BİRLİK VE BERABERLİK
Ülkemiz
için, birlik ve beraberliği istemek güzel bir duygu.
Yazılarımın
çoğunda’da bunun çağrısını yaptım.
Ülkemiz’de
ve yurt dışında bulunan insanlarımız arasında, birlik ve beraberlik nasıl
sağlanacak?
Maalesef
mevcut şartlar, buna imkan vermiyor. Bir ülke düşününki, iç ve dış istihbarat
elemanlarının asıl hedefi, partilerin, sivil toplum örgütlerinin, cemaatlerin
içine girerek, aralarına fitne tohumları ekmektir.
Avusturya’da
ateşe olarak bulunan bir görevlimiz, şunları anlatıyor.
- “
Dini bir bayram günü, bayram namazını kılmak üzere oğlum ile birlikte evden
çıktık. Evimize en yakın camiye gittiğimizde, caminin önünde iki kişi
bekliyordu. Camiye girmek üzereyken, kapıda bekleyen adam (nereye
gidiyorsunuz?) diye sordu. Bende-“ Bu gün ne günü, bayram namazını kılmaya
geldik.” diye sertçe cevap verdim.”
Yurt
dışında cemaatlerin camileri ayrılmış, sivil toplum örgütleri birbirinden
ayrılmış, birbirlerine cephe almışlar. Bu durumda beraberlik nasıl olacak?
Ankara'nın bunlardan haberi yok mu? Ankara bu oluşumun neresinde?
Amerikanın,
Almanya'nın ve diğer bazı ülkelerin, bizim nefes alışımızı bile dinleyip, takip
ettikleri, devlet ricali bir toplantı yapmayı düşündüğünde, bunun dış ülkelerin
ilgili masalarına anında intikal ettiği gün yüzüne çıktı. Bu durum medya’da
paylaşıldı.
İnternette
bir yazıda-” Hocamızın yanına, şeker tüccarı olduğunu söyleyen biri geldi. Sık
sık hocamızı ziyarete geliyor, su gibi para harcıyordu. Bir gün lüks bir araba
getirerek, arabanın hocamızın emrine amade olacağını, kendisininde şoförlüğünü yapacağını bildirdi. İlerleyen süreçte bu kişiden izinsiz, hoca efendinin
yanına kimse giremez oldu. Hoca efendi vefat edince, bu kişi’de ortadan
kayboldu. Bu kişi artık başka bir yerde, başka bir isimle, başka görev
yapıyordur herhalde.” Demektedir.
Bir
cemaatin, ileri gelen birisi ile konuşuyorduk. Bana cemaatlerini şöyle izah
etmişti.” Ahir zamanda İslam ümmeti 40 parçaya ayrılacak. Ancak bunlardan bir parçası kurtuluşa erecek. O gurup biziz. Diğerleri kurtuluşa eremeyecek.”
İşin
garibi, diğer guruplarda kendileri için bu nitelemeyi yapıyorlar. Onlara bu
kanaati enjekte eden kim? Diğer cemaatlerle sürtüşme içine sokan kim? Tabi
maluma ispat gerekmiyor.
Bizim
istihbaratımız yabancıları değil, kendi insanını takip edip,
yönlendiriyor. Urfa’da otuz kişi ölüyor,
üç gün sonra buna neden oldukları söylenen kişiler tutuklanıyor. Daha önce bu
tutuklamalar niye yapılmadı? Önlem niye alınmadı? Bu içraatlar ile yurdumuzda
birlik ve beraberlik nasıl tesis edilecektir?
Mühendisler
odasına gittiğimde duvardaki panoda- “ Sivas’ı unutmadık, Maraş'ı unutmadık,
Çorum’u unutmadık, Uğur Mumcuyu unutmadık.” diye yazılar vardı. Bu olayların
hangisinin failleri gün yüzüne çıktı? Biz kendi insanımızı itham ederek, kimin ekmeğine yağ çalıyoruz? Onların
isteği'de bu değil mi?
Eğer
birlik ve beraberlik istiyorsak, önce bunu devletimizin, istihbaratımızın,
emniyetimizin istemesi lazım. Dış güçlerin çabalarına, engel olunması gerekir.
Günlük değil, uzun süreçli programlar ile birlik ve beraberliğin sağlanması, 80
yıldır sürdürülen ayrıştırıcı politikaların terk edilmesi gerekir. Sadece,
camilerde birlik ve beraberlik hutbeleri ile birlik ve beraberliği
sağlayamayız. Bu işin ucundan, devlet erkinin tutması, devlet politikası haline
dönüşmesi ile sonuca gidilebilir.
İngiliz
vatandaşlığı hakkını kazanmış bir Türk vatandaşına, İngilterenin dünya
politikalarını eleştirdiğimde, bana şiddetle karşı çıkarak İngiltereyi savunmuş,
şunu anlatmıştı. - “ Ben İspanyanın yanında Çebeli Tarık’a, İngiltere’nin
hakimiyetinde ki yere gittiğimde, gümrük memuru bana ülkenize hoş geldiniz dedi.” Diyerek İngiliz vatandaşı olmanın
gururunu ortaya koyuyordu. Keşke bizim ülkemize’de, yurt dışından gelen
vatandaşlarımız, görevliler tarafından böyle karşılansalar. İnsanlarımız’da,
Türk vatandaşı olmaktan gurur duysalar.
Devlet
erki, kendi insanının karşısında değil, onu takip ettiren değil, onun yanında, dertlerini çözen olmalı ve
birlik ve beraberlik tohumlarını sacmalıdır.
Mustafa
Yolcu
myolcu53@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder