26 Eylül 2021 Pazar

GÖMÜLÜ ÇOBAN- FAİK ERYILDIZ

 

 

GÖMÜLÜ ÇOBAN- FAİK ERYILDIZ

 

Faik abiyi ilk defa 1973 yılında, Bahçeli evlerdeki yurdu Yavuz Aslan abinin ziyaretinde, okuduğu şiirle tanıdım. Daha sonraki yıllar ’da Keçiören Belediyesinde birlikte olduk. Faik abi hukuk işleri müdürlüğünde görev yapıyordu. Yanına uğrar, sohbet eder, eskileri yad ederdik. Kardeşi Yasin de belediyenin satın alma müdürlüğüne bakıyordu.

 

Ben bulunduğum müdürlükte, görevimin gereğini yaptığım için bazen rahatsız oluyor, imama da papaza da yaranamıyordum. Bu konuları Faik abi ile dertleşiyor, birbirimizi teselli ediyorduk. İkimizde lojmanda kalmıyor, makam aracımız da yoktu. Dolayısı ile belediye de kalmakta zorunlu değildik.

Bir gün başkanın sekreteri bizi telefon ile arayarak, akşam saat 21.00 da başkanlık makamında olmamızı istedi. Belediye de çalışan 20 yakın arkadaşımız vardı. Hepimizde denilen saat de başkanlık makamına giderek, başkanın odasın da toplandık.

Daha sonra odasına, Melih Bey’de geldi. Bize çay ikram edildi.  Melih bey söze başlayarak- “Yarın cumartesi ve pazar günü …. Partisinin kongresi yapılacakmış. Bura da bulunan hiçbir arkadaşımızın bu kongreye katılmasını istemiyorum. Kongreye giden olursa aramız bozulur.” Dedi. Bu emredici talebi çok yadırgamıştım. Sonra da bütün arkadaşlara sırası ile sorarak, katılıp katılmama konusun da düşüncesini sordu.

Sıra bana geldiğinde- “Bana kongreye git deseniz de gitmem. Burada bulunan arkadaşlarımız çocuk değil. Böyle emrivaki olarak değil ’de, rica etseniz daha uygun olmaz mıydı dediğimde, hayır gidilmemesini istiyorum dedi.

Faik abiye sıra geldiğinde- “Melih seninle aynı yaşta, aynı seviyeden gelmiş insanlarız. Bu konu da bana emir veremezsin. Ben yarın kongreye katılacağım. Çünkü eşim, partinin yönetim kurulu üyesi. O kongreye katılmak durumunda, bende onu yalnız kongreye gönderemem.” Dedi.

Melih Bey’de, katılırsanız aramız bozulur diye cevap verdi. Netice de kongreye Faik abi katıldı. Kongreye katılan birisi, belediyeden gelenleri Melih beye ispiyon etmiş. Bu tarihten sonra Faik abi, belediye de huzurlu bir çalışma ortamı bulamadı. Görevinden istifa ederek belediye den ayrıldı.

Evini Bursa’ya taşıdı. Ora da avukatlık yapmaya başladı. Kardeşi Yasin de belediye den ayrıldı. Başka bir kamu kuruluşun da çalışmaya başladı. 

Bir günde duydum ki; Faik Eryıldız vefat etmiş. Faik abi Allahtan başka kimseye kulluk etmeden, dünyasını değiştirdi. Her Afyona gittiğim de Faik abi aklıma gelir, kendisine rahmet okurum.

Faik abinin şiirinin bir kıtası ile satırlarıma son veriyorum.

Sen mene gardaş misen?

Yoksa, bi gara daş misen?

Sağır misen, sarhoş misen?

Sorirem ağlayı ağlayı?

 

MUSTAFA YOLCU


3 Ağustos 2021 Salı

ZİYA GÜNGÖR

 

 

 

 

ZİYA GÜNGÖR (DİŞ HEKİMİ) ROPORTAJI

 

Diş HEKİMİ olan Ziya Güngör ağabeyimiz 1947 yılı İskilip, Temenne mahallesi doğumludur. Yaptığım röportajı yayınlıyor, kendisi ile baş başa bırakıyorum. 29.07.2021 

Mustafa Yolcu- Ziya abi bize kendinizi tanıtırmısınız.

Ziya Güngör- 1947 Yılı Temenne mahallesi doğumluyum. Babam kasap Mustafa idi. Ailemiz buraya 1. Cihan harbinden sonra, Kandıra’dan gelmiş. Yerleşme mahalli olarak bize bu mahalleyi göstermişler. 1915 ten sonra gelen Erzurum muhacirlerine’ de Temenne nin kale tarafından giriş tarafını göstermişler. Mimar Kemal Onat’ın babasıgil, marangoz Şevket usta gil aynı muhacirlikten gelmedir. Mahallemizde bu Kısımın adı muhacirler mahallesi idi. Bizim mahallenin diğer adı’ da ağaçlık imiş. İskilipliler buradan ağaç keser, evlerine götürüp yakarlarmış. Aynı zamanda alt taraf mezarlıkmış. Bu sebeple ailemiz bize, o mahalle gitmeyin derlerdi.

 

İlkokulu Azmi milli ilkokulunda, ortaokulu da İskilip Ortaokulun’ da okudum. Küçüklüğüm de mahalle arkadaşlarımla, mahallede oynardık. İhsan – Baha Baranın çocukları , dayım Mehmet ve İsmail Sallur’un çocukları, İhsan Tatargil mahalle arkadaşlarımızdı. Mahallemize yaz tatillerinde gelen Gülseren Budayıcı’ da bizim arkadaşımız idi. Gülseren cana çok yakındı. Öbür kız kardeşi Yükselen biraz soğuktu.  Pek bizimle oynamazdı. Bizim evin önü, oyun için toplanma ve oyun alanı idi. Gülseren’ in dedesi her gün eşeğine biner, bağına giderdi.

Mahallemizin diğer renkli siması, Yılmaz Yükseldi. Birçok Türk sanat müziği bestesi vardı. İskilip’ e gelince Yılmaz ve arkadaşlar ile pikniğe gider, Yılmazın şarkılarını dinlerdik.  Mahallemizin diğer bestecisi,  İhsan tatarın eniştesi olan Erdoğan Berker’di.  O da küçükken yaz tatillerinde. Dede siğilin evine gelirdi. Erdoğan beyin babası Konya kökenli idi. İskilip’ e malmüdürü olarak geldiğinde, İskilip’ ten evlenmiş.,

M.Y.- Çocukluk yıllarında, sizin üzeriniz de iz bırakan oldu mu?

Z.G.- Annem biraz rahatsızdı. Dr. İsmail Alpaslan’ da babamın yakın arkadaşı idi. İskilip’ e geldiğinde, annemi muayeneye bizim eve gelir, benim ile ilgilenir, bana doktor olmamı öğütlerdi. İsmail abinin bu tavsiyesini hiç unutmadım. 

İlkokula başladıktan sonra, sabahleyin babamla dükkâna gelir, dükkândan okula giderdim. Öyle tatilin’ de ve akşam okuldan çıkınca da dükkâna gelir, dükkânın işlerine yardım ederdim. 

Liseyi İstanbul Kabataş lisesinde okudum. Üniversite imtihanı sonucu, İstanbul Hukuk fakültesine girdim. Fakülte o yıllarda hem çok değerli, hem de sorunlu idi. Sorunları giderebilmek için okul bahçesinde çok kere yürüyüşler gerçekleştirdik. Ama bir başarı elde edemedik. Boğaza gemilerini demirleyen, 6. Filo ve askerlerini protesto ettik. Askerlerini kovalıyorduk. Dolma Bahçe kıyılarında Amerikan askerlerini, Amerikan tekneleri toplayıp götürüyordu. Okulumuz da Orhan Münir Çağıl, bizim siyaset başlangıcı dersimize girmişti. 

Hukuk Fakültesinden ayrılıp, Nişantaşı Özel Diş Hekimliğine girdim. Kiraladığımız bekar evinde Nejat Salur, Ahmet Çarkacı, Tekin Demirel ve ben birlikte kalıyorduk. Evimize diğer hemşerilerimiz de ziyarete gelirdi. 

Bu yıllar’da, İskilipli Yüksek Talebe derneği adı altında, iki kere   gece yaptık. İkinci gecede İskilip’ ten bir kamyon ile dolma kazanları, dolma malzemelerini, Dolmacı Bekir ustayı Mustafa abim İstanbul’ a gönderdi. O zamanlar, Beşiktaş Kaymakamı olan Süreyya Serbest Bey, bize her konuda yardımcı oldu. Çok güzel bir dolma gecesi olmuştu, Yıllardır dolmaya hasret olanlar, severek dolma yediler. Geceyi yaptığımız Tepe Gazinosu sahibi, dolmamıza hayran kalmıştı.

