1 Haziran 2021 Salı
GÜZEL İSTANBUL
18 Mayıs 2021 Salı
İSKİLİP HATIRALARI-1
İSKİLİP HATIRALARI-1-
İskilip’te 1969 yılı idi.
Lise öğrenime yeni
açılmıştı.
Lise müdürü
Kemal Ceylan.
Okul öğrenime sabahçı
ve öğlenci olarak iki kademeli olarak devam ediyordu.
Yıllardır devam
eden bir uygulama ile okula gelindiğinde bazen saç kontrolü yapılır, üç numara
MAKİNA TIRAŞINDAN uzun olan saçlı öğrencilerin saçları, öğretmenlerin elindeki
makas ile kesilerek eşek tıraşı diye tarif edilen tıraş gerçekleştirilirdi.
Bizler saçımızın böyle kesilmesine razı olmazdık ama işi muzipliğe vurarak birbirimizin gülünç şekilde kesilmiş saçlarına gülerdik.
Tabi bundan sonra saçı kesilen talebenin yapacağı tek şey, okul çıkışı berbere giderek saçını 1. numara makine ile tıraş ettirmek olurdu. Çünkü makas ile saç derinden kesildiğinden başka türlü saç izi baştan silinmezdi.
Bu durumu bazen hocalarımızla tartışır, saçımızın uzatılmasına niye izin verilmediğini sorgulardık.
Hocalarımız saç uzatıldığında bakımının zorlaşacağını, gerekli temizlik yapılmadığında saçların bitleneceğini. Bu durumun önüne geçmek için saç uzatılmasına idarece izin verilmediğini bize izaha çalışırlardı.
1969’lı yıllarda İskilip’te evlerin büyük bir kısmı ahşap kâgir evlerdi. Ev ve çamaşır temizliği bu günlerde olduğu kadar gelişmiş deterjanlarla değil, çamaşır kili denilen toprakla, odun külü ile şaşmaz deterjanı denilen yeni çıkan deterjan ile yapılırdı. Gece yattığımızda tahtakuruları odaların duvarlarında gezinmeye başlardı.
Biti duymuştum
ama ne olduğunu bilmiyordum.
Orta ikinci
sınıfta bir arkadaşımızın sırtı kaşınmaya başlamış. Eve gittiğinde annesine
durumu aktarmış. Annesi sırtına baktığında bit olduğunu görmüş. Bunun üzerine
üzerinde bulunan bütün elbisesini çıkarttırarak kaynatmış. Arkadaşımızda bol
sabunlu, keseli banyo yapmış. Böylece arkadaşımız
bitten kurtuldu. Ama okula geldiğinde bir daha da önceden oturduğu arkadaşının
yanına oturmadı.
Bunlarda bizim
gerçeğimiz idi.
Gençtik,
başımızda kavak yelleri esiyordu.
Efendim nasıl
olurda bizim saçımız hocalarımız tarafından makas ile eşek tıraşı tabiri ile
kesilirdi.
Biz saçlarımıza gerektiği gibi bakamaz mı idik! Hem sonra görünüşümüz bozuluyor, fiyakamız kaçıyordu.
Sonunda lise müdürüne hitaben İ.L.Ö.B. ( İskilip Lisesi Öğrencileri Birliği ) başlığı ile mektup yazıldı.
İlk paragraf şöyle idi:
Sayın müdürüm.
Bizler İ.L.Ö.B.
olarak bu mektubu size yazıyoruz.
Bütün büyük
şehirlerde öğrenciler saçlarını istediği gibi uzatıyor. Onların saçlarına eşek
tıraşı reva görülmüyor da siz bizim saçlarımızı makasla kesip, bizleri gülünç
duruma düşürerek elinize ne geçtiğini sanıyorsunuz?
Aynı şekilde
sizin saçınız kesilse ne düşünürsünüz?
Saçımızın
uzatılmasına izin verin. Aksi takdirde birlik olarak okulu boykot edeceğiz.
İmza: İ.L.Ö.B.
Bu mektuptan
iki hafta sonra hafta sonu İstiklal marşı töreni yapılacaktı.
Okul müdürü Kemal Ceylan mutat konuşmasından sonra dedi ki: Çocuklar size bir müjde vereceğim. Okul idaresi olarak görüşerek saçlarınızın uygun bir şekilde uzatılmasına karar verdik. Yalnız saçlarınız fazla uzatılmayacak, temiz olacak.
Bunu duyunca bütün talebelerden büyük bir çığlık yükseldi. O zamanlar başımıza şapka takardık. Şapkalar havada uçuşmaya başladı. Müdür İstiklal marşını okutturarak hafta sonu tatiline girdik.
İskilip’te 1969 yılında lisede saç uzatmanın serbest bırakılmasının hikâyesi bu işte.
MUSTAFA YOLCU
1 Mayıs 2021 Cumartesi
ERMENİLERİN TÜRKİYE HESABI
26 Nisan 2021 Pazartesi
ERMENİLERİN TÜRKİYE HESABI
ERMENİLERİN TÜRKİYE HESABI
Amerika’nında Ermeni tehciri yalanlarını tanımasından sonra, ülke olarak daha uyanık olmamız gereken hususlar var.
RUSLAR işgal
ettikleri Anadolu’dan 1917 yılında çekilirken, yerlerine Ermenileri bırakıp
gittiler. Ermenilerde Türklere zulmedip, katliam yaptılar. Türkleri camilere,
binalara sokup yaktılar. Van şehrimizin yarısını yakıp yıktılar. Bir süre sonra
Ermenistan’a çekilirken, köyleri şehirleri yaktılar. Bu uygulamayı, Azerbaycan-
Karabağ’ dada yaptılar. Karabağ’dan çekilirken, binaları ateşe verdiler.
Baskıdan, zulümden canı yanan halkımızda, Ermenilere bunun hesabını sormaya çalıştılar.
Anadolu’da kalan Ermeniler, Kürt vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu bölgelerde Kürt kimliğine, alevi vatandaşlarımızı olduğu bölgelerde ise alevi kimliğine girerek kamufle olmaya çalıştılar.
Anadolu’da kalan çok miktarda Ermeniler, bu kimliklerde halen mevcut olup, PKK ve diğer şer güçleri ile faaliyetlerini devam ettiriyorlar. PKK’ nın yurdumuzdan koparmaya çalıştığı coğrafi saha, aslında Ermenilerin ilan ettikleri haritalarının sahasıdır.
Tanıştığım Vali ve Kaymakam arkadaşların hatırasını, sizlerle paylaşıyorum.
Kaymakamımızın ilk
görev yeri, Muş- Varto ilçesi oluyor.
Varto ve bölgesi önceden, Ermenilerin yerleşim yeri imiş. Çarşıya çıktığımda, 5 tane İstanbul plakalı, arazili yeni cipin bulunduğunu gördüm. Daireye geldiğimde görevlilere, bu ciplerin niye geldiğinin öğrenilmesini istedim. Daha sonra ciplerin ekip başı ile daireye dönen görevli, ciptekilerin Fransa’dan geldiğini. Varto’nun Yukarısındaki yaylada dedelerinin mezarı bulunduğunu, mezarlığı ziyaret edip bakımını yaptıracaklarını söylüyor. (Ermeni mezarlığı) Mezarlığa bakması için para verip, bakıcı tutmuşlar. Bakıcı hem mezarlığa bakıyor hem de koruyormuş.
Hatıra- 2
Bir gün ilçenin nüfus müdürü, Kaymakamın yanına çıkarak. “Kaymakamım nüfus kütüğü defterlerinin bazı sayfaları kesilmiş. Bize müracaat eden vatandaşların kütüklerini bulamayıp, nüfus kayıtlarını veremiyoruz.” Demiş. Nüfus kütükleri incelendiğinde, sayfaların kesildiğini görmüşler. Konu Nüfus işleri Genel Müdürlüğüne iletilince, müfettiş göndermişler.
