28 Kasım 2018 Çarşamba

1858 YILLARINDA İSKİLİP'TE MİSAFİRLİK

1958 YILLARINDA İSKİLİP’TE MİSAFİRLİK

İskilip’te Hacipiri Mahallesinde, Hanönü camisinin bitişiğinde evimiz vardı. Mahallede bizden başka, iki dayımın evi, ikide halalarımın evi vardı. Yazın geceler kısa olduğu için, pek misafirliğe gidilmezdi. Kışın geceler uzun olduğu için eve misafir gelir veya biz misafirliğe giderdik.

Bizim evin yanında bulunan Mesutlarla, akrabadan ileri ilişkilerimiz vardı. Mesutların çocukları anneme “hala” diye hitap ederlerdi. Biz yaz, kış sokakta oynardık. Ama kışın sokağa nadir çıkar, evde kalıp ders çalışırdık. Babamın sağlığında, çoğunlukla akrabalar bize misafirliğe gelirlerdi. Babamla çok nadir, halalarıma giderdik. Babamın vefatından sonra, sık sık akrabalarımız bizi evlerine çağırırlardı.

Jeneratör ile elektrik elde edilen elektrik, İskilip’e 1953 yılın ’da gelmiş. Bizim eve elektrik, 157 abone no ile 1953 yılında alınmış. 1965 Yılında bile bizim mahallede, evinde elektrik bulunmayan ev vardı. Evlerde elektrik genellikle, aydınlanma amaçlı kullanılır, ütü dahi kömürlü ütü ile yapılırdı. Tepsi çörekleri ekmek fırınında, meşhur su böreğimiz soba üzerinde pişirilirdi. Baklavanın pişirilme yeri ‘de ekmek fırını idi. Fırınlar camlarına” PAKLAVU BİŞÜRÜLÜ” yazısını asarlardı. Evler ’de buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinası, fritöz vb. elektrikli araçlar kullanılmazdı. 

Bu yıllarda bir akşam, annemin akrabası olan Ali Kalın’gilin (Ethem emmilerin) evine gidilmesine karar verilmiş. Dayımın hanımını’ da alarak Naciye teyzelere gittik. Gece elektrik lambaları yolu aydınlatıyordu. Gündüz akşama kadar, sokakta oynadığımızdan misafirliğe gittiğimiz de hemen uykum geldi. Minderin üzerine kıvrılıp uyumuşum. Üzerimi örtüp, başımın altına yastık koymuşlar. Naciye teyzeler, ta küçükten annemle birlikte büyüdükleri için, ortak yaşadıkları çok fazla idi. Akrabalar arasında bir sorun da yaşanmadığından, birbirlerini çok severlerdi.

Naciye teyzelere Ulaş tepe mahallesinde, Ak dayılar denilir, babası annemin dayısı olurdu. Ak dayının sanatı saraç imiş. Bekir dayım, dayısı olan Ak dayının dükkanına çırak olarak gönderilmiş. Dayım, dükkâna bir süre gitmiş. Daha sonra   çıraklığa gitmek istememiş. Ak dayı, dayımların evine gelir, kapılarını çalar, anne annem kapıyı açınca “Yeğenim dükkâna niye gelmedi” diye sorarmış. Anne annem dayım için “çıraklığa gitmem diyor.” Deyince, Ak dayım aşağıdan bağırırmış- “Bekir, aslan dayısının, hadi dükkâna gel. Sen olmadan, ben çalışamıyorum.” Diye dayımın gönlünü alır, dükkânın anahtarını dayıma verir, dükkâna giderlermiş. Dayım şekilde çalışarak SARAÇLIĞI öğrenmiş.

Buna benzer, anlatacakları çok şeyleri vardı. Anlatırlar, yeri gelir gülerler, yeri gelir üzülürlerdi. Ali’de bende, uyumaya devam ederdik. Çerez sofrası kurulur, Allah ne verdi ise sofraya konurdu. Sofra kurulunca bizi kaldırırlar, bir iki şey yiyip tekrar uyurduk.

Gece saat 12.00 olduğunda, elektrik santrali kapatılır, elektrikler kesilirdi. Sohbete gaz lambası yakılarak, devam edildi. Annemler kalkmak istiyor, onlar bırakmıyordu. Dostluk akrabalık, su götürmez içten akrabalıktı. Karşılıksız akrabalıktı. Gece saat 01.00 suları idiyki gitmek için ayağa kalktılar. Sokak karanlıktı. 40- 50 cm. uzunluğundaki çırayı yakıp, dayımın hanımının eline verdiler. Biz kendisine abıla (ablanın kısaltılmışı) derdik. Uzun boylu, gözünü budaktan esirgemeyen biri idi. O arkada, biz önde yürüyorduk. Gece lamba ile yürürken, lamba elinde olan arkada yolu aydınlatır, diğerleri önde yürürmüş. Ta o zaman, bu kural uygulanıyordu. Çıra çıtır çıtır yanıyor, yandıkça etraf aydınlanıyordu.

Bizim eve geldiğimiz’ de, önce annemleri eve koyduk. Babam evde uyumamış, bizi bekliyordu. Sonra ben evimizin köşesinden, abılam evlerine girinceye kadar onu bekledim. Evine girince, bende evimize girdim. 5 Yaşlarında idim ama aklım sıra erkeklik taslıyordum.

Bu güzel hatıraları yıllar boyu unutmadım. Yeri gelir parça bölük, arkadaşlarımla aramızda paylaşırdım.  Hacıpiri de akrabalarımla, hep birlikte olduğumuz mahallede, şimdi kimse kalmadı. Yeri geliyor İskilip’e gidiyor, kalacak yerimiz olmadığı için Öğretmenler Evinde kalıyoruz.  Dün tamamı bizim olan İskilip’te, şimdi kalacak yer bulmak ta zorlanıyoruz.

Benim durumum da olan, İskilip’in dışında birçok kişi var. Bu soruna, bir çözümde bulunamadı. Keşke bir devre mülk olsa’ da, senenin 15 günü İskilip’te kalacağımız bir evimiz bulunsa.

Mustafa Yolcu- 28.11.2018

26 Kasım 2018 Pazartesi

ÇORUM ALACA HÖYÜK- BOĞAZKALE GEZİSİ


ÇORUM ALACA HÖYÜK- BOĞAZKALE GEZİSİ


23.09.2018 Tarihinde, Muhittin Çağılın düzenlediği programla Çorum’a giderek, Boğazkale, Yazılı kaya ve Alaca Höyüğü gezdik. İskilip’te, ortaokul yıllarımda buraya gezi düzenlenmiş, ben gidememiştim. Daha sonraki yıllar ’da buraların adı geçtiğinde meraklanır, bu müze ve ören yerlerini gidip görmeyi arzulardım.

TBMM eski Enerji Bakanı Hilmi Güleri ziyarete gittiğimde, Hititlere ait geniş kapsamlı kitabı görüp incelemiştim. Bu kitaptan aklımda kalan, Almanların Hititleri kendi soylarından kabul ettikleri, Japonların da değişik versiyonda Hititlerle ilgilendiklerini okumuştum.

Benim tarihi eserlere, ayrı bir ilgim vardır. Eski eserlerin karşısına geçince, burada yaşanılanları, olayları anlamaya mana vermeye çalışır, sonrada onlardan kalan izleri, anlamaya çalışırım. Hititler çok büyük bir coğrafya da hüküm sürerken, niye Boğazkale ve çevresini kendilerine başkent yapmışlardır. Suriye ye kadar gidip, Mısırlılarla savaş yapıp, imzaladıkları Kadeş anlaşması ile tarihe iz bırakmışlardır.

Mısır, Babil ve Mitanni gibi, Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir. Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır.

Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfidir. 1906 yılında yapılan kazılarla, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit edilmiştir. 1931-39 yılları arasında ve II. Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen kazılardan sonra, 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.


Boğazköyde İlk yerleşim izleri, M.Ö. 5000 yıllarına kadar inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir.

Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I.Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha sonra ise, bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir korunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu, günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir. Güney batıda, dış yüzünde aslan kabartmaları bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü var. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek tüneli vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki tünelden geçilerek, sur dışına çıkılmaktadır. Şu anda da burada yabani meyveler yetişmiştir. Geziye gelenler, dallardan meyve toplayıp yediler.

Yazılıkaya Tapınağı;
Hattuşaş’ın en büyük ve en etkileyici kutsal mekânı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’dır. İki kısma ayrılır.Tapınak ’ta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Yazılıkaya A kısmında, kayaya işlenmiş kabartma figürlerin özel bir düzeni ve tertibi vardır. Burada sol kaya yüzeyinde ikisi dışında yalnız tanrılar, buna karşı sağ tarafta da yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir.

B kısmında kabartmalar; yan duvarlara dört bağımsız figür işlenmiştir. A kısmının  başlangıcında tanrılar geçidinde de tasvir edilen ve orak biçimli kılıç taşıyan on iki tanrı ve “Kılıç Tanrısı”, öbür dünya ile ilişki kuran yeraltı tanrıları anlamında olabilir. Yazılı Kaya eserlerini görmeye gittiğimizde, bize rehberliği burada hediyelik eşya satan iş yerinin sahibi yaptı.

Alacahöyük;
Çorum’un 45 km. güneybatısında bulunmaktadır.
Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir dini tören ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te dört uygarlık çağı, açığa çıkartılmıştır.

Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. Buranın üzerinde çift kartal resmi bulunmaktadır. Bu yol ile büyük mabede ulaşılmaktadır.

Alacahöyük 3. uygarlık zamanını, Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığının aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük, Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluşlarıdır. Mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri, onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir.

Boğazkale ve Alaca Höyükteki müzelerde, kazılarda elde edilen tabletler, savaş arabası tekeri, harp araç gereçleri, zırh yapmak için bakır pulları, su kapları   bulunmaktadır.

Tarih hazinesi olan bölgede, son dönemlerde ziyaretçi sayısı ve turist turlarının son derece azaldığı, yöre halkı tarafınca ifade edilmektedir.

Çorum’da müzeyi gezdik. Çorumlu olmama rağmen, müzeye ilk kez gittim. Çorum ve yakınlarından toplanan eserler, burada sergilenmişti. Müzenin girişteki bahçesi, açık hava müzesi gibiydi. Burada birçok lahit ile resimli tabletler bulunmaktadır.

Dört kat şeklinde düzenlenen müzenin ilk katında, Alacahöyük, Kuş saray ve Büyük Güllücek kazılarında bulunmuş olan eserler, kronolojik şekilde teşhir edilmiştir. Yine bu katta Eski Tunç Çağına ait Alacahöyük kazılarında bulunanlar ile müzeye satın alma yoluyla kazandırılan aynı döneme ait eserler sergilenmiştir. Bu katta Eski Tunç Çağı Alacahöyük prens ve prenses mezarları “L” Mezarı aslına uygun olarak teşhir edilmiştir. Bu bölümden sonra Çorum il sınırları içindeki arkeolojik kazılarda (Boğazköy-Hattuşa, Alacahöyük, Yörüklü Hüseyin dede) açığa çıkartılan Hitit dönemi eserleri ile Boğazköy-Hattuşa’da açığa çıkartılan yapıların mimari kesiti ve magazinler, fotoğraflar ve tanıtım levhaları eşliğinde sergilenmiştir. Müze koleksiyonunda özel bir yere sahip, üzeri çivi yazılı Hitit kralı II. Tuthaliya’ya ait (M.Ö.1430) ünik bronz kılıç da yine bu katta sergilenmektedir.

Müzenin bodrum katında ise, Çorum ve yöresi Etnografik ürünler sergilenmektedir.  Çorum ve yöresinin, günlük hayatında kullanılmış ev eşyaları, elbiseler sergilenmiş, Tıkının Kahvesi, leblebici dükkânı, bakırcı dükkânı burada canlandırılmıştır. Sergi alanı dar olduğu için birçok eser sergilenememiştir.

Kültür varlıklarımız ve müzelerimizin halkımıza tanıtılması, müzelerimize bilhassa öğrenci turları düzenlenmesi gerekmektedir. Türkiye’de yerli halkımızın müze ziyaret etme oranı çok düşük olup, insanımızın büyük kısmı, müzelerde ne olduğunu bile bilmemektedir. Sosyal Belediyecilik adına, belediyelerimiz müze ve ören yerleri gezisi düzenlemeli, insanımıza buraları tanıtmalıdır.

Mustafa Yolcu- 20.11.2018









20 Kasım 2018 Salı

CAMİLERİN AMACI DIŞINDA KULLANILMASI


CAMİLERİN AMACI DIŞINDA KULLANILMASI

Camiler ve benzeri yerlerin ibadet ve dini vecibeler dışında kullanılmasını doğru bulmuyorum.
Camiler bugün AKP amaçlı kullanılırsa, yarın camiler de CHP- TKP- İşçi partisi- HDP aynı şeyleri yapmaya kalkarsa ne olur?
Yanlış yapıyoruz. Dün camiyi yıkmakla, bugün camilerin dini vecibeler dışında kullanılması aynı amacı taşır.
İnsanlar dinden, imandan soğuyor. Birileri de bu amaçla çalışıp mesaj yayınlıyor.
Hukuk, adalet, insan hakları, kul hakkı bir cemiyetin olmazsa olmazıdır. Bunlardan asla taviz verilemez.
Çürümenin bir an önce önüne geçilip durdurulmalı.
Adalet sağlanıp, insan haklarına riayet edilmelidir.
Yoksa " SUSMA, SUSTUKCA SIRA SANA DA GELECEK "
TOPLUMDAKİ AYRIŞMA KALDIRILIP, BİRLİK BERABERLİK SAĞLANMALI, SUÇLU VARSA CEZASI ADİL BİR ŞEKİLDE VERİLMELİDİR.

Toplumdaki ayrışma giderilmezse, bu sorun yıllarca devam eder.
İngiltere devleti, toplu suç işleyenleri rehabilite uygulamasından geçirip, ülkesine geri kazanmaya çalışıyor. Bir kısmını da kendi ülkesi için, diğer ülkeler aleyhine eleman olarak kullanıyor.
Bizde bu uygulama niye yapılmıyor?
Binlerce insan, servetine el konulup, işsiz güçsüz bırakılıp, hapse atılacak kadar suçlumu? Toplum içinde onları tecrit etmek doğrumu?
Bu insanlar hata işlemiş olabilirler. Topluma geri kazandırılıp, normal vatandaş haline gelemezler mi? Bu uygulama nesiller boyumu devam edecek?

Gelin yanlıştan geri dönüp, yanlış yapanları ıslah edelim. İnsanları yanlış icraatlar la, dinden imandan soğutmaya son verelim. Bu kötü bir hesap. Bu hesabı bozup, DİNİ İSTİSMARI ortadan kaldıralım.

Cenabı Allah Enam suresi 108 ayette" ALLAH’TAN BAŞKASINA TAPANLARA HAKARET ETMEYİN; SONRA ONLAR DA BİLGİSİZLİK YÜZÜNDEN SINIRI AŞARAK ALLAH’A HAKARET EDERLER." demektedir.

Kimsenin kutsallarına dil uzatmayalım. Önce kendimize bakıp, hatalarımızdan kurtulup örnek insan olalım. Kul hakkını üzerimize geçirmeyelim. En son diyorum ki.

HAKKI ADALETİ SAĞLAYALIM.
CAMİLERİ YALNIZCA CAMİ OLARAK KULLANIP, İSTİSMARA YOL AÇMAYALIM.

MUSTAFA YOLCU- 20.11.2018
 

15 Kasım 2018 Perşembe

ÖMER VURAL ABİ

ÖMER VURAL ABİ

Ömer abiyi 12.11.2018 Salı günü Karşıyaka mezarlığın’da ebediyete uğurladık. Bu yazı ile kendisi hakkında bilgi vermeyi, bazı hatıraları paylaşmayı istedim.
Ömer Vural 1947 yılında Halfeti’de doğdu. İlkokul; Ortaokul, Liseyi Gazi Antep’te okudu.  Üniversite hayatına, Ankara Üniversitesi Ziraat fakültesinde başladı ve Ziraat Fakültesinden mezun oldu. Askerliğini, Yedek Subay olarak Erzurum’da yaptı.

Mücadele hareketine, lise yıllarında dahil oldu. Melih Gökçek, Atilla aynı dönemde Gazi Antep’te birlikteydiler. Orada onları organize eden, Yavuz Aslan Argun abi olmuştu. Ömer abi kademe kademe Ankara sancağının başına kadar geldi.

Ben kendisini olgun, oturaklı birisi olarak 1973 yılında tanıdım. Ankara GMK bulvarında, gerçek dergisi vardı. Orada bulunurdu. Bizde bazen, oraya yemek yapmaya giderdik. Yemek yapmaya gittiğimiz bir günde, İsa Yusuf Alptekin’in geleceğini söylediler. Yemek menümüz de mercimek çorbası, pilav, fırında köfte, İskilip helvası vardı. Ben pilavı soğan kızartarak yapmıştım. Yemekten sonra bir arkadaşımız” pilava niye soğan kattınız” diye eleştirdi. Ömer abi ise” helva güzel olmuş, nasıl yaptınız” diye sordu, bende izah ettim. Pilav nasıl olmuş diye sorduğumda güzel olmuş demişti. İşte farklılık bu.

Keçiören Belediyesinde çalışırken, Ömer abinin de Keçiören Belediyesine geçeceğini duydum. Bir karşılaşmamızda “abi Keçiören’e gelme, seni üzerler” dedim. Kendisi de, Keçiören’e gelip gelmeme konusunda kararsızdı. Keçiören’e  gelmekten vazgeçti. O zamanlar Ankara Şeker Fabrikasında çalışıyor, lojmanda kalıyor, sevilip sayılıyordu.
İlyas Şirin buradaki anekdotu şöyle anlatıyor” Ömer abi insani ilişkilere önem verirdi. İnsanları ayırmaz, başarıyı ve doğruluğu dürüstlüğü ön plana koyardı. Bu sebeple herkes onu sever, sayardı.

Celalettin Sargın anekdotu; “Talat Paşa Bulvarındaki sancakta iken, Denizciler caddesindeki lokantaya kuru fasulye yemeye giderdik. İkimizde kuru fasulyeyi çok severdik. O tatlı insanla birlikte, kuru fasulyeyi tatlı tatlı yerdik.” Diye anlattı.

Sporu ve futbolu çok severdi. OÇOK yurdunun bahçesinde, santrafor olarak futbol oynardı. Çınar Sporun kurulumunda, Necati Sofuoğlu, Tahsin Serdaroğlu’na
 yardımcı oldu. Necati Sofuoğlu- “Ömer abi Çınar Spordan ilgisini ve desteğini hiç eksik etmedi.” Diyor.

Ahmet Yıldırım anekdotu- Hareketin çözülme dönemine doğru, arkadaşlarımızda durgunluk hakimdi. Bir gün Ömer abinin yanına giderek, bunun sebebini sordum. Ömer abi- “Arkadaşlarımız okullarını bitirdiler. Ev bark olacaklar.  İş bulamıyoruz. Bir takım maddi sıkıntı yaşıyorlar. Arkadaşlar bu sebeple demoralize olmuş olabilirler.” Dedi.
Ben ilave ettim.- “Bana izin verirseniz, bunun çaresini bulabilirim.” Dedim. Nasıl bulacaksın deyince, bütün arkadaşların katılımı ile ticari bir şirket kurarız. Bu şirkette, arkadaşlarımıza iş veririz hem de üç beş kuruş kazanır, diğer arkadaşların sıkıntıları gideririz.” dedim. Ömer abi bu düşüncemi uygun buldu. İlk işimiz, Bursa’dan Ankara ya turşu getirip pazarlamak oldu. Yeniçağ Gıda A.Ş. ilk kuruluş süreci böylece başlamış oldu. Allah Ömer abiye rahmet etsin, mekânı cennet olsun dedi.

Ömer abi Büyükşehir Belediyesin de görev alınca hem üzüldüm hem de sevindim. Üzülmemin nedeni, Ömer abinin yapısı belediyeciliğe uygun değildi. Onu üzebilirlerdi. Sevinmemin nedeni ise, arkadaşlarımızın belediye ile ilgili sorunlarının çözülmesinde yardımcı olabilirdi. Öyle de oldu. Ömer abi arkadaşların çözülebilecek sorununa yardımcı olup çözdü. Gelen kişinin talebine yardımcı olamayacaksa, hiç uzatmadan ümit vermeden “bu konuda yardımcı olamam” derdi.

Fani dünyaya Ömer Vural abi nokta koydu, bitirdi. Allah mekanını cennet etsin. Böyle güzel bir hayat sürdürebilmeyi bizlere de nasip etsin.
Tüm yakınlarına da baş sağlığı diliyorum.

Mustafa Yolcu- 13.11.2016

 





1 Kasım 2018 Perşembe

YUNANLILARIN TALEBİ


YUNANLILARIN TALEBİ

Dostlar size bir hatıramı anlatacağım.
Ankara da rahmetlik terzi Mustafa Yıldırım ın dükkanında idim.
Dükkânda emekli müdür bayan öğretmen vardı. Erkek kardeşi Almanya da üniversite de profesör imiş. Yıllarca görüşmemişler. Bir gün kardeşi haber göndererek," hanımı ile Ankara ya kendisini görmeye geleceğini" bildirmiş.

Hocanım-"Günler öncesinden hazırlık yapmaya başladım. Baklava, börek, yaprak sarması yaptım. Kardeşimi ve eşini yüz akı ile ağırlamaya çalıştım." dedi.

Gelin Hanım’da profesör imiş. Nihayet evine gelmişler. Elinden gelen ikramı yapmış. Oğlu da Ankara'da lise öğrencisi. Evde sohbet ederken gelin hanım-" Türkiye ye gelirken Yunanistan 'da Atina'ya uğradık. Atina' da Türkiye de İzmir'i işaret eden bir heykelin altında İZMİR BİZİM OLACAK diye yazıyor." demiş.

Oğlu ‘da bunun üzerine- " İzmir' de de bir heykel var. Yunanistan’ı göstererek NAH ALIRSINIZ DİYOR." demiş. Alman gelin susmuş kalmış.

Hocanım devam ediyor. Bizden ayrıldıktan sonra, Bodrum'a gittiler. Ora da gezerken, kiraz satan seyyar satıcı ile karşılaşmışlar. Alman gelin tabladan 8-10 tane kiraz alarak teraziye koyup, satıcıya tartmasını söylemiş. Satıcı iki eliyle tabladan kirazı alarak, Alman geline yemesi için vermiş. Para da almamış.
Nihayet Türkiye’den ayrılırken Alman gelin eşine-" Almanya ya gidelim ‘de medenice yaşayalım." demiş. Bunu da kardeşi telefonda bildirmiş.
Hocanım ‘da telefon da kardeşine-" Ben size insanlık yaptım. Elimden geldiğince ağırladım. Bir daha o gelini evime getirme. Geliyorsan sen gel." demiş.

Alman Almanlığını, Yunanlı da Yunanlı lığını yapıyor. Atina' da Yunan askerleri bayram gösterisin de-" İSTANBUL BİZİM OLACAK." diye slogan atmışlar. Benimde aklıma bu hatıra geldi. NAH ALIRLAR.

25 Ekim 2018 Perşembe

RECEP ÇATMA RÖPORTAJI


RECEP ÇATMA RÖPORTAJI- 12.10 2018

İskilip Belediye Başkanı Recep Çatma ile yapılan röportajı, sizlere sunuyorum. Bir yıl önce Recep beyle karşılaşmamızda, birlikte röportaj yapmaya karar vermiştik. Belediye hizmetlerini, yapılanları, yapılması düşünülenleri dile getirmeye çalıştık.

Mustafa Yolcu- Recep Bey, belediye başkanlığınızın 4. Yılındasınız. Bize Recep Çatmayı anlatırmısınız?
Recep Çatma- Benim anne tarafım Mekrool, baba tarafım Sirkeci gilden. 1960 yılında İskilip’te doğdum. Dört çocuğum var.  İlk, orta, Endüstri Meslek Lisesini İskilip’te bitirdim. 1978 Yılında okuldan mezun olunca, sağ sol davalarından dolayı ailem İskilip’in dışına çıkmamı istemedi.
Endüstri meslek lisesinden edindiğim tecrübe ile, sanayiye atılmaya karar verdim.
MY- Meslek lisesinde okurken, yaz tatillerinde sanayide çalışır mıydın? 
RÇ- Okul döneminde biz sekiz arkadaş, diğer meslek liselerine mengene yapardık. Mengenenin ham dökümü bize gelir, vidasından cıvatasına kadar mengeneyi biz yapardık. Sanayide işimizi kurarken, birazda borçlandık. Okuldan hocamız Metin Demirel’de bizimle ortak oldu. Birlikte çalıştık. Sanayideki çalışmam, başkan oluncaya kadar devam etti. Aynı zamanda, şoför kursunda motor dersine girdim.
 1984 yılında, Mustafa Çalık’la beraber siyasi hayatım başladı. 18 Yıl belediye meclis üyeliği yaptım. Mustafa beyden sonra, Mehmet Lokum, Orhan beyle birlikte çalıştık. Orhan bey benim aynı zamanda, Ortaokuldan sınıf arkadaşımdı. Tek Numan beyle birlikte çalışmadık. 2009- 2014 Yılında ikimiz de belediye başkanlığına aday olduk. Ama Numan beyin adaylığı kabul edildi. Numan bey belediye Başkanı oldu. 2014 Yılında görev bana verildi Bende belediye Başkanlığına aday olup, Belediye Başkanı oldum. Bu sürece kadar, sanayicilik, motor öğretmenliği, birtakım derneklerde yönetim kurulu üyeliği, siyasi hayatım devam etti. Dört çocuk babasıyım. Memleketimize hizmet edebilmek için yarışıyoruz.
MY- Kendinizi nasıl yetiştirdiniz. Motoru ders verecek kadar nereden öğrendiniz? Tabiri caizse tırnaklarınızla kazıyarak, nasıl bu duruma geldiniz?
RÇ-Teori ve pratiği birleştirmekte yarar var. Bende bunu yapmaya çalıştım. Biz okulda, meslek teknolojisi dersi görmüştük. Bunun üzerine motor konusunu araştırdım. Şoförlük kursunda 23 sene motor dersi vererek başarılı oldum.
Eğitilebilir çocuklar ile ilgili okul açtım. Mali disiplini sağlayamadığımdan okulu kapattım. Geçmişten kazandığım tecrübeleri, belediye başkanlığı ile memleketimize aktarıyorum.
MY- Recep Bey 18 sene meclis üyeliği yapmış olabilirsiniz. Ama bizzat başkanlığı yürütmek ayrı bir konu. Karşınıza müspet ve menfi neler çıktı?
 RÇ- Geçmişe ait eleştirel bir şeyler söylemek istemem. Onlar benim içimde kalsın. Halkın içinde bazı söylentiler vardı. Bunlar laf yapar, iş yapmaz diye. Geçmişte belki bizde laf yaptık. Benim gönlümde yatan 1960’dan beri gündemde olan Tımarlı sulama projesi var. Okullar, yüksek okul projesi var.  Arsa tahsis edildi, edilmedi diye konuşulan, açık hava ceza evinin yapılıp bitirilmesi konusu var. Hatta geçmiş dönemlerde, yapılması gereken işlerle ilgili dosya hazırlayıp, birlikte çalıştığım arkadaşlara verdim. Bunlar yapıldı, yapılmadı. Ama bunların bir kısmının yapılması bize nasip oldu.
Benim belediye başkanlığı ile ilgili farklı görüşüm var. Belediyede her birimin başında yetkililer var. Ben yapılan her işin başına gidip beklemek istemiyorum. İlgili arkadaşlara diyorum ki, yaptığınız işi düzgün yapın. Vatandaştan bana sorun gelmesin. Sorun geldiği zaman, çözmek için el atıyorum. Başkan olarak asıl vazifem, İskilip’e gelmesi gereken yatırımları İskilip’ e getirebilmektir. Bununla ilgili takibi en iyi yapabilmektir. Bu işi de ilçe yönetimimiz, il yönetimimiz, milletvekillerimiz, hükümetimizin desteği ile gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bütün bunların takdirini de vatandaşımız yapacaktır. Bizim zamanımızda gerçekleşen büyük yatırımlarımız var. Bu yatırımların gerçekleşmesi, bizi ziyadesi ile memnun etmiştir.
MY- Bu büyük yatırımlar neler?
RÇ- Kızılırmak Tımarlı Sulama Projesi, ana yatırım ve sulama pompaları ile 200 milyon keşif bedelli bir projedir. Bu gerçekleştiğinde Karlığa kadar olan arazilerimiz ile Bayat-Uğurludağ arazileri sulanarak, kuru tarımdan sulu tarıma geçilecektir. Bu milli ekonomimize 50 milyonluk ek girdi sağlayacaktır. Ayrıca 7500 kişiye zirai istihdam imkânı verecektir. Sulama projesinin başlayıp, bu günkü seviyesine gelmesini çok önemsiyorum.
MY- Sulama projesi ne seviyeye geldi?
RÇ- 2020 yılında tamamının bitmesi hedefleniyor. Ben Çorum- İskilip ve İskilip- Çankırı yolu çalışmaları ile Tımarlı projesini yakından takip ediyorum. Bu projeler 2018 yılı için belirlenen hedeflerinin üzerine çıkmıştır.
Göreve geldiğimde, ilçemizin doğru dürüş yolu yoktu. Ben Ulaştırma Bakanlığımızın başarılı çalışmalarından gurur duyuyorum. İskilip bu çalışmalardan nasibini alamamıştı. Kastamonu, Samsun karayolları bölge müdürlüklerine müracaat ederek, bu yollarımızın yapılmasını talep ettik. Bilhassa Çankırı yolunun yapılması, İskilip, Bayat, Uğurludağ için çok önemli idi. Çankırı yolu yapımı hızla devam ediyor. Çorum yolunda, haremi yolu ihale edilmişti. İşi alan müteahhit, işi bitiremedi. İkinci keresinde Çorum yolunun tamamı ihale edildi. 2018 yılı sonuna kadar haremi yolunun tamamlanarak, asfaltlanacağını umut ediyorum. 
Diğer büyük projemiz, Tosya yoludur. Halen Tosya yolunun tatbikat projesi yapılmış, hazır beklemektedir. Bu projede 7 adet tünel bulunmaktadır. Yaklaşık maliyeti 600 milyon liradır. Ulaştırma Bakan yardımcımız bu konu için İskilip’e gelmiş, Tosya- İskilip sınırına kadar giderek mevcut yolu yerinde görmüştür. Tosya yolunun ’da ihale edilerek, yapımına başlanılması için bütün gücümüzle çalışıyoruz.

Diğer bir yatırımımız, Dere Kargın sulama göletlidir. 07.09.2015 Tarihinde inşaatına başlanarak, bitirilmiştir. Gölet su kanaletleri yapıldığında, 368 hektar alanı sulayabilecektir. Ayrıca İskilip’in ihtiyacı olan içme suyu, bu göletten karşılanacaktır.  Gölet’in şu anda su tutma kapasitesinin %50 miktarı su tutmuş olup, 2018- 2019 da tüm kapasitesinin su tutacağını sanıyorum. Ülkemizde kuraklık emarelerinin görüldüğü, yeraltı suyunun 8 metrenin altına indiği günümüzde, bu gölet yerinde bir yatırım olmuştur. Bununla bağımız, bahçemiz suya kavuşacaktır.
Terminal binamızda düzenleme yapılarak, öğrenime açılan Gazi Üniversitesine bağlı Yüksek Okulumuzun 128 öğrencisi vardı. Daha sonra Çorum Hitit Üniversitesine bağlanan okulumuza, buğday pazarının yanındaki bina tahsis edilerek, 4 bölümde gece bölümü ile birlikte 480 öğrenci kapasitesine ulaşmış bulunuyoruz. Üniversite Rektörümüzden, yeni bina yapılmasını talep ettiğimizde bize-“Belediye olarak siz binanın karkasını yapın, geri kalanını biz tamamlayalım.” Demişlerdi. Bizde Üniversiteye 2650 m2 alanlı yer tahsis ederek, İskilip ve İskilip dışında bulunan hemşerilerimizden yardım toplayıp, zeminde 1550 m2 alan üzerine oturan, 4 katlı 6100 m2 kullanım alanlı Yüksek Okul binasının karkasını tamamlayıp, Hitit Üniversitesine teslim ettik. Binanın tamamlanması için 2018 yılı yatırım programına ödenek konulmuşsa da, Üniversite işin ihalesini yaparak inşaata başlanılmadı.
Bu yıl içinde okula 5 ayrı bölümün daha açılması için karar alındı. Yer ve hoca bulunamadığından, bu bölümler açılamadı. Bina bittiğinde okulumuzda 1500 yakın öğrenci bulunacaktır. Binanın 2020 yılına kadar bitirileceğini umut ediyorum.
MY- Yüksek okul öğrencilerinin ihtiyacı olan, yurt temin edildi mi? Benim duyumuma göre ilçemizde, talebelere kiralık ev verilmiyormuş.
RÇ- Okulumuz ilk açıldığında, öğrenci sayımız 128 idi. Kredi yurtlar kurumu, yurt yapılması için bu sayının 200 kişi olmasını şart koşuyordu. Şu anda 500 öğrenci ile bu sayıyı aştık. Halen 100 öğrenci kapasiteli kız öğrenci yurdumuz var. Erkek öğrenciler için yurt yok. Bunun için kredi yurtlara, 300 yataklı yurt yapılması için başvuru yaptık. Bu konuyu ’da takip ediyoruz. Yüksek okul için yeni yaptığımız binanın yakınında bulunan buğday pazarını, otobüs terminali, hatta itfaiyeyi buradan başka yere taşıyarak, bu alanın tamamının üniversite kampüsü olmasını planlıyoruz.  O zaman bu alan içinde, yurt binası yeri tahsisini yapmış olacağız.
Ayrıca Kredi Yurtlar, özel sektörle de bu konuda iş birliği yapmak istiyor. Özel yatırımcıların yapacağı binaları uzun süreliğine kiralayarak, yurt olarak kullanmak istiyor. Bu konuya böyle çözüm bulmakta mümkün.
MY- YİBO yurdu vardı. Orası kullanılıyor mu?
RÇ- Kanayan bir yaramıza parmak bastınız. Çorum’da birçok ilçe de Fen Lisesi vardı. İskilip’te yoktu. Epeyce uğraştan sonra, İskilip’te Fen Lisesini açarak, kapanan YİBO okulunu ve yurdunu Fen Lisesine tahsis ettik. Şu anda 240 talebemiz var. Dördüncü yılda okulumuzda, 300 tane öğrencimiz olacak.
İlçemizin en önemli sorunu göç sorunudur. Bu sorunu, bütün Türkiye yaşıyor. Göç sorununu, belediyelerin tek başına yenebilmesi mümkün değildir. Ancak merkezi hükümetin, bu konuya el atması ile göç sorununun yenilmesi mümkün olabilir. Şu anda 250 kişi her iş günü, ilçemizden Çorum’a gidip gelmekte, parayı burada kazanıp Çorum’da harcamaktadır. Öğretmen, akşam Çorum’a kalkan servise yetişebilmek için okulunu ve öğrencilerini bırakıp, servise koşarcasına gitmektedir. Buda okul ’da iş yerinde verimin azalmasına neden olmaktadır.
Ankara’ya iki saat mesafede olan ilçemize, savunma sanayine ait üretim tesisi açılabilse, yüzlerce kişi buradan ekmek yese, göç hadisesini bir nebzede olsa engellemiş oluruz. Hatta İskilip’e tersine göç bile başlayabilir.
MY- Göç konusu aynı zamanda, sosyolojik bir konu. İsmail Beşikçi ile yaptığım röportajda kendisine-”  İskilip’ten göçü nasıl engelleyebiliriz” diye sormuştum. Onun cevabı “çocuklarımıza iyi bir eğitim verip, iyi yetiştirmemizle göç sorununa çözüm buluruz” diye olmuştu.
MY- Recep Bey benim dile getirdiğim, İskilip’te akil insanlarla zaman zaman toplantı yapıp (eski Belediye başkanları, başkan adayları, fikir üreten insanlarımız, bürokratik tecrübesi olan insanlarımız) bunların görüş ve tekliflerini almayı düşündünüz mü?
RÇ- Parti olarak, Karadeniz Belediyeleri Bölge Toplantısı’nda bize Belediye Hizmetleri adı altında dağıttıkları bir kitapçık var. Orada da akil insanlarla bir araya gelip, görüşlerine başvurmamız önerisi var. Bu sene Ramazan’da her kesimden 200 kişilik guruplarla bir araya gelip, belediye hizmetlerimiz hakkında görüş ve önerilerine başvurdum. Sonra da aldığım cevapları bir araya getirerek, görüş ve önerilerin sayılarını belirleyerek kitaplaştırdım. Bu tekliflerden ’de yararlanmaya çalıştım.
İskilip’in alt yapı konusunu 33 ayda bitirerek, İller bankasının yatırım kitapçığında belirtildiği gibi bu konuda rekor kırdık. İller Bankası verilerine göre, 30 litre/ sn debi suyunun İskilip’e yetmesi gerekirken, 100 litre su şebekedeki kaçaklar nedeni ile yetmiyordu. 33 Ayda 85 km polietilen boru ile içme suyu şebekesi yenilemesini,500- 800- 2000 tonluk anti bakteriyel üç adet su deposunu, 14 mahallemizde yağmur suyu, kanalizasyon şebekesini ayırarak, inşaatını tamamladık. Şu anda yağmur suyu derelerimize, kanalizasyon şebekemiz ise Kazanlı’da bulunan arıtma tesislerine ulaşarak arıtılıp, tarımda kullanılmak üzere derelere verilmektedir. Kanallar kazılıp alt yapı faaliyet devam ederken, İskilip’imizin elektrik şebekesi ana yollarda yer altına alındı. Türk telefon yeni kurulan 30 adet kutu ile fiber optik kablo ile internet ağına bağlandı.
2014 Yılında başlanan doğalgaz projesi ile doğalgaz şebekemiz tamamlanarak, kaliteli ve temiz ısınmayı temin için, evlerimize doğalgazı ulaştırdık.
65 caddesi bulunan İskilip’in 55 caddesini sıcak asfalta kavuşturduk.  Bunların dışında kalan sokaklarımıza 160 bin m2 kilit parke taşı döşedik. Böylece alt yapımızı tamamladık.
Yeni dönem ’de bana görev verilirse, turizm amaçlı faaliyetlerim devam edecek. Kalede üç ayrı hedef ortaya koyduk. Kale surlarının, yenilenerek ışıklandırılması. Kale içinde bulunan 8 adet evin ve yollarının restore edilerek turizme kazandırılması. Semerciler çarşısında bulunan 20 adet dükkânın restore edilerek, İskilip sanat ve el emeğinin yaşatılmasını, turizme kazandırılmasına çalışacağız.
MY- Recep Bey, yaptığımız röportajla bana İskilip hakkında, çok önemli bilgiler aktardınız. Sizden son olarak ricam, İskilip Dolması ve baklavasının özelliklerini koruyarak devamını sağlamanızdır. Daha önce ifade ettiğiniz gibi, İskilip Dolmasının sertifikasını aldığınıza göre, bunun denetimini yapmanız mümkün. Dolmanın soğanın simsiyah yakılarak, uygun olmayan et ve yağın kullanılarak, kaliteli dolmanın yapılması mümkün değil. Her şeyden önce önüne önlük bağlayan, dolmacı olmamalı. Sertifika gereği belediyemiz ve oluşturulacak meslek kuruluşunca, bu işi yapanlar kursa tabi tutularak kaliteli dolma yapmak öğretilmeli ve sertifikası olanlar dolmacı olmalılar. Belediye olarak bu konunun koordinatörlüğünü yaparsanız; İskilipliler olarak memnun oluruz.
Size başarılar diliyorum.

MUSTAFA YOLCU
İSKİLİP

27 Ağustos 2018 Pazartesi

GO HOME ( EVİNE GİT ) AMERİKA


GO HOME ( EVİNE GİT ) AMERİKA

Yurdumuz da ve Dünya’da olumsuzlukların, problemlerin sebebi Amerika.
İsrail’in hamisi, dünya emperyalizmin lideri, milyonlarca insanın kanını akıtan Amerika.
Silah tüccarı, B. Milletlerin ağası Amerika.
Dünya’da CIA, FBI ile kanlı sabotajları düzenleyen Amerika.
Ülkemizde askeri darbeleri, bölücü ve mezhep hareketlerini yöneten Amerika.
Irak’a zehirli gaz üretiliyor bahanesi ile girip, bir milyon Iraklıyı öldüren Amerika.

Amerika’nın 250 yıllık tarihi kanlı olaylarla dolu. Zulüm ve soykırımları saymakla bitmez. Amerika Birleşik Devletleri, bağımsızlığını ilan etmeyi başardıktan sonra, topraklarını genişletmek amacıyla 1830 yılında çıkarılan “Kızılderili Tehcir Yasası” ile bölgede yaşayan tüm yerlileri kendi topraklarından çıkardılar.
ABD’nin resmi devlet politikası olan Kızılderili soykırımı, Nazi Almanya’sında Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha büyük bir soykırımdı. ABD’nin resmi makamları Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödemişti. ABD’liler, “Bu Kızılderililerin tamamen imha edilmesi gerekiyor”, En iyi yerli ölü yerlidir politikasıyla kıtayı, binlerce yıldır üzerinde yaşayan Kızılderililer ‘in elinden zorla almıştı. Bunu sağlamak için ilk biyolojik silah, Kızılderililer üzerinde uygulandı. Sürgüne gönderilen Kızılderililere, yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak, çok sayıda yerlinin öldürülmesi sağlandı. Kızılderili soykırımıyla, bugünkü Amerika’nın temeli atıldı. Dünyada en büyük soykırım suçlusu, Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam yetmiş milyon Kızılderili’yi kendi vatanlarında katlettiler.
Amerika Birleşik Devletleri demek; uygarlıkların ve kültürlerin yıkımını demektir. Mazlumların kanlarını emerek sömüren bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” vaatleriyle kendi zihniyetini, sömürü düzenini, politikasını sürdürmeye devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri tarihi gerçek anlamıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların, kan ve gözyaşının tarihi demektir. Amerika yaptıklarını meşru göstermek için, çizgi romanları, Hollywood filmleri ve yalan yazan bir sürü tarih kitapları ile tüm dünyayı aldatmaktadır. Örneğin çoğu Amerikan çizgi romanlarında, filmlerinde, tarih kitaplarında Kızılderililer, kafatası avcısı, barbar, vahşi, saldırgan ve psikopat olarak dünyaya empoze edilmiştir. Halbuki vahşi, barbar, psikopat ve saldırgan olanlar bizzat Amerika politikasıdır.
Kızılderililerden sonra Amerikan vahşetinde ikinci sırayı, Afrikalı köleler alır. Köle ticareti ile 19. yüzyıla kadar toplam 34 milyon Afrikalı ve Orta Doğulu köle ölmüştür. İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768′de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle götürmüş, o yılda toplam satılan köle sayısı 97.500’ü bulmuştu. 1787 yılında bu sayı 100.000 zenci köleye ulaşmıştır
Şu ana kadar yaptığı tüm işgal ve soykırımlarından da anlaşıldığı üzere ABD, dış politikasını kendi çıkarları ile odaklı, tamamen yalana dayalı “İnsan Hakları, Özgürlük ve Adalet “sloganlarıyla kan, gözyaşı, acı ve soykırımlar yaparak gerçekleştirmiştir.”
Amerikan kıtasını işgal için Kızılderilileri yok etmeyi, Afrikalıları köle olarak kullanmayı, atom bombası ve kimyasal silahlar kullanarak katliamlar yapmayı, ülkelerdeki etnik gruplardan faydalanarak onları birbirine düşürmeyi, kardeş kavgalarını, ülkeleri bölmeyi, tüm bu vahşeti yaparken de dünyaya şirin görünerek, Birleşmiş Milletler ve NATO, İnsan hakları örgütleri, IMF ve Dünya Merkez bankası çatısı altındaki teşkilatları yöneterek, menfaati için çok güzel kullanmıştır. Aynı doğrultuda, müttefiki olan İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeleri de yanına alarak, tüm dünyaya meydan okumakta resmen eşkıyalık yapmaktadır. Kendisine karşı gelen, kafa tutan ülkeleri de yine müttefikleri ile beraber, ekonomik krizlerle ve çeteleri ile dize getiren ABD, bir gün mutlaka bu yaptıklarının cezasını çekecektir. Gün gelecek, işgale ve zulme uğrayan ülkeler birleşerek, Amerikan Emperyalizmine hak ettikleri en güzel cevabı verecektir. Zalimin zulmü yanına kar kalmayacaktır.
Bizde Amerika’nın yaptıklarını, mezalimini unutmayalım, unutturmayalım. Sakın ola ki elma şekerine kanmayalım.
Mustafa Yolcu- 27.08.2018