Mustafa Çalık- 10.4.2012
MY- Bize kendinizi tanıtırmısınız?
Bizim kökenimizin Hacı Hamza’dan geldiği kanaati
var. Oralarda dedemin adına iki bin dönüm arazi var.
5.6.1937
Yılında Ulaştepe de doğdum. Ailemin dört
çocuğu var. 2 Oğlan, 2 kız kardeşiz. Ben haksızlığa hiç tahammülü olmayan, atak
birisiydim. Küçükken mahalle düğüşlerinin en önündeydim. Mahallede oyun
oynarken, ben en baştayım. 1957 yılında askere gidinceye kadar, babamın işinde
birlikte oldum. Bağ, bahçe, otelin işi ile uğraştım. Ortaokulu sonradan
bitirdim. O zamanlar otelimiz İskilip’te tek idi.
İskilip’e
birisi bir kamyon sızdırılmış kuyruk yağı getirdi. İskilip’te düğünlerde kuyruk
yağı kullanılır. Ben kuyruk yağını aldım. Aldarağın Mehmet çavuş falan bana
kızdılar. Babana danışmadan alma dediler. Aldığım kuyruk yağını, ekin pazarında
kilosu 280 kuruşa satmaya başladım. Millet yağ kuyruğuna girdi. Böylece
müstakil çalışarak ticarete başladım. Daha sonraları kestane, portakal
sattım.
MY-
Ortaokulda yapılan boykot hadisesini anlatırmısınız.
Bir gün
otele geldiğimde; Ulaştepe’den iki çocuğu, elleri yüzleri kan içinde dövülmüş
olduğunu gördüm. Sizi kim dövdü dedim. Emniyet amirinin kızının yüzünden,
polislerin karakola götürüp dövdüğünü söylediler. Ortaokul Müdürü Sadık
Koçhisarlıydı. Çocukları alıp postaneye götürdüm. Valiye telefon açıp durumu
bildirdim. Kaymakam Çoruma gidiyormuş, o yüzden durumu size bildiriyorum dedim.
Valide çocukları götür, rapor al dedi. Bende çocukları hükümet tabibine
götürdüm. Dr. Rıfat Önder den çocukların üçüne 13 gün, diğerlerine daha az
rapor aldım. Tekrar valiyi aradım, durumu ilettim. Vali kaymakamın geldiğini,
kendisine gerekli talimatı verdiğini, durumda terslik olursa kendisinin
geleceğini bildirdi. Ondan sonrada birçok kişiye İçişleri Bakanına telgraf
çektirdim. Çocuklar okula gittiler. Okul çıkışında “Olurmu böyle olurmu. Kardeş
kardeşi vururmu.” diye hep birlikte bağırarak çarşıya çıktılar. Vatandaşlarda
onların peşine düştü. Çarşıda bunlar olurken, bizde 15 kişi kirmanın
lokantasında oturuyorduk. Lokantaya iki polis gelerek, beni karakola götürmek
istediklerini bildirdiler. Niye götürmek istediklerini sorduğumda, emniyet
amirinin istediğini bildirdiler. Bunun üzerine 15 arkadaşla birlikte kalktım.
Karakola giderken, çarşıda biriken vatandaşlara işaret ettim, onlarda bizimle
birlikte karakola doğru yürümeye başladılar. Osman Evlüce ile Hamza Şahinde
burada idi. Karakola gelince emniyet
amiri-“ Dışarıda biriken vatandaşlara söyle de buradan gitsinler.”dedi. Karakolun
balkonuna çıkarak dedim ki- “ İskilipli hemşerilerim. Ben memleket namına
fedakârlık yapıyorum. Bunlar beni burada öldürebilirler. Sakın ola buradan
ayrılmayın.” Karakolun önünden, konağın
önüne kadar vatandaşlar birikti. Durmadan slogan atıyorlardı. Bunun üzerine
beni karakoldan bıraktılar.
Olaya
İçişleri Bakanlığı müdahale etti. Emniyet amirini ve Ortaokul müdürü Sadık
Koçhisarlıyı İskilip’ten başka yere tayin ettiler. Koçhisarlı aslında iyi
adamdı. İskilip’te bu tip olaylara ben müdahil oldum.
MY- Siyasete girişiniz nasıl oldu?
İskilip’te
önceden elektrik yoktu. İskilip’in Ulaştepe mahallesinde dört ayrı yerinde köşe
başlarında bulunan gaz yağı ile yanan feneri, Hasan lakabıyla bilinen biri
yakardı. Rıfat’ta kafası çalışan birisi. İskilip’te sinema salonu açmak
istiyor. Bunun için yer lazım. Bizim
evde bunun için toplantı yapıldı. Toplantı da halkevinin yanına, sinema salonu
yapılmasına karar verildi. Yanına da jeneratör odası yapılacak. Oradan çarşı
camisi ile Hanönü, Şıhyavsu camisine hat çekilecek.
Baha
Koldaş ile birlikte Şıh Eteme gittik. Şıh Etem benimde ana tarafından akrabam
olur. Beni tanımadı. Bu kim diye sordu. Çaloğun Ali ağanın oğlu Mustafa
dediler. Bana “Allah seni daim başarılı etsin” diye dua etti.
Hamam
Özünden bize her yıl, üç tona yakın pirinç gelirdi. Babam evde, 1- 2 kg gelen
teneke kaplar ile torbalara pirinçleri koyar, bunları babamın dediği yerlere
dağıtırdık. Fakir fukaraya pirinç dağıtma işi, babamı da ayakta tutan unsur
idi.
Biz
demokrat partiliyiz. Seçimlerde kâğıt dağıtılırdı. Bazen halk partililer ile
kavga ederdik. Siyasete böylece girdik.
Babam
bana altı bin liraya cip almıştı. Onunla şoförlük yapardım. Bir gün Jandarma
Yüzbaşısı; beni Kara dereye götür dedi. Yüzbaşı ve yanındakileri, dedikleri
yere götürdüm. Oradayken Uğurludağ’a acilen gitmek için haber geldi. Cip’e atladık, bir saatte Uğurludağ’a gittim.
Yüzbaşı sırtımı sıvazladı. Seni Jandarma Genel Komutanlığına şoför olarak
göndereceğim dedi. Askerlik sıram gelip yoklama için şubeye gidince, beni
jandarmaya ayırdılar. Jandarma daha uzun süre askerlik yapardı. Askerlik
dağıtımında beni, Tunceli Hozat’a gönderdiler. Burada beş ay kaldım. Asya gribi
diye bir hastalık geldi, hepimiz hastalandık. Orası hayat şartları zor yerdi.
Bir gün beni binbaşı çağırdı. Cezamı verecek diye korkarak yanına gittim. Odasına
girince binbaşı ayağa kalktı.” Oğlum Mustafa senin İstanbul a tayinin çıktı. Bu
büyük iş, sana kim torpil yaptı. Ben üç yıldır tayinimi buradan başka yere
yaptıramıyorum. Onlara söyleyin de benimde tayinimi çıkarsınlar.” Dedi. Bende -Söyleyeyim komutanım dedim. İstanbul a
gidince şöförlüğümü imtihan edip, beni jandarma albayının şoförü yaptılar. Her sabah onu Teşvikiye’den alıp
getiriyordum. Görevli olarak gidip gelirken, İskilip askerlik şubesinin eski
albayı ile karşılaştım. Onu da arabaya aldım. Giderken cipe albayın düğmesi
düşmüş. Ertesi günü bizim albayı birliğe getirirken, albay düğmeyi arabada
buldu. Bana-“ bu düğme kimin, kimi arabaya aldın.” dedi. Bende tanıdığım piyade
albayını cip’e aldığımı söyleyince, niye aldın diye beni dövdü. Ertesi günü,
albayın şoförlüğünü artık yapmam dediğim için, bir hafta hapse atıldım.
Hapisten çıkınca, şoförlüğü yapacaksın dediler. Bende yapmam dedim. İstanbul da
Beşiktaş kaymakamı İskilipli Süreyya Serbest vardı. Ona gidip durumu aktardım.
Oda albayı tanıyormuş. Onunla görüştü, beni Beykoz’a aldırdı. Orada da
şoförlük, araba tamiri, telefon tamiri yaptım. Her altı ayda bir Jandarmanın
atışı vardır. Atıcılığı ben orda öğrendim.
1961
Yılında babama dedim ki “ Bana onbin lira ver, cip alacağım.” Oda bana otelde
çalış dedi. Ben otelde çalışmak istemiyordum. İki bin beş yüz lirayı kefalet
kooperatifinden aldım. Ali Küyük ile ortak cip aldık. Her gün sabah namazını
kılıp cipin başına geçip çalışıyorum. Bir senede arabanın borcunu bitirdim.
Borç bitince Ali Küyüğe-“ cipi ya al, ya bana sat.” dedim. Cipe 14 bin liraya pazarlık ettim. Ama
verecek yedi bin lira para yoktu. Eve
gidip, rahmetlik hanımımın altınlarını alıp geldim. İsmail Kayılı benim halamın
oğlu idi. Fehmi Vahapoğlunun da eniştesi. Kayılıya - “ Benim altınları al, yedi
bin liralık kısmını sat.” Dedim. Oda dedi ki- “Mustafa hanımının altınlarını
satma. Yarın başına kakılır problem olur. Ben sana o parayı vereyim. Eline
geçince bana getir.” Dedi. Ziraat bankasına gittik ve bana, hesabından para
çekme yetkisi verdi. Ben onun hesabından para çekmedim. Kargıda Sadık Tuzcu
vardı. Ona dedim ki;-” Benim yedi bin liraya ihtiyacım var.” Oda cevaben- Tamam
ben İskilip e gelirim dedi. Sadık Tuzcu İskilip’e gelip, Tuzcu oğlunun
dükkânına oturup paça yerken, bana haber gönderip oraya çağırmış. Bende haberi
alınca, Tuzcu oğlunun lokantasına gittim. Birlikte oturup yemek yerken, masanın
üzerine yedi bin lirayı koydu. Parayı alıp Mustafa Küyüğün dükkânına
giderek, parayı Mustafa Küyüğe verdim.
Cipi Ali Küyükten devir aldım. Ben Sadık Tuzcunun borcunu da ödedim. Daha sonra
üç senede iki cip daha aldım. Üç cipim oldu.
1960
İhtilal’ından önce İskilip’e belediye başkanı seçilecek. Tarım Bakanlığında
çalışan, Ziya Şensesi bağımsızdan belediye başkanı seçeceğiz dediler. Ben o
kadar faal çalışıyorum ki. 1956 yılında Ziya Şensese çalışıp, belediye başkanı
seçtirdik. Ben daha askere gitmemiştim.
Benim
üç çipim var. Osman Çorumlu istifa etti. Hilmi Genç belediye başkanı oldu. Bir
gün polis gelip, yazıhanemin önündeki cipleri kaldırmamı söyledi. Bende- “Memur
Bey, burası cip yazıhanesi. Ben buradan cipleri nasıl kaldırırım.” dedim. Oda-“
Baş Komiserin talimatı var, kaldıracaksınız.” dedi. Bende –“ Hangi yiğit
kaldıracaksa, benim ciplerimi buradan kaldırsın.” dedim. Bunlar siyasi zorlamalar
idi.
Bir gün
Kemal Çarkacı ile Kocaali gelip-“ Mustafa Kestek Kurşunlu da kaza geçirip vefat
etti. Gidip cenazeyi alalım dediler.
Gidip cenazeyi İskilip’e getirdik. Sonrada Kocaali, İminalın Nuri ağa, Kemal Çarkacı- ” Kesteğin
arabasını sen al.” dediler. Almam dediysem de almamı ısrar ettiler. Kısmette
varmış aldım. Böylece akaryakıt işine başladım.
Bazen İzmit’e, bazen Mersine gidip mal alıp getiriyorum.
Senato
seçimi geldi. Süreyya Serbesi Çorumdan aday yaptık. Otelin yanındaki odayı
parti binası gibi donattım. Seçimlerde sadece İskilip’ten, Serbeste oy
alabildik.
Süreyya
Serbesin isteği üzerine, İskilip’ten Belediye başkan adayı arıyoruz. Mehmet
Tatarın yanına gittim, seni aday yapalım dedim. Kabul etmedi. Kıraathaneye
gittim, Tahtakılıç tavla oynuyor. Seni Süreyya Bey istiyor dedim. Önce tereddüt
edip, Süreyya beyin yanına gitmek istemedi. Çünkü Süreyya beye borcu vardı,
parayı isteyecek zannetti. Süreyya Beyi yanına gidince, Tahtakılıça başkanlığa
adaylığı teklif etti. Tahtakılıç – “Parasının olmadığını, bu işin masrafının
altından kalkamayacağını” bildirdi. Ona-
”Seçim masrafını ben karşılayacağım. Başkanlığa seçilirsen altı ay içinde bana
borcunu ödersin. Kazanamazsan harcadığım parayı istemeyeceğim” dedim. Yazıhane
de şoförlere “ Hepimiz Tahtakılıça
çalışacağız. Masrafımızı seçilince alırız.” Dedim. 1968 yılında Tahtakılıçı
başkan seçtik. İkinci döneme geldik. Tahtakılıç yine bağımsızdan aday
oldu.
İkinci seferde bende, belediye meclisine
girdim. Başkan vekili oldum. Tahtakılıç İskilip’ten ayrılınca, başkanlığa ben
vekâlet ediyorum. Tahtakılıç Ankara’ya gitmişti. Hacı Karanide otobüs yazıhanesini yapıyorum.
Ankara ya telefon edip Tahtakılıça demişler ki-“ Çaloğlunu başımıza bırakıp
gittin. Burada bu gereksiz iş yapıyor. Tahtakılıç hemen İskilipe dönerek,
yapılan yazıhane binasını yıkmaya kalktı, yıktırmadım. Yeni seçim dönemi
gelince Hocaliyi, Nuri ağa, Küyüğü aldım belediyeye gittik. Tahtakılıça – “
Senden başarılı bir çalışma göremedik.” dedim. Tahtakılıç- Daha iyisini bulursanız onu seçin dedi. Bunun
üzerine seçimde bağımsızdan aday oldum, 113 oy ile seçimi kaybettim. Hilmi Genç
başkan seçildi. Üç yıl reislik yaptı, 12 Eylül de başkanlıktan aldılar. Mustafa
Yelkovan ile Metin Kalyoncuyu İskilip’e başkan yaptılar.
Özal
Başbakan olduktan sonra, Merzifon Top tepede Özalı karşılamaya gittik.
25.03.1984 seçimlerinde belediye başkanlığına aday olup, ANAP’TAN seçimi
kazandım. Yapılan seçimde; yurt genelinde % 65 Belediye başkanlıklarını ANAP
kazanmıştı. Ankara’da Arı sinemasında başkanlar toplantısı düzenlendi.
Toplantıda söz alarak- “ Çarşının
içindeki ortaokul binasının başka yere taşınmasını, çiftçi malları koruma
parası sorun oluyor, bunu kaldırın.” dedim. Bu konuşmam Özalın hoşuna gitti,
bana teşekkür etti. Belediye başkanlığına seçildim ama belediyede çöp kamyonu
yok. Çöpler vaktinde alınmıyor. Belediyede 28 memur, 43 işçi kadrosu var.
Belediyenin çok sorunu var. Su yetmiyor, jeneratör ile üretilen elektirik
yeterli olmuyor. Ankara da İller Bankasında daire başkanı olan Şükrü Serdara
giderek, Genel Müdürün yanına çıktım. Sorunlarımızı anlatınca Genel Müdür - ”
Başkan Türkiye’nin senin gibi başkana ihtiyacı var.” Dedi. Suyun temini için
genel Müdürden söz aldım. Rıhtım yapmak
için çalışıyorum. Enerji Bakanı diyor ki” İzmir’de bizim elektriklerde
yanmıyor. Meclise guruba gidip, Özalı görmek için kapıda beklemeye başladım.
Özal ile karşılaştığım da Özal elini sırtıma koydu-“ Atatürk barajını
bitireyim, senin tüm istediklerini yapacağım.” Dedi.
MY-
Özal ile özel hatıranız var mı?
Özal
beni seviyordu. Mecliste Milletvekili Ahmet Altıntaş ve Ahmet Soğancıoğlu ile
oturup, Özal’ı bekliyorum. Mesut Yılmaz geldi, Özal’ın partiden çıkıp meclise
geldiğini söyledi. Beklerken Özal meclise geldi. Sayın Başbakanım ben İskilip
Belediye başkanı deyince “nerde o” dedi. Tokalaştık beni kucakladı. Ona
dertlerimi anlattım. Ben anlatıyorum,
etrafta notları aldılar. Özal dedi ki-“ Çalık suyun yapılıyormuş, elektrik
işinide halledeceğiz. Okul içinde sana 250 lira gönderiyorum bu işe de başla,
kalanını sonra göndeririz.” Dedi. Onu İskilip’e davet ettim. 16 bin ilçe
nüfusumuz vardı. Belediye hopörlerinden- “ çok değerli hemşerilerim.
Türkiye’nin başbakanı ilk defa İskilip e geliyor. Hangi partiden olursan ol,
belediyenin önüne gel.” Diye Özal’ın geleceğini duyurdum. Dolmaları yaptırdım.
Gece saat 12 oldu ama kimse yerinden kıpırdamıyor, Özalı bekliyor. İskilip’e
Osmancık’tan, Çorum’dan Çankırı’dan gelenler de oldu. Vali, Özal, ben Belediye
den konuşmak için meclis salonundan çıkarken, bu arada top patlayınca Özal
sarsıldı. Vali başkan ne oluyor deyince, bir şey yok şerefe top patlıyor dedim.
Niye haber vermedin dediler. Özalı başkanlık koltuğuna oturttum. Bütün
dertlerimi anlattım. Dokuz tane bakan var. Özal dedi ki- “ Çalığı mecliste
görmek istiyorum. Ben Özal’dan Askeri malzeme üretim yeri istedim. Özal “ Sana
on milyar lira vereceğim, fabrika kur.” dedi. Ankaradan 4-5 heyet geldi. Özalı
konutunda bile görebiliyordum. Ben İskilip’in suyunu, elektrik konusunu
hallettim. Belediye binasına ilave yaptım. Söke’ye gittiğimde yolların parke
kaplı olduğunu gördüm. Oradan üç tane parke getirdim. İskilip’te parke üretip,
yolları parke kapladım. Çarşı Camisine kalorifer yapmak için faaliyete geçtik.
Vakıflar inşaatı durdurdu.
Kazım Oksay telefon ederek, başkan öyle yemeğini
sende yiyorum dedi. Buyur bakanım dedim. Vatandaşı belediyenin yanına çağırdım.
Kazım Oksay’a –“ Ruhsat alınmadığı için inşaatı durdurduklarını.”
Söyledim. Kayseri bölgeye gittim.
Komisyon toplandı. Profesörler dedi ki-“ Tarihi camiye kalorifer yapılır mı? ”
Bende
dedim ki-“ Sayın profesörler bizim memleket soğuk. Caminin ısınması için dört
tane soba kurulması, her taraftan boru geçmesi lazım. Camide soba devrilir,
borular etrafa saçılırsa ne olur?” dedim. Bölge müdürü dedi ki-“ başkan bir
dışarı çık.” Dışarı çıkınca müdür yanıma gelip bunlar şu parayı yatırmanı
istiyorlar. Bunu yatır bu iş olsun bitsin dedi. Bende olur dedim. Mehmet Atar
bu parayı nereden bulacağız başkan dedi. Bende olsun, gerekirse cebimden
karşılarım dedim. Bize kalorifer onayını verdiler, böylece çarşı camisinin
kaloriferini tamamladık.
Özal
bize İskilip e bir fabrika kur, ben onmilyar lira göndereyim dedi. İskilip te
toplantılar yaptık. Nasıl bir fabrika yapacağımızı kararlaştırıp, Özal’ın
söylediği fabrikayı kuramadık. Şirket kurup vatandaşların katılımını
sağlayamadık.
MY-
Sayın başkan Genç nesil e bir mesajınız var mı?
Genç
nesil e söyleyeceğim önce dürüst olmalarıdır. Ticari hayatta bu çok önemlidir.
İskilip’te halen nerde bir sorun varsa, iki ortak arasında problem varsa çözmek
için beni çağırırlar.
İkincisi
çalışkan olmalarıdır. Ben çalıştım. Mersin, Kocaeli, İzmir’den İskilip’e gece
gündüz demedim, akaryakıt taşıdım. Gelirken de iki paket sigara içiyordum.
Ciğerleri mahvettim. Bırakalı 2,5 sene oldu ama halen sigaranın verdiği rahatsızlığı
çekiyorum.
Bu
güzel sohbet için size teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
YOLCU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder