TARİH
BOYU RUSYA VE SİLİSTRE
Tarih
boyu Ruslar ile savaştık. Rusları bizimle savaşa, İngilizler ve Fransızlar
teşvik etmiştir. Biz bu savaşlarda, yendik veya yenildik ama karlı çıkan
İngilizler ve Fransızlar olmuştur.
Ruslarla
İngilizlerin arası hep iyi olmuştur. Rusya ile İngiltere arasında derin ve
köklü bağlar vardır
Kafkasya
Rusya'ya, Kırım harbinde bırakılıyor. Kırım harbinde, Rusya savaşın mağlubu,
İngiltere ve Fransa ise galibi. Üstelik İngiltere gücünün zirvesinde ve
dünyanın bir numarası!
1905'te
Ruslar, bin yıllık tarihlerinde ilk kez yaş tahtaya basıyorlar ve Japonları
küçümseyip, Japonya'ya saldırıyorlar! Sonuç hüsran! Üstelik hem karada, hem
denizde! İngiltere ve ABD derhal araya girip, Rus- Japon barış anlaşmasına
aracı oluyorlar. Çünkü Rusya'nın hırpalanmasını istemiyorlar. Hem
İngiltere'nin, hem ABD'nin Rusya ile ticaretleri ve çıkar ilişkileri var.
Rusya'nın ABD ile de arası çok iyi. O kadar ki zapt ettiği hiçbir topraktan
çıkmayan Rusya, koca Alaska'yı ABD'ye satıyor!
Her iki dünya
savaşın da da Rusya ve İngiltere müttefik. Soğuk Savaş döneminde de aralarında
su sızmıyor.
Günümüz
’de ise Suriye’de Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya birlikteler. Asıl Amaçları;
Türkiye’yi ateş çemberinin içine sokmak. Birlikte kurtlar masasına oturup,
sınırları değiştirerek Ortadoğu coğrafyasından pay almak. Bu kadar kritik
ortama rağmen bizde, kendi içimizde Başkanlık sistemini tartışıyor, suni
ayrılıkları körüklüyoruz.
Anadolu’da
Rusların ülkemize saldırıları sonucu, memleketlerini terk edip muhacir olmak
zorunda kalan, büyük bir insan kitlesi vardır. Bu sebeple, Türklerin Ruslar ile
yıldızı barışmamıştır. Siyasi, ekonomik, stratejik sorunlarımız sona
ermemiştir.
Şimdi
size Silistre savaşı ile Ruslarla yaşadıklarımızı hatırlatmaya çalışacağım.
SİLİSTRE
HADİSESİ NEDİR?
Rus
ordusu Mayıs 1854 te, Tuna’nın güneyine inmek için, Romanya Bulgaristan
sınırındaki küçük kasabayı (Silistre) kuşatırlar. Savaş ilanına bile gerek duymadan, Eflak
Boğdan’a girerler.
Evlad-ı
Fatiha’ndan Musa Hulusi, Rumeli çocuğudur. Destanlarla, menkıbelerle büyür.
Gönlü memleket aşkıyla yanar. Gider zabit mektebine girer, teğmen olup orduya
katılır. Bileğinin hakkıyla yükselip, yüzbaşı, binbaşı derken Ferik (paşa)
olmakta zorlanmaz. İşte o karışık günlerde Silistre’de vazife yapar.
Toplam 6
bin askeri vardır. Bu sayı, gönüllü ve takviyelerle birlikte 10 bini zor bulur.
Ruslar, Silistre’yi kaale bile almaz, bir an evvel Şumnu ve Varna’ya girip
Edirne’ye inmeyi planlarlar.
Ancak bu
küçük hisar, demirden leblebi çıkar. General Şilder ve General Luders başarılı
olamayınca, Başkomutan Paskiyeviç “çekilin kenara” deyip komutayı ele alır.
Emrindeki askerlerin sayısı 80 bini aşar.
Teslim
olun!
140 küsur
top birden gürler, şiddetli bir bombardımana başlar. Kasabanın kıvama geldiğini
düşünen Paskiyeviç, yaverini kaleye yollar. Adam kibarca anahtarları ister ve
“Mareşalimiz size dilediğiniz yere gitme şansı sunuyor, aksi halde bu kale taş
yığını haline dönecek ve çoğunuz öleceksiniz!” der.
Musa Paşa
“biliyorum” diye mırıldanır, “evet Silistre taş yığını haline dönecek ve biz
bedenlerimizle canlı bir kale öreceğiz!”
Cevap
Paskiyeviç’e iletilince, ihtiyar kurt içinde bulunduğu durumun vahametini
anlar. Eğer bir asker ölümden korkmuyorsa... İşleri zordur!
Ve
korktuğu başına gelir. Mücahidler 8 Haziran Perşembe günü sabah namazlarını
kılar ve beklenmedik bir baskın yaparlar. Türklerin önemli bir kaybı olmaz ama
Ruslar cesetlerini sayamazlar. Başkomutan da yaralanır, alandan sedye ile
çıkar. Moskova’dan gelen emirle Prens Korçakof komutayı ele alır, kavga yeniden
başlar.
Korçakof
adamlarını toplar, ulu perdeden savurmaya başlar. Yok efendim bir avuç Türk
için ününü şöhretini ayaklar altına alamazmış da falan filan...
Ruslar
geceli gündüzlü lâğım kazar. 13 Haziran günü patlayıcıları yerleştirip selâm
çakarlar. Prens, arenadaki imparator edasıyla kasılır, baş parmağı ile yeri
gösterip “uçurulsun” buyururlar! Bu arada aşçısına göz kırpar “akşam yemeğini
Silistre’de yiyeceğiz hazırlan” der.
Alkışlar,
kahkahalar...
El mi
yaman? Bey mi yaman?
Evet
surlar büyük bir gürültüyle uçar, ancak Musa Paşa daha toz bulutu dağılmadan
öyle bir saldırı başlatır ki adamlar donup kalırlar. Rusları mevzilerinden
koparır, geri hatlara kadar sürüp çıkarırlar. Bu arada Prens’i de yaralar,
revirlik yaparlar.
O gün
Ruslar 9 generallerini kaybederler ki aralarında İstihkâm amiri Şidler de
vardır. Cephedekilerin genel kanaati kuşatmanın derhal kaldırılmasından
yanadır. Çar, çar naçardır. Nazırlarına “benim şerefimi düşünen yok mu” diye
sorsa da cevap alamaz.
Musa Paşa
demiri tavında döver, şaşkınlığı geçmeyen düşman üstüne saldırı tazeledikçe,
istilacıların gözü yılar. Ölü sayısı 15 bini, yaralılar 20 bini aşınca Rus
Genelkurmayı’ndan (Çar’a rağmen) ricat emri çıkar.
80 bin
kişi dediğiniz koca bir şehirdir. Çadırlar, ahırlar, mutfaklar... Hâsılı
çekilmek de kolay olmaz. Ruslar bir yandan toplanırken bir yandan da kaleyi
döver, yeni bir baskına meydan vermemeye çalışırlar.
Silistre’de
kazanılan zafer İstanbul’u heyecanlandırır, Musa Hulusi Paşa’nın Müşir
(Mareşal) yapılması kararlaştırılır. Paşamız dünyada kazanabileceği en üst
makama gülüp geçer, “keşke omuzlarım apoletsiz, göğsüm madalyasız olaydı da
asker evlatlarım gibi şehit düşeydim” diye mırıldanır.
Ertesi
gün sabah namazı için abdestini alırken, bir gülle gelip su terazisine çarpar,
sıçrayan taş göğsünü yarar, hasretine nokta koyar.
Ardından
Ömer Paşa, Rusları Kalafat Muharebesi ile hırpalar, Yerköy'de resmen
dumanlarını atar. Moskof Tuna boyunda 2 general ve 6 bin asker daha bırakıp,
kaçar. Hâlbuki adamlar sadece Balkanlar'ı değil, yeryüzünü ele geçirmek için
yola çıkar. Tekerlekleri Silistre adlı ufacık taşa takılır, çabaladıkça
batarlar. Romenler Bükreş'e giren Türk kuvvetlerini (6 Ağustos ) alkışlarla
karşılar, Ruslardan kurtulmanın sevincini yaşarlar. Osmanlılar, Ayasofya'da
ayin hayaliyle yanıp tutuşan Rumları da (Epir ve Teselya'da) tokatlar, Nardo
Zaferiyle (1854) yerlerine oturturlar. Rusya bocalayınca dengeler değişir,
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Prusya da İngiliz Fransız İtalyan
ittifakına katıldıklarını açıklar. Müttefik Kuvvetleri 31 Mart 1854'te
Gelibolu'da toplanır, Osmanlıya omuz çıkarlar. Bu arada Odesa bombalanır,
Rusların 15 gemisini batırır, 13'üne el koyarlar. Çar'ın elinde tersane,
tahkimat, mühimmat diye bir şey kalmaz. Sonun başı ve çatışma Kırım'a sıçrar.
Ruslar Alma'da, Sivastopol'da da yenilir, Karadeniz'de gemi dolandıramaz
olurlar. Çar'ın iki ünlü komutanı Prens Mençikof ve General Gorçakof unutulmaz
hezimetler yaşar. 50 bine karşı 90 bin kişi çıkarmalarına rağmen Balaklava ve
İnkerman muharebelerinden mağlup ayrılırlar. Karadeniz kıyılarındaki şehirleri
yanar yıkılır, sokaklar is tüter, duman kokar. Bombalanmamış ne liman kalır, ne
de istihkâm. Kilburnu Zaferinin ardından Özi Kalesi fethedilir. Serdar Ömer Paşa,
Kafkasya'da yeni bir cephe açar. Sohum Kale’ye asker çıkarıp, Rus kuşatması
altındaki Kars'ın yardımına koşar. Bu arada Çerkesler, Gürcüler ve bilhassa
Şeyh Şamil destanlık işler yapar. Gazavat kıvılcımı yeniden parıldar,
mücahidler Batum civarındaki Sekvetli Kalesi'ni fetheder, Ruslar'ı sürer
atarlar. Muraviev 160 bin askerle Kafkasya'ya yürür ama Abdülkerim Paşa
karşısında dikiş tutturamaz.
Neye
yarar? Peki netice? Osmanlı toprak kaybetmez o kadar... İyi de onca malzeme,
para, zaman ve onbinlerce genç civan ne olacak? İngilizler istediklerini alır,
onlar Osmanlı savaşla uğraşırken, Gürganiyye İslam Devletini yıkar, Hindistan'a
sahip olurlar. Racaların hazineleri, madenler, baharatlar Britanya'ya akar.
Müslümanların iliğini sömürür, kemiklerini sıyırırlar. Fransızlar ise hiç
yoktan Orta Doğu'da güç kazanır, ayaklarını Suriye, Filistin, Lübnan'a atarlar.
İtalyanlar neden sonra iç birliklerini sağlar, devlet olurlar. Petersburg
perişandır. Peş peşe gelen hezimet haberlerine dayanamayan Çar Nikolay, Rus ruleti
oynar, toplusunun her gözüne mermi yerleştirip tetiğe basar.
Değişen
bir şey yok. Ruslar aynı Rus. Tezgâhtarlar aynı tezgâhtar. Bize uyanık olmak
düşüyor.
Mustafa
Yolcu
Myolcu53@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder