YAVUZ ASLAN ARGUN ABİ
İLE HATIRALAR
Yavuz abi Mücadele
hareketinin pratisyeni idi. Sorunlara çözüm bulan, birleştirendi.
1973 yılı memleketim
İskilip’te idim. Akşam vakti evimizin kapısı çalındı. Kapıyı açtığım ’da Ahmet
keskin arkadaşımı karşımda buldum. Sevinç içindeydi. Hayırdır diye sorduğumda,
gazete kupürünü göstererek- “Yavuz abi hapisten çıkmış.” Dedi. İkimizde çok
sevinmiştik.
Aynı yıl üniversiteyi
kazanıp, Ankara’ ya geldiğim de Bahçeli evler 1. Durakta OÇOK yurdunda
kalıyorduk. Akşam, Yavuz abi yurda gelecek dediler. Bir yere gitmeden, Yavuz
abiyi bekledik. Kendisini merak ediyordum. Yurda geldi ve hapishane de
yaşadıklarını, ülke gündemini anlattı. Bu arada onunla yurda gelen, rahmetli
GÖMÜLÜ ÇOBAN “FAİK ERYILDIZ”, Sorme mene nazlı gardaş, dönirem ağlayı ağlayı!
şiirini okudu. Hepimizde çok etkilenmiştik.
Yavuz abinin, yavaş ve
oturaklı bir ses tonu vardı. İnsana güven veriyordu. Daha sonraki yıllarda,
değişik vesilelerle kendisiyle karşılaştım.
Turgut Özal Yavuz abiye
haber göndererek, bir yere gideceklerini buluşmalarını bildirmiş. Söylenen
saatte, İstanbul’da Turgut beyle buluşmuş. Yavuz abi bundan sonrasını şöyle
anlatmıştı. – “Turgut Bey bana boş bir çanta teslim ederek, bu sende dursun
dedi. Birlikte arabaya binerek, bir fabrikaya gittik. Fabrikanın sahibi bizi
kapıda karşılayıp, idari binanın yukarı katına buyur etti. Kahvemizi içerken,
birisi gelip yanımdaki çantayı alıp gitti. Bir süre sonra çantayı tekrar
getirip, yanıma koydular.
Sohbetimiz sona erdi,
kalkıp giderken çantayı da aldım. Çanta kurşun gibi ağırdı. Merdivenden
inerken, Turgut Bey çantayı benim elimden alarak “Yavuz artık ben götürürüm.”
dedi. Dolu çantayı, artık kendisi taşıyordu
ANAP iktidarının ilk döneminde, İstanbul’ da
bulunan kuzenimi Yavuz abinin yardımı ile Eminönü Belediyesine aldırdım. Teyzem
Yavuz abiye çok dua etmişti.
Yavuz abi ceza evinde
iken, kendisinin avukatı olan Mehmet Altınsoy’u çok sever, kendisinden Mehmet
abim diye bahsederdi. Vefasını her zaman gösterirdi.
Yavuz abi Mehmet
Altınsoy’un, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, BELKO
işletmesinin başına geçmiş, Ankara’nın kömür ihtiyacını temin ediyordu. BELKO
ya Ziyaretine gittiğim’de sekreteri
olan yeğeni, telefonda “UĞUR DÜNDARIN BEKLEDİĞİNİ, GÖRÜŞMEK İSTEDİĞİNİ
“bildirdi. Yavuz abi- “Görüşmek istemediğini, yok demesini.” Söyledi. Bu iki
sefer tekrarladı. Uğur Dündar ısrarla görüşmek istediğini söylüyordu. Yavuz abi
en sonunda yiğenini azarlayarak, telefonu kapattırdı. Ben Yavuz abiye, niçin
görüşmek istemediğini sorduğumda- “Ermenilere ait bir şirketin, kömür ithalinde
usulsüzlük yaptığını. Bunu da kendilerinin tespit ederek, konunun üzerine
gittiklerini. Bu konuyu haber alan Uğur Dündar’ın, konunun üzerine gitmek için
değil, konuyu öğrenip daha sonra konuyu kendilerine koz olarak kullanmak
istediğini. Bunu bildiği için, Uğur Dündar’la görüşmek istemediğini söylemişti.
1986 Yılı’nda Yavuz abiyle,
çalıştığım kurumda karşılaştım. Kurumun başında bulunan kişiyle görüşmek
istediğini ama görüşemediğini bildirdi. Bende Yavuz abiyle, karşılaşmak
istediği kişiyi karşılaştırdım. Görüşmeleri bitip oradan ayrılan Yavuz abiyi,
üzgün ve düşünceli buldum. Niye üzgün olduğunu sorduğumda- “Arkadaşın bu göreve
gelmesini, ben sağladım. Şimdi ise bu arkadaş bana yardımcı olmadı.” Dedi.
1 Mart 2003 tarihin de
TBBM de Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesi için oylama
yapılacaktı. Kamuoyu ikiye ayrılmıştı. Halkın çoğunluğu buna karşı çıkıyordu.
Mecliste ne olacağı belli değildi. 1 Mart günü Yavuz abiyle, bir arkadaşımın
işyerinde karşılaştık. Yavuz abi teskereye şiddetle karşı çıkıyor, teskere
meclisten geçerse, ilerde Irak halkına bunun cevabının verilemeyeceğini
söylüyordu. Tanıdığı bütün milletvekillerini telefonla arayarak, hayır oyu
kullanmalarını tavsiye ettiğini bildirmişti. Sonuç Yavuz abinin dediği gibi
olmuş, büyük sürpriz yaşanmıştı.
Mücadele hareketi
dağılmış, her kez farklı bir kulvara gitmişti. Ben Yavuz abinin, mücadele
hareketinin içinde bulunduğu durum hakkındaki düşünceleri merak ediyordum.
Kendisi ile bir arada olduğumuzda
yavuz abi, Aykut beyden “AYKUT BEY KARDEŞİM” diye söz ediyor, kendisi hakkında
menfi bir şey söylemiyordu. Bu durumu kendisine- “Sizi bazı konular da mağdur
etmiş birisine, Aykut Bey kardeşim diyorsunuz. Bunun nedeni nedir?” diye
sorduğumda; kol kırılır, yen içinde kalır. Böyle söylemek zorundayız demişti.
Anlattığı başka bir
anekdot da “Aykut Bey kardeşim ve bazı arkadaşlarla birlikte oturuyor, sohbet
ediyorduk. Meyve yerken, bir arkadaşımız elmayı soyup, Aykut beyin ağzına
uzatmaya kalktı. O arkadaşımızın eline vurdum ve elmayı yere düşürerek, bir
daha böyle yapmayın. Soyduğunuz elmayı kendisine ikram edebilirsiniz dedim.”
diye anlatmıştı.
Ankara da vefat eden
Ayaşlı kardeşimiz, kısa bir süre Muhsin beyin partisinde bulunmuş, Muhsin beyle
çalışmıştı. O arkadaşımız vefat
ettiğinde Muhsin Bey, Ayaş ta cenazesine katılmış, evine gitmiş, vefasını
fazlası ile göstermişti. Daha uzun süre Aykut beyle çalışmasına rağmen, Aykut
Bey bu arkadaşımızın ölümünde taziye bile göndermemişti.
Asıl vefa gösterecek
kişi Aykut Edibali, YAVUZ ABİNİN cenazesine bile katılmadı. Aykut Bey, cenazeye
katılsaydı kazanırdı. Katılmadı kaybetti. Hiç kimsede bu durumu savunamaz,
mazeret gösteremez. Yavuz abiyi sevenler, sayanlar cenazesinde de onun yanın da
idi. Yavuz abiye Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.
Mustafa Yolcu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder