YENİ ANAYASA HAZIRLIĞI
Askeri vesayetin dışında
yeni bir anayasa hazırlamak, bunu meclisten geçirip halk oylamasına sunmak, bu
anayasayı yürürlüğe koymak çok güzel. Ama bu anayasa nasıl bir anayasa olacak?
Yeni Anayasa ile Türklük kavramı ortadan kalkacak mı? Kürt devletinin
kurulmasına zemin hazırlanacak mı? Bu anayasa bizim anayasamız mı olacak,
başkalarının dikte ettiği anayasa mı olacak?
Yeni Anayasa çalışmalarında
bu sorular aklımıza geliyor. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki; bu dönemi kazasız
belasız atlatırsak, milletimize oynanmak istenen oyunların üstesinden
gelebilirsek, yapılanlar tarihe geçecek. Aksi olursa, söylenen mizansenler
gerçekleşirse bölüneceğiz, elimizi verip, kolumuzu da kaybedeceğiz. Arkasından
başka şeylerde isteyecekler.
Anayasa vesayetin
güdümünden çıkarak, insanımıza yakışır şekilde düzenlenmelidir. Unutulmaması
gereken şey, özgürlüklerin ve adaletin herkese lazım olduğudur. Tek adam, tek
düşünce tarzında kanunlar ve Anayasa düzenlenirse, bir gün düzenlenen kanunlar
ve anayasa, düzenleyenlerin ’de kapısını çalacak, düzenleyenler ’de mağduriyet
yaşayacaktır.
İktidarlar gelip
geçicidir. CHP, Demokrat Parti, AP, ANAP iktidarlarını halkımızın ne kadarı
hatırlıyor? Bir zamanlar onlar ’da çok güçlü iktidarlardı. Şimdi bu
iktidarları, tarih sayfalarından okuyoruz.
Bu güne uygun
düzenlemeler, yarın yeterli olmayacaktır. Denenmeyeni denemeye çalışmak doğru
olabilir, fakat macera aramamalıdır.
Amerika’da başkanlık
sistemi var. Orada Beyaz Sarayın masrafları, ABD başkanının aldığı maaşından
karşılanıyor. Sadece kamusal harcamaları devlet karşılıyor. Barak Obama uçağı
ile bir yere giderken, yanına çocuğunu almaya kalktığın’ da, çocuğunun parasını
kendisi ödüyor. ABD Başkanlık yapıp da, bundan maddi olarak zarar eden
başkanlar var. Bunlar ABD de görüntünün bir yüzü. Başkanların birilerince
fonlanıp, fonlanmadıklarını bilmiyoruz.
Bizim gibi Asya vari
düşünceli toplumların, ne kadar disipline olabileceği tartışmalıdır. Böyle
olunca gerek anayasa çalışmaları, gerekse yönetim biçiminin bin kez düşünülüp,
bir kez uygulamaya konulmasında yarar var.
Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda, daha öncelikli
olarak düşünmemiz gereken çok şey var. Ülkemiz ve komşularında çok büyük
sorunlar yaşıyoruz. Ateş bacamızı sarmış durumda. Bütün enerjimizi Anayasa
çalışmaları için harcamaya vaktimiz var mı?
Bölgemizi saran ateş yumağına önlem almakta, geç kalabiliriz. Anayasada
değişiklik yaparak, mevcut parlamenter sistem ile yönetim götürülebilir.
Demokrasinin kişiler değil kurallar yönetimi olduğunu,
Türkiye’nin ebet müddet varlığını sürdüreceği gerçeğini hiçbir zaman
unutmamalıyız.
Türkiye’ye 1961 ve 1982 anayasalarıyla gelen ve “milli
irade”yi asker – sivil bürokrasinin vesayeti altına sokan rejim, ülkemize
demokrasiyi yerleştirmemize başlıca engellerden biri oldu.
Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi anlamında liberal
demokrasi, kusursuz bir rejim olmayabilir, ama bugüne kadar bulunabilen en iyi
yönetim biçimi olduğu muhakkak.
Anayasa ile ilgili olarak iki ana gündem mevcut.
Birisi yeni anayasa formatı, diğeri de yönetim sisteminin değişmesi.
Aslında yönetim sisteminin yapısı da anayasa bütününe
bağlı olarak görüşülmesi durumunda, ancak o alandaki tartışma bütüne ilişkin
tartışmanın önüne geçtiği için, o alan başlı başına bir gündem oluşturuyor.
Hangi öncelikle ele alınacak olursa olsun, pozitif
yaklaşım, her siyasi kadronun hem anayasanın bütünü, hem de yönetim sistemine
ilişkin görüşlerini açık - seçik kamuoyu önüne koyması ve tartışmanın o somut
öneriler üzerine yapılmasıdır.
Bu noktada partilerin “Sen şunu öne alıyorsun, ben onu
görüşmem” gibi kategorik retler içine girmesi doğru değildir.
Bunun yanında partilerin net önerileri ortaya çıkmadan
“Falanca partinin görüşü şöyledir, o da yanlıştır” gibi afaki kanaatler
üzerinden kanaat oluşturmak da doğru değildir.
Kilitlenme noktası malum “Parlamenter sistem mi,
başkanlık sistemi mi?” sorusunda odaklaşıyor.
Ak Parti, özetle “Parlamenter sistem sorunlu, başkanlık
sistemine geçilmeli?” diyor.
Ana muhalefet de
kategorik olarak başkanlığa karşı çıkıyor, ancak “Parlamenter sistemin
sorunları varsa ki var, onları telafi edelim, bu geleneğe devam edelim” diyor.
“Tek adam yönetimi ”ne dönüşme riskine işaret ederek rezervli davranıyor.
Arzumuz ülkemizin Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerdeki
diktatörlerin olmaması. Yeni kralların doğmamasıdır.
Mustafa Yolcu
Myolcu53@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder