25 Ekim 2018 Perşembe

RECEP ÇATMA RÖPORTAJI


RECEP ÇATMA RÖPORTAJI- 12.10 2018

İskilip Belediye Başkanı Recep Çatma ile yapılan röportajı, sizlere sunuyorum. Bir yıl önce Recep beyle karşılaşmamızda, birlikte röportaj yapmaya karar vermiştik. Belediye hizmetlerini, yapılanları, yapılması düşünülenleri dile getirmeye çalıştık.

Mustafa Yolcu- Recep Bey, belediye başkanlığınızın 4. Yılındasınız. Bize Recep Çatmayı anlatırmısınız?
Recep Çatma- Benim anne tarafım Mekrool, baba tarafım Sirkeci gilden. 1960 yılında İskilip’te doğdum. Dört çocuğum var.  İlk, orta, Endüstri Meslek Lisesini İskilip’te bitirdim. 1978 Yılında okuldan mezun olunca, sağ sol davalarından dolayı ailem İskilip’in dışına çıkmamı istemedi.
Endüstri meslek lisesinden edindiğim tecrübe ile, sanayiye atılmaya karar verdim.
MY- Meslek lisesinde okurken, yaz tatillerinde sanayide çalışır mıydın? 
RÇ- Okul döneminde biz sekiz arkadaş, diğer meslek liselerine mengene yapardık. Mengenenin ham dökümü bize gelir, vidasından cıvatasına kadar mengeneyi biz yapardık. Sanayide işimizi kurarken, birazda borçlandık. Okuldan hocamız Metin Demirel’de bizimle ortak oldu. Birlikte çalıştık. Sanayideki çalışmam, başkan oluncaya kadar devam etti. Aynı zamanda, şoför kursunda motor dersine girdim.
 1984 yılında, Mustafa Çalık’la beraber siyasi hayatım başladı. 18 Yıl belediye meclis üyeliği yaptım. Mustafa beyden sonra, Mehmet Lokum, Orhan beyle birlikte çalıştık. Orhan bey benim aynı zamanda, Ortaokuldan sınıf arkadaşımdı. Tek Numan beyle birlikte çalışmadık. 2009- 2014 Yılında ikimiz de belediye başkanlığına aday olduk. Ama Numan beyin adaylığı kabul edildi. Numan bey belediye Başkanı oldu. 2014 Yılında görev bana verildi Bende belediye Başkanlığına aday olup, Belediye Başkanı oldum. Bu sürece kadar, sanayicilik, motor öğretmenliği, birtakım derneklerde yönetim kurulu üyeliği, siyasi hayatım devam etti. Dört çocuk babasıyım. Memleketimize hizmet edebilmek için yarışıyoruz.
MY- Kendinizi nasıl yetiştirdiniz. Motoru ders verecek kadar nereden öğrendiniz? Tabiri caizse tırnaklarınızla kazıyarak, nasıl bu duruma geldiniz?
RÇ-Teori ve pratiği birleştirmekte yarar var. Bende bunu yapmaya çalıştım. Biz okulda, meslek teknolojisi dersi görmüştük. Bunun üzerine motor konusunu araştırdım. Şoförlük kursunda 23 sene motor dersi vererek başarılı oldum.
Eğitilebilir çocuklar ile ilgili okul açtım. Mali disiplini sağlayamadığımdan okulu kapattım. Geçmişten kazandığım tecrübeleri, belediye başkanlığı ile memleketimize aktarıyorum.
MY- Recep Bey 18 sene meclis üyeliği yapmış olabilirsiniz. Ama bizzat başkanlığı yürütmek ayrı bir konu. Karşınıza müspet ve menfi neler çıktı?
 RÇ- Geçmişe ait eleştirel bir şeyler söylemek istemem. Onlar benim içimde kalsın. Halkın içinde bazı söylentiler vardı. Bunlar laf yapar, iş yapmaz diye. Geçmişte belki bizde laf yaptık. Benim gönlümde yatan 1960’dan beri gündemde olan Tımarlı sulama projesi var. Okullar, yüksek okul projesi var.  Arsa tahsis edildi, edilmedi diye konuşulan, açık hava ceza evinin yapılıp bitirilmesi konusu var. Hatta geçmiş dönemlerde, yapılması gereken işlerle ilgili dosya hazırlayıp, birlikte çalıştığım arkadaşlara verdim. Bunlar yapıldı, yapılmadı. Ama bunların bir kısmının yapılması bize nasip oldu.
Benim belediye başkanlığı ile ilgili farklı görüşüm var. Belediyede her birimin başında yetkililer var. Ben yapılan her işin başına gidip beklemek istemiyorum. İlgili arkadaşlara diyorum ki, yaptığınız işi düzgün yapın. Vatandaştan bana sorun gelmesin. Sorun geldiği zaman, çözmek için el atıyorum. Başkan olarak asıl vazifem, İskilip’e gelmesi gereken yatırımları İskilip’ e getirebilmektir. Bununla ilgili takibi en iyi yapabilmektir. Bu işi de ilçe yönetimimiz, il yönetimimiz, milletvekillerimiz, hükümetimizin desteği ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bütün bunların takdirini de vatandaşımız yapacaktır. Bizim zamanımızda gerçekleşen büyük yatırımlarımız var. Bu yatırımların gerçekleşmesi, bizi ziyadesi ile memnun etmiştir.
MY- Bu büyük yatırımlar neler?
RÇ- Kızılırmak Tımarlı Sulama Projesi, ana yatırım ve sulama pompaları ile 200 milyon keşif bedelli bir projedir. Bu gerçekleştiğinde Karlığa kadar olan arazilerimiz ile Bayat-Uğurludağ arazileri sulanarak, kuru tarımdan sulu tarıma geçilecektir. Bu milli ekonomimize 50 milyonluk ek girdi sağlayacaktır. Ayrıca 7500 kişiye zirai istihdam imkânı verecektir. Sulama projesinin başlayıp, bu günkü seviyesine gelmesini çok önemsiyorum.
MY- Sulama projesi ne seviyeye geldi?
RÇ- 2020 yılında tamamının bitmesi hedefleniyor. Ben Çorum- İskilip ve İskilip- Çankırı yolu çalışmaları ile Tımarlı projesini yakından takip ediyorum. Bu projeler 2018 yılı için belirlenen hedeflerinin üzerine çıkmıştır.
Göreve geldiğimde, ilçemizin doğru dürüş yolu yoktu. Ben Ulaştırma Bakanlığımızın başarılı çalışmalarından gurur duyuyorum. İskilip bu çalışmalardan nasibini alamamıştı. Kastamonu, Samsun karayolları bölge müdürlüklerine müracaat ederek, bu yollarımızın yapılmasını talep ettik. Bilhassa Çankırı yolunun yapılması, İskilip, Bayat, Uğurludağ için çok önemli idi. Çankırı yolu yapımı hızla devam ediyor. Çorum yolunda, haremi yolu ihale edilmişti. İşi alan müteahhit, işi bitiremedi. İkinci keresinde Çorum yolunun tamamı ihale edildi. 2018 yılı sonuna kadar haremi yolunun tamamlanarak, asfaltlanacağını umut ediyorum. 
Diğer büyük projemiz, Tosya yoludur. Halen Tosya yolunun tatbikat projesi yapılmış, hazır beklemektedir. Bu projede 7 adet tünel bulunmaktadır. Yaklaşık maliyeti 600 milyon liradır. Ulaştırma Bakan yardımcımız bu konu için İskilip’e gelmiş, Tosya- İskilip sınırına kadar giderek mevcut yolu yerinde görmüştür. Tosya yolunun ’da ihale edilerek, yapımına başlanılması için bütün gücümüzle çalışıyoruz.

Diğer bir yatırımımız, Dere Kargın sulama göletlidir. 07.09.2015 Tarihinde inşaatına başlanarak, bitirilmiştir. Gölet su kanaletleri yapıldığında, 368 hektar alanı sulayabilecektir. Ayrıca İskilip’in ihtiyacı olan içme suyu, bu göletten karşılanacaktır.  Gölet’in şu anda su tutma kapasitesinin %50 miktarı su tutmuş olup, 2018- 2019 da tüm kapasitesinin su tutacağını sanıyorum. Ülkemizde kuraklık emarelerinin görüldüğü, yeraltı suyunun 8 metrenin altına indiği günümüzde, bu gölet yerinde bir yatırım olmuştur. Bununla bağımız, bahçemiz suya kavuşacaktır.
Terminal binamızda düzenleme yapılarak, öğrenime açılan Gazi Üniversitesine bağlı Yüksek Okulumuzun 128 öğrencisi vardı. Daha sonra Çorum Hitit Üniversitesine bağlanan okulumuza, buğday pazarının yanındaki bina tahsis edilerek, 4 bölümde gece bölümü ile birlikte 480 öğrenci kapasitesine ulaşmış bulunuyoruz. Üniversite Rektörümüzden, yeni bina yapılmasını talep ettiğimizde bize-“Belediye olarak siz binanın karkasını yapın, geri kalanını biz tamamlayalım.” Demişlerdi. Bizde Üniversiteye 2650 m2 alanlı yer tahsis ederek, İskilip ve İskilip dışında bulunan hemşerilerimizden yardım toplayıp, zeminde 1550 m2 alan üzerine oturan, 4 katlı 6100 m2 kullanım alanlı Yüksek Okul binasının karkasını tamamlayıp, Hitit Üniversitesine teslim ettik. Binanın tamamlanması için 2018 yılı yatırım programına ödenek konulmuşsa da, Üniversite işin ihalesini yaparak inşaata başlanılmadı.
Bu yıl içinde okula 5 ayrı bölümün daha açılması için karar alındı. Yer ve hoca bulunamadığından, bu bölümler açılamadı. Bina bittiğinde okulumuzda 1500 yakın öğrenci bulunacaktır. Binanın 2020 yılına kadar bitirileceğini umut ediyorum.
MY- Yüksek okul öğrencilerinin ihtiyacı olan, yurt temin edildi mi? Benim duyumuma göre ilçemizde, talebelere kiralık ev verilmiyormuş.
RÇ- Okulumuz ilk açıldığında, öğrenci sayımız 128 idi. Kredi yurtlar kurumu, yurt yapılması için bu sayının 200 kişi olmasını şart koşuyordu. Şu anda 500 öğrenci ile bu sayıyı aştık. Halen 100 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdumuz var. Erkek öğrenciler için yurt yok. Bunun için kredi yurtlara, 300 yataklı yurt yapılması için başvuru yaptık. Bu konuyu ’da takip ediyoruz. Yüksek okul için yeni yaptığımız binanın yakınında bulunan buğday pazarını, otobüs terminali, hatta itfaiyeyi buradan başka yere taşıyarak, bu alanın tamamının üniversite kampüsü olmasını planlıyoruz.  O zaman bu alan içinde, yurt binası yeri tahsisini yapmış olacağız.
Ayrıca Kredi Yurtlar, özel sektörle de bu konuda iş birliği yapmak istiyor. Özel yatırımcıların yapacağı binaları uzun süreliğine kiralayarak, yurt olarak kullanmak istiyor. Bu konuya böyle çözüm bulmakta mümkün.
MY- YİBO yurdu vardı. Orası kullanılıyor mu?
RÇ- Kanayan bir yaramıza parmak bastınız. Çorum’da birçok ilçe de Fen Lisesi vardı. İskilip’te yoktu. Epeyce uğraştan sonra, İskilip’te Fen Lisesini açarak, kapanan YİBO okulunu ve yurdunu Fen Lisesine tahsis ettik. Şu anda 240 talebemiz var. Dördüncü yılda okulumuzda, 300 tane öğrencimiz olacak.
İlçemizin en önemli sorunu göç sorunudur. Bu sorunu, bütün Türkiye yaşıyor. Göç sorununu, belediyelerin tek başına yenebilmesi mümkün değildir. Ancak merkezi hükümetin, bu konuya el atması ile göç sorununun yenilmesi mümkün olabilir. Şu anda 250 kişi her iş günü, ilçemizden Çorum’a gidip gelmekte, parayı burada kazanıp Çorum’da harcamaktadır. Öğretmen, akşam Çorum’a kalkan servise yetişebilmek için okulunu ve öğrencilerini bırakıp, servise koşarcasına gitmektedir. Buda okul ’da iş yerinde verimin azalmasına neden olmaktadır.
Ankara’ya iki saat mesafede olan ilçemize, savunma sanayine ait üretim tesisi açılabilse, yüzlerce kişi buradan ekmek yese, göç hadisesini bir nebzede olsa engellemiş oluruz. Hatta İskilip’e tersine göç bile başlayabilir.
MY- Göç konusu aynı zamanda, sosyolojik bir konu. İsmail Beşikçi ile yaptığım röportajda kendisine-”  İskilip’ten göçü nasıl engelleyebiliriz” diye sormuştum. Onun cevabı “çocuklarımıza iyi bir eğitim verip, iyi yetiştirmemizle göç sorununa çözüm buluruz” diye olmuştu.
MY- Recep Bey benim dile getirdiğim, İskilip’te akil insanlarla zaman zaman toplantı yapıp (eski Belediye başkanları, başkan adayları, fikir üreten insanlarımız, bürokratik tecrübesi olan insanlarımız) bunların görüş ve tekliflerini almayı düşündünüz mü?
RÇ- Parti olarak, Karadeniz Belediyeleri Bölge Toplantısı’nda bize Belediye Hizmetleri adı altında dağıttıkları bir kitapçık var. Orada da akil insanlarla bir araya gelip, görüşlerine başvurmamız önerisi var. Bu sene Ramazan’da her kesimden 200 kişilik guruplarla bir araya gelip, belediye hizmetlerimiz hakkında görüş ve önerilerine başvurdum. Sonra da aldığım cevapları bir araya getirerek, görüş ve önerilerin sayılarını belirleyerek kitaplaştırdım. Bu tekliflerden ’de yararlanmaya çalıştım.
İskilip’in alt yapı konusunu 33 ayda bitirerek, İller bankasının yatırım kitapçığında belirtildiği gibi bu konuda rekor kırdık. İller Bankası verilerine göre, 30 litre/ sn debi suyunun İskilip’e yetmesi gerekirken, 100 litre su şebekedeki kaçaklar nedeni ile yetmiyordu. 33 Ayda 85 km polietilen boru ile içme suyu şebekesi yenilemesini,500- 800- 2000 tonluk anti bakteriyel üç adet su deposunu, 14 mahallemizde yağmur suyu, kanalizasyon şebekesini ayırarak, inşaatını tamamladık. Şu anda yağmur suyu derelerimize, kanalizasyon şebekemiz ise Kazanlı’da bulunan arıtma tesislerine ulaşarak arıtılıp, tarımda kullanılmak üzere derelere verilmektedir. Kanallar kazılıp alt yapı faaliyet devam ederken, İskilip’imizin elektrik şebekesi ana yollarda yer altına alındı. Türk telefon yeni kurulan 30 adet kutu ile fiber optik kablo ile internet ağına bağlandı.
2014 Yılında başlanan doğalgaz projesi ile doğalgaz şebekemiz tamamlanarak, kaliteli ve temiz ısınmayı temin için, evlerimize doğalgazı ulaştırdık.
65 caddesi bulunan İskilip’in 55 caddesini sıcak asfalta kavuşturduk.  Bunların dışında kalan sokaklarımıza 160 bin m2 kilit parke taşı döşedik. Böylece alt yapımızı tamamladık.
Yeni dönem ’de bana görev verilirse, turizm amaçlı faaliyetlerim devam edecek. Kalede üç ayrı hedef ortaya koyduk. Kale surlarının, yenilenerek ışıklandırılması. Kale içinde bulunan 8 adet evin ve yollarının restore edilerek turizme kazandırılması. Semerciler çarşısında bulunan 20 adet dükkânın restore edilerek, İskilip sanat ve el emeğinin yaşatılmasını, turizme kazandırılmasına çalışacağız.
MY- Recep Bey, yaptığımız röportajla bana İskilip hakkında, çok önemli bilgiler aktardınız. Sizden son olarak ricam, İskilip Dolması ve baklavasının özelliklerini koruyarak devamını sağlamanızdır. Daha önce ifade ettiğiniz gibi, İskilip Dolmasının sertifikasını aldığınıza göre, bunun denetimini yapmanız mümkün. Dolmanın soğanın simsiyah yakılarak, uygun olmayan et ve yağın kullanılarak, kaliteli dolmanın yapılması mümkün değil. Her şeyden önce önüne önlük bağlayan, dolmacı olmamalı. Sertifika gereği belediyemiz ve oluşturulacak meslek kuruluşunca, bu işi yapanlar kursa tabi tutularak kaliteli dolma yapmak öğretilmeli ve sertifikası olanlar dolmacı olmalılar. Belediye olarak bu konunun koordinatörlüğünü yaparsanız; İskilipliler olarak memnun oluruz.
Size başarılar diliyorum.

MUSTAFA YOLCU
İSKİLİP

27 Ağustos 2018 Pazartesi

GO HOME ( EVİNE GİT ) AMERİKA


GO HOME ( EVİNE GİT ) AMERİKA

Yurdumuz da ve Dünya’da olumsuzlukların, problemlerin sebebi Amerika.
İsrail’in hamisi, dünya emperyalizmin lideri, milyonlarca insanın kanını akıtan Amerika.
Silah tüccarı, B. Milletlerin ağası Amerika.
Dünya’da CIA, FBI ile kanlı sabotajları düzenleyen Amerika.
Ülkemizde askeri darbeleri, bölücü ve mezhep hareketlerini yöneten Amerika.
Irak’a zehirli gaz üretiliyor bahanesi ile girip, bir milyon Iraklıyı öldüren Amerika.

Amerika’nın 250 yıllık tarihi kanlı olaylarla dolu. Zulüm ve soykırımları saymakla bitmez. Amerika Birleşik Devletleri, bağımsızlığını ilan etmeyi başardıktan sonra, topraklarını genişletmek amacıyla 1830 yılında çıkarılan “Kızılderili Tehcir Yasası” ile bölgede yaşayan tüm yerlileri kendi topraklarından çıkardılar.
ABD’nin resmi devlet politikası olan Kızılderili soykırımı, Nazi Almanya’sında Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. ABD’liler, “Bu Kızılderililerin tamamen imha edilmesi gerekiyor”, En iyi yerli ölü yerlidir politikasıyla kıtayı, binlerce yıldır üzerinde yaşayan Kızılderililer ‘in elinden zorla almıştı. Bunu sağlamak için ilk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere, yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak, çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili soykırımıyla, bugünkü Amerika’nın temeli atıldı. Dünyada en büyük soykırım suçlusu, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam yetmiş milyon Kızılderili’yi kendi vatanlarında katlettiler.
Amerika Birleşik Devletleri demek; uygarlıkların ve kültürlerin yıkımını demektir. Mazlumların kanlarını emerek sömüren bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” vaatleriyle kendi zihniyetini, sömürü düzenini, politikasını sürdürmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihi gerçek anlamıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların, kan ve gözyaşının tarihi demektir. Amerika yaptıklarını meşru göstermek için, çizgi romanları, Hollywood filmleri ve yalan yazan bir sürü tarih kitapları ile tüm dünyayı aldatmaktadır. Örneğin çoğu Amerikan çizgi romanlarında, filmlerinde, tarih kitaplarında Kızılderililer, kafatası avcısı, barbar, vahşi, saldırgan ve psikopat olarak dünyaya empoze edilmiştir. Halbuki vahşi, barbar, psikopat ve saldırgan olanlar bizzat Amerika politikasıdır.
Kızılderililerden sonra Amerikan vahşetinde ikinci sırayı, Afrikalı köleler alır. Köle ticareti ile 19. yüzyıla kadar toplam 34 milyon Afrikalı ve Orta Doğulu köle ölmüştür. İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768′de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle götürmüş, o yılda toplam satılan köle sayısı 97.500’ü bulmuştu. 1787 yılında bu sayı 100.000 zenci köleye ulaşmıştır
Şu ana kadar yaptığı tüm işgal ve soykırımlarından da anlaşıldığı üzere ABD, dış politikasını kendi çıkarları ile odaklı, tamamen yalana dayalı “İnsan Hakları, Özgürlük ve Adalet “sloganlarıyla kan, gözyaşı, acı ve soykırımlar yaparak gerçekleştirmiştir.”
Amerikan kıtasını işgal için Kızılderilileri yok etmeyi, Afrikalıları köle olarak kullanmayı, atom bombası ve kimyasal silahlar kullanarak katliamlar yapmayı, ülkelerdeki etnik gruplardan faydalanarak onları birbirine düşürmeyi, kardeş kavgalarını, ülkeleri bölmeyi, tüm bu vahşeti yaparken de dünyaya şirin görünerek, Birleşmiş Milletler ve NATO, İnsan hakları örgütleri, IMF ve Dünya Merkez bankası çatısı altındaki teşkilatları yöneterek, menfaati için çok güzel kullanmıştır. Aynı doğrultuda, müttefiki olan İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeleri de yanına alarak, tüm dünyaya meydan okumakta resmen eşkıyalık yapmaktadır. Kendisine karşı gelen, kafa tutan ülkeleri de yine müttefikleri ile beraber, ekonomik krizlerle ve çeteleri ile dize getiren ABD, bir gün mutlaka bu yaptıklarının cezasını çekecektir. Gün gelecek, işgale ve zulme uğrayan ülkeler birleşerek, Amerikan Emperyalizmine hak ettikleri en güzel cevabı verecektir. Zalimin zulmü yanına kar kalmayacaktır.
Bizde Amerika’nın yaptıklarını, mezalimini unutmayalım, unutturmayalım. Sakın ola ki elma şekerine kanmayalım.
Mustafa Yolcu- 27.08.2018



19 Ağustos 2018 Pazar

İSKİLİPLİ OLMAK


İSKİLİP’Lİ OLMAK

İskilip’te metin Kalyoncu abinin deyimidir bu. İSKİLİPLİ OLMAK.
Bu ne mana ifade etmektedir?
İskilipli olarak kendimize acındırmaya, geri kaldık demeye, nüfusumuz azaldı. Göç devam ediyor lafına gerek yok.
Ne yapılmalıydı?
Ne yaptık?
Çocuklarımızı ne kadar eğittik? Onlara iyi bir insan olmayı öğretebildik mi?
İki İskilipli yan yana geldiğinde, dedi kodu etmenin dışın ’da ne yaptık? 

İskilip’te önceden tüm erkek çocuklara sanat öğretilir, sonra ’da bu çocuklar okur veya baba mesleğini yapardı.

Şimdi sanatkarlık ruhu bitti. Çocuklar televizyon ve telefon çocuğu oldu. Aile yapısı erozyona uğradı. Değerlerini kaybetti. Anaya babaya itaat edilmez oldu.

Köyde üreten aileler, üretmez oldu. Yumurtayı, eti, yağı şehirden, köye götürür oldu. Tarlalar ekilmez, bağ bahçe bakılmaz oldu.

Üretmeden tüketmeye başladık. Yaşlılık aylığı, malul aylığı, anne babaya bakma aylığı ile aylığa bağlandık. Üretmeye gerek kalmadı. Nasıl olsa aylığımız geliyor. Aybaşı oluyor, bankamatikler insan kuyruğu ile dolu.

İskilip tabiri ile” Büyükler almış başını gidiyor. Bebekler de başını sallıyor. “Babalarının yaptıklarını, çocuklar ’da devam ettirecek. Bankamatik kuyruğuna, ekmek kuyruğuna onlar ’da girecek.

Çarşı’da arastalar kapandı. Sanatkâr tükendi. Sanayide üretim durma noktasına geldi. Kahvehane ve lokanta sayısı arttı. Pideci çoğaldı. Pide derken, eski nefis pideler yok. Pideler pide gibi değil. Ağzı bir tarafta, gözü bir tarafta denilen şeklini, yapısını değiştirdiler. Fırına hamuru atıyorlar, nasıl çıkarda çıksın umurlarında değil.

Geleneksel dolmamız ’da aynı sorunu yaşıyor. Dolmacılık sanat olmaktan çıkıp, ticarete dönüşmüş. Soğan kavrulurken karartıldığından, dolmada siyah renk alıyor. Dolmanın açık sarı renkte olması gerekiyor. Rahmetlik Mehmet Kaymaz hocamız” dolmanın soğanını karartıyorlar, dolmada kara renkli oluyor. Bu yüzden İskilip’te isteyerek dolma yemiyorum.” Derdi. Burada en büyük etken, kabala dolma fiyatı anlaşması oluyor. En iyisi davet sahipleri, dolma malzemelerini kendi almalı, Dolmacı’ya sadece dolmayı yapmak kalmalıdır.  İskilip’te kasap arkadaşın anlattığını ’da aktarmadan geçmiycem.- “Dolmacı bana ucuz et var mı diye soruyor. Bazı hayvanlar hastalıklı oluyor. Hasta hayvanı ucuz fiyata alıyoruz. Ucuz et talebi olunca ‘da kesip etini satıyoruz.” Demek ki bundan dolma eti yapılıyor. En güzeli kaliteli malzemeyi alıp, Dolmacı’ya teslim etmek.
Dolma lengeri küçülüp, sahana dönüşmüş. Tepsiye tadımlık helva konuluyor. Davetler evde değil, lokanta ’da verilir olmuş. Davet şahsa değil, topluma yapılıyor. Gelen çok olunca ’da ikramlar küçülmüş. Davete gelen karnını doyuramıyor. İki davete giderse karnı ancak doyuyor. Tabi ikinci dolma davetini bulabilirse.

İskilip’te kimse kimseyi tanımaz olmuş. Selam yok, sabah yok. Şehrin iftiharı olan parkı, gecekondu semtine dönüşmüş. Park alanı üzerine bina yapılmış. Bina cepheleri estetik olmayan, tomruk sırtından çıkan malzemelerle kaplanmış. Kimsede parkın gecekondu olmasını, ne oluyor diye sormuyor. 

Aynı şeyleri tekrarlıyoruz!  İskilip niye geri gidiyor? Nüfusumuz niye azalıyor? Tosya yolu niye açılmıyor?

Eski İskilip olmak istiyorsak, üretmeliyiz. Ürettiğimizi dışarı satıp, üretim merkezi olmalıyız. Sanatkâr yetiştirmeli, arastaları tekrar doldurmalıyız.
Rabbim verirde, yer altından stratejik bir maden veya termal su çıkarsa İskilip’in makûs kaderi o zaman değişir. Bunlar olmazsa; DEVEYE SORMUŞLAR NİYE BOYNUN EĞRİ. DEVE DEMİŞKİ, NEREM DOĞRU Kİ BOYNUM DOĞRU OLSUN.

Bütün okuyucularımın bayramını kutluyor, hayırlı bayramlar diliyorum.

Mustafa Yolcu
19.08.2018


6 Ağustos 2018 Pazartesi

İSKİLİP TAŞ MEKTEP HATIRASI

İSKİLİP TAŞ MEKTEP HATIRASI

ANAP’tan, 1987-1991 tarihleri arasında Çorum Milletvekili olan Mustafa Namlı, İskilip’te bulunan taş mektep ile ilgili hatırasını anlattı.

Milletvekili olduğu dönemde, Çorum ve İskilip’e bir şeyler kazandırmaya çalışan Mustafa Namlı, dönemin Milli Eğitim bakanı olan Hasan celal Güzel’den, İskilip’e bir şeyler kazandırabilmek için yatırım talebinde bulunuyor. Hasan bey, Mustafa Namlı beyi dinledikten bir süre sonra, Cumhur Başkanı Kenan Evren’den gelen bir talimatı, Mustafa Bey’e iletiyor.

Talimatta – “Taş Mekteplerin yıkılarak, yerine yeniden okul yapılması.” Yer alıyor. Hasan bey –“Sizin İskilip’te bulunan taş mektebi yıkalım, yerine yeni okul binası yaptıralım.” Diyor.

Mustafa bey de taş mektebi yıkmayalım, yanın ’da müsait arsa var orayı satın alıp, okulu oraya yaptıralım diyor.

Hasan bey- “O zaman bu işe sen öncülük et. Gidip o arsayı alın, okulu oraya yaptıralım.” Diyor. Bunun üzerine İskilip’e giden Mustafa Bey, ilk olarak İskilip’in Milli Eğitim Müdürü olan Adnan Pabuççu ile diyalog kuruyor. Sonra kaymakamlığa gidip, Kaymakam Mal Müdürünü çağırıyor. Birlikte konuyu konuşarak, taş Mektebi’n bitişiğinde bulunan arsanın sahibi Ethem Tatarla buluşuyorlar. Ethem bey 10.000.-TL karşılığında, arsayı vermeyi kabul ediyor. Mustafa bey “bu paranın 1000-TL sini ben karşılarım.” Diyor.

Mustafa Bey, Kaymakam, Mal Müdürü, Adnan Pabuççu ile birlikte, esnaftan para toplamaya çıkıyorlar. Neticede Mustafa Bey’in kattığı 1000.-TL ile birlikte, 4000.-TL para toplanıyor.

Mustafa bey Ankara’ya gelerek, durumu Hasan Celal Güzel Bey’e iletiyor. Milli Eğitim bakanlığı arsayı kamulaştırarak, bu alana yeni okul binasını yaptırıyor. Böylece TAŞ MEKTEP’İMİZ yıkılmaktan kurtularak, kendini korumuş oluyor. Bir akıllı ’da gelip, Taş Mektep ’in duvarlarına sıva yaptırıp, orijinalliğini bozmuştur. Bir an evvel duvarlardan sıvaların kazıtılarak, okulun eski haline dönüşmesini tüm hemşerilerimiz arzu ediyor.

Aynı dönemde, Abdul Hamit Hanın ülkemize kazandırdığı taş mekteplerden, Çorum’ da iki taş mektep, diğer illerde ’de taş mektepler yıkılarak, yerine beton binalar yapılmıştır.

Mustafa Bey’den bu kadar bahsettikten sonra, TBMM ‘de Mustafa beyin anlattığı bir olayı ’da sizlerle paylaşmak istiyorum. Mustafa Bey, kendisine gelen hemşerilerimizin isimlerini defterine not eder, hangi konu için geldiğini ’de yazardı. Bir hemşerimiz yanına, dört ayrı konu için gelmiş. Mustafa Bey’de yardımcı olmuş. Aynı kişi beşinci kere Mustafa beyin yanın geldiğinde bende orada idim, Mustafa Bey hemşerimize “Ahmet Bey, dört ayrı iş için geldin yardımcı oldum. Müsaade ette, bir başka hemşerimize yardımcı olalım artık.” Dedi.

Mustafa Bey’in mecliste her gün odası dolar, öğleyin olunca ’da kalabalık bir gurup olarak gelenleri yemeğe götürürdü. Aynı dönemde ANAP’ lı diğer milletvekilleri ’de, yemek masrafı çıkmasın diye öğleden sonra odalarına gelirlerdi.

45 Yıldır Ankara’dayım. Çorum’dan birçok milletvekili geldi geçti. Mustafa abi ile kurduğum diyaloğu, diğer milletvekilleri ile kuramadım. Bu dönemde seçilen Milletvekili EROL KAVUNCU Bey, inşallah sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışacaktır.

Taş Mektebi’mize sahip çıkıp, yıkılmaktan kurtardığı için, eski Milletvekilimiz Mustafa Namlı abimize teşekkür ediyor, Memleketime yöremize taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun diyorum.

Mustafa Yolcu- 05.08.2018

5 Ağustos 2018 Pazar

YAVUZ ASLAN ARGUN ABİ İLE HATIRALAR



YAVUZ ASLAN ARGUN ABİ İLE HATIRALAR

Yavuz abi Mücadele hareketinin pratisyeni idi. Sorunlara çözüm bulan, birleştirendi.
1973 yılı memleketim İskilip’te idim. Akşam vakti evimizin kapısı çalındı. Kapıyı açtığım ’da Ahmet keskin arkadaşımı karşımda buldum. Sevinç içindeydi. Hayırdır diye sorduğumda, gazete kupürünü göstererek- “Yavuz abi hapisten çıkmış.” Dedi. İkimizde çok sevinmiştik.

Aynı yıl üniversiteyi kazanıp, Ankara’ ya geldiğim de Bahçeli evler 1. Durakta OÇOK yurdunda kalıyorduk. Akşam, Yavuz abi yurda gelecek dediler. Bir yere gitmeden, Yavuz abiyi bekledik. Kendisini merak ediyordum. Yurda geldi ve hapishane de yaşadıklarını, ülke gündemini anlattı. Bu arada onunla yurda gelen, rahmetli GÖMÜLÜ ÇOBAN “FAİK ERYILDIZ”, Sorme mene nazlı gardaş, dönirem ağlayı ağlayı! şiirini okudu. Hepimizde çok etkilenmiştik.

Yavuz abinin, yavaş ve oturaklı bir ses tonu vardı. İnsana güven veriyordu. Daha sonraki yıllarda, değişik vesilelerle kendisiyle karşılaştım.

Turgut Özal Yavuz abiye haber göndererek, bir yere gideceklerini buluşmalarını bildirmiş. Söylenen saatte, İstanbul’da Turgut beyle buluşmuş. Yavuz abi bundan sonrasını şöyle anlatmıştı. – “Turgut Bey bana boş bir çanta teslim ederek, bu sende dursun dedi. Birlikte arabaya binerek, bir fabrikaya gittik. Fabrikanın sahibi bizi kapıda karşılayıp, idari binanın yukarı katına buyur etti. Kahvemizi içerken, birisi gelip yanımdaki çantayı alıp gitti. Bir süre sonra çantayı tekrar getirip, yanıma koydular.

Sohbetimiz sona erdi, kalkıp giderken çantayı da aldım. Çanta kurşun gibi ağırdı. Merdivenden inerken, Turgut Bey çantayı benim elimden alarak “Yavuz artık ben götürürüm.” dedi. Dolu çantayı, artık kendisi taşıyordu

 ANAP iktidarının ilk döneminde, İstanbul’ da bulunan kuzenimi Yavuz abinin yardımı ile Eminönü Belediyesine aldırdım. Teyzem Yavuz abiye çok dua etmişti.
Yavuz abi ceza evinde iken, kendisinin avukatı olan Mehmet Altınsoy’u çok sever, kendisinden Mehmet abim diye bahsederdi. Vefasını her zaman gösterirdi.

Yavuz abi Mehmet Altınsoy’un, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, BELKO işletmesinin başına geçmiş, Ankara’nın kömür ihtiyacını temin ediyordu. BELKO ya   Ziyaretine gittiğim’de sekreteri olan yeğeni, telefonda “UĞUR DÜNDARIN BEKLEDİĞİNİ, GÖRÜŞMEK İSTEDİĞİNİ “bildirdi. Yavuz abi- “Görüşmek istemediğini, yok demesini.” Söyledi. Bu iki sefer tekrarladı. Uğur Dündar ısrarla görüşmek istediğini söylüyordu. Yavuz abi en sonunda yiğenini azarlayarak, telefonu kapattırdı. Ben Yavuz abiye, niçin görüşmek istemediğini sorduğumda- “Ermenilere ait bir şirketin, kömür ithalinde usulsüzlük yaptığını. Bunu da kendilerinin tespit ederek, konunun üzerine gittiklerini. Bu konuyu haber alan Uğur Dündar’ın, konunun üzerine gitmek için değil, konuyu öğrenip daha sonra konuyu kendilerine koz olarak kullanmak istediğini. Bunu bildiği için, Uğur Dündar’la görüşmek istemediğini söylemişti.

1986 Yılı’nda Yavuz abiyle, çalıştığım kurumda karşılaştım. Kurumun başında bulunan kişiyle görüşmek istediğini ama görüşemediğini bildirdi. Bende Yavuz abiyle, karşılaşmak istediği kişiyi karşılaştırdım. Görüşmeleri bitip oradan ayrılan Yavuz abiyi, üzgün ve düşünceli buldum. Niye üzgün olduğunu sorduğumda- “Arkadaşın bu göreve gelmesini, ben sağladım. Şimdi ise bu arkadaş bana yardımcı olmadı.” Dedi.

1 Mart 2003 tarihin de TBBM de Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a girmesi için oylama yapılacaktı. Kamuoyu ikiye ayrılmıştı. Halkın çoğunluğu buna karşı çıkıyordu. Mecliste ne olacağı belli değildi. 1 Mart günü Yavuz abiyle, bir arkadaşımın işyerinde karşılaştık. Yavuz abi teskereye şiddetle karşı çıkıyor, teskere meclisten geçerse, ilerde Irak halkına bunun cevabının verilemeyeceğini söylüyordu. Tanıdığı bütün milletvekillerini telefonla arayarak, hayır oyu kullanmalarını tavsiye ettiğini bildirmişti. Sonuç Yavuz abinin dediği gibi olmuş, büyük sürpriz yaşanmıştı.

Mücadele hareketi dağılmış, her kez farklı bir kulvara gitmişti. Ben  Yavuz abinin, mücadele hareketinin içinde bulunduğu durum hakkındaki düşünceleri merak ediyordum.
Kendisi ile bir arada olduğumuzda yavuz abi, Aykut beyden “AYKUT BEY KARDEŞİM” diye söz ediyor, kendisi hakkında menfi bir şey söylemiyordu. Bu durumu kendisine- “Sizi bazı konular da mağdur etmiş birisine, Aykut Bey kardeşim diyorsunuz. Bunun nedeni nedir?” diye sorduğumda; kol kırılır, yen içinde kalır. Böyle söylemek zorundayız demişti.

Anlattığı başka bir anekdot da “Aykut Bey kardeşim ve bazı arkadaşlarla birlikte oturuyor, sohbet ediyorduk. Meyve yerken, bir arkadaşımız elmayı soyup, Aykut beyin ağzına uzatmaya kalktı. O arkadaşımızın eline vurdum ve elmayı yere düşürerek, bir daha böyle yapmayın. Soyduğunuz elmayı kendisine ikram edebilirsiniz dedim.” diye anlatmıştı.

Ankara da vefat eden Ayaşlı kardeşimiz, kısa bir süre Muhsin beyin partisinde bulunmuş, Muhsin beyle çalışmıştı.  O arkadaşımız vefat ettiğinde Muhsin Bey, Ayaş ta cenazesine katılmış, evine gitmiş, vefasını fazlası ile göstermişti. Daha uzun süre Aykut beyle çalışmasına rağmen, Aykut Bey bu arkadaşımızın ölümünde taziye bile göndermemişti.

Asıl vefa gösterecek kişi Aykut Edibali, YAVUZ ABİNİN cenazesine bile katılmadı. Aykut Bey, cenazeye katılsaydı kazanırdı. Katılmadı kaybetti. Hiç kimsede bu durumu savunamaz, mazeret gösteremez. Yavuz abiyi sevenler, sayanlar cenazesinde de onun yanın da idi. Yavuz abiye Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.

Mustafa Yolcu










6 Temmuz 2018 Cuma

ÇALIŞMAYAN ORGAN YOK OLUR


ÇALIŞMAYAN ORGAN YOK OLUR

Otobüs durağında beklerken, 78 yaşlarında birisi ile sohbet ettik.   Konuşmamız sırasında   bu kişi dedi ki- “çalışmayan organ yok olur.”

Bu ne demek diye sorduğumda” Eğer organlarımızı çalıştırmazsak, tembelleşir özelliğini kaybeder ve yok olur. Mesela ayağımız, gerektiği kadar yürüyüş yapmazsak, merdiven çıkmazsak, yürümemiz zorlaşır yürüyemez oluruz” dedi.

Bu misalleri çoğaltabiliriz. Beynimizi gerektiği kadar çalıştırmazsak, hesap yapıp kitap okumazsak, beyin özelliğini kaybetmeye başlar. Bunun ilk safhası unutkanlıktır. İsimleri, eşyaları koyduğumuz yerleri, şahısları unutmaya başlarız. Sonunda en yakınımızdakileri tanımaz hale geliriz.

Vücudumuzun tamamını sistematik olarak çalışmak, sağlıklı olmasını sağlamak durumundayız. Kendimizi geri çekersek, iş göremez psikolojisine düşersek, kendimizi yok olma kompleksine sokarız.

Bu durum hayatın, bütün evreleri için geçerlidir. Dernek, vakıf, sivil toplum örgütleri ’de böyledir. Bu çalışmalar ’da aktif bir durum yoksa, etkinliğini kaybetmişse yok olmaya mahkumdur.

Devamlı yeni proje üretilip, güç kazanıp çalıştırılması gerekir. Yeni fikirlere açık olmalı, karşılıklı fikir alışverişi yapılmalıdır. O zaman bütün organları harekete geçer, yok olmaktan kurtulur.

Bir devlet düşünün. Bu devlet bütün organları ile çalışıyor, hizmet üretiyorsa o devlet baki olur. Ayakta kalır, güçlü olur. Durum tersine ise bu kötüye işarettir. Şu anda, kamu kurumlarında çalışan personelin çok azı çalışıyor, diğerleri bankamatik memuru olmuşlar. Ay başı gelince maaşını alıyorlar, iş yaptıkları yok. İş takibine gelen vatandaş, bugün gitsin yarın gelsin. Kimsenin umurunda değil.

Gölbaşında bulunan arsamın üzerinde, belediyenin imar harcı takyitadı vardı. Bu borcu, 2011 yılında ödedim. Takyidatı kaldırma yazısını Belediyeden alarak, aynı gün tapuya getirdim. Tapu ya yazıyı teslim ettiğimde” tamam siz gidebilirsiniz, biz takyidatı kaldırırız dediler. 20 Haziran 2018 tarihin ’de tapuda bu arsa ile ilgili işlem yapmak istediğimde, bahsettiğim takyidat yine karşıma çıktı. Belediyeden yine yazı getirdim, Tapu Müdürüne ilettim. Müdür beyin görev verdiği elemanlar, yine ipe un serdiler. Benim ısrarım üzerine takyidat kalktı. Ben az çok bu işi bildiğim için ısrarcı oldum, işimi bitirdim. Peki sade vatandaşlar ne yapacaklar? O zaman işin bitirilmesi için başka yollar aranıyor.   

Bu benzetme, bütün kamu kurumları için yaygınlaştırılabilir. Fransa’da çalıştığını söyleyen bir işçimiz diyor ki; “Fransa da kamu kurumuna işiniz düştüğünde, evrakınız tamamsa evrakınızı teslim ediyorsunuz, işiniz takıntıya uğramadan sonuçlanıyor.

Demek ki “ORGANLARIMIZI ÇALIŞTIRMAMIZ GEREKİYOR. AKSİ TAKDİRDE ÇALIŞMAYAN ORGANIMIZ YOK OLUYOR”.

Bedeni, maddi, manevi bütün organlarımızı iyi çalıştıralım. Sağlıklı olsunlar, verimli olsunlar, yok olmasınlar.
Mustafa Yolcu- 04.07.2018

7 Haziran 2018 Perşembe

ELMALILI M. HAMDİ YAZIR


ELMALILI M. HAMDİ YAZIR merhumun kuran meali ön sözünde bulunan yazıyı sizlerle paylaşıyorum.

ALLA HI bilmeyen
Dünya ya sarılır
Dünyayı bilmeyen
Hülya ya sarılır
Hülya ya sarılan
Hakikate darılır
Yiğit'i görmeyen
İsmine bayılır
Önünü görmeyen
Sonunda ayılır
Kanunu tanımayan
Kanun'da ayılır
Kitabı tanımayan
Hesapta uyanır
Kuranı anlamayan'da
Tercümesine sarılır.
Rahmetlinin bu yazısından her
kez kendine göre bir hisse çıkarır inşallah.