Müfettişler, bundan
önceki müdürün zamanında, Ermeni olduğu sanılan kişilerin müdüre rüşvet teklif
ederek, Ermenilerin nüfus kütüğünde kayıtlı oldukları sayfaları imha ettiğini belirlemişler.
Varto’daki Ermenilerin çoğu, Fransa’ ya yerleşmişler. Buna rağmen nüfus
kütüklerinde izlerini kaybettirmenin, çabası içindeler. Çaba Anadolu’ da bulunan Ermenilerin izlerini
kaybettirme çabasıdır. Aynı şey Yozgat’ta da olmuş. Orada ’da Ermenilerin kaydı
bulunan nüfus kütüklerini yok etmişler.
Hatıra- 3
Osmaniye’de görevli iken, 200 kişi nüfusu olan bir köye, 500 kişilik kültür evi ve salonu yapıldığını bildirdiler. Bu işi kimin sübvanse ettiğini sorduğumda, İstanbul’dan bir kısım entelektüellerin inşaatı organize ettiğini öğrendim. Fransızların bölgede istihbarı olarak çalıştığını, bölgeyi halen kendi nüfus bölgeleri olarak tanımladıklarını öğrenmiştim. Görevlilere yapılan inşaatın ruhsatı var mı diye sordum, yok dediler. Binayı yıkın talimatını verdim ve yıktırdım.
Demek’ ki su uyuyor düşman uyumuyor. Yurt içinde ve dışında bulunan Ermenilerin, yurdumuzu hedef alan çalışmaları devam ediyor. Yöneticilerin uyanık olması gerekiyor.
Mustafa Yolcu- 26.4.2021
10 Nisan 2021 Cumartesi
Nihat İlhan Paşa
KIPRISTA
ÇOCUKLARI KUVET TE ŞEHİT EDİLEN
NİHAT
İLHAN PAŞA
1963
Yılın’ da Kıbrıs- Lefkoşe Türk askeri hastanesinde, binbaşı rütbesi ile görev
yapan cerrah Doktor Nihat İlhan’ın, Lefkoşe’de bulunan evine EOKA militanları Noel
gecesi baskın yaparak, üç çocuğu ile eşini katlettiler.
Amaç
adada bulunan tüm Türkleri katlederek, enosisi ilan edip, Kıbrıs’ı Yunanistan’a
bağlamaktı.
Ailesinin
katliamın’ dan haber alan Nihat binbaşı, Türk Büyükelçiliğine gitti. Büyükelçi
Nihat beye olayı anlattı.
Tabutlara
konan şehitler, Türkiye ye götürülmek üzere hava alanına götürüldü. Tabutlar uçağa
götürülürken, Rum gazetecide fotoğraf çekiyor, Tabutun üzerindeki Türk
bayrağının alınarak tabutun içinin fotoğrafını çekmek istiyormuş. Sinirlenen Nihat
Bey gazeteciye “Siz öldürdünüz, Türkün dirisinden korkuyorsunuz, ölüsünden demi
korkuyorsunuz, ne fotoğrafı çekiyorsun” demiş. Orada bulunan bir Türk subayı, elinde
bulunan tüfeğin dipçiğini, gazetecinin boynuna vurunca gazeteci yere yığılmış.
Yere düşen fotoğraf makinasını da ezmişler.
Cenazeleri
uçakla, memleketi Elâzığ’ a götürüp orada defnetmişler. Şehit cenazelerinde ne morarma
ne katılaşma olmamış. Yeni ölmüş gibi yaralarından kan geliyormuş. Nihat binbaşının çocuklarının EOKA militanlarınca
şehit edilmesi, Türkiye tarafından mihenk taşı olmuştur. Uçaklarımız giderek saldırgan
Rumları bombalamıştır.
Nihat
paşa daha sonra Ankara’ da görev almış, Tuğ General olarak emekli olmuştur. Ben
kendisini, Didim Engin sitesinde bulunan yazlığımız da komşumuz olarak tanıdım.
İnsan ve çocuk sevgisi ile dolu birisi idi. Evinin önüne diktiği çamlara da
çocuklarının ismini vermişti. İkinci kez evlendiği, doktor olan eşinden bir
oğlan ve kız olmak üzere iki çocuğu olmuştu. Oğlu Mustafa, Gazi Üniversitesi
tıp fakültesinde Profesör olmuş, kızı’ da öğretim görevlisidir. Nihat paşam yavaş yavaş konuşur, karşısındaki
insana huzur verirdi.
2006 Yılında
hastalanarak, Gülhane Tıp Fakültesine yatırılmış ve organ yetmezliği ile 92
yaşında vefat etmiştir. Cenazesi Elâzığ’a götürülerek, çocuklarının yanına
defnedilmiştir. Nihat paşam çocuklarına ve eşine kavuşmuştur. Memleketini çok
seven paşam, Elâzığ’ a bir daha ayrılmamak üzere kavuşmuştur.
Mustafa
Yolcu
10.04.2021
15 Şubat 2021 Pazartesi
ULAŞTEPE MAHALLESİ
ULAŞTEPE MAHALLESİ
İskilip’ in eski mahallelerindendir. Sağ tarafında Tabana mahallesi, Alt tarafta Akçay ve kale bulunur. Bünyesinden 3 tane belediye başkanı, Anayasa Mahkemesi Üyesi, 4 profesör, 6 doktor, birçok üniversite mezunu çıkmıştır.
Mahallenin ismi, Ulaş diye Türk boyundan insanların, İki oymak (aşağı oymak, yukarı oymak) halinde buraya yerleşmesinden kaynaklandığı bilgisine ulaşılmıştır. Çorum bölgesinde, ulaş boyu iki ayrı bölgeye yerleşmiş. Ulaş boyunun yerleştikleri yerler, dağlık ve ormanlık bölgeler olurmuş. İskilip’in önceden, gönnük dediğimiz yerden yukarısı tamamen ormanlıkmış. Hacı piri mahallesinin üst kısmında bulunan MÜFTÜ CAMİSİNİN ağaç özleri, bu bölgeden kesilerek getirilmiş.
Ulaş tepe mahallesinde delikanlılar, ergenlik çağını girmeden çarşıya inemezmiş. Yaşlılar ise, kayıncak taşı ile Aşağı taslı camisinin önünde otururlarmış. Aşağı taslıdaki devamlı akan acı su çeşmenin oluğundaki su, kış geceleri Osmancık Caddesine bırakılır, buradan Ulaş tepe köprüsüne kadar yol buz tutardı. Kışın akşama kadar çocuklar burada kızakla kayarlar, akşam olunca ’da büyükler, ağaç merdivenle kaymaya devam ederdi.
Küçükken mahalle arkadaşlarımla bende, buraya kaymaya gittim. İki sefer kaymayı denedim, ikisinde’ de kızağım altımdan kaydı gitti. Bir daha bura’ da kaymaya teşebbüs etmedim.
Çay pınarı denilen yerde KENEFÜ (CEMPERİN, İNEK PİSLİĞİNE BATIRILIP YIKANMASI) yıkanırdı. Burada akan acı su ile kenefü yıkanır kurutulur, eve götürülürdü. İpek ipinden ve pamuk ipinden dokunan bu mamuller, çember veya masa örtüsü olarak kullanılırdı. O zamandan kalan çemberler, İskilip’ lilerin evlerinde halen bulunur.
Çağıla giderken, yolun üzerinde bulunan çağıl çeşmesinden ağaç bardaklara doldurulan buz gibi sular, İskilip’ e getirilerek “BUZ GİBİ ÇAĞIL SUYU, 32 DİŞE GÖBEK ADDURUYU “diye bağırarak, Hüdüd emmi ve bir kolu çolak olan sucu Emin, çarşıda pazarda dolaşarak, eşeğin üzerine koydukları bardaklardan, bakır tasa çağıl suyunu doldurarak satarlardı.
Ulaş tepeli delikanlı
askere gitmek için, Askerlik Şubesine gider. Orada görevli sorar- Evladım
nerede oturuyorsun.
Cevap- Bazı bazı kayıncak taşında, bazı bazı bizim evin duvarının dibinde oturuyorum.
İlk defa çarşıya inen
delikanlı, ayakkabılarını koltuğunun altına alarak kıraathaneye girer. Demişler
ayakkabını giy. İkaz üzerine ayakkabılarını giymiş.
Ulaş tepe’ de Osmancık caddesinden yukarı çıkarken, Hüseyin Mıhcı’nın evinin yakınında HONDUM diye adlandırılan, kalaycılık, kelle paça üten bir kişi vardı. Belinde 2-3 metre kuşağı, başı gözü kirlenir, her akşam caminin abdest alınan çeşmesinde, elini sacını başını sabunla yıkardı. Han önü camisinden, aşağı mahalleye giderken yolun sağında, baraka gibi dükkânı vardı. Ona bazen (HONDUM, ÖRDEK, KAVUR ÇIRAĞI) diye bağırarak kızdırırlardı. Oda böyle bağıranlara küfrederdi.
Başını yıkamaya
gittiği bir akşam, başını eğip sabunladığında, başına mavi toz boya dökmüşler.
Başını yıkayım derken, başını yüzünü ellerini mavi boya ile boyamış. İşini bitirerek
gözünü açtığında, elinin kollarının mas mavi olduğunu görmüş. Bu işi yapanlar
gülmeye başlayınca, onları yakalamak isteyerek, arkalarından koşmuş ama
yakalayamamış. Başını birkaç kez daha sabunla yıkamış ama boya, başından çok az
gitmiş.
Dükkanında işini yapar, bazen’ de körüğünü çekerek ateşini alevlendirirdi. Kendi kellemizi ütmeye götürdüğümüzde, ateşin görüngünü biz çekerdik. Öldüğünde, belindeki kuşağının altında altın liralar bulduklarını söylemişlerdi.
Mahallenin meşhurları; Dokuz takım Hüseyin, Tarhana Aşının Ahmet, aldarakların Hüseyin, Eşkıya Hasan, Çekdi, Hörmetci, Telaşe vb. kişilerdi.
Eşkıya Hasan denen kişi, bağ bahçe koruması imiş. İskilip’ te birisinin kadına kıza kötü gözle baktığını duyarsa, onu yere yıkar, sopası ile dövermiş. Yüzü hiç gülmez, asık suratlı imiş. Kötü insanlara namı ile korku sarmış.
Oluklu köyünde
sarışın ve zayıf birisi vardı. Zaman zaman bizim dükkânın önünden geçip,
kasaplar arastasına giderdi. Bir gün, pirinç pazarında bulunan bizim dükkâna
gelerek babama” çorap eskisi (tiftikten örülen) alıyor musun.” Dedi. Babam
alıyorum deyince, belinde bulunan tiftikten örülen kuşağını çözüp, terazinin kefesine
koydu.
Babam kuşağı tartıp, parasını hesaplayıp adama parasını verdi. Adam tam gitmeye hazırlanırken babam- dur dedi. Ve bunu al diye kuşağı tekrar ona uzattı. Adam ben bunu sana sattım dese de babam, kuşağını beline sar dedi. Kuşağını tekrar beline sarıp, babama teşekkür edip gitti.
Babama bu adamın kim oluğunu sorduğumda; “Oğlum bu Oluklu köyünden, belalı birisidir. Birkaç kişiyi öldürüp, hapisten çıkmış. Oluklu köyünde, yaylımdaki sürüleri olan kasaplara gider, onlardan para ister. Vermezlerse diye sorduğumda, köydeki sürülerinin içine girerek 3-4 hayvanı bıçaklar oradan ayrılır. Çobanlar ne yapar? Korkularından sadece seyrederlermiş. Bu sebeple kasaplardan para istediğinde, harçlığını verip gönderirler.” Dedi.
