15 Kasım 2009 Pazar

ERZURUMUN DEMLİ ÇAYI

ERZURUMUN DEMLİ ÇAYI

Arkadaşım MTA kurumunda çalışıyor idi.
Kurumun maden arama ve sondajları ile ilgili kamp kurma, malzemelerini getirip götürme işini yönetiyordu.
Ankara’dan kamyonlar ile çıkarlar, kampı kurarak Ankara ya dönerlermiş.

Erzurum’a sabaha karşı gelerek, Horasan a doğru yola çıkmışlar.
Bundan sonrasını arkadaşımın ağzından okuyalım:
“Arabaları kullanan şoförlerin uykusu gelmişti. Hem mola verelim, hem de biraz dinlenelim diye yol üzerinde bir lokantada durduk.
Hava soğuk olduğu için lokantanın içine girerek birleştirdiğimiz iki masaya oturduk.
Lokantanın sahibi gelerek ne istediğimizi sordu. Bizde çay istedik.

Aradan on beş dakika geçti çayın geldiği yok. Lokantanın sahibine çayları sorduk 'biraz sonra geliyor abi' dedi.
Sipariş vermemizden yarım saat sonra tavşankanı çaylarımız geldi.
Çayların yanında şeker karıştırmak için kaşık yoktu. Şekerlerimizde her bardağa bir tane olmak üzere sarı renkli pirinç kâseler içinde getirilmişti.
Çayı kıtlama çay olarak içecektik. Ağza bir parça şeker alınıyor, ağızda eriyen şeker ile çay içiliyordu.
Biz kıtlama çay içmeye alışkın değildik. Kâselerde şekerlerimiz bitti ama bardaktaki çaylarımızın yarısı duruyordu.
Lokantanın sahibi gür bıyıklı, iri yarı bir Erzurum dadaşıydı.
Biz çayımızı içerken o uzaktan bizi izliyordu.
Kendisine seslenerek biraz şeker getirmesini söylediğimde " abi sizin şerbet içeceğinizi bilseydim yarım saat sizi taze çay yapmak için bekletmez, size şerbet yapıp getirirdim" dedi.

Dadaş haklı idi. O güzelim tavşankanı çayı biz şerbet gibi içmiştik.”

03.11.2009- Ankara
Mustafa Yolcu

Hiç yorum yok: