9 Ocak 2011 Pazar

TÜPGAZ SOYGUNU

Fakir fukaranın çorbasını aşını pişirdiği, halkımızın zorunlu ihtiyaç maddesi olan 12 kg tüp gaz piyasada 50–62 .- TL arası satılmaktadır. 12 kg tüpün dolum sonrası maliyeti 34.-TL dir. Satışı sırasında tüp gaz % 47- 82 arasında değişen büyük kar ile satılmaktadır

5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Kanununun 10. Maddesi:
“ MADDE 10. — LPG alım satımında fiyatlar, erişilebilir dünya serbest piyasa koşullarına göre oluşur.
Rafineriler ve dağıtıcılar, lisansları kapsamında yaptıkları piyasa faaliyetlerine ilişkin fiyatları, erişilebilir dünya serbest piyasalarındaki fiyat oluşumunu dikkate alarak, tavan fiyatlar olarak Kuruma bildirirler.
Ancak, LPG piyasasında faaliyetleri veya rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran veya doğurabilecek nitelikte anlaşma veya eylemlerin piyasa düzenini bozucu etkiler oluşturması halinde, gerekli işlemlerin başlatılmasıyla birlikte, her seferinde iki ayı aşmamak üzere, faaliyetlerin her aşamasında, bölgesel veya ulusal düzeyde uygulanmak için taban ve/veya tavan fiyat tespitine ve gerekli tedbirlerin alınmasına Kurum yetkilidir. Belirli bölgelere ve belirli amaçlara yönelik olarak fiyatlara müdahale edilmeksizin kullanıcıların desteklenmesinin usûl ve esasları ile miktarı Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.” Olarak hükme bağlanılmıştır.

Bu maddeden de anlaşıldığı gibi “ her seferinde iki ayı aşmamak üzere, faaliyetlerin her aşamasında, bölgesel veya ulusal düzeyde uygulanmak için taban ve/veya tavan fiyat tespitine ve gerekli tedbirlerin alınmasına Kurum yetkilidir.” Her iki ayda bir likit ve tüp gaz fiyatlarını Enerji piyasası Düzenleme Kurulunca tespit edilmektedir.

Başbakanlık ve Enerji Bakanlığı nezdinde konunun ele alınarak fakir fukaranın zorunlu ihtiyaç maddesi olan Likit Tüp gaz fiyatlarının olması gereken 40-42 lira arasına çekilmesi gerekmektedir.

Tüp gazın nakliyedeki zorluğunu yenmek içinde illerde nizami tüp gaz tolum istasyonları kurulması sağlanılabilir. Böylece nakliyeden tasarruf sağlanabilir.

Yıllardır yapılan tüp gaz soygununun önlenmesi için yetkililer ve iktidarın üzerine düşeni yapması gerekiyor.

Mustafa Yolcu

İSKİLİPLİ YOLCU: ÖĞRENCİ OLAYLARI

İSKİLİPLİ YOLCU: ÖĞRENCİ OLAYLARI: "Arılar Bal Yaparlar Kovana, Karınca Tane Taşır Yuvaya, Böcekler İpek Örer Kozaya, Sen Ömrü Nasıl Geçirdin Yolcu ?"

ÖĞRENCİ OLAYLARI

Yıl 1960, 1968, 1980, 2010 öğrenci olayları ve arkasındaki güçler kimlerdir?

Öğrenci okumak, öğrenmek için evinden çıkar. Gurbete okula gider.
Kendi evinde kalıp okula gidiyorsa ne ala. Çorbası hazır, yemeği hazır, sıcacık evi hazırdır.
Gurbete gitmişse, gurbet acısı çekiyor evini özlüyorsa durum başkadır.
Kaldığı yer, yurt veya talebe evidir. Bazen kaldığı yurda, talebe evine de gitmek istemez. Kendisine evinin sıcaklığını verecek bir ortamı özler.
Maddi sıkıntı çeker. Basit ihtiyaçları değil, otobüs biletini dahi alamadığı zamanlar olur.

İşte bu devrelerde ortaya birileri çıkar. Arkadaşlık adına, derdini paylaşmak adına, ülkenin sorunlarını konuşmak adına onunla arkadaş olurlar.
Kendisine pembe bir dünya gösterilir. Kısıtlamaların olmadığı, zenginin fakirin olmadığı, hiç kimsenin hakkının yenilmediği bir dünyadır bu.
Gösterilen dünyaya ulaşabilmek içinde otoriteye baş kaldırmak gerekir. Direnmek, mücadele etmek gerekir. “Korktukça tutsak, vazgeçtikçe özgürsün” cümlesi işlenir zihinlere.

Öğrenciye farklı olması, zincirleri kırması söylenir. Bu topyekûn bir başkaldırı hareketidir. O artık her şeyi en iyi bilen, başkalarını zavallı gören birisidir. Kampüs hayatında apayrı bir yaşam tarzı sergilerler. Kılığı, kıyafeti diğer insanlardan farklıdır.

!980 öncesi öğrenci olaylarına karışmış bir gencin başından geçenleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Ankara da üniversiteyi kazanan Cemal orada ne yapacak, nasıl geçinecek, yeni bir hayatı nasıl sürdüreceğini düşünmektedir.
Kendisi fakir bir ailenin çocuğudur. Köylerinden Murtaza Ankara’da kapıcılık yapmaktadır. Cemal’in babası hemşerileri olan kapıcı Murtaza’yı bulmasını söyler. Cemal Murtaza’nın adresini alarak Ankara’ya gider.

Ankara’ya gelince elindeki adres ile Murtaza’yı bulur. Birlikte üniversiteye giderek kayıt yaptırırlar. Murtaza kapıcılık yaptığı evde ona yatacak bir yer ayarlar. Kalacak bir yer temin edinceye kadar misafir olarak evinde kalacaktır. Köyden getirdiği erzakta orada yenilir.

Okul açılmıştır. Cemal okula gidip gelmektedir. Murtaza Cemal’e bir sendikadan bahseder. Burada tanıdıklarının olduğunu, insanların hak aramak için buraya gelip gittiğini söyler.

Cemal’i de yanına alarak sendikaya giderler. Burası devrimci bir sendika’dır. Orada sınıf bilinci, proletarya iktidarı, sosyalizm konuşulmaktadır.

Cemal sendika da çay ocağında görevlendirilir. Odanın birinde yatacak yer ayarlanır. Artık Cemal okuluna gidip gelmekte, kalan zamanında sendikada çay ocağında çalışmaktadır.

Elinde okulunun kitaplarının yanında, sendika kitapları, devrimci kitaplarda vardır. Bu kitapları okumakta, her gün yeni şeyler öğrenmektedir. Okudukça kendi dünyasında bocalamaya girer. Şimdiye kadar öğrendikleri ile burada okudukları, söylenenler farklı şeylerdir. Kendisine din afyondur denilmekte, önceden bildikleri gericilik olarak nitelendirilmektedir.

Cemal artık işçi sınıfının bir üyesidir. Kültür çalışmalarına, gösterilere katılmakta, sendikal faaliyetlerde bulunmaktadır.
Cemal bir süre sonra öğrenci lideri olmuştur. Çeşitli illere devrimci konferanslar vermeye gitmektedir. Adı Cemal hocadır.

12 Eylül hareketinden sonra birini öldürmek suçlaması ile Mamak ceza evine atılır. Orada malum işkencelerden sonra iki kişilik bir hücreye konulur. Hücredeki diğer kişide adam öldürmek suçlaması ile yatan ülkücüdür. Altlı üstlü bir ranzada yatmaktadırlar. İkisi de birbirinden çekinmekte, can korkusu yaşamaktadır. Kaldıkları hücre ikisi içinde manevi işkenceye dönüşür. Gece olunca uyumamakta, birbirleri ile konuşmazlar. Sigarası biten Cemal ülkücü koğuş arkadaşından sigara ister. Böylece diyalogları başlar.

Her ikisi de kimseyi öldürmediğini, suçsuz yere hapse atıldıklarını söylerler. Ülkücü arkadaşı koğuşta namaz kılmaktadır. Cemal de onu seyreder. Bir gün arkadaşına kendisinin köylerinde Cuma namazına gittiğini, bu olaylar içine girince, kendisini ateist bir oluşumun içinde bulduğunu söyler. Koğuşta oda namazını kılmaya başlar.

Geçmişe ait her ikisinin kanaati de; birilerinin kendilerini kullandığı. Kendilerini olayların içine sürenlerin ortada gözükmediği, hapse girmediği noktasında birleşir. Hapiste kararlaştırdıkları bir şey vardır. Hapisten çıkıp normal hayata başladıklarında, yeni yetişen gençlere olayları anlatıp; onlarında bu duruma düşmemelerini sağlamaktadır. Hapisten çıkınca ikisi de arkadaşlıklarını sürdürürler. İkisi de güvenlik raporu alamadıklarından memur olamamıştır.

Günümüzde sergilenen oyun, yine aynı oyun. Türkiye’de eylemler iktidarı hedef alıp, darbeye gizli ajanda sahiplerine zemin hazırlamak amacını gütmektedir. Eski istihbaratçılar, bir servisin güdümü olmadan, üç kişinin bir araya gelip sokakta eylem yapmasının mümkün olmadığını söylemektedir.

Dünyada yeni bir parasal sistemin doğum sancıları yaşanıyor. Bu geçiş döneminde birçok ülkede refah kayıpları yaşanacaktır. Önümüzdeki günlerde Avrupa’da kitle eylemlerinin oluşmasına sebep olacak alt yapı oluşmaktadır. Nitekim 1968 öğrenci olaylarında Avrupa’ya özenilmiştir. Türkiye’de yaşananlar daha geniş kapsamlı bir dönüşümün parçasıdır. Öğrenci olayları büyük bir değişimin küçük bir parçasıdır. Deniz yüzeyinde görülen buzlardan başka, deniz altında buzdağı bulunmaktadır. Önemli olan yaşanan olayların altındaki mesajı iyi algılayabilmektir.
Bütün bu hususlar göz önüne alınarak; “güvenlik yetkililerinin, havada uçuşan sivrisineklerle uğraşmayı bırakıp, sivrisineklerin barındığı bataklığı kurutması gerekmektedir.”

Mustafa Yolcu

İSKİLİPLİ YOLCU: ÇORUMUN BAKLAVASI

İSKİLİPLİ YOLCU: ÇORUMUN BAKLAVASI

ÇORUMUN BAKLAVASI

Çorum düğünlerinde en çok beğendiğim yemek “su böreği ve Çorum Baklavasıdır.” Kayık tabaklarda sofraya konulan bembeyaz baklavanın tadına doyum olmazdı.

Uzun yıllardır yaşadığım Ankara’da üzeri fazlası ile kızarmış baklavalara alışamamış, memleketimin baklavasını özlüyorum.

Bir ay önce Çorumda idim. Baklava almak için gittiğim Gazi caddesi üzerindeki baklavacıda, bazı konular dikkatimi çekti:
Baklavaya konulan cevizler sarı değil ikinci kalite cevizlerdi.
Gül baklavaların içine çok miktarda ceviz konulmuştu.
Has baklavalar iri kesilmiş, tepside istenen güzelliği vermiyordu.
Dükkânın vitrini ise Çorumun baklavasını sergileyecek güzellikte değildi. Vitrinin üst katlarına unlu kurabiye konulmuş, alt katlarda baklava vardı.

Ankara da Necatibey caddesinde “Hacı baba baklavacısı” adında, 37 yıldır tanıdığım baklavacı vardır. Ankara da kendi başına marka olmuştur. Baklavalarında sadece tereyağı kullanır. Dükkânın önünden geçerken burcu, burcu tereyağlı baklava kokusunu koklarsınız.
Vitrininde en göz alıcı yerde baklava çeşitleri, tel kadayıf, su böreği bulunur. Dükkânın ön tarafı satış yeri, arka tarafında masalarda self servis alınan yiyeceğin yeme yeri bulunmaktadır. Bu dükkânda ramazan ve bayramlar yaklaştığında insanlar kuyruğa girer. Yıllardır imalatını aynı kalite ve titizlikte babadan, toruna yürütmektedir.

Bütün bu saydıklarıma rağmen, Çorumdan Ankara’ya baklava getirdiğimde, baklavamızı ikram ettiğimiz dostlarımız, bizim baklavamızı çok beğeniyorlar. Beyaz olmasına rağmen güzel pişmesi, yerken ağızda dağılması çok beğeniliyor. Çorumdan baklava getirmemizi sipariş ediyorlar.

Şu an Çorum baklavasının Çorumdaki durumu nedir?
Çorum düğünlerinde Çorum beşlisinin içinde Çorum Baklavası var mı? Öğrendiğime göre maalesef yoktur. Otellerde verilen düğün yemeklerinde, Çorum’a ait olmayan baklava ikram edilmektedir. Çorumun şimdi baklavası, yarın su böreği daha sonrada yayla çorbası düğün sofrasından kalkacak, bunların yerini başka yemekler alacak. Kendimize ait olan değerlerden, güzelliklerden vazgeçersek; sonra kaybedecek bir şeyimiz kalmayacaktır.

Genç nesil kışın yapılan tel tel kadayıfı biliyor mu? Tabii ki bilmiyor.
Çorumda başka illerin baklavası, kadayıfı satılıyor. Kendi ilimizde bari kendi değerlerimize, sahip çıkmamız gerekir diye düşünüyorum.

Çorum leblebisi hakkında “Milli Eğitim Bakanlığındaki” yaptığım görüşmenin sonucunu Mustafa Bey sizlere yazısında aktardı.

Bir ay önce geldiğimde ünlü leblebicimizden leblebimi alarak, Ankara’ya döndüm. Leblebi yine tek elek değildi. Birkaç boyutta nohuttan yapılmıştı. İçinde yine kör leblebiler var. Onları ağızda ezebilmek için mengene gerekiyor.
Aynı leblebiciden bir zamanlar aldığımız fındık büyüklüğündeki karanfil kokulu leblebileri bulamaz olduk artık.

Arzumuz daha iyi bir Çorum. Çevresinde “marka olmuş ürünleri ile anılan” bir Çorum’a kavuşmaktır. Bunun içinde önce kendi “unutulan güzelliklerimize” sahip çıkmamız gerekiyor.

Mustafa Yolcu

İSKİLİPLİ YOLCU: FÜZE KALKANI NEDİR?

İSKİLİPLİ YOLCU: FÜZE KALKANI NEDİR?

FÜZE KALKANI NEDİR?

Son günlerin kamuoyunda en çok tartışılan konusudur.
Halen İran’ın elinde 2000 km. menzilli Şahap–3 balistik füzesi bulunduğu, İsrail’in nükleer başlıkta takılabilen 7000 km. menzilli Jericho füzesine sahip olduğu basında yer almaktadır.

Dünyanın 30 ülkesinde füze savunma sistemleri mevcuttur. Yurdumuzda ise füze savunma sistemleri kurma çalışmaları bulunmakta olup, bunun maddi tutarının ise yedi milyar doları bulacağı hesaplanıyordu.

Füze kalkanı sistemi ile ilgili şunlar akla gelmektedir.
Füze Kalkanı projesi Türkiye’nin çıkarına mıdır yani bize ne fayda sağlayacaktır?
Füze kalkanı projesi tıpkı ABD’nin NATO’ya sağladığı nükleer savunma gibi kendi tehdit algılamasına göre geliştirdiği, davulun kendisinde tokmağın biz olacağı bir projedir. Kısaca ABD kendini uzaktan savunacak biz de ona savaş alanı, senaryosunun uygulama alanı olacağız.

Bu olumsuzlukları yenebilmek için; füze kalkanının Türkiye'ye kurulması durumunda bu silahın çalışması için gereken kontrol mekanizmasının içerisinde Türkiye doğrudan etkili olmalıdır. Yani Türkiye kontrol odasında yer almak ve anahtarlardan birini elinde tutmak zorundadır.

Türk yetkili kalkanın çalışması için gerekli olan anahtarlardan birini çevirmedikçe sistem çalışmayacak şekilde bir ayarlama yapılmalıdır. Bunun yanı sıra, eğer bu kalkan Türkiye'ye yerleştirilecekse tüm Türkiye bu kalkanın koruması altında olmalıdır ve Türk yetkililer bu projenin teknik yeterliliklerine vakıf olmalıdırlar.

Türkiye, füze kalkanı sisteminin yalnızca kendisine odaklanmış bir proje olmadığını ve projeye uygun diğer ülkelerin de bu sorumluluğu üstlendiğini ispatlamak için, kalkan projesinin bir bölümünün NATO üyesi Balkan ülkelerine konuşlandırılabilmesini sağlamalıdır. Böylece Türkiye'nin üzerinde durduğu uluslararası meşruiyet sağlanabilir.

Türkiye, gerçekten çok zorlu bir dönüm noktasından geçiyor. Türk Hükümeti, ABD tarafından kendi dış politika inisiyatifi ile bağlı bulunduğu askeri ittifak arasında bir tercih yapmaya zorlanıyor. Bu zorlamayı yapanların amacının ne olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildir.

Son dönemde İsrail'den uzaklaşan, Rusya ve İran ile dengeli bir ilişki kuran, uzun yıllardır bekletildiği AB'nin bekleme odasından çıkıp kendi ayakları üzerinde durmayı deneyen Türkiye'nin bu pozisyonu hiç kuşkusuz prangayı kırmak anlamına gelmektedir. Washington Türkiye’nin bu siyasetinden memnun değil.

Füze kalkanı şantajı akıllı bir tercih, zira Washington, Türkiye'ye kuracağı füze kalkanı ile Türkiye'nin Ortadoğu Politikası'nın birinci halkasını oluşturan Türkiye-İran-Suriye-Lübnan Bloğu'nu kırmak istiyor ve bunu yaparken de İsrail'in savunmasını bu bloğu kuran ülkeye, Türkiye'ye devrediyor. Türkiye son yılların en önemli dış politika yönelimlerinden birini gerçekleştirmek üzere bekletilmektedir.

ABD Türkiye’ye yerleştirmeyi istediği füze kalkanı ile şunları hedeflemektedir:
1- Türkiye’nin hem İran hem de Çin ve Rusya ile gelişen ilişkilerini baltalamak; arkasından bu ülkeler ile karşı karşıya getirmek! ABD’ye rağmen ekseni doğuya kayan Türkiye’yi, bu yolla Atlantik’e çapa attırmayı planlıyor.
Washington’un Ankara’dan gelen “İran bizi tehdit etmiyor” şeklindeki kalkan aleyhtarı görüşlere karşı iddiası, daha doğrusu tehdidi ise “İsrail İran’a saldırırsa, İran İncirlik’i vurur” şeklindedir.

2- ABD, füze kalkanı ile güdümünden çıkan AB’yi yeniden kontrol etmeyi hedefliyor. İran füzelerine karşı AB’yi koruyan ABD, İran’a savaş açtığı takdirde, Irak saldırısında alamadığı desteği AB’den isteyebileceğini düşünüyor.

3- ABD, Türkiye’nin doğusuna yerleştireceği kalkan ile Ortadoğu’daki kukla devletlerini korumayı hedefliyor. İsrail ile Kuzey Irak’taki ikinci İsrail’in güvenliğini, Türkiye’deki kalkan sağlayacak. Bir iddiaya göre de kurulması planlanan Kürdistan’ın füze kalkanı ile korunacak olmasıdır.

4- ABD, İran’ı gerekçe göstererek, Sünni Arap bloğu oluşturmayı hedefliyor. Washington, bu bloğa geçen aylarda yaptığı 60 milyar dolarlık silah satışı gibi kontratları da çoğaltmayı hesaplıyor.

ABD füze kalkanı sisteminin, ülkesini, Kuzey Kore ya da İran'dan gelmesi muhtemel balistik füzelerden koruyacağını söylemektedir. Avrupa'da ise Polonya'daki bir üsse 10 veya daha fazla füzesavar füze yerleştirmeyi ve Çek Cumhuriyeti'ne de bir radar üssü inşa etmeyi planlamaktadır.

NATO ile Türkiye’nin tehdit algılaması bambaşkadır. Türkiye NATO’nun aslında hedefindedir. İsrail uçakları Türkiye den izin almadan hava sahamızı kullanarak Suriye’yi bombalamıştır. Bunun üzerine İskenderun’a I-Hawk füze bataryası konuşlandırıldığında, bunun kendisini hedef alıp, Suriye ve Lübnan’ı korumak için yerleştirildiğini iddia etmektedir.

Türkiye’ye F–16 jet uçağı satan ABD, uçağın elektronik harp ve gece görüş sistemlerini vermemektedir. Yıllardır Türkiye ABD’den hava savunma sistemi almaya çalışmaktadır ama ancak bugün ABD projesi olduğunda Türkiye’nin hava savunma ihtiyacı hatırlanmıştır.

NATO’da da durum farklı değildir; Körfez Savaşı esnasında sözde müttefiklerimiz Patriot’ların Türkiye’ye gelmemesi için elinden geleni yapmışlardır. Bu devletlerin pek çoğu halen bölücü terör örgütünün açık ve örtülü destekçisidir.

Ülkemiz çok önemli kararların arifesindedir. Ya bulunduğu coğrafyanın kendisine yüklediği görevleri yerine getirecektir. Yâda kapı kulu gibi güçlü olanın arkasından gitmeye, dediklerini yapmaya mahkûm olacaktır.

Mustafa Yolcu