Telaşenin Hüseyin emmi vardı. Onu küçüklüğümden beri tanırdım. Yolda hep hızlı yürür, bir işe koştururdu. Bir devre belediye başkanlığına aday oldu ama seçilemedi. Hangi garibin işi olursa telaşeye gelir, oda o işi halletmek için uğraşırdı. Ankara’ ya Bakanlıklara, TBMM iş nerede hal olacaksa oraya giderdi. Takım elbise, ütülü pantolonu, boynunda kravatı eksik olmazdı. Evinin geçimini nasıl sağlardı bilmiyorum.
Aşağı taslıda Şaban Hafız emmi vardı. Kendisi küçük yaşlarda hafız olmuş, birçok hafız yetiştirmiştir. Oğlu Mehmet Panal, aşağı taslıda bulunan evlerini şöyle anlatıyor. “Evimiz mahallenin ortak mülkü gibiydi. Ekmek yapan, pekmez kaynatan, bulgur kaynatan soluğu bizim evde alırdı. Avlumuzda işini görür evine giderdi. Mahallede iyi bir dayanışma vardı. Zenginin evinde ne varsa ne yenilirse, fakirin evine’ de giderdi. Yayık yayılır ayranı, inek buzalar avuz sütü, ekmek yapılır dürüm ekmek veya bazlaması, bağdan bahçeden gelen sebze meyveler tüm komşulara dağıtılırdı. Dut, kaysı, kiraz gibi meyvelerin çarşıda satılması ayıp olarak görülürdü.”
Mahallede sülaleler: Evliceler, İstanbullu oğlugil, Çalolugil, Urupcu gil,Demireller, Akdayıgil, Telaşeler, Kuyumcugil, Odabaşılar, Panallar, Torunlar, Kamburlar, Testicinin Ali, Helvacıgil, Mumcular, Kabalar, Halimler, Aldaraklar, Mıhcıgil, Gobel Ahmetler, Gocolugil, Yavaş Ahmetler, Hüdütgil, Mazlumlar, Hasan Misler, Turallar, vb.
Bu yazıları yazarken,
bu mahalleden olan hemşerilerimizden bilgi istedim. Bu bilgileri sizlere
ulaştırabilmekten mutlu oluyorum.
MUSTAFA Yolcu
15.02.2021
6 Şubat 2021 Cumartesi
1952 YILINDA İSKİLİP'TE SEMERCİ, KEÇECİ, MUTAF ESNAF VE SANATKARLARI
1952 YILINDA İSKİLİP’TE SEMERCİ, KEÇECİ,
MUTAF ESNAF VE SANATKARLARI
SEMERCİ 1-Mustafa Akkoça 2- Mustafa Çingek 3-Yusuf Ergün
4- Hasan Şallı 5- Hamdi Bafralı 6- Mürsel Biricik 7- Mehmet Uygun8- Ali Baykal
9- Ahmet Yabacı 10- Mehmet Kartal 11- Fazlı Kartal 12- Emin Holta 13-Ali Çingek
14- İsmail Akman
KEÇECİ 1- Mehmet Cömert 2- 14- İsmail Akman Çömlekçi 3-
Mehmet Demirci 4-İsmail Demirel 5- Mehmet Su akıtıcı 6- Mehmet Uygun 7- 8- Numan Seymen 9- Ali Holta 10- Osman Okumuş
11- Hüseyin Köprülü 12- Tevfik Servi 13- Osman Ballı 14- Sadık Koyun 15- Ömer Karabudak
16-İsmail Eren 17- Ömer Karaköylü-18- Kadir Parasız
MUTAF- 1- Ali Tamirci2- İsmail Karaköylü3- Nuri Kaya 4-
İsmail Karabacak 5- İsmail Yeni 6- Mustafa Okumuş 7- Ömer Koyun 8- Ömer Gülmez
9- Ahmet Boylu 10- Sadık özlü 11- Abdullah Arpalı 12- İbrahim Tamirci 13- Emin
İkiz 14- Hüseyin Dolmacı15- Osman Gökçakır 16- Halil Koyun 17- Mehmet Çizmeci.-
18- YUSUF ŞENSES