M.Y.- İskilip’e muayeneyi ne zaman açtınız?

Z.G.- 1971 Yılın’ da okulu bitirerek eski kaymakamlık binasında muayene haneyi açtım. 1980 yılında Antalya’ya taşınarak, işlerimi orada devam ettirdim.

Ben küçükten bu tarafa, kasap dükkanımız da babamın arkadaşları ile yaptığı sohbeti dinler, bilgi sahibi olurdum. Babam buna müsaade ederdi.

İşten çıkınca, akşamları şehir kulübüne gitmeye başladım. İskilip’in ağaları Kop Koplar, Alp sarlar, Üstüneller, kaymakam, hakimler, üst bürokratlar kulübün müdaimi idi. Sohbet ederlerken beni’ de masalarına oturturlar, sen babanın bura da temsilcisisin derlerdi. Sohbetlerinde konuşulan bazı yanlışları düzelttiğimde, senin yaşın küçük sen bilmezsin derlerdi. Bende babamın sohbetlerinden öğrendiğimi söylerdim. 

Babam kasap Mustafa, yeğenleri kardeşleri ile İskilip’ e kasap dükkanı açınca, İskilip’ in bir numaralı kasap dükkânı olmuştu. Günde 15 tane koyun kesilir ve satılırdı. Memurlar öğleyin dükkâna gelip, et siparişi verirler, kumbaraya ’da 25 kuruş atarlardı. Ben etleri alır, evlerine götürürdüm. Et götürdüğüm evlerin aile halkını da böylece tanırdım. İsmet ağabeyimin düğününde, Hacı piri mahallesinde, Han önü camisinin önünde cirit oynanmıştı. 

Ziya abinin hafızasında, geniş bir İskilip hatıraları var. Size bu hatıraların bir kısmını aktardım. 

Ziya abiye teşekkür ediyor, sağlık sıhhat afiyet diliyorum. 

Mustafa Yolcu

3.8.2021

 

 

24 Temmuz 2021 Cumartesi

YAŞAR TAMİRCİ ( BETON YAŞAR )

 

 YAŞAR TAMİRCİ (BETON YAŞAR) 

10.07.2021 İskilip’ te Yaşar tamirci abi ile bu röportajı gerçekleştirdik. Hoş bir seda olarak, röportajı yayınlıyorum.

Mustafa Yolcu- Yaşar abi bize kendinizi tanıtır mısınız?

Yaşar Tamirci- 1940 yılında Pazarbaşı mahallesinde doğdum. İlkokula, Sakarya İlkokulunda başladım. Devremizde Mustafa Dudu ve çok adamlar vardı ama hepsini unuttum. İlkokuldan sonra, baba mesleği olan mutaf lığa başladım. Mutaftık o zamanlar iyi bir meslekti. Babam rahmetli Ali Tamircidir. Dükkanımız Mutaflar arastasında idi.  Çul, çuval, hebe, torba, kolan, başlık yapar kıl atardık. 

Askere İzmir- Bornova ya gittim. Sonra Kırklareli’ne dağıtım oldum. Kırklareli’n de eğitici şoför kursuna katılmak isteyen var mı? Dediler. Bende, ben varım dedim. Orada önce şoförlüğü öğrendim. Sonra’ da şoför eğiticiliğini öğrendim. Birlikte üç devre, şoför yetiştirdim. Askerlik bitince İskilip’ e geldim. 

İskilip’ e gelince cip aldım. Çaloğlu’nun yazıhanesinde çalıştım. 1973 Yılında reno aldım. Taksiciliğe başladım. 2000 yılında taksiciliği bıraktım.

Benim esas adım Mehmet Ali’dir. Ancak kimse bu ismi bilmez. İskilip halkı, Yaşar olarak bilir. Çocukken babamın yanın da mutaftık yaptım. Daha sonra sırası ile sergicilik, cip çillik, taksicilik, zücaciye ve bakkallık, mis ve tesbih satıcılığı yaptım. 

Bugün ise evimin yanındaki yola cepheli dükkânda, eskiden kullanılan ev eşyalarının ve teşbih koleksiyonculuğunu yaparak zamanını geçiriyorum.

Bura da kendimi oyalamaya, beni ziyarete gelenler ile vakit geçirmeye başladım.

Burada biriktirdiğim koleksiyon parçalarını satmıyorum. Sadece daha iyi parça bulunca değiş yapıyorum. Dükkanımı Çorum’dan, Ankara’dan görmeye gelenler oluyor. Antika zevki bende küçük yaşlar dan itibaren vardı. İskilipliler beni, beton Yaşar, cipçi Yaşar, taksici Yaşar lakabı ile tanır. 

M.Y.- O yıllarda yaşadığınız hatıraları anlatırmısınız.

Y.T- Beton Yaşar- 1958- 1965 yıllarında, o zamanki adıyla İskilip Gençlik Spor kulübünde futbol oynadım. Namı değer beton yaşar olarak bilinirdim. Defans sağ bek oynar, Üzerime gelen topu arkama geçirmez, top geldiği gibi giderdi. Rakip oyuncuyu geçirmezdim. Çorum’ da herkesin favori gösterdikleri Çorum Esnaf Sporla oynadığımız maçı 2-1 yenmemiz unutamadığım maçtır. İskilip spor da bizim devre de top oynayan, Dura loğun Hacı, havuz ağa (Hüseyin Güler), İmdat, Mürsel Sümer, Ahmet Dursun vb. vardı. 

Cipci Yaşar- 1965 Yılında JEEP (cip) aldım. O zamanlar taksi yoktu. Sadece Çaloğlu’nun 1956 Şavrole si vardı. Ciple köylere, Çorum’a yolcu taşırdım. Bir gün Uğurlu dağa yolcu götürdüm. Köpeş köyünden birisi geldi. Karısı doğuramıyormuş. Onu aldım, Çorum’a götürdüm. Ancak Çorum’da hastane de doğum doktoru yokmuş. Merzifon’a yönlendirdiler. Adam param yok, Merzifon’a gidemem dedi. Ben de para istemiyorum, götüreceğim dedim. O zamanlar da benzinde kıtlıkta vardı. Merzifon’a gitmek üzere yola çıktık. Merzifon’a 15- 20 km. kala kadın ağırlaştı. Cipi yolun kenarına çektim. Kadın araba da doğum yaptı. 

İskilip de mal pazarından, Çorum’a yolcu götürüyorum. Arabanın içi yolcu ile doldu. Sonra bir kişi daha gelerek, “Çorum’a beni de götür” dedi. Ancak araba da yer yoktu. Araba da yer yok diyerek o yolcuyu alamadım. Yola çıktım. Çorum’a gidene kadar, beni yolda hiçbir araba geçmedi. Çorum da kahvehanenin önünde yolcuları indirdim. Bir anda o adam karşıma çıktı. “Sen beni Çoruma getirmedin ama ben gelemedim mi” dedi. Şaşırdım. Halbuki yolda hiçbir araba beni geçmemişti. Bu nasıl olabilirdi. İskilip e dönünce 3-5 gün sonra, ulemadan birine bu durumu sordum. O adam ermişlerdendir dedi. 

Taksici Yaşar- 1974 Yılın da cipi satarak Reno taksi aldım.1980 yılına kadar taksicilik yaptım. Hükümet konağı karşısında ümit taksi durağında, Halk eğitimin yanında taksicilik yaptım. Yazıhanede benden başka Cındım Bekir, Taksici dilaver, Necip Gerçek, Tok tok Kadir (Kadir Güleç), Sabahattin, Hakkı Ağzı kara vardı. 

M.Y. – Yaşar abi dükkandaki bu koleksiyonunuz dan özel olan var mı?

Y.T. – Hepsi de aynı. Hepsini de çok seviyorum. 

M.Y.- Sizden sonra, bu koleksiyon ne olacak?

Y.T- benden sonra ne olur bilemem. Bak karşıdaki yazıda ne diyor?

(Çerçeve içinde dört satır yazı)

 

EDEMEZ ÂDEM EHLİ TAYİN

BU DA DARIM ŞU DA DİYARIMDIR.

VARSA MALİK OLDUĞUM BİR ŞEY

YERİ MEÇHUL OLAN MEZARIMDIR.

Malik olduğum tek şey mezarım. Başkasına gücüm yetmez.

 

M.Y.- Yaşar abi verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

Y.T.- Bende teşekkür ederim.

 

MUSTAFA YOLCU

24.07.2021

 

 

20 Temmuz 2021 Salı

İSKİLİP TE GEÇEN HAFTA

 

 

İSKİLİP TE GEÇEN HAFTA 

Temmuzun 15’inde Mehmet Altun ile İskilip’ te idik. Önce Hacı Karani de bulunan mezarlığı ziyaret ettik. Sonra semerciler çarşısın da bulunan Ömer’in dükkanına, Mehmet Ankara’dan getirdiği kitapları teslim etti.  Dükkanlar çok güzel olmuş. 

Bayram için İskilip’e gelenlerin dükkanları ziyaret ederek, canlılık getirmelerinde yarar var. Bu güzel teşebbüsün desteklenmesi lazım. 

Parkın içler acısı hali, devam ediyor. Parkı her gördüğümde içim sızlıyor. Çorum ilinin en güzel parkı, gecekondu park haline gelmiş. Güller çiçekler gitmiş, çim ekili alanlar masa sandalye ile doldurulmuş. Park konusunu üç senedir, değişik zamanlar da yazdım. Maalesef hiçbir iyiye gidiş olmadı. İşleten memnun, belediye memnun. Bizde boşuna uğraşıyoruz. 

İskilip Kaymakamı Muharrem Eligül Bey hakkında ’da performans eksikliği
konusunda şikayetler aldım. Muharrem beyden önceki kaymakamlar, İskilip için çok çaba gösterdiler. Başarılı da oldular.  Muharrem beyin ele aldığı İskilip için yeni bir proje yok. Bu durumları ilgili yerlere iletmeye çalıştım.
 

Bu ara da Çorum Milletvekili Ahmet Sami Ceylan beyden, danışmanı vasıtası ile randevu almaya çalıştım. Konu İskilip’ in sorunu olunca randevu alamadım. İnşallah İskilipli milletvekilimiz olur da sorunlarımıza dört elle sarılır. Bunu sabırsızlıkla bekliyoruz.   

İskilip Kütüphanesinin önüne, aracımızı park etmiş bekliyorduk. 15 yaşlarında İki kız, iki oğlan konuşuyorlardı. Oğlanın biri iki lafının birinde küfrediyor, kızlarda gülümsüyordu. Yanlarına giderek oğlanlara- “siz utanmıyor musunuz, burada iki tane bayan var. Yanlarında küfrediyorsun. Size anneniz babanız okulunuz böylemi öğretti “dedim. Bir tanesi ben okumuyorum, diğeri de okul da bir şey öğretmiyorlar ki dedi. Üzülerek yanlarından ayrıldım. İskilip ne hale gelmiş, içler acısı. 

En mutlu olduğum hadise, Evliği ziyaretimiz ve AK Şemsettin hazretlerini de ALİ KILCI kardeşimin AK ŞEMSETTİN KİTABI İLE yerinde görmek, anlamak oldu. Bütün hemşerilerimiz Ali Kılcı’nın  bu kitabını alıp okusunlar. Mübarek zatın oğlunun ve yakınlarının mezarlarının burada olduğunu, AK ŞEMSETTİN HAZRETLERİNİN 7 sene İSKİLİP’ TE kalıp, hastaları tedavi ettiğini öğrensinler. Her sene 4-5 otobüs dolusu Gönenlinin burayı ziyarete geldiğini bilsinler. 

Değerli hemşerilerim, hepinizin Kurban Bayramı’nı kutluyor, sağlık ve afiyet diliyorum. 

19.07.2021

Mustafa Yolcu

  

7 Temmuz 2021 Çarşamba

GELİNLİKLE GİTTİĞİN EVDEN, KEFENİNLE ÇIKARSIN

 

 

GELİNLİKLE GİTTİĞİN EVDEN, KEFENİNLE ÇIKARSIN 

Bu cümleyi duyunca çok duygulandım. Evlenen kızlarına, babaları böyle nasihat ederek evinden gönderirmiş. 

Şimdi ise boşanmak adet oldu. Ceviz kabuğunu doldurmayan sebeplerle, eşlerinden boşanıyorlar. 

Asliye hukuk hâkimi bir arkadaşım ile boşanma davalarını konuştuk. Boşanma sebepleri ne diye sorduğum’ da;

 Düğün davetiyesine, kız veya oğlan tarafının önce yazıldığı. Birisinin harflerinin daha büyük olduğu, Gelin arabasının, markalı veya markasız oluşu, Evlerinin perdesinin renginde anlaşamamak, eşya konusu, takı konusu, evde bulunan kişiler (anne, baba, kardeşler) 

Anne evlenecek kızına nasihat ediyor- “Kızım senin ekonomik özgürlüğün var. Koçan olacak adama katlanmak zorunda değilsin. En ufak anlaşmazlıkta ayrılıp gelirsin.”  Eşlerinden en çok ayrılanlar da üniversite mezunları ile iyi gelir getiren bir işte çalışanlar oluyor.” Ekonomik sorunlarını halledince, en küçük sorunda ayrılıyorlar. 

Anlaşarak ayrılan ciflerden, bu ayrılığı kutlama yemeği düzenleyip, yemek sırasında kavga edenler de oluyor. Yemekten ayrılıp evlerine giden taraflardan birisi, evin anahtar göbeğinin değiştirildiğini görüyor. Oda evi çilingire açtırarak, evdeki eşyalarını alıp götürüyor. Sonradan eve gelen, evi boşaltılmış olarak buluyor. 

Olması gereken, taşların yerine oturup, evlilik gibi ciddi bir müessese de kimsenin macera aramaması gerekiyor. Evlilik gösteriş evliliğinden çıkarılıp, akıl ve mantık evliliğine dönüşmesi, çiftlerin evlilik okuluna giderek, birbirlerini daha iyi tanımaları gerekir. 

Karı koca doktorlar. Üniversite’ de ihtisas yapıyorlar. Öyle olunca da evde de ders çalışıyorlar. Gelin hanım evde, çorba bile pişirmiyor. Acıkınca, lokantaya yemek siparişi veriliyor. Evde temizlik, düzen hak getire. Aynı Bina’da, ayrı bir daire de oturan oğlanın annesi, sabahları oğlunun evine kahvaltı tepsisi hazırlayarak, sessizce mutfaklarına götürüp bırakıyor. Sonra’da gelip, boş tepsiyi alıp evine götürüyor. Gelin hanım bu durumdan memnun olacağına, eşine diyor ki- “annen erkenden evimize gelip gürültü yapıyor. Bundan sonra bize bir şey getirmesin.” Oğlan hanımının söylediğine üzülüyor ama bir şey demiyor. 

Annesine durumu anlatarak, eşinden ayrılmak istediğini bildiriyor. Annesi’ de-“ oğlum ben senin kararına saygı duyarım. Bende durumuna üzülüyordum ama sana bir şey söylemiyordum.” diyor. 

Evlilik yorgan ipliği değil ki kesip koparasın. Kalın zincirdir, istediğin zaman koparamazsın.  Koparken de her iki taraf içinde zararlar verir. Bir de çocuk varsa, zarar ve problemler artar. Bu problemin maddi imkanlar ile ortadan kalkacağını sanmıyorum. Maddiyat sadece geçici bir çözüm olur. 

Çorum’da bir anekdot anlatmışlardı. Eşler birbirlerinden ayrılıyorlar. Erkek her ay, ayrıldığı eşine nafaka ödüyor. Erkek bir gün Çorum’a gelerek, leblebici olan arkadaşının dükkanına uğruyor. Dükkân’ da otururken, bir kız çocuğu dükkâna gelerek 200 gram leblebi alıyor. Çorumlu hemşerimizin çocuğa içi ısınarak, adını soruyor çocukta cevaplıyor. Bir kilo leblebi alıp çocuğa veriyor. Kız dükkândan uzaklaşınca, leblebici soruyor- çocuğu tanıdın mı? Hayır cevabını alınca cevap veriyor. Bu çocuk senin kızındı. Anne ve babanın içine düştükleri bu durum da binlerce liraları olsa, dünya onların olsa ne yazar!.. 

Ayrılıklar, yeni evlenecek kişiler üzerinde de olumsuz etki yaratıyor. Bizde ayrılır mıyız diye, evlenmekten korkar hale geliyorlar. Bunun başka bir olumsuz yanı da nikahsız yaşamaktır. Batıdan kopya edilen bu yaşantı, dini ve toplumsal sakıncalarını da birlikte getiriyor. Millet olarak en güçlü bağımız aile iken, maalesef derin sancıları yaşar hale geldik. Evlilik oyuncak oldu. Bazı yörelerde boşanan çiftlerin ailelerini, memleketinden başka yere gönderirlermiş. Memleketinde kötü örnek olmasın diye. 

Günümüz şartlarında bozulma, her yönü ile devam ediyor. YAĞ KOKARSA TUZLARSIN. TUZ KOKARSA NE YAPARSIN!... 

MUSTAFA YOLCU

6.7.2021

27 Haziran 2021 Pazar

TAASSUP VE ÖN YARGI

 



 TAASSUP VE ÖN YARGI

İnsanlarda küçükken az, yaşı büyüdükçe çoğalan bir duygu.

Takım taassubu, parti taassubu, ideolojik taassup, din taassubu vs.

Taassubun temelinde insanın benliği yatmaktadır.

Biz ve ötekiler.

BİZ ( iyiyiz, biliriz, görürüz, güçlüyüz, doğrusunu biliyoruz.)

Ya ötekiler?

ONLAR ( kötü, bilmiyorlar, görmüyorlar, zayıflar, yanlış biliyorlar.)

 

Bu duygular ile kendinden başkaları ötekileştirilmektedir.

Bu sebeple güzellikler görülmemekte, olumsuz şeyler gündeme getirilmektedir.

Birileri toplumda bulunan farklılıkları, ayrılık sebebi olarak göstermekte, ayrılığı gerçekleştirmek için her şeyi yapmaktadır.

 

Âşık Veysel ne demişti:

Kim okurdu, kim yazardı.

Bu düğümü kim çözerdi.

Koyun kurt ile gezerdi.

Fikir başka başka olmasa. 

Farklı olmakta güzellikte var. Önemli olan bu güzellikleri bulup keşfedebilmektir.

Yaşadığımız dünyada farklı dillerde, renklerde, özelliklerde, coğrafyada insanlar bulunmaktadır.

Bazı insanlar maraton koşusuna katılır.

Bazı insanlar tekerlekli sandalye ile yaşar.

Kimimiz zengin, kimimiz fakir.

Bazı insanlar çok zeki, bazı insanlar az zekidir.

Avrupa da, Asya da, Amerika da yaşayabiliriz.

Eğer ÖNYARGILI olursak bu dünyayı kendimize zindan ederiz. 

Ama ayrılıkları bir tarafa iterek:

Aynı dünyada yaşıyoruz, aynı havayı teneffüs ediyoruz.

Aynı mevsimleri, soğuğu sıcağı, aynı zamanı birlikte yaşıyoruz.

Diyebilirsek.

Farklılıkları değil de, birliktelikleri paylaşırsak daha güzel olmaz mı?

Bir insan ömrü, yaşadığı zamanı kendisine zehir edecek kadar uzun mu?

 

Erzurum Gazetesi yazarı İsmail Bingöl Bey makalesinde diyor ki: 

’’Birbirimize hep önyargıyla yaklaşmanın, hep kendi söylediklerimizin doğru olduğuna inanmanın, birbirimizi dinlememenin, karşıt düşüncelere önem vermemenin bizi taşıyacağı yerlerde mutluluk, saadet ve huzur olduğunu iddia etmek, kuru bir lafızdan başka nedir ki? 

Kavgalarımız ve kiminle, ne için kavga ettiğimiz üzerinde hiç kafa yormuyoruz ne yazık ki...

Birinde ya da bir şeyde hoşlanmadığımız bir yan bulduğumuzda, onu hepten bir kenara koyup, bütünüyle terk ediyoruz. Verdiğimiz tepkilerin çoğunun ya yeri yanlış ya da zamanı… 

DOĞRULARI, ÖNCE KİMİN AĞZINDAN ÇIKIYOR DİYE BAKIP, ONDAN SONRA DOĞRU OLDUĞUNA İNANIYORUZ.

Kesinkes doğru olduğunu bildiğimiz konularda bile, eğer bunu bizim tasvip ettiğimiz, bizim taraf olduğumuz biri söylüyorsa doğrudur diyoruz. 

Bizim açımızdan bu özellikleri taşımayan birinin söyledikleri her ne kadar kayda değer olsa da; önemsizdir, eksiktir ve doğru değildir diye düşünüyoruz. 

ASLINDA DÜŞÜNMÜYORUZ; BU BÖYLEDİR DİYE KESİN VE KESKİN BİR İNANÇLA YAKLAŞTIĞIMIZ İÇİN, DÜŞÜNMEDEN HEMEN REDDEDİYORUZ. “ ( 1 ) 

Ama gönlünü herkese açabilmek insanın derinliğini artırmakta, Yüceleştirmektedir.

Aksi olduğunda:

Dünya iki padişaha az gelir.

Bir padişaha çok gelir.

Varın kararı siz verin. 

( 1 ) İsmail Bingöl- Erzurum Gazetesi 6.12.2009
 

 

MUSTAFA YOLCU- Ankara

20 Haziran 2021 Pazar

BENDE ŞAŞTIM BU İŞE

 


BENDE ŞAŞTIM BU İŞE

İşsiz güçsüz iki arkadaş yürüyerek bir yere giderler. Harcayacak, karınlarını doyuracak paraları yoktur. İçinde bulundukları parasızlık ve işsizlik durumuna çözüm yolları ararken, bir tarlada çift süren çiftçiyi görürler.

