5 Haziran 2012 Salı
PROF.DR. ERDOĞAN İNAL
20.03 2012 KONUŞMA-
MY- Erdoğan ağabey bize kendinizi tanıtırmısınız?
Ben 15.03.1946 tarihinde İskilip te doğdum. Babam ortaokulda fizikçi diye
anılan öğretmen İsmail İnal, Dedem Sakarya İlkokulu müdürü İsmail Atalay’dır.
Çocukluğum Meydan Mahallesi Çelebi sokakta geçti. 1952 yılında Misakımilli
İlkokulunda eğitime başladım. Tarlayı geçip okula gidip gelirdik. Bir ablam ve
ağabeyim var. Onlarda aynı okulda okudular. Ortaokula başladığımda, babamın
tayini Çoruma çıktı. Çoruma naklini yaptırdıktan iki ay sonra babam vefat etti.
Dedemlerle birlikte Ortaokulu İskilip’te bitirdim.
Ağabeyim lise eğitimi için Ankara ya geldi. Ablamın yanında okula başladı. Bende
Ortaokulu bitirince, Ankara ya taşınmaya karar verdik. Çok zor şartlarda, dayımın
evinin yanında, Etlikte bir odalı bağ evini kiraladık. Evimiz bir odalı idi. Odada üç
somya, bir masa, düzgün olmayan mutfak ve banyosu vardı. Liseye Ankara da
Gazi lisesine kayıt yaptırdım.
Lise birinci sınıfta fen derslerinde zorlandım. Bunun üzerine lisenin edebiyat
bölümünü seçtim.Gazi Lisesi o yıllarda çok iyi bir lise idi. Okulumuzun iyi bir
fizikçisi, kimyacımız vardı. Arif Nihat Asya, Enver Behnan Şapolyo hocalarımızdı.
Tıp fakültesine gidecek olanlar lisenin fen bölümünü seçerlerdi. Ben edebiyat
bölümünden mezun olmuştum.
Ankara da 1960-1963 yılları arası okuduğum Gazi Lisesi bittikten sonra, aynı yıl
Hacettepe tıp fakültesini iyi bir puan tutturarak eğitime başladım. Hacettepe
Üniversitesi Tıp fakültesini kazandığımı listeden öğrendiğimde; çok sevindim. Eve
gidip bunu haber vermek için otobüse gittiğimde, cebimde on kuruşum vardı.
Otobüs onbeş kuruştu. Bu yüzden otobüse binemeden, eve yürüyerek gittim.
Okurken burs aldım. Aldığımız burs bizi idare ediyordu. Annem bizim için, çok
fedakârlıkta bulundu. Nur içinde yatsın.
Fakülteden 1969 yılında mezun oldum. Okul bittikten sonra Ankara Tıp
Fakültesinde KBB ihtisasına başladım. Aldığım eğitim çok iyi idi. 3,5 Sene sonra
İhtisasımı bitirerek askere gittim. Ankara Mevki Hastanesinde Tabip Teğmen
olarak çalışmaya başladım. Askerliğim sırasında Kıbrıs savaşı oldu. Yaralı gaziler
GATA ya ve bizim hastaneye gelirlerdi tedavi ederdik. Askerden sonra da 9
sene çalıştığım Ankara Onkoloji hastanesinde göreve başladım. 1983 yılında
yeni kurulan Gazi Tıp Fakültesine davet edildim. KBB bölümünde, yardımcı
doçent olarak göreve başladım. Japonya, İngiltere, Amerika, Hollanda, Fransa’da onkoloji dalında çeşitli çalışmalara katıldım. Ben 30 sene kanser tedavisi
üzerinde çalışarak, dünyanın en önemli kanser merkezlerine gidip araştırmalar
yaptım. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi K.B.B. Anabilim Dalında Baş Boyun
Kanserlerinden sorumlu Öğretim Üyesi olarak çalışıyorum.
Aradan geçen bunca zamanın ardından, bir sene sonra bu görevden emekli
olacağım.
MY- Size okuma zevkini kim tattırdı?
Tabii ki babam, bize okumayı sevdirdi. Babam zeki birisi idi. Okumayı, sporu,
yabancı dili öğrenmeyi bize tavsiye ederdi. Ortaokulda bazı dönemlerde 19 Mayıs
çalışmalarını o yaptırdı. Yüksek öğretim yapmaya bizi teşvik ederdi.
Dedeme “ İsmail Atalay Sakarya ilkokuluna kadar, ayağına çamur sıçratmadan
gider gelir.” derlerdi. Muntazam olmayı birazda dedemden öğrendik. Bizim iyi
bir çocukluk hayatımız geçti. Ümit Kınak, Adem Mucu, Nejdet Kalyoncu, Şükrü
Kısar, Mustafa Öncü mahalle arkadaşlarımızdı. Gurup liderimiz ağabeyim
Metin idi. Tavuk Ahmet içimizde en yaramaz olanımızdı. Meydan mahallesinde
çeşmenin suyunu akıtarak buz tutturur, kızakla kayardık. Annem sabahleyin yufka ekmeğini ısıtır, içine kuşburnu sürerek bize dürüm yapardı. Onu yiyip evden çıkardık. Akşam elimiz yüzümüz buz keser, eve gelirdik.
MY-Bisikletiniz varmıydı?
Önceleri kiraladığımız bisiklete binerdik. Daha sonra abime bisiklet alındı. Böylece
kendi bisikletimiz oldu. Bisikletimiz büyüktü. Sürmek için pedallara ayağımız zor
erişir, sürerken sık sık düşerdik. Rahmetlik babam düşersiniz diye bizi uyarırdı.
Babamın elinde tentirdiyot şişesi, pamuk biz düştükçe yaramıza tentirdiyot sürerdi.
Mucuların, Kalyoncuların evlerinin arkasında bahçeleri vardı. Onların bahçelerine
gider, ağaçlardan meyve koparırdık.
Dedemin Göcebel de bağı vardı. Üzüm zamanı öyle üzeri bağa giderdik.
Dedem maltız, külbastı et, pirzola kömür alırdı. Orada mantızı yakar, külbastı
yapardık. Ekmek arasına konan külbastı et ile deveklerden üzüm koparır,
karnımızı doyururduk. İskilip’in üzümleri kalın kabuklu olurdu. Yemek için çakır
cımbıt üzümü koparırdık. O üzümler nazik ve güzel olurdu.
Anneannemin Karkın köyünde 40- 50 ağaçlık cevizliği vardı. Oraya gider, cevizleri
toplardık. Ortaya toplanan cevizler mirasçılara bölünür, akşam onları sepetlere
koyar eşeğin sırtında eve getirirdik. Yolda yorulunca eşeğe binerdik.
İskilip’teki anılarımdan park dondurmasını, ilkokulda bahçede beş tanesi beş
kuruşa satılan renkli şekerleri unutamıyorum. Şekeri alır cebimize koyardık. Sucu
Eminin bardağını bir kuruşa sattığı,buz gibi çağıl suyunu unutamıyorum. 19 Mayıs çalışmalarında Hacı Karani ye gazoz gelirdi. Gazoz şişeleri, testerenin arkası ile pof diye açılırdı. O gazozun tadını unutamıyorum.
Çarşı ekmeği İskilip’e 1950 li yıllarda geldi. Bembeyaz francala ekmekti. Biz
önce okkalık ekmek alırdık. O ekmekler esmer olurdu. İskilip’e Çarşamba
günleri kurulan Pazara gelen dağ köylüleri, kavut, alıç, kızılcık getirir satarlardı.
Köyden getirdikleri yufka ekmeğin içine francala ekmeği koyup yerlerdi. Köye
giderken aldıkları beş numara lamba camını kırılmasın diye eşeğin boynuna
takıp giderlerdi. Eşek onu kırmadan köye götürürdü. Ceket, pantolon gömlek
yamanırdı. Köylüler kasketlerini de yamar öyle giyerlerdi. İkinci dünya
savaşından sonra yokluk günleri idi o günler. Yalın ayak köyden gelip, giderlerdi.
Pazar günleri; evimizde kıymanın içine soğan doğranır, karabiber konur,
hazırlanan pide içini alıp Konağın önüne, Uslunun fırınına pide yaptırmaya
giderdik. Eve gidince annem kıymalı pidenin üzerine tereyağı sürer çay ile yerdik.
Ramazanda sabahleyin fırına keşkek götürürdük. Akşam ise bezin arasına
iki odun sarar, fırına gider keşkeğimizi alırdık. Fırından gelirken de çömleğin
üzerindeki en lezzetli kısmı yer bitirirdik. Akşam babamda fırından pide alıp eve
getirirdi.
Ortaokulda okurken, bedenci Mehmet bey, Müdür Sadık Koçhisarlı idi. Babam
tabiat bilgisi, Nermin Ödeş Fransızca öğretmeniydi. Ortaokul arkadaşlarım Ömer
Eren, Naci köstekçi, İsmet Kasımcan, Macit Yanar, Kadir Okutan, Abdul Haluk Çay, Mehmet Kalay, Mustafa Namlı, İlhan Yazgan, Mehmet Sevimli hepsini hatırlayamadığım arkadaşlarımın bazılarıdır.
Yazın kütüphaneye gider hayat bilgisi, doğan kardeş ansiklopedisini okurduk.
Kütüphaneye bakan memur bizim akrabamızdı. Biraz gürültü yapınca kalın kaşlarını çatar, pat pat diye masaya vururdu.
Ortaokulda iken havacı olmak istiyordum. İskilip’in üzerinden uçaklar geçerken,
beyaz bir iz bırakırdı. Onlara bakıp hayran kalır, bende pilot olmak isterdim.
Annem ve dedem, askeri okula gitmeme karşı çıktılar.
MY- Doktorlukla ilgili, iyi bir doktorun nasıl olması hususunda düşünceleriniz nelerdir.
Önce bizim aldığımız eğitimden bahsedeyim. Biz Hacettepe tıbbın ilk talebesiyiz.
1963 Yılında İhsan Doğramacı Amerika’dan Vestern Reserve üniversitesinin
eğitim programını birebir Hacettepe Üniversitesine getirmişti ve ilk uygulama
bizim ilk eğitimizde başlamıştı. Biz bir Amerika Üniversitesi eğitimini almıştık . Bu
eğitim Türkiye için yeni bir eğitimdi. Ankara tıpta okuyan öğrenciler” Bu okulda
siz bir şey öğrenemezsiniz. Sizden ancak sağlık teknisyeni olur.” diyorlardı.
Okulumuzda ise hocalarımız bize, “ sizler ilerde tıp fakültelerinde öğretim üyesi
olacaksınız” derlerdi.
O yıllarda buna inanamazdık. Hazırlık sınıfını yazın İngilizce olarak Amerikan Kültür de tamamladık. Böylece bir sene kazandık. Eğitimimiz, arkadaş guruplarımız iyi idi. Sosyal faaliyetlerle, sanat olaylarını, tiyatro oyunlarını takip ederdik. Edebi eserleri, klasikleri okuduk. Gerçekten mezun olan arkadaşlarımın % 90 kadarı, Türkiye’de ve yurtdışında tıp fakültelerinde öğretim üyesi oldu.
Prof. Dr. Nuri Kale de beraber Tıp eğitimi aldığım, İskilipli yakın arkadaşımdır.
Eğitimin önemi yadsınamaz. Bilimin peşini bırakmayacaksınız. Bilim öyle bir
şeydir ki, bilimin peşinde koşacaksınız. Yoksa bilim sizin peşinizden koşmaz.
Bilimi yakaladığınız zaman yetinmeyecek, bilimi sorgulayacaksınız. Acaba
aldığım bilgi doğrumu, yanlış mı diye soruşturacaksınız. Ne kadar şüpheci olur,
bilimi sorgularsan; o kadar çok şey öğrenir hakikate varır, ileri gidersin. Bilimi
paylaşacaksın, ne kadar paylaşırsanız o kadar gelişirsiniz. Öğrendiğin sende kalır,
paylaşmazsan öğrendiklerin seninle beraber yok olur gider.
MY- İyi bir doktor nasıl olmalıdır?
İyi bir doktor önce insanı sevmeli, canlıyı sevmelidir. İnsan Allahın yarattığı en
mükemmel yaratıktır. Bu kadar mükemmel bir yaratığa saygı duymak gerekir.
Sevmek gerekir. Onu bir meta olarak değil, onu Allah yapısı olarak görmek
gerekir. Sizde; onun sorununu çözecek bir kişi olarak kendinizi göreceksiniz.
Önce insan sevgisi olmalı, insan sevgisi olmayan insan bu mesleğe girmesin.
Biz makine ile uğraşmıyoruz. Kanı canı ruhu ile bizimle konuşan, bize sığınan,
insanla karşı karşıyız. Bunu hissetmediğimiz sürece iyi doktor olamayız. Onun acısını hissetmeden, onun acısına çare olamazsın. Acıyı hastanla birebir hissedeceksin. Vicdanlı, özverili geniş görüşlü olacaksın. Bunlar doktorlukta çok önemlidir. İki elin kanda bile olsa, hastanla ilgileneceksin. Hasta acz içinde, sana
tedaviye geliyor. Bunu yapmadığınız takdirde aldığınız alınan eğitimin bir anlamı olmaz.
Bizde en önemli husus sabır ve hoşgörüdür, bunlar olmazsa olmaz. Hasta size
her şeyi söyleyebilir, sert konuşabilir. Siz ona sert ve kırıcı konuşmayacaksın,
sabırlı olacaksın. Bunlar olmazsa olmaz. Merhametli olacaksın, merhameti olmayan katı insandır. Bunlar iyi doktor olamazlar. Maddiyat her zaman ikinci
planda olmalıdır. Maddiyat öne çıktığı zaman belki zengin doktor olabilirsiniz. Ama saygı duyulmayan, arkasından iyi konuşulmayan bir doktor olursunuz. Bu da iyi bir şey değildir.
MY- Erdoğan ağabey, İskilip Yüksek Okulu ile ilgili çabalarınız olduğunu duyduk o
Konu da açıklamanız varmı?
Gazi Üniversitesine Bağlı Çorum Fakülteleri oluşturulurken, İskilip’te bir Yüksek
okul kurulması fikri gündeme gelmişti. Bu safhada ön çalışmalar sırasında ben Rektörle bu mevzuu ciddi bir şekilde konuşmuştum. Rektör “ bu işin biraz zamana ihtiyacı var.” şeklinde açıklama yapmıştı. Daha sonra olay olgunlaşmaya başladı. Ben okul yeri şeçimi için İskilip’e geldim ve Belediye Başkanı Sayın
Mehmet Lokumla beraber şu an içinde derslerin yapıldığı eski garajları gezdik ve
binayı çok beğendim. O binaya karar kılındı. Belediyenin imkanları ile yapılmaya
başlandı. Daha sonra Yeni Belediye Başkanı Sayın Numan Sezerin üstün çabaları
ile bina bitirildi. Benim sınırlı çalışmam bundan ibarettir. Bana bu konuda; Çorum Bayatlı, halen YÖK Başkanı danışmanı, Öğretim Üyesi Ahmet Çoban Hoca büyük destek vermiştir. Kendisine hepiniz adına teşekkürü bir borç bilirim.
M.Y.- Erdoğan Ağabey çok teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder