizi askersiz olacaktır.
Türk Boğazlarının bugünkü hukuki durumu 20 Temmuz 1936’da imzalanan
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir. 09 Aralık 1936’da yürürlüğe giren sözleşme; Türkiye, Sovyetler Birliği, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Fransa, Yugoslavya, İngiltere, Avustralya tarafından imzalanmıştır. Daha sonra 1938 yılında İtalya sözleşmeye dahil olmuş, Japonya ise 1951 yılında tüm hak ve menfaatleriyle birlikte sözleşmeden çekilmiştir.
Sözleşme, Türk Boğazlarından geçiş yapmak isteyen yabancı bayraklı ticaret gemileri ile Karadeniz’e giriş ve Karadeniz’den çıkış yapmak isteyen yabancı savaş gemilerinin hukuki durumlarını düzenleyen yegane belgedir.
Montrö rejimi Türk Boğazlarının milli boğaz olma özelliğini korumuş ve
Türkiye’nin yetkisi esas alınmıştır. Benzer özelliklere sahip Macellan (GüneyAfrika’nın en gü neyinde), Grönland İle İzlanda arasındaki Danimarka Boğazı ve Åland Boğazı (Güneybatı Finlandiya’da Aland Denizinin doğusundadır) gibi istisnai özellik taşıyanlardan daha fazla yetkiyi Montrö Anlaşması ile Türkiye kazanmıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği ve kontrol yetkisi yeniden tesis edilmiştir. Bu kapsamda, Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile kurulmuş olan Boğazlar Komisyonu kaldırılmış ve Komisyonun yetkileri Türkiye
Cumhuriyetine aktarılmıştır (md. 24/1).
Montrö Anlaşmasının Türkiye’ye sağladığı avantajlar ve askeri bakımdan önemi bilinmeden İstanbul Kanalı (Kanal İstanbul ifadesi İngilizce düşünülüp konulan bir isimdir ve Türkçe dil kurallarına aykırı olduğu için İstanbul Kanalı ifadesi kullanılacaktır) hakkında düşünce üretilemeyeceği öncelikle kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu nedenle Montrö’nün askeri bakımdan önemli olan birkaç maddesine değinmek gerekir.
Montrö Anlaşmasının 19. Maddesi, harp hali ve barış zamanında yabancı savaş gemilerin geçişi ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; Karadenize kıyıdaş Devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da
satın aldıkları denizaltılarını, Türkiye’ye vaktinde haber verilmişse,
deniz üslerine katılmak üzere Boğazlardan geçirme hakkına sahip
olacaklardır.
 Boğazlardan geçecek tüm yabancı deniz kuvvetlerine ait deniz
vasıtalarının toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacaktır.
 Karadeniz kıyıdaşı olmayan bir ya da birkaç Devlet, bu denize,
insancıl bir amaçla deniz kuvvetleri göndermek isterlerse, bu
kuvvetin toplamı hiçbir varsayımda 8.000 tonu aşamaz.
 Karadeniz'de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş
olmayan Devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmibir günden çok
kalamayacaklardır.
Savaş gemilerinin savaş halindeki durumlarıyla ilgili esaslar 19. maddenin 2.fıkrası ile düzenlenmiştir. Bu Fıkraya göre;
- Saldırıya uğramış bir Devlete ve Türkiye;yi bağlayan bir karşılıklı yardım
antlaşması gereğince yapılan yardım durumları dışında savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasak olacaktır.
- Karadeniz;e kıyıdaş olan ya da olmayan Devletlere ait olup da bağlama
limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, kendi limanlarına gitmek
maksadıyla boğaz geçişi yapabilirler.
- Savaşan Devletlerin savaş gemilerinin Boğazlar;da herhangi bir el
koymaya girişmeleri, denetleme (ziyaret) hakkı uygulamaları ve başka herhangi bir düşmanca eylemde bulunmaları yasaktır.
- Savaş zamanında, Türkiye savaşan ise, savaş gemilerinin geçişi
konusunda Türk Hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir.
- Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karsısında sayarsa,
Türkiye savaş durumu geçiş rejimini uygulamaya başlayacaktır.
 Savaşan tarafların harp gemilerinin geçişi yasaktır. Savaşan
taraftarlarla ilgili yasaklamayı gevşeten üç istisna durum vardır.
Bunlar;
• BM;nin alacağı ortak karar çerçevesinde yürütülecek
harekatta savaş gemileri geçebilir.
• Bağlama limanlarından ayrılmış, Karadenize kıyıdaş
devletlerin gemileri dönmek için boğazları kullanabilir.
• Türkiye;nin taraf olduğu yardım sözleşmesinin hükümlerine
göre geçebilirler.Bu üç istisna dışında, savaşan devletlerin savaş gemilerinin geçmesi söz konusu değildir.
 Ayrıca Boğazlarımız ve hava sahamız geçiş bildiriminde bulunmak
Şartıyla, sadece sivil hava araçlarının uçuşlarına açıktır.
Montrö’nün Türkiye’ye sağladığı bu kadar önemli imkan varken bunun farkında olunması gerekir . Nitekim Küresel güçlerin Karadeniz’e yönelik stratejilerinin önündeki en önemli engel, büyük oranda Türkiye’nin söz sahibi olduğu Montrö sözleşmesi ve bu Sözleşme ile Türkiye’nin elinde bulunan yetkilerdir. ABD ve onun yörüngesindeki ülkelerin Montrö nedeniyle, Türk Boğazlarında ve Karadeniz’de istedikleri gibi hareket edemiyor olmaları ülkemizin yakın gelecekte önüne çıkarılabilecek önemli problemlerin birinci sırasını işgal edecek özellik taşımaktadır. Ayrıca Çin’in, Hindistan’ın hatta İslam Arap ülkelerinin zaman
zaman rahatsızlıklarını dile getirdikleri bilinmektedir. ./..
Mustafa Yolcu

9 Nisan 2025 Çarşamba

BARIŞ HAREKETİ

 BARIŞ HAREKETİ

Barış hareketi; belli bir savaşı ya da çatışmayı bitirmeyi, insanlar arası

şiddeti en aza indirmeyi amaçlayan bir toplumsal harekettir.

Barış ülkemizde, bölücülerin sık sık kullandığı ve istismar ettikleri bir

kavramdır. Ülkede anarşiyi zirve yaptırırlar, sonra da barış ortamı

oluşturacağız diye riyakarlık yaparlar.

Savaş olmayan, ayrım bulunmayan ülkemizde, eline silahı alıp dağa

çıkanlar; barış teranesini ortaya atıyorlar.

PKK denilen hareket, yurdumuz da çoğunluğunu Müslüman Türk

sandığımız dönmelerin, Ermenilerin güdümünde ve yönlendirmesinde

bulunmaktadır. Ermeni tehcirinde, güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan

Ermeniler, Kürt kimliğine bürünerek kendilerini kamufle etmişlerdir.

Kürt kimliği altında PKK ya öncülük etmekte, parti dernek kurup, sokak

hareketlerini yürütmektedirler. Bu kimlikle milletvekili, bakan, Genel

Kurmay başkanı, Kuvvet Komutanı, Cumhurbaşkanı olup, kamunun tüm

kademelerinde yer aldılar. Bölücü hareketleri kurdurup yöneten

emperyalist devletlerle iş birliği yaptılar. Onlar adına vekaleten silahlı

saldırılar düzenlediler. İsrail’in ilan ettiği Arzu mevut Yahudilik haritası ile,

Kürdistan haritası aynı toprakları içine almaktadır. Ermenistan’ın Büyük

Ermenistan ve buraları mutlaka almamız gerekir dedikleri coğrafya ile de

sözde haritaları kesişmektedir. Bu tesadüf değil, aynı mahreçler tarafından

yönetilmenin sonucudur.

Bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Kız alıp, kız vermişiz. Akraba

olmuşuz. Büyük devletler kurmuş olmanın psikolojisi ile etnik kimlikler

bizler için önemli değildir. Anayasal olarak herkes aynı haklara sahiptir.

Vatandaşlarımız etnik kökenine bakılmaksızın DERNEK, PARTİ KURABİLİR.

Bunların genel başkanı bile olabilir. Televizyon, radyo yayıncılığı yapabilir.

Her vatandaşımız ikamet, seyahat, eğitim ve mülkiyet ticaret gibi genel

haklara sahiptir. Kimse sen şuralısın, şu etnik guruptansın diye bir

kısıtlamaya tabi olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının refah seviyesini artırmak için bölge

ayrımı gözetmeden yatırım yapmaktadır.

Benim ilim Çorum’a yapılmayan oto yolları, Güneydoğu Anadolu

bölgesine yapılmış, kamu yatırımları buralara akmıştır. Ankara’ya 210 km.

uzakta bulunan İskilip ilçemize uygun bir yol bağlantısı halen

yapılmamıştır. Güneydoğuda ise yapılan otobanlar ile yol sorunu

kalmamıştır. Birçok hava alanı yapılmıştır.

Bütün bu saydıklarımızdan sonra, DEM partinin sözcüleri sahte barış

çığırtkanlığı yaparak, hastalıklı beyinlerinin ürettiği hayali meseleleri


kamuoyunun gündemine getirmektedirler. Benim insanım eline silahı alıp

dağa çıkmadı, binlerce köyü mezrayı basıp çocukları, yaşlıları kadınları

kısaca masum insanları benim yanımda yer almıyorsun diye öldürmedi.

Bütün bunları çoğunluğu Ermeni kökenli PKK yapmıştır. Benim insanımın

Kürt kardeşleri ile bir derdi yok. Kürt kardeşi ile birlikte sorunsuz yaşıyor.

Ermeni kökenli PKK lılar, sorunun kaynağı olmuştur. Onlar benim milletime

hınç dolular. Her fırsatta öç almak peşindeler.

Barış neyin barışı. Bu ülkede uyuşturucu, silah, beyaz kadın ticareti, mafya

yapılanmasını yapan, Ormanları yakan, yapılan otellerde her melaneti

yapan sizsiniz. Devletten aldığınız teşvikleri iç eden sizsiniz. Türk

Bayrağına bu benim bayrağım değil diyen, İstiklal Marşı okunurken ayağa

kalkmayan, parti kongrelerinizde Türk Bayrağını asmayan sizsiniz. Sonra

da iki lafın arasında barış diyorsunuz. Peki bu neyin barışı. Ülkemizi

böldürmek için mi barış istiyorsunuz? Soyup soğana çevirmek için mi barış

istiyorsunuz?

Türk bayrağına, vatanına, İstiklal marşımıza saygısı olmayanlar, başka bir

vatan haritası ortaya koyanlar benim vatandaşım olup, ülkemin

imkanlarından yararlanamazlar.

Tabi köpeksiz köyde, değneksiz dolaşmak için BARIŞ aldatmacasına

sarılıyorsunuz. Bu millet sizin yalanlarınıza, aldatmacalarınıza

kanmayacaktır. Elbet bir gün yalanlarınız ortaya çıkacaktır.

MUSTAFA YOLCU- 08.04.2025

18 Ocak 2025 Cumartesi

Anne Baba sevgisi

 ANNE BABA SEVGİSİ

İnternette video izledim. Çocuk ana rahmine düşünce, cenabı Allah ile arasında şöyle konuşma geçiyor.

“Ey kulum seni dünya alemine göndereceğim.” Çocuk dermiş ki “Allah’ım beni niye dünya ya gönderiyorsun. Ben orada ne yapacağım?

Cenabı Allah’ta “Ey kulum merak etme, seni koruması için yanına bir melek göndereceğim. 

Çocuk- O melek kim, diye sorduğunda; Allah o meleğin annemiz olduğunu söylermiş.

Meleğimiz annelerimiz, babalarımız. Biz ne yapıyoruz. Yaşlandıklarında anne babamıza bakmıyoruz. Yalnız bırakıyoruz. Bizi besleyip büyütenleri, evimizin dışına atıyoruz.

Ben anne ve babasına ilgi ve alakasını sürdüren insanları takdir ediyorum. Tabi ki onlar yaşlandıklarında, yaptıklarını kendi çocuklarında bulacaklardır. 

İnsan karısının lafına uyarak, büyüklerine tavır almamalıdır. Aynı şekilde büyüklerinin lafına uyup, eşine karşı kötü olmamalıdır. Her iki sinin taleplerini dengede tutmayı bilmelidir.

Bir arkadaşım ile telefonda görüşürken, eşinin annesine bakmak için kendisinden ayrılıp, annesinin yanına gittiğini söyledi. Sesi buruk ve üzüntülü idi.

Eşler birbirlerine yaşlılıkta daha çok muhtaç. Hiçbir faktör ayrılığa neden olmamalı. Yaşlılık kapıya çattığında, insanın en iyi arkadaşı eşi oluyor. Çocukların torunların derdi ile uğraşmak, evin eksiği gediği ile uğraşmak, meşgalelerin başında geliyor.

Hava kuvvetlerinden emekli bir generalin eşi ile karşılaşmıştım. Çocukları yoktu. Yapayalnızdı. Eşinin sağlığında yurt dışına gitmişler. Balolarda gezmişler. Eşin vefatı ile yapayalnız kalmış. Resim ajandasındaki resimlere bakarak geçmişi yad ediyordu. Yaşlılar yurduna yerleşmeyi talep etti. Bu konuda yardımcı olduk. Evinin tüm eşyalarını, fakir fukaraya dağıttırdı.

Hayat böyle bir şey. Bütün canlılar doğar, büyür ve ölür. İki günlük dünyada anne ve babalarımız bize emanet. Onları kırmadan, sona gidildiğini unutmadan, onlara bakıp ilgilenelim. 

ANA BABA EVLADINA BÜYÜSÜN DİYE, ÇOCUKLAR ANA BABASINA “ÖMÜRLERİNİN SON DEMİNDE İYİ BAKALIM DİYE BAKAR.

Ana baba evladına bağı bağışlar. Çocuklar ana babasına bir salkım üzümü çok görür.                 


Mustafa Yolcu- 17.01. 2025