Arkadaşlardan birisi diğer arkadaşına-“ Şimdi bir şey yapacağız. Ben çift süren adama görünmeden şu karşıya gideceğim. Oraya gidip sana el sallayınca –“ BENDE ŞATIM BU İŞE, BENDE ŞAŞTIM BU İŞE.” Diye hiç durmadan bağırmaya başlayacaksın.

Çift süren adam bağırmanı merak edip senin yanına gelirken bende öküzün birini boyunduruktan söküp götüreceğim.

Adam senin yanına gelince diyeceksin ki -“ TEK ÖKÜZLE ÇİFT SÜRÜLÜRMÜ? BENDE ŞAŞTIM BU İŞE.” İki arkadaş bu şekilde anlaşırlar.

Bir tanesi çift sürene görünmeden çift sürülen yerin yakınında bir yere giderek gizlenir. Uygun bir zamanda arkadaşına el sallar. Bunun üzerine arkadaşı başlar bağırmaya- “ BENDE ŞAŞTIM BU İŞE, BENDE ŞAŞTIM BU İŞE.”

Çiftçi hem çiftini sürer hem de bağırır-“Ne bağırıyorsun. ”Arkadaşı durmadan bağırır-“ BENDE ŞAŞTIM BU İŞE.”

Çiftçi dayanamayıp bağıran adamın yanına gidince, diğer arkadaşı boyunduruktan öküzün birini alıp götürür.

Çiftçi arkadaşının yanına gidip sorar- “ Kardeşim sen deli misin, divane misin? Ne bağırıp duruyorsun?”

Arkadaşı cevap verir- “ BENDE ŞAŞTIM BU İŞE. TEK ÖKÜZLE ÇİFT SÜRÜLÜRMÜ? İlk defa böyle bir şey görüyorum.”

Çiftçi ne tek öküzü diyecek olur, arkasını dönüp bakar ki öküzün biri var biri yok.

Bu sefer çiftçi de bağırmaya başlar- “ EY AĞALAR BEYLER BENDE ŞAŞTIM BU İŞE, BENDE ŞAŞTIM BU İŞE. Ben çift öküz ile çiftimi sürüyordum öküzün biri nereye gitti. BENDE ŞAŞTIM BU İŞE.”

Yaşadığımız hayatta bazen böyle oluyor. İnsan hiç beklemediği hadiselerle karşılaşabiliyor. Yaşadığı bu olayları anlatırken- “ Şaşırdım kaldım arkadaş.” Der.

Bazen haklı olduğu bir konuda öyle bir hak dağıtımı yaparlar ki, haklıyı haksız duruma düşürürler. Bu duruma düşen insan-“ Bu yapılan haksızlığa şaşırdım kaldım arkadaş. ” Der.

İşleri yolunda gider. Güzel para kazanır. Bir devre gelir ki işler alt üst olur, bıçakla kesilir gibi kesilir. Derki-“ Şaşırdım kaldım arkadaş, işler nasıl böyle alt üst olur.”

Sağlıklı sıhhatlidir. Yakınlarının zorlaması veya kendi isteği ile doktora giderek muayene olur. Tetkiklerini yaptırır, tetkikler neticesinde o sağlam görünen insandan birçok hastalık çıkınca - “ Şaşırdım kaldım arkadaş. Taşı sıkıp suyunu çıkarıyordum. Doktora gidip, muayene oldum bende çıkmadık hastalık kalmadı.” Der. Evet, bunca şaşırıp hayret etmeden sonra dünya hayatı budur.

Varlıkta, sağlıkta, neşede bir anda ortadan yok olabiliyor. İnsan bunları yaşamamış duruma düşebiliyor.

Bazen eşimiz dostumuz ile yan yana gelip dertleşiriz. Herkesin bir derdi vardır. Karşındakinin derdini dinleyip ona teselli vereceksin- “ Üzülme bu sıkıntılarda elbet gider.” diyeceksin. Ama ağzını açıp söyleyecek bir şey bulamıyorsun. Hani derler ya- “Uyuzun tırnağı olsa kendi başını kaşır.”

Dert anlatılan kişinin de morale ihtiyacı vardır. Bu yüzden söyleyecek bir şey bulamaz, karşısındakine söyleyemez.

Sadece sesli sesli bağırası gelir.-“BENDE ŞAŞTIM BU İŞE ARKADAŞ.”

4.3.2010

MUSTAFA YOLCU